Mescid i Haramda ilk cuma
24 Kasım 2017 Cuma: Umre yolculuğumuzda 7. gün
Sözleştiğimiz gibi sabah
3'te kalktık. Mescidi harama geldiğimde daha saat 4 olmamıştı. Ama olağanüstü bir kalabalık vardı. Bugün
Cuma olduğu içinmiş.
1.katta tavafa başladık.
Kadınlar bir grup kabeye gireceklerdi. Selçuk hoca ve biz okuyarak dönmeye
başladık. Çok kalabalıktan 3. şavtta en
üst kata çıktık. Orası daha tenhaydı.
Sabah ezanı iki defa
okunuyor burada. Biri teeccüt (1) içinmiş. Bir saat sonra da namaz ezanı
okunuyor. İlki biz dördüncü şavtta iken okundu. Biz Selçuk hocanın söylediklerini
tekrar ederek tavafa devam ettik.

Daha sonra sabah namazının
sünnetini kıldık. Kaameti beklerken Selçuk hocaya teeccüt namazıyla Vitr
namazının alakasını sordum. Tahmin ettiğim gibiymiş.
Peygamber efendimiz (sav)
teeccüt namazının arkasına +1 rekat daha kılarmış. Ama bu gece oluyor tabi.
Osmanlı zamanında bu namaz
yatsı namazından hemen sonra üç rekat olarak kılınmaya başlamış. Muhtemelen
gece kalkılamazsa diye bu şekil adet olmuş. Halbuki aslı bu değil.
Kaamet okundu namaza durduk.
1. rekatta imam biz rükua giderken aniden secdeye gitti. Şaşırdık ama cemaate uyduk. Sonra tekrar kalktı ve okumaya devam etti.
Namazdan sonra Selçuk hocaya
bunu da sordum. Okuduğu secde ayeti nedeniyle böyle yaptı dedi. Biz böyle
yapmıyoruz. Belki de namazdaki rüku ve secdeler yeterli diye düşünüldüğünden.
Burada Cuma günü tatil olduğu için sabahları
böyle olurmuş.
Diğerlerini epey bekledik.
Neden sonra peyderpey geldiler. Aşağıya inememişler.

Ama Emineye onları
bırakıp kaybolduğu için kızgındı. Diğerleri de öyle.
Otele kahvaltıya gittik.
Zavallı Emine eleştiriler dört yandan gelince doğru dürüst kahvaltı edemedi. O
da üzüldü tabi.
Neyse kahvaltı ettik. Sonra
da bir müddet dinlenmek üzere odalarımıza çekildik. Cumaya erken gidebilmek için
9.30'da otelden çıktık. Bu sefer herkes ayrı ayrıydı. Ama daha sonra eşim bir gruba katıldı. İkindiden sonra buluşmak
üzere sözleşip ayrıldık.

Defterimi çıkarıp yazmaya
başladım. Saat 11'e kadar yazdım. Sonra kalktım zemzem içtim. Yanımdakine de
ikram ettim. Gül kokulu ıslak mendil verdim.
O zaman anladım ki o da
Erzurumluymuş. Biraz konuştuk. Daha evvel de gelmiş. Ancak o da çok değiştiğini
söyledi.
Cuma hutbe ve namaz sıralı
olarak tamamlandı. Tabi hutbe arapça olduğu için hiçbirşey anlamadık. Etraf çok
kalabalık. Gerçekten gözümün değdiği her yer insan seli. Çeşit çeşit insan.
Bunların arasında Türkler hemen anlaşılıyor.
Namazdan sonra biraz zikir,
biraz da dua ettim. Ama ilk defa gözyaşlarımı tutamadım. Dilim döndüğü,
bilebildiğim kadar tüm dualarımı sıraladım. Herkesi anmaya çalıştım.
Çıkmadan birkaç fotoğraf
çektim.
Cumadan çıkışta buluşma
yerinde kimse yoktu. Bu arada Oflu Aliyi bulmak iyi olurdu. Telefon almak için
daha önceden konuşmuştuk. Yeğeni varmış Mekkede.
Aklıma bizim köylü Mithat
geldi. Ona telefon ettim. Ofluyu görürse benim telefonumu vermesini ve beni
aramasını istedim. Onlar otele dönüyorlarmış. Ben Selma ile ikindiden
sonra sözleştiğim için beklemeliyim.
Saat biri geçiyor. Bir saat kadar daha
vaktim var. Bitişiğimizdeki zemzem towerin yan tarafında yolumuzun üstünde bir
çarşı var galiba. Dolaşsam mı ki ?
Bayağı bir AVM imiş burası.
Çok sayıda dükkan var. Hani ne istersen. Ben telefon satan bir yer arıyorum.
Üst katlarda bir inci
mağazası gözüme ilişti. 'İstanbul inci' diyor. Yaklaştım Kadir isimli satıcıyla
tanıştım. Biraz incilerle ilgilendim. Fiyatlarını, çeşitlerini öğrendim.
Hanımla birlikte geliriz diyerek telefon satan var mı diye sordum. 1. katta
Panasonic mağazasına gitmemi söyledi.
Gittim, mağazayı buldum ama kapalıymış.
Birine 'Neden?' diye sordum. Tatil gibi bir şeyler söylediler.
Anladığım kadar
beşte açılırmış. Herhalde buranın tatil günü Cuma ya onun için olmalı.
Neyse, dolaşmaya devam
ettim. Bir yerde torunum için istediğim gibi bir küçük seccade buldum. 10
Riyale aldım. Bu arada bir döviz bürosunda dolarımı riyale çevirdim. 172 riyal
etti.

Ama hem benim aradığım model
değiller, hem de güvenemedim tabi. Tek başıma bilemem, nasipse Aliyle
halletmeliyim o işi.
Saat ikiyi yirmi geçe namaz
için içeri girdim. Yine halı serili bir erkekler bölümü buldum zemin katta. Ön
safta oturdum ve defterimi çıkarıp yazmaya başladım.
Bir taraftan da önümde akan
tavaf seline bakıyorum.
Yaşlıları engelli sandalyesiyle tavaf ettirenler, bir
elinde bir kucağında veya boynunda çocuk taşıyan gençler. Siyahlar, sarışınlar,
ihramlılar, çarşaflılar, erkekler, kadınlar akan bir sel gibi önümden
geçiyorlar.
Etrafımda kur'an okuyan, dua eden, dinlenen, sohbet eden insanlar. Sade seyretmesi bile insanı irkiltmeye yetiyor.
İkindi namazını kıldık. Sağ
ayağım, topuğum çok acıyor. Sanki içinde diken varmış gibi. Buluşma yerine zar
zor geliyorum. Gelirken kendime bir tabure-sandalye bulup aldım. Karnım aç.
Olsa belki birkaç hurma yerdim. Birkaç defa zemzem içtim. Gelip buluşma yerine
oturdum.

Halbuki telefonundaki aramalara bassa görüşebilecek. Onun rehberinde
yer alan numaram +9'lu değil demek ki.
Değiştirmeliyim.
Değiştirmeliyim.
Öğle namazından sonra
arkadaşlarıyla otele gitmişler. Şimdi de tavaf etmek istiyormuş. Sen git dedim,
ben gidemeyeceğim, topuğum çok acıyor. O bana üzüldü, ben de onun tavaf yapma
şevkine sevindim. Maşallah Allah içine bir istek verdi. Bu iyiye işaret.
Onlar gittiler. Bir saat
kadar gelmezler. Bense hem dinleneyim, hem de defterime yazmayı sürdüreyim...
Selçuk hoca yarın arafata,
müzdelifeye gideceğimizi söylemişti. Ayrıca Pazartesi ve Perşembe günü de umre
yapmak isteyenleri götüreceklermiş. Galiba Pazar günü bir başka gezi var. Bunlar iyi
haberler. İnşallah haftaya cumaya kadar zamanı iyi değerlendireceğiz.
Şu topuğumun acıması iyi
olmadı. Galiba ilk gün çıplak ayakla yaptığım tavaftan oldu. İncinmiş olmalı.
Şimdi patik giyiyorum ama olan da oldu işte.
Hanımda da nezle boğaz ağrısı
başlangıcı haller var. İnşallah ağırlaşmaz. Ben de şu iki ilave umreyi
yapabilsem. Bu acıyla sanırım günde ancak bir tavaf yapabilirim.
Eşim ve arkadaşları şu ara tavafı
bitirmiş olmalılar. Çünkü saat beşe geliyor. İnşallah olumsuz bir şey
olmamıştır. Aklım hep onda. Kendi durumumu unutuyorum.

Biraz sonra tanıdık bir ses önce 'Selamünaleyküm Yılmaz' dedi. Sonra da
'Gelmişsin, ben biraz rahatsızdım. Şimdi hiç olmazsa hayırlı olsun, Allah kabul
etsin, mübarek olsun diye aradım' dedi.
Bende 'başkanım şu anda
mescidi haramda kabenin karşısındayım. Akşam namazını bekliyorum' dedim. 'Oh,
çok güzel. Allah mübarek etsin, dualarını kabul etsin' dedi.
'Tabi eşinle birlikte gitmişsindir' 'Evet' dedim. 'Niyet etmiştik. Allah nasip etti geldik.' Tekrar dua
istedi benden. Ben de zaten dua ediyorum' dedim. Karşılıklı iyi dileklerle kapattık.
Gerçekten çok sevindim.
Allah razı olsun, vefa güzel şey.
Gelen geçen birkaç tanıdık
selam verip, neler yazıyorsun ? dediler. Ben yazıyorum dedim. Böyle yazarım
işte. Bu mübarek yerler, değerli anlar unutulmasın diye. İnşallah dua niyetine
kabul olur.
Aslında buradaki manzaraları her
karesiyle, her saniyesiyle yazmak, anlatmak isterdim. Ama günlüğümü bu haliyle
bile acizane ancak devam ettirebiliyorum.
Ben bu hale şaşkınım. Buraya
gelip ilahi davet nedeniyle 'Buyur Allahım geldim !' diyen binlerce müslümana
şahidim. Muhteşem tablolar, ibretlik sahneler, küçücük çocuklar, kucağı bebeli
anneler, yaşlılar, engelliler görüyorum. Hepsi bu davete icabet ettiler.
İnşallah biz de onlara dahiliz. Bu kongreyi birlikte yapıyoruz. Rabbim
umremizi, ziyaretimizi, davete icabetimizi kabul etsin. Mebrur (2) kılsın.
Akşam namazını dışarıda
kıldım. Hanımlar hala gelmedi. Buluşma yerinde bekliyorum. Herhalde yatsıdan
sonra gelecekler diyordum ki geldiler. Morali bozuktu.
Abdest tazelemek istediğini
söyledi. En yakın tuvalete götürdüm. Abdest alıp çıktı. Yatsı yakındı. Meydanda
kadınların bulunduğu bir bölüme götürdüm. Ben de onların hemen arkasına
oturdum. Topuğum çok sızlıyor. Gece krem
sürmeliyim.
Yatsıdan sonra buluşup otele
gidecektik. Ama biraz kırık gibi. Bu yüzden biraz da moral olsun diye onu zemzem tower AVM
çarşılarına götürdüm. Alt kat ve üst kat çarşıyı gezdik.
Telefona da baktık
uzun elbiselere de. Telefon konusunda fazla istekli değil. Kendisine almayı
düşündüğümü söyleyemedim. Buradan almaya güvenmiyor.
Türkiye'de birkaç ay
çalışabilirmiş. Sonrası için pasaporta işlenmesi ve 100 lira civarında bir harç
ödenmesi gibi bazı işlemler gerekiyormuş. En azından güvenli bir yerden almalı.
Alamama ihtimali daha yüksek görünüyor.
Bu arada dün ikram edilen
yeşil çayı (Magribi) da aradım. Arapça bilemeyince derdini anlatmak zor. Neyse
bir markette 12 riyale bir kutu bulup aldım. Bakalım içinden ne çıkacak.
Hanım nedense bana da biraz
kızgın gibi. 'Beni başkalarına bırakıyorsun, kafana göre istediğin şeyi
alıyorsun' filan diyor. Ben de 'neden beni ikide bir incitecek şeyler söylüyorsun ?' dedim. Sustuk. Otele öyle gittik.
Yemek yedik erken yatmak
için katımıza çıktık. Bu arada Nesibe teyzenin yine kaybolduğunu öğrendik.
Hanım onların odalarına girdi.
İki üç saat gece vakti epey hareketli geçti.
Telefonla firma yetkililerini aradım. Birkaç defa görüşüp durumdan oda
arkadaşlarını haberdar ettik. Bulunup getirilmesi 12'yi buldu. Meğer alışveriş
için kaybolmuş.
Herkes kızgın ama ne yapsın. Kadın elindeki parayı tamamen
harcamaya kararlı.
----------------------
(1)
Teheccüd: Sözlükte, uyumak ve uyanmak manasında olup, zıt
anlamlı kelimelerden. Daha sonra gece uyanıp namaz kılan kimseye, bu kökten
türetilmiş “hecûd” denilmiş ve böylece teheccüd, terim olarak namaz ve Allah’ı
zikir için gece uyanmak manasında kullanılmış. Genellikle yatsı namazından
sonra, daha uyumadan veya bir miktar uyuduktan sonra kılınan namaza gece namazı
(salatü’l-leyl) deniyor. Gece
uykusu bölünerek kalkıp kılınan namazlara ise teheccüd namazı denmiş.
(2)
Mebrur: Hayırlı, beğenilmiş, makbul, yararlı, sadık olmakla makbule geçmiş olan.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder