Düşününce...
31 Ocak 2022, 15:36
"Hayatta ne yaptığından çok nasıl yaptığın önemli"
Bu sözü bugün bir çinliden duydum. Doğrusu bir kitaba sığacak
deneyim sadece tek bir cümlede.
Sarsıcı, düşündürücü..
5 Şubat 2022, 17:48
Ne mi düşünüyorum? Dev uzay teleskoplarını. Henüz icad edilmiş
bir zaman makinası yok ama onlar zaten böyle bir şey.
Nasıl mı? Şöyle: Günese baktığımızda onun 8 dakika önceki halini
görüyormuşuz.
Daha da çarpıcı bir örnek: Galaksimize uzak bir Nebulayı izleyen
teleskop bize onun 7000 yıl önceki görüntüsünü yansıtıyormuş.
Bu nasıl olabilir, neden?
Çünkü ışık bizim gözümüze ulaşana kadar belli bir mesafe kat
ediyor. Teleskobun baktığı yıldızlar da bize ne kadar uzaksa o kadar
geçmişteler. Bir başka deyişle baktığımız hiç bir şey şu andaki haliyle değil.
Kabul etmesi güç ama öyle işte.
18 Şubat 2022 7:00
Çok sevdiğiniz birinden ya da bir şeyden zamanla nefret eder hale
geldiğiniz oldu mu? Sevgi ile nefret arasında gerçekten ince bir çizgi mi var?
Nasıl oluyor da nefretten sevmeye ya da sevgiden nefrete dönüşebiliyor
duygularımız?
Bu ikisi aslında birbirinin tamamen zıddı iki farklı kutup. Ancak
çok ayrı gibi dursalar da aralarında sanki bir yakınlık var. Birbirine arkasını
dönmüş iki insanın gerçekte ne kadar da yakın oldukları gibi. Habil'le Kabil,
Alim'le Zalim, İsyan ve İman, aşk ile acı çekmek gibi. Geçirgenliği kolay, bir
o kadar da sancılı
bir ilişki var aralarında.
Eskiler "Çok muhabbet tez ayrılık
getirir" demişler. Dün aşırı muhabbet gösterenler, bugün kolayca ayrılabiliyor, hatta düşmanlaşabiliyorlar. Bu tür hallere
aşkta, evlilikte, arkadaşlıkta bolca rastlanıyor. İş hayatında, siyasette de
örnekleri var. Doğrusu incelemeye değer bir durum. En azından biraz da düşünmek
gerek.
Sevgi ile nefret, sanki zıt gibi görünse de,
küçücük bir vesile
birini diğerine dönüştürebiliyor. Sevgi nefreti
harlatıyor, nefret de sevgiyi doğurabiliyor. Biri şöyle dizeleştirmiş bu
durumu: "Biri aşk, biri nefret; bizim kanadımız çift/Ateş saçmalı ki nur, erisin kapkara zift".
Kendi içimizde de bu çelişkileri yaşarız aslında. İnsanız çünkü,
bizi zıtlıklar farklılıklar sürekli yeniden inşa eder. Meselâ, hem riyakârlıktan nefret ederiz, hem de övülmeyi pek severiz. Bir taraftan kızmayı bir taraftan da vazgeçememeyi nasıl
becerebiliyoruz acaba?
Zamanında pek sevdiğimiz, oy verip
desteklediğimiz siyasi liderler, gün gelir çok itici gelir. "Yeter
artık!" deriz, "bırakın da başkaları gelsin artık". Politik
rekabet o kadar ileri gider ki, sürekli yenilmek, seçilememek nefret duyguları
eker ruhumuza. Siyaset kurumu da bu duyguları kullanır sürekli. Rüzgarını
çoğaltıp, dalgasını yükseltmeye çalışır. Etme bulma dünyasıdır bu. Gün gelir
yaptıklarınızı bu kez kendi taraftarlarınızın ihanetiyle(!)ödersiniz. Biz de gençliğimizde Demirel'e, Özala çok
laf ettik. Düşünüyorum da şimdı bazı başımıza gelenler bir tür rövanş
olabilir mi?
Sevginin şartı şurtu yoktur. İmanlı bir müminin rabbini sevmesi
böyledir. Çevreye karşı bol hoşgörü barındırır içinde. Olduğu gibi kabulü, empatiyi içerir. Bir
annenin evladını sevmesi, çiçeklerin, hayvanların
sevilmesi de öyle. “Nefret” ise genellikle canını acıtanlara karşı
duyulan bir duygu. Fazlasıyla
kötülük kokar.
“Korku” sanki ikisi arasında, ikisinin de altında yaşayan bir
duygu. Daha naif, daha kırılgan. Çocukluğumuzdan beri öylesine tanıdık, öylesine
bilindik ki içimize
sinmiş adeta. Sanki; olmazsa olmazı hayatımızın. Severiz,
sevdiğimizi kaybetmekten korkarız. Nefret ederiz, genellikle altında yine
korkular vardır. Yani her iki halde de korku
hayatımızdadır.
Birinden nefret ediyorsak, zamanında çok sevdiğimizden olabiliyor. Belki de
yaşanan hâyal kırıklığı duygularımızı tepetaklak etmiş, nefrete dönüştürmüştür. Sevgi zannettiğimiz şey çok zaman alışkanlıkla da
karışıyor. En ufak beklenmedik davranış tüm benliğimizde nefrete sebep olabiliyor. Vazgeçemeyişin
sebebi sevgi değil alışkanlıksa kötü. Seven insan kalbine gömer, dayanıp
katlanır. Alışmış insansa vazgeçemez, hem nefret eder hem devam eder. Nefreti
gün be gün büyür. İşte onun kurtuluşu yok.
"Tutku kördür"demişler. Severken
de nefret ederken de."Haddi aşan herşey zıddına inkılap eder" sözü de en
çok bu duruma anlatıyor
zaten. Ölçü kavramını canımız yanınca hatırlıyoruz. Ama severken de nefret duygularıyla doluyken de ölçülü olmak gerek.
Bir de her ne kadar "sevgi", "hoşgörü" ve "barış" zamanımızda moda kavramlar olsa da günümüzde daha ziyade olan "nefret". Bütün çağdaşlık, uygarlık makyajına rağmen dolu dizgin koşturuyor dünyamızda. Sömürü, adaletsizlik, terör, çatışma, savaş ve zulmün bu kadar çoğalmasını başka neyle izah edebiliriz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder