23 Kasım 2017 Perşembe

270 23 Kasım 2017 Perşembe 22:10 UMRE GÜNLÜĞÜ......................Kabe hakkında

Kabe hakkında


Selçuk hocanın anlattıklarına göre kabenin gökte melekut aleminde aslı varmış. Adem yeryüzüne indirildiğinde bir benzerini istemiş. Melekler yapıvermişler. 

Böylece gökte melekler yeryüzünde insanlar sürekli aynı izdüşümde tavaf edip duruyorlar beytullahı.

Beyt ev demek. Allah kur'anda beytim demiş. Bu yüzden adı beytullah.

Sonraları bu bölgeden başta Nuh tufanı olmak üzere bir çok sel suyu kabeden iz bırakmamış. Ne zaman ki İbrahim cariyesi  Hacer ile oğlu İsmaili buraya yerleştirmiş. Zemzem suyu nedeniyle insanlar artık yollarını buradan geçirir olmuşlar.

İlk Yemen tarafından bir kabile gelip yerleşmiş. İsmail onlardan bir kızla evlenmiş. Böylece araplar bölgede çoğalmışlar.

Hz.İbrahim Allahın emriyle gelip oğluyla kabenin temellerini bulmuş ve onu yeniden inşa etmişler. 

Kur'an bize İbrahime 'İnsanları davet et !' emrini  haber veriyor. 'Ben nasıl duyururum' diyen İbrahime Cenab ı Allah 'Sen çağır, ben duyururum' diyor. 

Bunun üzerine Hz. İbrahim bir dağın üzerine çıkıp insanları buraya ziyarete çağırıyor. İşte o günden bu yana 'Lebbeyk ! Allahümme Lebbeyk !' diyerek insanların buraya gelişlerinin hikayesi.

Hacerül Esvedin de bu inşa sırasında Ebu Kubeys dağından getirilip Hz.İbrahim tarafından yerleştirildiği rivayet edilmiş. 

Muhtemelen volkanik bir taş ya da gök taşı parçası. Cennetten geldiğine inanılıyor.  Peygamberimiz de ona selam vermiş, öpmüş ve saygı göstermiş. Biz de onun sünnetine uyuyoruz.

Bu konuda şöyle ilginç bir rivayet var. Hz. Ömer şöyle diyor: 'Ey hacerül esved ! Sen bir taşsın, biliyorum. Eğer Allah rasulünün seni öptüğünü, selam verdiğini ve hürmet gösterdiğini görmeseydim vallahi seni kırar parçalardım.'
 
Bütün bunlar şunu gösteriyor: saygı gösterilmesi gereken şey; herşeyin sahibi Allahtır. Kabe de, hacerül esved de, zemzem de. 

İnsanların buraya gelip tavaf etmesi, say yapması, selamlaması, öpmesi ve saygı göstermesi hepsi Allahadır.

Onun çağrısı, daveti üzerine geliniyor. Davete icabet ediliyor. Beytullah Allahın evi olduğu için ziyaret ediliyor. 

Hacc Allahın emri olduğu için, tavafı, sayı, umreyi, peygamberimiz bu şekilde yaptığı için yapıyoruz.

Hiçbir zaman hiçbir şeyde Allahın hudutlarını çiğnememek, aşmamak lazım. 

Telbiyede ne diyoruz: 'La şerike leke lebbeyk !' Yani ' Senin eşin ortağın yoktur. Sen teksin. Senin Davetine uyup geldim. Buyur Allahım !'

Bunu unutmamak gerek.

Kabenin tavaf başlangıç yönünde Rüknü Yemani köşesi var. Onun da selamlanması gerekiyor. 

Nedeni şu: Peygamberimiz burada cebraili ve melekleri görmüş, öyle yapmış.  İnsanlar tavafa başladığında melekler buna şahit olup dua ediyorlarmış. Bu yüzden tavafa başlarken 'BismillahiAllahüekber !' diyerek orayı selamlıyoruz. 'Allahım senin isminle başlıyorum. Sen birsin ve teksin.'

Rüknü yemaniden sonra kabe kapısı var. Biraz yüksekçe yapılmış. Herkes giremiyor. 

İnsanlar bu bölgeden itibaren hatim bölgesine kadar yoğunlaşıyor. Kabeye yaklaşmak, tutmak, el sürmek, öpmek ve elleriyle yaslanıp öyle dua etmek istiyorlar.

Hemen ilerde makamı İbrahim var. Hz. İbrahimin taş üzerine çıkmış ayak izi burada muhafaza ediliyor. 

Rivayet şu ki: Hz. İbrahim kabeyi onarırken bu taşı iskele olarak kullanmış. Hz. İbrahim bir taşı nereye koymak isterse bu taş havalanır onu oraya eriştirirmiş. İşte bu sırada ayak izleri taş üzerine çıkmış. Bu bir mucize. Onu Ancak Allah resulleri yapabilir.

Bu yüzden onun hatırasına Allah için iki rekat namaz kılmanın faziletine inanılıyor.

İbrahim makamından sonraki köşede hilal şeklinde bir duvar var. Buraya 'hatim' deniyor. Tavaf sırasında buraya girilmiyor ama namaz sonrası burada namaz kılmak için büyük bir rağbet var.

Çünkü burası kabeden sayılıyor. İlk kabe dikdörtgen şeklindeymiş. Sonraki zamanlarda seller nedeniyle yıkılan kabe onarılırken malzeme yetersiz kalmış. O yüzden şimdiki kare şeklinde küçülmüş. Kalan kısım böyle çevrilerek muhafaza edilmiş. Kabeden sayıldığı için içinden geçerek tavaf olmuyor. Ama yine kabeden sayıldığı için içinde namaz kılmaya çalışıyor insanlar.

Akşam namazından sonra çıkmadım. Biraz kur'an okudum. Boşaldıkça daha ön saflara geçtim. Böylece en son bariyerden önce ikinci safa kadar ilerledim. Kabe tam karşımdaydı. Defteri çıkarıp yazmaya başladım…

Sol yanımda türkler vardı. Bazen konuşmalarına kulak veriyordum. Hemen yanımdaki sakallı cübbeli biri. Bilgili ollduğu anlaşılıyor.

Ona sordular. Hocam buranın bir özelliği var mı ? Çünkü ön safta olan bir gurup arap iftar etmiş ve buranın yerlisi oldukları anlaşılıyordu. 

Yanımdaki zat 'Burası Ümmü Hâni (1) annemizin evinin olduğu yer. Rüknü yemaninin tam karşısındayız. Bu insanlar da Mekkenin esnafları. Daima buraya gelir birbirlerine ikram ederler. Peygamberimiz burada miraca çıktı. Son zamanlara kadar bu ev muhafaza edilmişti. Merdivenle aşağıya inilir ve namaz kılınırdı.  Ancak son yapılar burayı da yok etti. Şimdi burada sadece yukarda gördüğünüz değişik renkteki avize 'kaldı.

Yine sordular: 'Hocam eskiye nazaran kabenin bu halini nasıl görüyorsunuz ?' Dedi ki: 'Haremi mahzun, hapsolmuş, esir görüyorum. Etrafındaki yüksek yapılar yokken burayı, minarelerini görürdük. Heybetliydi. Şimdi öyle değil.'

Düşündüm de haklı galiba. Evet bu kadar fazla sayıda insanı burada misafir edebilmek te zor iş. Herhalde ihtiyaçlar da zorluyor ki harem bölgesi bu kadar betonlaştı. 

Şu anda umrenin en tenha zamanıymış. Ancak yine de belki bir milyon insan var. Hem kabenin hem  de çevresindeki dört katta 7/24 durmadan tavaf yapılıyor. Her yer insan seli.

Zaten zemzem kuyusundaki inşaat nedeniyle kabe çevresi daraltılmış durumda. 

Birkaç gündür ihramlı olmayan erkekleri tavafa almıyorlar. Sadece ihramlı erkekler ve kadınlar kontrollü olarak tavaf yapabiliyor.

Haremde namaz kılacak yer bulmak bile zor. 

Bu nedenle genişletme, kapasiteyi arttırma, ihtiyaçları ve güvenliği sağlama amaçlı yapılaşmalar haklı gibi duruyor.

Ama belki aslı muhafaza ve estetik açıdan yapılan eleştiriler de haklı olabilirler.

Yazmaya devam ediyorum…Yatsı ezanı okundu. Büyük bir lezzet alarak yatsıyı kıldım.

Namazdan sonra insanların boşalmasından yararlanarak  kabe zeminindeki açık alana çıktım. Zemzem içtim ve birkaç fotoğraf çektim.

Büyük bir kalabalık içinde dışarı çıktığımda saat sekizdi. Ejyad ve A.Aziz kapıları önündeki meydan adeta bir insan seli halindeydi. 

3 nolu tuvaletin yan tarafında, artık buluşma yerimiz  olan kısma gelip grubu beklemeye başladım.

Beklerken de yazmaya devam ettim…

Saat 20.30'a doğru beklediğimiz hanımlar da geldi. Alışveriş bile yapmışlar. 

Ayten hanıma bir namaz bezi almış. Bir de sürme takımı. Ama üzerinde riyal olmadığı için Emine hanıma borçlanmış. (20 riyal)

Otelimize döndük. Yolda Yağız için seccade baktım ama yine alamadık. Biri sanki olabilirdi ama o da 15 riyal dedi. 10 riyale verse alabilirdim. Diğerlerinden daha iyiydi. Yolda yeşil çaya da baktım. 

Namaz için beklerken bir küçük kağıt bardakla yeşil bir şey ikram etmişlerdi. Değişikti, hiç içmemiştim. Yeşil, zencefilli bir kahveye de benziyordu. Ben yeşil çay diye aradım.

Bir yerde sordum. 8 riyale 10 riyale satılıyor. Dolar bozamadığı için olmadı.

Yemek yedik çay içtik ve sabah namazı için gece üç buçukta lobide olmak üzere sözleşip uyuduk.
-----------------
(1) Ümmü Hâni: Kadın Sahâbîlerden. Ebû Tâlibin kızı ve Hazreti Ali’nin kızkardeşi.  Peygamber efendimiz ( aleyhisselâm ) sekiz yaşından itibâren amcası Ebû Tâlibin yanında büyüdüğünden Onu çok iyi tanır ve öz kızkardeşi gibi severmiş. Onun istek ve arzusunu hiç geri çevirmezmiş. Hazreti Ümmü Hâni de, Peygamber efendimizi ( aleyhisselâm ) aynı şekilde sever ve ona hürmette kusur etmezmiş.

Peygamberimiz ( aleyhisselâm ) Hicretten bir yıl önce Taif dönüşü çok üzgün imiş. Her taraf düşman dolu olduğundan bir gece Ümmü Hânî’nin Ebû Tâlib Mahallesindeki evine gelmiş. “Amcan oğlu Muhammed’im, kabûl edersen, misâfir geldim” buyurmuş. Ümmü Hânî ( radıyallahü anha ): Senin gibi doğru sözlü, emîn, asil, şerefli misâfire can feda olsun. Yalnız teşrîf edeceğinizi önceden bildirseydiniz birşeyler hazırlardım. Şimdi yedirecek bir şeyim yok demiş. Peygamberimiz de( aleyhisselâm ) yiyecek içecek istemem. Rabbime ibâdet etmek, yalvarmak için bir yer bana yetişir, buyurmuşlar.

Ümmü Hânî ( radıyallahü anha ) misafirine yer gösterip babasının kılıcını almış ve evin etrâfında dolaşmaya başlamış.

Resûlullah ( aleyhisselâm ) o gün Taifte çok incinmişti. Abdest alıp yalvarmaya, af dilemeğe, kulların imâna gelmesi, se’âdete kavuşmaları için duâya başlamış. Çok yorgun ve üzüntülü imiş. Hasır üzerinde uzanıp uyuyuvermiş.


İşte o anda Allahü teâlâ Cebrâil aleyhisselâmı gönderip resulünü davet etmiş. Resûlullahın ( aleyhisselâm ) mi’râcı bu gece bu evde olmuş.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder