7 Mart 2018 Çarşamba

7 Mart 2018 Cuma 04:07 SİNEMA YAZILARI...........................................İki komik dev

İki komik dev
Cilalı İbo

Beyaz perdeyle ilk tanışmam 8mm’lik küçük bir makinayla duvara yansıtılan “Cilalı İbo ve Kırk Haramiler” (1964) filmiyle oldu. Daha 7-8 yaşındaydım. Kasabamızda fotoğrafçılık yapan rahmetli Bedri amca evinin salonunda mahallenin çocuklarına böyle filmler gösterirdi. Tabi ödeyecek harçlığımız varsa.

'Cilalı İbo' karakteri ilginç, komik, fantastik ama bizden biriydi. Onu canlandıran sanatçı Feridun Karakaya kendi adıyla değil, tipleştirdiği bu adla hatırlanır daha çok. 

Sevimli bir boyacı çocuğundan çıkan bu tip, onlarca filme ayrı ayrı kişiliklerde yansımış olmasına rağmen 'Cilalı İbo' karakterini koruyup geliştirerek türk seyircisinin gönlünde kalabilmiştir.

Karakaya, Seden’in Zeki Müren’li Berduş filminde kendisine verilen bu “ayakkabı boyacısı” rolünü geliştirerek, Cilalı İbo’yu tipleştirmiş ve seyircinin tutması üzerine de 25 kadar bir seri Cilalı İbo filmi çekilmiştir. 

Bunlardan bazıları; “Cilalı İbo Casuslar Arasında” (1959), “Cilalı İbo Yıldızlar Arasında”(1959), “Cilalı İbo ve Tophane Gülü” (1960), “Cilalı İbo’nun Çilesi” (1960), “Cilalı İbo Zoraki Baba” (1961), “Cilalı İbo Rüyalar Âleminde” (1962), “Cilalı İbo Kızlar Pansiyonunda” (1963), “Cilalı İbo Perili Köşkte” (1963), “Cilalı İbo ve Kırk Haramiler” (1964), “Cilalı İbo Almanya’da” (1970), “Cilalı İbo Teksas Fatihi” (1971), “Cilalı İbo Yetimler Meleği” (1971) dir. Bunlardan beş tanesini yönetmen Mehmet Dinler çekmiş. "Cilalı İbo'nun Çilesi"(1960) filmi ise Lütfü Akat'a ait.


 
 

Cilalı ibo filimleri yeşil çamın unutulmazları arasında sayılır. Özellikle bizim gibi zamanın çocukları cilalı ibo’yu beyaz perdede severek izlemişlerdir.

Turist Ömer

Sinema ile ilgili ikinci deneyimim 1965 yılında oldu. Sekiz yaşındayım. O zamanlar küçük kasabamızda iki tane kışlık sinema var. Biri şeker fabrikasında. Şehir merkezine 4-5 km. uzaklıkta. Sadece fabrikada çalışanların çocukları gidebiliyor. O da kırk yılda bir film geldiğinde ve pazar günleri. Diğeri paralı, kışın sürekli açık. Hem gündüz hem gece matinesi var. En yeni filmler geliyor. Sokaklarda üzerine afiş asılmış araba dolaştırarak duyuruyorlar. Adı da 'zevk sineması'.

Hiç sinemaya gitmemişim. Ama etraftaki curcunaya, gidenlerin ballandıra ballandıra anlattıkları şeylere bakıp özeniyorum. Param yok, üstelik sinema ailemde 'o da neymiş !' türünden mesafeli durulan bir şey. Giden yok ki götürsün, bunun için para istemekse 'sopa istiyor musun ?' karşılığını buluyor.

Ama çok da istiyorum. Arada evden o taraflara doğru keşif yolculukları yapıyorum kısa, kısa. Sinemeya girenlere bakıyorum imrenerek. Köşedeki seyyar çekirdekçiden gündöndü bile alıyorlar. Yüksek volümlü müzik sesi, girişteki ışıklar beni esir alıyor adeta. Afişlere bakıyorum hayranlıkla. “Gel” diyorlar, “Gel ! Şimdiki programa gelemezsen, yakında, pek yakında olanlarına gel ! Ama mutlaka gel, kaçırma !” Bir an evden kızacakları aklıma geliyor, ürküyorum. Koşa koşa dönüyorum, sanki bir kabahat işlemişim gibi.

Bir gün dayanamıyorum artık. Etraf 'Turist Ömer, Turist Ömer' etraf yıkılıyor. O küçücük kasaba bu filmle çalkalanıyor. Hava soğuk ve puslu. Gece değil ama akşamın karanlığı erken çökmüş gibi. Kendimi sinemanın önünde buluyorum. İnsanlar kuyruk olmuş bilet alıyor.

Kapıda biri durmuş biletleri yırtıp insanları içeriye alıyor. Oraya kadar sokuluyorum merakla. Amacım dalgalanan kadife perde aralığından içeriye bakabilmek. Merak ediyorum. Benim gibi birkaç çocuk daha var yanımda. Nasıl olduysa bir an, kalabalık bir grup içeri girerken oğlanın biri de aradan kaynadı geçti içeri. Biz de yapabilir miyiz acaba ? Derken bir dalgalanma daha, biz de koltuk altlarından, palto ve bacak aralarından içeri daldık.

İlk defa bir sinemaya giriyorum. Aydınlıktan bir zifiri karanlığa düşüyorum. Yalnız arkadan, balkon tarafından fışkıran su gibi bir ışık demeti perdeye yansıyor. Perdede bir adam; üstünde koyu gri bir gömlek, kirli keten bir pantolon, yamuk yumuk bir şapka var. Önüne gelene sağ elini başında yukardan aşağı tutarak değişik bir selam veriyor. Konuşmalar, müzik, ses…Gözümü o beyaz perdeden alamıyorum.

Etraf karanlık bir kutu gibi. Daha önce bir evin salonunda seyrettiğim şeyden çok daha fazla bir şeyin içindeyim. Perdenin büyüklüğü, oradaki insanların hareketleri, sesleri beni büyülüyor. Etrafımda bir salon dolusu insanın varlığını hissedebiliyorum. Galiba yanlarda da insanlar var.

El yordamıyla daha öne, daha öne doğru gidiyorum. Birileri beni iteliyor. Sonunda sahnenin sağ tarafında yığılmış ayakta dikilen kalabalığın ta önüne kadar gidiyorum. Dikilmiş öyle ağzım açık seyrediyorum. Ne kadar geçti farkında değilim, belki 10-15 dakika belki de yarım saat. Önce ensemde bir pençe hissetim, sonra da geriye doğru çekildiğimi. Tam da Vahi Öz 'Bediaaa !' diye höykürürken yakalanmıştım. Kapıda bilet yırtan adam beni iki dakikada kaçak girdiğim kapıdan fırlatıp attı. Şoktaydım. Bağırıp söylediklerini anlamadım bile.

Ani ışık değişikliğinden gözlerim hiçbir şey görmüyordu. Sonra nasılsa toparlanıp dışarıya doğru koştum. Yüzüme soğuk ıslak bir hava çarptı. Koşuyor, koşuyordum. Yanağım ıslanmıştı. Yüzüme değen yağmur damlaları mıydı, yoksa ağlıyor muydum hatırlamıyorum. Ama perdedeki sahne hala gözümün önündedir. O günden beri yüzünde buruk bir gülümseme, kaytan bıyıklı, garip giyimli, tuhaf selamlı “Hey yavrum heyyyyy !” diye konuşan o adamı da hiç unutmadım. 

Benim çocukluğumun ilk okul çağlarıydı. Meraklıydım, okumaya, görmeye. Bilmeye ve tanımaya çalışıyordum dünyayı. İşte ünlü oyuncu Sadri Alışık da, o zamanlarda Turist Ömer rolüyle ortalığı kasıp kavurmaktaydı.

Sadri Alışık tarafından canlandırılan ‘Turist Ömer’ karakteri yeşilçamın unutulmaz karakterlerinden biri.  İlk defa 1963 yılında Hulki Saner imzalı ‘Helal Olsun Ali Abi’ isimli filmde görülüyor. Sadri Alışık bu filmde Ayhan Işık ve Sevda Ferdağ ile birlikte oynuyor. Bu filmden sonra 9 filmde de Turist Ömer karakteri beyaz perdeye yansıyor. 

Oyuncunun bu karakterle başrolde oynadığı ilk film, 1964 yapımı “Turist Ömer” filmi. Diğerleri de şunlar: Ayşecik Çıtı Pıtı Kız, Hulki Saner (1964), Ayşecik Cimcime Hanım, Hulki Saner (1964), Turist Ömer Dümenciler Kralı, Hulki Saner (1965), Turist Ömer Almanya’da, Hulki Saner (1966), Turist Ömer Arabistan’da, Hulki Saner (1969), Turist Ömer Yamyamlar Arasında, Hulki Saner (1970), Turist Ömer Boğa Güreşçisi, Hulki Saner (1971), Turist Ömer Uzay Yolunda, Hulki Saner (1973)

Sadri Alışık genellikle değişen toplumsal değerler içinde güzelliklere tutkun, umut dolu, yaşama sevincini hiç kaybetmeyen, dürüstlüğü ve doğruluğu özleyen karakterleri canlandırdı. Kimilerine göre o artık yaşamayan bir külhan kültürünün beyazperdedeki temsilcisi idi. Belki o sadece külhan kültürünün değil, nesli tükeneli çok olmuş bir türün; “hem semtimizin bıçkın delikanlısı, hem de mahçup ve nazenin bir İstanbul beyefendisi” türünün de perdeye yansımış haliydi. “Yeri geldi mi lafını esirgemeyen, yeri geldi mi ağlamaktan çekinmeyen, gönlü bol, keskin zekalı, delikanlı ve aşık” bir türün.

O oynadığı Turist Ömer tiplemesiyle gönlümüzde taht kurmuş, bilhassa kendine özgü Sadri Alışık selamı ile akıllarda yer etmiş, Ofsayt Osman’la da sinema seyircisinin hafızlarına kazınmış büyük bir sinema oyuncusuydu. Sinemanın yanı sıra şiir ve resimle de uğraşırdı. Alışık, beş yüzün üzerinde filmde rol aldı. En son rolü ise Yengeç Sepeti adlı dizisindeki baba rolüydü.


 



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder