5 Aralık 2017 Salı

282 5 Aralık 2017 Salı 20:30 UMRE GÜNLÜĞÜ.................................Taif gezisi

 Taif gezisi

5 Aralık 2017 Salı: Umre yolculuğumuzda 18. gün. Bugün nasipse Taif'e gideceğiz. Taif, Suudi Arabistan'ın Hicaz Bölgesi'nde Mekke'nin 120 km. güney doğusunda bir şehir.  

Tarihi köken olarak Sakîf kabilesinin yurdu. 

Yaklaşık Cidde ve Mekke'den sonra üçüncü büyük şehir olarak Taif'in 2016 yılı nüfusu yaklaşık 650 bin civarındaymış.

Deniz seviyesinden yüksekliği 1650-1900 metre.  Dağlık konumu nedeniyle de yer altı su rezervleri bakımından zengin. Bu özelliği sebebiyle eskiden beri zenginlerin sayfiye merkezi olmuş. Yani, şehir tam bir yazlık tatil kenti konumunda. Bu sebeple birçok ailenin Taif şehrinde yazlık konutları bulunuyormuş.

Mekke ve Medine şehirlerinin aksine, buraya yabancıların yani Müslüman olmayanların da girmelerine izin veriliyormuş.

Bu sabahki tavafımı Sibel için yaptım. Rabbim kabul etsin. Bitince arkada seccadelerimizi serip oturduk. Tavaf namazı ve teeccüd kılındı. Sabah namazını bekliyoruz. 

Arkadaki zemzem bidonlarından mavi yazılı 'Not Cold', soğuk olmayan zemzem doldurup ikram ettim arkadaşlara. "Sevapları sen alıyorsun" diye takıldılar. "Afiyet olsun" dedim, onlar da "Allah razı olsun" dediler.

Sabah namazı kılındı. Kabe imamının okuduğu kur'an yine çok etkili ve duyguluydu. İnsan burada namazda olduğunu, Kabeye karşı Allah'a yalvardığını hissedebiliyor. Namazdan sonra hep birlikte otele döndük. 5. kattaki 502 numaralı odamıza çıkıp 9'a kadar uyuduk.

Kahvaltıdan sonra saat 10 gibi servis otobüslerinin bulunduğu yere gittik. Oradan diğer otelin bulunduğu yere gidildi. Her seferinde biz sona kalıyor ve otobüste doğru dürüst yer bulamıyorduk. Bu sefer biz otobüste istediğimiz yerlere oturduk.

Ama, bizim hesabımız çarşıya uymadı. Önce hocalar öne oturacak diye bazılarımızı kaldırdılar. Sonra da yaşlı kadınlara yer vermek zorunda kaldık. 

Sonunda hanım bir başka kadının yanına oturdu. Bana da ortada bir tabure sandalye bulup verdiler. Genç bir arkadaş da orta merdivenlere kaldı. Çocuk bütün yolculuk boyunca başını kaldırmadı. Bir ara ağladığını bile düşündüm. 

Yani çok zoruna gitti eminim, ama ağzından kötü bir söz de çıkmadı. Velhasıl daha kötü bir duruma düştük. Ne yapalım, böyle olacakmış !

Saat 10.30'da bir Metro otobüsüyle yola çıktık. Adam daha önce Türkiye'de Metro firmasında çalışıyormuş. Sonra nasıl olduysa kendini Mekke'de bulmuş ve üç senedir de burada çalışıyormuş.

Taif çevre yolundan 110-120 km imiş. Mekke-Taif arasındaki eski dağ yolunun ise 60 km. olduğunu söylediler. 

Otoban dağlık arazi sebebiyle önce Mekke'nin kuzey doğusuna yöneliyor. Cirane'den geçiyor, bir süre sonra doğuya dönüp, yolun üçte biri de güney yönünde ilerliyor. 

Gerçekten geniş bir yay çiziliyor. Haritaya göre Mekke'den dağ yoluyla 50-60 km.lik yol otobandan gidilince iki katına çıkıyor.

Yol boyu Mekke'ye göre farklılıklar gözleniyor. Yer yer yeşil alanlar var. Bazıları bayağı bizim bildiğimiz bağ bahçe.  Zaten geçmişten bu yana da bu bağ ve bahçeleriyle meşhurmuş.

Demek ki bölgenin dağlık ve yüksek rakımı sebebiyle daha serin bir iklime sahip. Çevrede, irili-ufaklı birçok baraj ve çok sayıda kuyu varmış. Sulama varsa tarım da yapılabiliyor. 

Sağanak yağışlarla beslenen baraj suları sayesinde: üzüm, buğday, nar ve diğer meyveler bolca yetiştiriliyormuş.

Ayrıca Taif'e giderken dağ eteklerinde, “Habeş (Babun) maymunları” gördük.

Tâif, Arabistan`ın önde gelen yerlerinden biri. İslam tarihinde de iki olayla ünlü.

Birincisi peygamber efendimizin Mekke'deki tebliği sonuç vermeyince Taif'teki Sakif Kabilesi ileri gelenleriyle görüşmek ve onları İslâm dinine dâvet etmek üzere Taife geldi.

Peygamberimizin 4 yıl boyunca süt anneliğini yapan Halime`nin mensup olduğu Sa'doğulları, Mekke yakınlarında Hudeybiye civarında bâdiyede yaşıyordu. Hevâzin kabîlesinin Benû Bekr kolundan olan Sa'd oğulları Kabilesi Taif'e yakındı.

Ancak tebliğ başlayınca Taif'liler onu mezcup, serseri, ayak takımı ve çocuklara taşlattılar.

Binbir eziyetle Taif dışında bir bağa sığınmış. Orada kendisine üzüm ikram eden bir köle iman etmiş. Buna rağmen Taif'e azap değil de rahmet ve hidayet diliyor.

Taifle ilgili ikinci olay Mekke'nin fethinden sonra cereyan eden Huneyn gazvesinin yaşandığı yer olması. Putlarının kırılacağından endişe eden bölge halkı 20 bin kişilik bir ordu toplamışlar.

İlginç olan bölge araplarını savaşa bağlayabilmek için bütün servetlerini yanlarına almış olmaları. Yapılan savaş sonucu yenilince de bütün en varlıklarını bırakıp Taif kalesine sığınmışlar.

20 günlük bir kuşatmadan sonra burası da İslam ordusunun eline geçmiş. Bu arada Ciranede de meşhur ganimet paylaşımı meselesi yaşanmış.

Taif kalesi şehir merkezine 40 km. uzaklıktaymış. Burası, Arabistanlı İngiliz casusu Lawrence'nin örgütlediği Arapların, ayaklanma sonucunda saldırdıkları mekanlardan birisi. 1917 yılında yaşanan çatışmaların ardından, enkaz haline gelen kale gezilebiliyormuş.

Taif, sadrazam ve adalet bakanı Mithat Paşa'nın ihaneti sebebiyle Abdülhamit tarafından Taif'e sürüldüğü yer. Mithat paşa, burada üç yıl yaşadıktan sonra muhafızlarınca öldürülmüş. 

Saat 12'de Taif merkezde İbn-i Abbas mescidine geldik. Öğle namazı burada kılındı. Çok sütünlu, yüksek olmayan tuğladan yapılmış bir cami.

Kaynaklara göre Hz. Ali’nin Hâricîler tarafından şehid edilmesinin ardından İslâm öncesinde Mekke ile Tâif arasındaki içtimaî ve ticarî yakınlık Emevîler’in iktidarıyla tekrar eski haline kavuşmuş. 

Mekke'li ve Tâifli bazı sahabiler Emevî iktidarının sürmesinde önemli rol oynamışlar.

Emevîler devrinde Tâif bazan müstakil bir vali tarafından yönetilmekle birlikte genellikle Mekke ve Medine ile veya bu iki merkezden biriyle beraber yönetiliyormuş. Muâviye, Emevîler’den birini yönetici tayin edeceği zaman onu önce Tâif’e gönderiyor, orada başarılı olursa Tâif’le birlikte Mekke’yi, eğer bu ikisinde başarılı olursa bunlara Medine’yi ekliyormuş.

Emevîler döneminde aralarında Abdullah b. Abbas’ın bulunduğu az sayıda sahâbî Tâif’e yerleşmiş. Tâif ayrıca Mekke ve Medine’deki karışıklıklardan uzaklaşmak isteyenlerin de sığınağı haline gelmiş. 

Hz. Hüseyin’in Kûfe’ye gitmesini engelleyemeyen İbn Abbas da, Kerbelâ faciasının ardından Mekke’de kendisi adına biat alan Abdullah b. Zübeyr’e biat etmeyerek Tâif’e gitmiş.

Abbas peygamberimizin amcası. İbni Abbas onun oğlu Abdullah oluyor. Kendisi çocukluğunda peygamberimizin duasına mazhar olmuş, 1600 civarında hadis rivayet etmiş bir din alimi. Lakabı yürüyen Kur'an imiş.

Başta dört halife olmak üzere diğer halifeler de onun görüşlerine müracaat ederlermiş. Bir ara Basra valiliği de yapmış. Ancak bir olay neticesinde ayrılıp Taif'te hadis dersleri vermiş uzun süre.

Ölümünde, yine buraya yerleşmiş olan Hz. Ali’nin oğlu Muhammed b. Hanefiyye tarafından kıldırılan cenaze namazından sonra Tâif kuşatmasında şehid olanların kabirlerinin bulunduğu yere defnedilmiş.

Buraya ileriki yıllarda Tâif’in sembolü haline gelen ve şehrin çekirdeğini oluşturan Mescidü İbn Abbas inşa edilmiş. işte bu cami yaşlılığında gözleri ama olan bu zat adına yapılmış . 

Hemen yan tarafında islam şehitleri mezarlığı var. Suud duvarla çevirmiş, göstermiyor. Ama biz orada bilgilendirildik ve dua ettik.

Otobüse bindiğimizde hacı Şükrü bize salatalık ikram etti. Bizim Çengelköy salatalığına benziyor. Çok körpe ve tatlı. Doyamadık. Zaten Taif lokumu diye tadımlık ikram ediyorlar.

Taif'te ikinci durağımız peygamber efendimizin taşlanarak şehirden çıkarıldığı caddeyi takip ederek sığındığı bağ. 

Peygamberimiz Taif’te on gün kalmış. Ne yazık ki Taifliler, onu bir misafir olarak kabul etmedikleri gibi edep dışı tavırlarla, hakaret ederek kovmuşlar.

Çocuklarını, kölelerini ve delilerini kışkırtıp, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i Taif sokaklarında taşlatmışlar. Mübarek vücudu kanlanıp Taif toprağına akmış. Beraberindeki Zeyd de yaralanmış. 

Mekke’ye doğru kaçarlarken bir bahçeye sığınmak zorunda kalmışlar. Aancak o zaman bırakmışlar onları. Bir üzüm kütüğüne yaslanarak dinlenmiş, Taifilere de beddua değil hidayetleri için dua etmiş. 

O bağda şimdi küçücük bir mescit var ama kapalı. Bakımsız ve sanki  kasıtlı ihmal edilmiş bir yer gibi.  Etrafındaki yüksek kerpiç duvarlar sebebiyle zaten bir bağ da göremedik. Yalnızca yeşil ağaç dalları görebiliyoruz.

Dönüşte cadde girişinde bir biriket imalathanesi yanında yeşil bir sebze bahçesini yakından görebildik. Ispanak ekili bir bölüm vardı. Aynı bizdeki gibi parsel parsel değişik yeşillikler ekili. Öyle bir ortamda böyle yeşillik görmek insanı gerçekten şaşırtıyor.

Taif şimdi bizimkilere benzemese de Mekke'ye göre oldukça yeşil bir şehir. Bağlık, bahçelik, sebzelik bir yer. 

Belirtildiğine göre, şehrin çevresinde 3 bin civarında bahçe bulunuyormuş. Bu bahçelerde, meyve ve gül yetiştiriliyormuş. Çevrede gül başta olmak üzere güzel kokulu çiçeklerin varlığı, bal üretimine sebep olmuş. Ayrıca burada üretilen gül, bir çok lüks parfüm üretiminde kullanılmaktaymış.

Meyve bahçelerinin bolluğu nedeniyle Taif, her daim Hicaz Bahçesi ünvanına sahip olmuş. Hicaz bahçesinde en meşhur meyve ise üzüm tanesi büyüklüğündeki incirmiş. Bu küçük incirler pek soyulmaya gelmiyormuş ama  tadının muhteşem olduğu geçiyor.

Yolumuza cadde boyunca yürüyerek devam ettik. Sol kıyıda oldukça otantik küçük bir cami var. Taştan yapılmış. İçinde iki rekat namaz kıldık. Adı Ali camiiymiş. Bir Osmanlı yadigarı.

Ecdadımız tam 411 yıl bu bölgede hüküm sürmüş. Yalnızlığına ve öksüzlüğüne içim burkuldu. 

Suudun kendi değerlerine bile bakmadığı ortadayken bizim ecdadımızdan kalan bir yapıya ihtimam göstermesini beklemek fuzuli olurdu zaten.

Biraz daha yürüdüğümüzde peygamberimizin sığındığı bir kaya mağarası, dayandığı taş ve oraya yapılan küçücük bir mescid ziyaret edildi.

Burası da diğerlerinden perişan. Adeta kendi kaderine terkedilmiş. İçerde namaz kıldık ama pislikten, tozdan, kokudan midemiz bulandı. Bir temizlik görevlisi var ama o da dilenmeyi bırakıp işine bakmaya zaman bulamıyor olmalı.

Taifte ziyaretlerimiz bu kadardı. Geri dönüşe geçildi. Keşke Taif'te kale gibi ya da yüksekçe bir tepeye gidebilseydik. Şehrin tamamını görerek bize açıklamalarda bulunsalardı. Ona da firmaların amatörlüğü denebilir.

Bu mütevazi tavırlı, ihtişamlı şehri tam olarak göremedik. Halbuki Suudi Arabistan ve Ortadoğunun en büyük teleferik hattı burada bulunuyormuş. 

Bu teleferikle hem şehri panoramik olarak görmek, hem de Taif dağlarının muhteşem manzaraları görülebilir. Teleferik ücret kişi başı 30 riyalmiş.

Teleferikle ulaşılan ilk durak “El Hada”, Arapçada “huzur” demekmiş. Sanırım etrafının ağaçlık oluşuyla isminin hakkını veren bir yer.Taif şehrinin en güzel tepelerinden birisi olduğu belirtiliyor. Gül üretimi ile önem kazanmış. Yaz aylarında, burada gül festivali düzenlenmekteymiş.

Taif'te hiçbir alış veriş yerine gidilmedi. Oysa tarihi Okaz çarşısına gidilebilirdi. Burası aynı zamanda tarihte arap şairlerin atışma ve tartışma alanı olarak kullanılmış. Köklü bir edebi geleneğin izlerini taşımakta.

El sanatları ve başkaca bir çok hediyelik eşyanın satıldığı bir yermiş. Özellikle de parfüm, baharat, altın ve gümüş objeler.

Sonuçta buraları görmeden yola koyulduk. Yolda bir mola yerinde durduk. İkindiye daha yirmi dakika vardı. Bir mola yerine göre oldukça büyük bir mescid. İçerde daha önce başka hiçbir camide görmediğimiz dayanma yerleri var. Oturuyorsunuz, sırtınızı da arkaya yaslayabiliyorsunuz.

Vakti bekledik. Genç bir imamı var. Biraz da meraklı. İkindi ezanını okudu. Namazı kıldık.

Otobüse binerken yanı başımıza bir araç durdu. Bagajını açtı, içinde domates sandıkları. Köpük kutularda 2-3 kilo domates paketlenmiş. Hemen inip sordum; satılık mı ? Evet dedi arap. Kaç riyal ? Kutusu 10 riyalmiş.

Nasip işte, göremedik, alamadık derken ayağımıza geldi Taif domatesleri. Almasaydık, içimde kalacaktı.

Dönüşte karşıdan da olsa Taif'in bazı bahçelerini gördük. İnsanlar içinde çalışıyorlardı. 

Genellikle dağlar arasından inen su yollarının kenarındalar. Bazı yerlerde etrafları kum çakıl duvarlarıyla çevrilmiş. Ben yağan her damla suyu kullanma isteğine bağladım bu yapıları. Tabi, yağmur yağdığında sular burada gölleniyor ve toprağı millendiriyor olmalı. Böylece sebze ekimine müsait bir toprak yapısı oluşuyor.

Taif'in üzümünü, incirini, narını, mis güllerini göremedik. Ama körpe salatalığını tattık, domatesini de aldık. Her yerini göremedik ama Taif'in niçin yeşil, yazlık bir sayfiye kenti olduğunu anladığımı sanıyorum.

Otobüs saat 5 gibi diğer otelin önüne geldi. Servis aracıyla ejyad caddesine geldik. Eşim mescid i harama gitti, ben otele.

Namaz kıldım, biraz uyumuşum. Yemeğe indiğimde baktım Selma'lar da orada. Yemek yedik, çay içtik ve odamıza çıktık.

Yatsılar kılındı, ilaçlarımızı alacağız ve uyuyacağız. Yarın sabah 4. umremizi yapacağız inşallah.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder