Miraç; kutlu bir gece yolculuğu ve huzura yükseliş (*)
Miraç Arapçada uruc
sözcüğünden türetilmiş merdiven anlamında, yükseğe çıkma manasında bir söz.
İnancımızda özel olarak miraç, Cenab-ı Hakkın daveti üzerine peygamberimiz
Hz.Muhammed'in Cebrail Aleyhisselâmın rehberliğinde ilâhî huzura yükselişini [1] anlatan bir terim olarak
kullanılıyor.
Bu meyanda
"yolculuk yapmak" manasındaki fiilin türevi olan ve "gece
yolculuğu" anlamında kullanılan İsra ise miraç olayının sadece bir kısmı oluyor. Yani peygamberimizin
hicret'ten bir yıl kadar önce recep ayının 27. gecesinde Mekke’deki Mescid-i
Haram’dan Burak adı verilen binit üzerinde Kudüs’teki Mescid-i Aksa’ya
götürülmesini ifade ediyor. Miraçın ikinci merhalesi [2] de Mescid-i Aksâdan başlayarak
semânın bütün tabakalarından [3] geçip tâ İlâhi huzura varması ile
gerçekleşiyor. [4] Artık yanında Cebrail yoktur, zira
erişilen son durak Sidretül Müntehadır [5] ve bundan sonraki âleme geçebilmek
yaratılmış varlıklar için mümkün değildir.
Peygamberimiz
(a.v.s) sabah olunca Kabe'nin yanında gece olanları anlatıyor. Onun bir gecede
Kudüs'e, gittiğini duyan Mekkeliler, “Muhammed bir aylık yolu nasıl bir gecede
gidip gelebilir?” diye itiraz ediyorlar. Ardından da daha önce oraları görmüş
olanlar, “Mescid-i Aksâ'yı bize anlatır mısın?” diye bir soru yöneltiyorlar. O
da gördüklerini anlatıyor. [6] Bunun üzerine müşrikler “Vallahi
dosdoğru tarif ettin” diyorlar. Ama yine de delil istiyorlar. Bunun üzerine
Peygamberimiz onlara yolda gördüğü bir kervanı haber veriyor. Kureyşliler hemen
o kafileyi karşılamak için Mekke dışına çıkıyor. Gelenler de aynen onun haber
verdiği gibi çıkıyor, ama yine de inanamıyorlar.
Bu sefer de koşup
durumu peygamberimizin arkadaşı Hz. Ebû Bekir’e anlatıyorlar. Hz. Ebû Bekir,
“Eğer bu sözleri o söylemişse kesinlikle doğrudur” diyerek tasdik ediyor.
Bundan dolayıdır ki Hz. Ebû Bekir o günden bu yana “Sıddîk” yani “tereddütsüz
inanan” ünvanıyla anılmaktadır.
İşte bu olayın
gerçekleştiği gece asırlardır "miraç kandili" olarak kutlanıyor.
Kandil ışığında bütün süfli duygulardan arınarak ter temiz bir kulluğa yükseliş
olarak değerlendiriliyor. Bu gece, feyiz ve bereketin coştuğu mübarek
gecelerimizden [7] biri. Bu gecede Cenab-ı Hakkın
herşeye ne kadar yakın, [8] ama herşeyin ona ne kadar sonsuz
derece uzak [9] olduğu bir kez daha hatırlanıyor.
Çünkü Kur'an-ı Kerim'de Mirac'ın ruhî hallerinden söz edilirken "Allah
kuluna vahyedeceğini [10] etti" buyuruluyor. [11]
Allah Resulü, miraç
sırasında namaz vakitlerinin beş vakit olarak düzenlenmesi gerektiğini öğrenmiş
ve bu buyruğu [12] müslümanlara bildirmiş. Onun
içindir ki, namaz mü'minin miracı [13] deniyor bu olaya nazire olarak.
Ayrıca, şirk koşmayan herkesin cennete gireceği müjdesi de bu gecede verilmiş.
İnancımıza göre
peygamberimiz miraç’ta kendisine sunulan şarap, bal ve süt dolu üç bardaktan
süt bardağını tercih etmiş. Bu sebeple Anadolu'da bir çok yerde bu gecede süt
içme ve dağıtma geleneği bulunuyor. Örneğin Konya'da bu geceye “süt gecesi” de
deniliyor.
Diğer kandillerde
olduğu gibi bu gecenin öncesinde de çevredeki yoksullara ve kimsesiz çocuklara
yardım elleri uzandığını görebiliriz. Anne, baba, büyüklerin ziyaret edilip,
hiç değilse telefon edilip dualarının
alınması da yine bu gece vesilesiyle oluyor. Bu arada kaybedilenler de
unutulmuyor tabi. Onlar da rahmetle anılıyorlar. Bu gece dolayısıyla komşular,
yakın, arkadaş ve dostlarla tebrikleşiliyor. Var olan sevgi ve saygı duyguları
daha da güçlendirilmiş oluyor böylece. Gece de kur’an okuyarak, dini içerikli
konuşma ve mevlüt dinlenilerek, namaz, dua ve tesbihatla değerlendiriliyor.
Yani
inananlar gönül dünyalarını aydınlatan bu gibi ışıltılı kandilleri fırsat
biliyor ve bu müstesna zaman duraklarında Allah'a daha da yakın olmaya
çalışıyorlar. Şabân ayının 15. gecesi (12
Haziran Perşembe) günü yine böyle bir zaman durağında, mübarek Berat kandilinde
buluşmak üzere selam ve sevgi ile..
(*) bilgipesinde.com da yayınlanmıştır
-------------------------
[1] Kuran'da miracı anlatan ayetler necm suresinde geçer;
"Muhakkak ki o, O'nu bir başka inişte daha gördü. Sidretü’l Müntehâ’nın
yanında. O'nun yanında da Me’va cenneti. O zaman Sidre’yi kaplayan kaplamıştı.
Göz şaşmadı ve aşmadı. Andolsun, o, Rabbinin en büyük alametlerinden bir
kısmını gördü.(Necm suresi: 13-18)
[2] Bu safha da Necm Sûresinde şöyle anlatılır: O ufkun
en yukarısında idi. Sonra indi ve yaklaştı. Nihayet kendisine iki yay kadar,
hatta daha da yakın oldu. Sonra da vahyolunacak şeyi Allah kuluna vahyetti.
O’nun gördüğünü kalbi yalanlamadı. Şimdi O’nun gördüğü hakkında onunla mücadele
mi edeceksiniz? And olsun ki onu bir kere daha hakiki suretinde gördü. Sidre-i
Müntehâda gördü. Ki, onun yanında Me'vâ Cenneti vardır. O zaman Sidre'yi
Allah'ın nuru kaplamıştı. Gözü ne şaştı, ne de başka bir şeye baktı. And olsun
ki Rabbinin âyetlerinden en büyüklerini gördü.” (Necm Suresi, 7-18.)
[3] Hadislere göre Hz. Muhammed bu yükselmede gök
katlarını Cebrail ile birlikte aşarken sırayla Âdem, Yusuf, Yahya ve İsa,
İdris, Harun, Musa ve İbrahim peygamberleri görmüş, yedinci kat gökten sonra
Sidret'ül Münteha’ya çıkmıştır. Cebrail’in Sidretü’l-Münteha’dan ileriye
geçememesi üzerine yolculuğunu tek olarak sürdürmüş, zaman, mekân ve cihetin
olmadığı ifade edilen katta Allah ile aracısız görüşmüştür.
[4] Bu îlâhî yolculuğun ilk merhalesi olan Mescid-i
Aksâya kadarki safha Kur'ân'da şöyle anlatılır: Âyetlerimizden bir kısmını ona
göstermek için kulunu bir gece Mescid-i Haram'dan alıp çevresini mübarek
kıldığımız Mescid-i Aksâ'ya seyahat ettiren Allah, her türlü noksandan
münezzehtir. Şüphesiz ki O her şeyi hakkıyla işiten, herşeyi hakkıyla
görendir.” (İsra Suresi, 1) Nitekim Cenab-ı Hak, Kur'an-ı Kerim'de; "Kulu
Muhammed'i bir gece Mescid-i Haram'dan kendisine bir kısım âyetlerimizi
göstermek için, çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ'ya götüren Allah'ın
şânı yücedir. Doğrusu O, işitir ve görür." (İsra Suresi:1) buyurmuştur.
[5] Sidretül münteha 7. kat gökte olduğuna inanılan,
Arapça bir izafet terkibi olup “son sedir” veya "tenhadaki sedir"
anlamına gelir. (Necm Suresi:14-16)
[6] Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam şöyle anlattı:
“Onların yalanlamalarından ve sorularından çok sıkıldım. Hatta o ana kadar öyle
bir sıkıntı hiç çekmemiştim. Derken Cenab-ı Hak birden Beytü'l-Makdis'i bana
gösterdi. Ben de ona bakarak her şeyi birer birer tarif ettim. Hatta bana,
‘Beytü'l-Makdis'in kaç kapısı var?’ diye sordular. Halbuki ben onun kapılarını
saymamıştım. Beytü'l-Makdis karşımda görününce ona bakmaya ve kapılarını teker
teker saymaya ve anlatmaya başladım.”
[7] Mirac gecesi, ulvî bir gecedir. O halde bu mübarek
geceyi gaflet içerisinde geçirmemeli, ibadetle Allah'a karşı şükran
borçlarımızı ödemeliyiz; namaz kılmalı,
Kur'an okumalı ve Allah'tan af ve bağış dilemeliyiz, çoluk çocuğumuza bu
gecenin anlam ve önemini öğretmeliyiz.
[8] Bilelim ki,
Allah'a yakınlık, O'nun emirlerini yerine getirmek, yasak ettiği şeylerden
kaçınmakla mümkündür.
[9] Peygamber Aleyhissalâtü Vesselam Mescid-i Haramdan
(Mekke'den), Mescid-i Aksâ'ya (Kudüs'e) ata benzer beyaz bir Cennet bineği olan
Burak ile geldi. Kudüs'e gelmeden yol üzerinde Hz. Musa'nın makamına uğradı,
orada iki rekât namaz kıldı, daha sonra Mescid-i Aksâ'ya geldi. Orada bütün
peygamberler kendisini karşıladı. Miraçını kutladılar. Peygamber Aleyhissalâtü
Vesselam burada peygamberlere iki rekat namaz kıldırdı, bir hutbe okudu. Bir
rivayette Hz. İsa'nın doğduğu yer olan Betlaham'a uğradı, orada da iki rekât
namaz kıldı. Ve bugün Kubbetü's-Sahra'nın bulunduğu yerden Muallak Taşının
üzerinden Miraça yükseldi. Semanın bütün tabakalarına uğradı. Sırasıyla yedi
sema tabakalarında bulunan Hz. Adem, Hz. Yahya ve Hz. Îsa, Hz. Yusuf, Hz.
İdris, Hz. Harun, Hz. Musa ve Hz. İbrahim gibi peygamberlerle görüştü, Onlar
kendisine “Hoş geldin” dediler, tebrik ettiler. Bundan Sonra Hz. Cebrail ile
birlikte imkân ile vü-cub ortası (kâinatın bittiği yer) Sidretü'l-müntehâ'ya
geldiler. Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam orada ikisi gizli, ikisi açıktan
akan (Nil, Fırat) dört nehir gördü. Sonra hergün yetmiş meleğin ziyaret ettiği
Beytü'l-Ma'mur'u ziyaret etti. Hz. Cebrail'in buradan öteye gitmesi mümkün
değildi. Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam bundan sonra Refref adında bir
vasıta ile zaman ve mekândan münezzeh (uzak) olan Cenab-ı Hakkın cemaliyle
müşerref oldu.
[10] Bu vahyedilen hakikatleri şöylece özetleyebiliriz:
"Allah'a ortak koşulmayacak, yalnız O'na kulluk edilecek ve yalnız O'ndan
yardım istenecektir. Anne ve babaya hürmet edilecek, onların duaları
alınacaktır. Zinaya yaklaşılmayacaktır. Haksız olarak kimsenin canına
kıyılmayacaktır. Yetimlere iyi muamele edilecektir. Ölçü ve tartıda doğruluk
üzere olunacaktır. Bilmediğimiz bir şeyin ardından körü körüne gidilmeyecek,
şuurlu hareket edilecektir. Yeryüzünde kibir ve gurur taslayarak
yürünmeyecektir."
[11] Böyle müstesna bir gece vesilesiyle sevgili
Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s)'e vahyedilen, insanlığı mutluluğa götürecek
prensipleri de hatırlamak lazımdır. Bu prensipler de hiç şüphe yok ki bir
toplum için gerekli bütün ahlâk ve fazilet kurallarını ihtiva etmektedir. Bu
gecede vahyedilen üstün gerçeklere kulak vermeli, yalnız Yüce Mevla'ya kulluk
etmeli, O'na hiçbir şeyi ortak koşmamalıdır.
[12] Hadis kaynaklarına göre Miraç'ta önce 50 vakit olarak
bildirilen namaz, Musa peygamberin bunun insanlara ağır geleceği şeklinde
ikazları üzerine Muhammed'in birkaç kere geri dönüp Allah'tan namazı hafifletme
dileği üzerine beş vakte indirilmiştir.
[13] Mirac olayının biz müslümanlar için en önemli
sonuçlarından birisi, hiç şüphe yok ki, dinin direği olan namazdır. Namaz, bize
bir Mirac hediyesidir. Onun içindir ki, namaz mü'minin miracı olmuştur. Nasıl
ki, yüce Peygamberimiz Mirac'ta vasıtalardan arınmış olarak Mevlası ile karşı
karşıya geldi ise, mü'min de namazda vasıtasız olarak doğrudan doğruya Rabbinin
huzuruna çıkar; sadece O'na kulluk etme ve sadece O'ndan yardım isteme fırsatı bulur. Eğer mü'min, günde beş vakit
namazını dikkatle ve huşu içerisinde kılacak olursa, o namaz onun için bir
Mirac olur, kul onunla Hakk'a yol bulur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder