Kırk yıl sonra
Liseden mezun olalı aradan kırk
yıl geçmiş. Bir ömür. Geçmişin bir ucunda diğerleriyle pek çok şey paylaştık. Şimdi
zamanın bu ucunda birbirinden uzak hayatlar sürdürüyoruz.
Düşündüm de bugün
onlarla paylaşabileceğim en kıymetli şey yine o anılar.
Hepimizin yaşadığı,
belki benim gibi bir çoğunun yazmaya çalıştığı azından hatırında kalan o en çocuksu şeyler.
O günlerde hatıra defterime şöyle yazmışım:
Hayat
denilen şey nedir ki ? / Bir ömürden
ibaret / Su gibi
geçen zamandan / Gelip geçici
zevk anlarından / Bazen de
hüzünlü dakikalardan / Nihayet
zevkiyle, hüznüyle beraber / Dopdolu bir
şarkı değil mi ?!..
Sonra da şöyle bir not düşmüşüm: 'Belki bu
defter geride kalan günlerimin mezarı olacak. Ama benim geçmişimi anlattığı
için çok kıymetlidir.' Bir Nisan 1974'te de bu satırları 'Çok aptalca' bulmuşum.
---
İlkokulu
pekiyi derece ile bitirmiş ama üç imtihana girmeme rağmen hiçbirini
kazanamamıştım. Dedem beni Ortaokula yazdırdı.
Orda okuma azmim sayesinde
sınıfımda kısa sürede sivrildim. Öğretmenlerim beni seviyor ve hatta koruyordu.
Öyle ki derslerde hiç okumadığım, çalışmadığım zamanlar bile parmak kaldırıp
tahtaya çıkacak kadar atılgandım. Büyüdükçe bu cesaret kayboldu tabi.
Sene sonunda
bir imtihana (Parasız yatılı) daha girdim. Yine
kazanamadım. İkinci yıl da ortaokula böyle devam ettim. Derslerim yine aynı
derecede parlaktı. Sene sonunda girdiğim imtihan (ki üçüncü defa oluyordu) işte
o bana Balıkesir lisesinde yatılı okuma imkanı verdi.
Böylece orta 3'ü Şimdi Balıkesir orta okulu olan (1970 de) o zaman Balıkesir Lisesine bağlı eski orta okul binasında okudum.
Ilk gittiğim yıl eski binada en üst kat yatakhaneydi. Mazot kokulu tahta döşemeler ve aşınmış merdivenler hatırlıyorum. Tahta ranzalarıyla, zeminde kantin ve çocuk kollarımla tam saramadığım sütunlarıyla kasvetli ama bir o kadar da heybetli bir binaydı. Orası evimden ilk kez ayrı kaldığım yerdi.
Rahmetli dedemle kayıt için Balıkesir'e
gittiğimiz günü hiç unutamam. Neden bilmem ilk işlemler valilik binasında
yapıldı. Adamcağız şapkasını indirmiş, ne yapacağını bilmez halde elinde evirip
çeviriyordu.
Bense çocukluk umursamazlığı içinde
ellerimi arkaya bağlamış; odaları, memurları etrafı seyrediyordum.
Arada bir
dedemin beni dürtüklediğini hatırlıyorum. Kaş göz işaretleriyle ellerimi arkada
bağlamamam gerektiğini uyarıyordu.
Bir an için ona uyuyor, sonra dalıyor,
ellerim yeniden arkama gidiveriyordu. Nedense onları ne yapacağımı
bilemiyordum. Beni ve dedemi dinlemiyorlardı. Bu arada çatık kaşlı, gözlüklü memur
soruyor, kağıtlar gidip geliyor, dedem şapkasıyla ben ellerimle uğraşıyordum.
O akşam dedem beni eski binada bırakıp
gitti. En üst kat yatakhaneydi. Bina bana oldukça büyük, kasvetli ve bir o
kadar da heybetli gelmişti. Girişte çocuk gözlerime dev gibi gelen sütunları,
mazot kokulu tahta döşemeleri ve aşınmış merdivenleri vardı.
Tahta ranzalarda yattığım ilk gece
dedemden, nenemden, anamdan, babamdan, kardeşlerimden ilk kez ayrı kaldığım
saatlerdi. Korkmuştum, garip bir duygu çökmüştü yüreğime. Kar gibi beyaz
nevresimi burnuma kadar çekip ağladım, ağladım…

Etrafıma şaşkın şaşkın bakıyordum. Herkes ne
yapıyorsa onu yapmaya başladım. Tuvalete koştum, elimi yüzümü yıkadım,
giyindim. Ama bu arada yatağımı toplamayı unutmuşum. Ne bileyim hiç yatak
toplamamıştım ki.
Ranzamın başında yine o dev gibi adam
duruyordu: "Bu yatak senin mi ?" "E..e..evet !" "Niye
toplamadın yatağını ?" "Be..be..ben mi ?" "Elbette sen, ne
sanıyordun beyzadem ? Yatağını da biz mi toplayacağız yani ?"
Şaşırmış, öyle bakıyordum. Bereket benden birkaç gün önce kayıt yaptırmış bir arkadaşım kolumdan çekti, yatağımı birlikte topladık. Yoksa daha ilk günden temiz bir dayak yemek işten bile değildi.
Şaşırmış, öyle bakıyordum. Bereket benden birkaç gün önce kayıt yaptırmış bir arkadaşım kolumdan çekti, yatağımı birlikte topladık. Yoksa daha ilk günden temiz bir dayak yemek işten bile değildi.
Ona şöyle söylediğimi hatırlıyorum:
"Hergün mü böyle yapacağız ? O adam öğretmen mi, bizi döver mi ? Dedemin
hökümat dediği adam o mu yoksa ?.. Eve ne zaman gideceğiz ?.."
Yeni yatılı okulum zaman zaman beni ürkütmesine rağmen
o seneyi teklemeden atlattım. Artık Ortaokul bitmişti. Hem sonra yatılılığın da
o kadar güç olmadığını yavaş yavaş anlıyordum. İlk zamanlar bir hafta bile
Susurluk hasretine dayanamadığım halde artık 15 günde, hatta 1 ayda bir
gidiyordum memlekete.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder