5 Aralık 2017 Salı: Umre yolculuğumuzda 18. gün. Bugün nasipse Taif'e gideceğiz. Taif, Suudi Arabistan'ın
Hicaz Bölgesi'nde Mekke'nin 120 km. güney doğusunda bir şehir.
Tarihi köken olarak Sakîf kabilesinin yurdu.
Tarihi köken olarak Sakîf kabilesinin yurdu.
Yaklaşık Cidde ve Mekke'den sonra üçüncü büyük şehir olarak Taif'in 2016 yılı
nüfusu yaklaşık 650 bin civarındaymış.
Deniz seviyesinden yüksekliği 1650-1900 metre. Dağlık konumu nedeniyle de yer altı su
rezervleri bakımından zengin. Bu özelliği sebebiyle eskiden beri zenginlerin
sayfiye merkezi olmuş. Yani, şehir tam bir yazlık tatil kenti konumunda. Bu
sebeple birçok ailenin Taif şehrinde yazlık konutları bulunuyormuş.
Mekke ve Medine şehirlerinin aksine, buraya yabancıların
yani Müslüman olmayanların da girmelerine izin veriliyormuş.

Arkadaki zemzem bidonlarından mavi yazılı 'Not
Cold', soğuk olmayan zemzem doldurup ikram ettim arkadaşlara. "Sevapları
sen alıyorsun" diye takıldılar. "Afiyet olsun" dedim, onlar da
"Allah razı olsun" dediler.
Sabah namazı kılındı. Kabe imamının okuduğu kur'an yine
çok etkili ve duyguluydu. İnsan burada namazda olduğunu, Kabeye karşı Allah'a
yalvardığını hissedebiliyor. Namazdan sonra hep birlikte otele döndük. 5.
kattaki 502 numaralı odamıza çıkıp 9'a kadar uyuduk.
Kahvaltıdan sonra saat 10 gibi servis otobüslerinin
bulunduğu yere gittik. Oradan diğer otelin bulunduğu yere gidildi. Her
seferinde biz sona kalıyor ve otobüste doğru dürüst yer bulamıyorduk. Bu sefer
biz otobüste istediğimiz yerlere oturduk.

Sonunda hanım bir başka kadının yanına oturdu. Bana da ortada
bir tabure sandalye bulup verdiler. Genç bir arkadaş da orta merdivenlere
kaldı. Çocuk bütün yolculuk boyunca başını kaldırmadı. Bir ara ağladığını bile
düşündüm.
Yani çok zoruna gitti eminim, ama ağzından kötü bir söz de çıkmadı.
Velhasıl daha kötü bir duruma düştük. Ne yapalım, böyle olacakmış !

Taif çevre yolundan 110-120 km imiş. Mekke-Taif
arasındaki eski dağ yolunun ise 60 km. olduğunu söylediler.
Otoban dağlık arazi
sebebiyle önce Mekke'nin kuzey doğusuna yöneliyor. Cirane'den geçiyor, bir süre
sonra doğuya dönüp, yolun üçte biri de güney yönünde ilerliyor.
Gerçekten geniş
bir yay çiziliyor. Haritaya göre Mekke'den dağ yoluyla 50-60 km.lik yol
otobandan gidilince iki katına çıkıyor.
Yol boyu Mekke'ye göre farklılıklar gözleniyor. Yer yer
yeşil alanlar var. Bazıları bayağı bizim bildiğimiz bağ bahçe. Zaten geçmişten bu yana da bu bağ ve
bahçeleriyle meşhurmuş.
Demek ki bölgenin dağlık ve yüksek rakımı sebebiyle daha
serin bir iklime sahip. Çevrede, irili-ufaklı birçok baraj ve çok sayıda kuyu
varmış. Sulama varsa tarım da yapılabiliyor.
Sağanak yağışlarla beslenen baraj
suları sayesinde: üzüm, buğday, nar ve diğer meyveler bolca yetiştiriliyormuş.
Ayrıca Taif'e giderken dağ eteklerinde, “Habeş (Babun)
maymunları” gördük.
Birincisi peygamber efendimizin Mekke'deki tebliği sonuç
vermeyince Taif'teki Sakif Kabilesi ileri gelenleriyle görüşmek ve onları İslâm
dinine dâvet etmek üzere Taife geldi.
Peygamberimizin 4 yıl boyunca süt anneliğini yapan
Halime`nin mensup olduğu Sa'doğulları, Mekke yakınlarında Hudeybiye civarında
bâdiyede yaşıyordu. Hevâzin kabîlesinin Benû Bekr kolundan olan Sa'd oğulları
Kabilesi Taif'e yakındı.
Ancak tebliğ başlayınca Taif'liler onu mezcup, serseri,
ayak takımı ve çocuklara taşlattılar.

Taifle ilgili ikinci olay Mekke'nin fethinden sonra
cereyan eden Huneyn gazvesinin yaşandığı yer olması. Putlarının kırılacağından
endişe eden bölge halkı 20 bin kişilik bir ordu toplamışlar.
İlginç olan bölge araplarını savaşa bağlayabilmek için
bütün servetlerini yanlarına almış olmaları. Yapılan savaş sonucu yenilince de
bütün en varlıklarını bırakıp Taif kalesine sığınmışlar.

Taif kalesi şehir merkezine 40 km. uzaklıktaymış. Burası,
Arabistanlı İngiliz casusu Lawrence'nin örgütlediği Arapların, ayaklanma
sonucunda saldırdıkları mekanlardan birisi. 1917 yılında yaşanan çatışmaların
ardından, enkaz haline gelen kale gezilebiliyormuş.
Taif, sadrazam ve adalet bakanı Mithat Paşa'nın ihaneti
sebebiyle Abdülhamit tarafından Taif'e sürüldüğü yer. Mithat paşa, burada üç
yıl yaşadıktan sonra muhafızlarınca öldürülmüş.

Kaynaklara göre Hz. Ali’nin Hâricîler tarafından şehid
edilmesinin ardından İslâm öncesinde Mekke ile Tâif arasındaki içtimaî ve
ticarî yakınlık Emevîler’in iktidarıyla tekrar eski haline kavuşmuş.
Mekke'li
ve Tâifli bazı sahabiler Emevî iktidarının sürmesinde önemli rol oynamışlar.
Emevîler devrinde Tâif bazan müstakil bir vali tarafından
yönetilmekle birlikte genellikle Mekke ve Medine ile veya bu iki merkezden
biriyle beraber yönetiliyormuş. Muâviye, Emevîler’den birini yönetici tayin
edeceği zaman onu önce Tâif’e gönderiyor, orada başarılı olursa Tâif’le
birlikte Mekke’yi, eğer bu ikisinde başarılı olursa bunlara Medine’yi
ekliyormuş.

Hz.
Hüseyin’in Kûfe’ye gitmesini engelleyemeyen İbn Abbas da, Kerbelâ faciasının
ardından Mekke’de kendisi adına biat alan Abdullah b. Zübeyr’e biat etmeyerek
Tâif’e gitmiş.
Abbas peygamberimizin amcası. İbni Abbas onun oğlu
Abdullah oluyor. Kendisi çocukluğunda peygamberimizin duasına mazhar olmuş,
1600 civarında hadis rivayet etmiş bir din alimi. Lakabı yürüyen Kur'an imiş.
Başta dört halife olmak üzere diğer halifeler de onun
görüşlerine müracaat ederlermiş. Bir ara Basra valiliği de yapmış. Ancak bir
olay neticesinde ayrılıp Taif'te hadis dersleri vermiş uzun süre.
Ölümünde, yine buraya yerleşmiş olan Hz. Ali’nin oğlu
Muhammed b. Hanefiyye tarafından kıldırılan cenaze namazından sonra Tâif
kuşatmasında şehid olanların kabirlerinin bulunduğu yere defnedilmiş.
Buraya ileriki yıllarda Tâif’in sembolü haline gelen ve
şehrin çekirdeğini oluşturan Mescidü İbn Abbas inşa edilmiş. işte bu cami
yaşlılığında gözleri ama olan bu zat adına yapılmış .
Hemen yan tarafında islam
şehitleri mezarlığı var. Suud duvarla çevirmiş, göstermiyor. Ama biz orada
bilgilendirildik ve dua ettik.
Otobüse bindiğimizde hacı Şükrü bize salatalık ikram
etti. Bizim Çengelköy salatalığına benziyor. Çok körpe ve tatlı. Doyamadık.
Zaten Taif lokumu diye tadımlık ikram ediyorlar.

Peygamberimiz Taif’te on gün kalmış. Ne yazık ki
Taifliler, onu bir misafir olarak kabul etmedikleri gibi edep dışı tavırlarla,
hakaret ederek kovmuşlar.
Çocuklarını, kölelerini ve delilerini kışkırtıp,
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i Taif sokaklarında taşlatmışlar.
Mübarek vücudu kanlanıp Taif toprağına akmış. Beraberindeki Zeyd de yaralanmış.
Mekke’ye doğru kaçarlarken bir bahçeye sığınmak zorunda kalmışlar. Aancak o
zaman bırakmışlar onları. Bir üzüm kütüğüne yaslanarak dinlenmiş, Taifilere de
beddua değil hidayetleri için dua etmiş.
O bağda şimdi küçücük bir mescit var ama kapalı. Bakımsız
ve sanki kasıtlı ihmal edilmiş bir yer
gibi. Etrafındaki yüksek kerpiç duvarlar
sebebiyle zaten bir bağ da göremedik. Yalnızca yeşil ağaç dalları
görebiliyoruz.

Taif şimdi bizimkilere benzemese de Mekke'ye göre oldukça
yeşil bir şehir. Bağlık, bahçelik, sebzelik bir yer.
Belirtildiğine göre,
şehrin çevresinde 3 bin civarında bahçe bulunuyormuş. Bu bahçelerde, meyve ve
gül yetiştiriliyormuş. Çevrede gül başta olmak üzere güzel kokulu çiçeklerin
varlığı, bal üretimine sebep olmuş. Ayrıca burada üretilen gül, bir çok lüks
parfüm üretiminde kullanılmaktaymış.
Meyve bahçelerinin bolluğu nedeniyle Taif, her daim Hicaz
Bahçesi ünvanına sahip olmuş. Hicaz bahçesinde en meşhur meyve ise üzüm tanesi
büyüklüğündeki incirmiş. Bu küçük incirler pek soyulmaya gelmiyormuş ama tadının muhteşem olduğu geçiyor.

Ecdadımız tam 411 yıl bu bölgede hüküm sürmüş. Yalnızlığına
ve öksüzlüğüne içim burkuldu.
Suudun kendi değerlerine bile bakmadığı
ortadayken bizim ecdadımızdan kalan bir yapıya ihtimam göstermesini beklemek
fuzuli olurdu zaten.

Burası da diğerlerinden perişan. Adeta kendi kaderine
terkedilmiş. İçerde namaz kıldık ama pislikten, tozdan, kokudan midemiz
bulandı. Bir temizlik görevlisi var ama o da dilenmeyi bırakıp işine bakmaya
zaman bulamıyor olmalı.
Taifte ziyaretlerimiz bu kadardı. Geri dönüşe geçildi.
Keşke Taif'te kale gibi ya da yüksekçe bir tepeye gidebilseydik. Şehrin
tamamını görerek bize açıklamalarda bulunsalardı. Ona da firmaların amatörlüğü
denebilir.

Bu mütevazi tavırlı, ihtişamlı şehri tam olarak
göremedik. Halbuki Suudi Arabistan ve Ortadoğunun en büyük teleferik hattı
burada bulunuyormuş.
Bu teleferikle hem şehri panoramik olarak görmek, hem de
Taif dağlarının muhteşem manzaraları görülebilir. Teleferik ücret kişi başı 30
riyalmiş.
Teleferikle ulaşılan ilk durak “El Hada”, Arapçada
“huzur” demekmiş. Sanırım etrafının ağaçlık oluşuyla isminin hakkını veren bir
yer.Taif şehrinin en güzel tepelerinden birisi olduğu belirtiliyor. Gül üretimi
ile önem kazanmış. Yaz aylarında, burada gül festivali düzenlenmekteymiş.

El sanatları ve başkaca bir çok hediyelik eşyanın
satıldığı bir yermiş. Özellikle de parfüm, baharat, altın ve gümüş objeler.
Sonuçta buraları görmeden yola koyulduk. Yolda bir mola
yerinde durduk. İkindiye daha yirmi dakika vardı. Bir mola yerine göre oldukça
büyük bir mescid. İçerde daha önce başka hiçbir camide görmediğimiz dayanma
yerleri var. Oturuyorsunuz, sırtınızı da arkaya yaslayabiliyorsunuz.
Vakti bekledik. Genç bir imamı var. Biraz da meraklı.
İkindi ezanını okudu. Namazı kıldık.

Nasip işte, göremedik, alamadık derken ayağımıza geldi
Taif domatesleri. Almasaydık, içimde kalacaktı.
Dönüşte karşıdan da olsa Taif'in bazı bahçelerini gördük.
İnsanlar içinde çalışıyorlardı.
Genellikle dağlar arasından inen su yollarının
kenarındalar. Bazı yerlerde etrafları kum çakıl duvarlarıyla çevrilmiş. Ben
yağan her damla suyu kullanma isteğine bağladım bu yapıları. Tabi, yağmur
yağdığında sular burada gölleniyor ve toprağı millendiriyor olmalı. Böylece
sebze ekimine müsait bir toprak yapısı oluşuyor.

Otobüs saat 5 gibi diğer otelin önüne geldi. Servis aracıyla
ejyad caddesine geldik. Eşim mescid i harama gitti, ben otele.
Namaz kıldım, biraz uyumuşum. Yemeğe indiğimde baktım
Selma'lar da orada. Yemek yedik, çay içtik ve odamıza çıktık.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder