5 Mart 2021 Cuma

05 Mart 2021 12:00 Cuma CORONA GÜNLERİ......................................EL-rezzâk/Maûn-EL-fettâh/Kevser

EL-rezzâk/Maûn

Bugün üç ayların 20.ncisi, Corona günlerinin de 357.ncisi. İnşallah üç aylar boyunca her gün bir “esma”yı anarak ve namazda okunan kısa zammı sure, dua ve zikirleri öğrenerek bu manevi süreci değerlendirmeye devam ediyorum.

Sırada Esma ül Hüsna’nın yirmincisi “El- Rezzâk” var. Yine namazda KIYAM halinde KIRAAT edilen, okunan zammı surelerden Mushaf sırasına göre 107.ncü olan “Maûn" sûresiyle ilerliyoruz.

ER-REZZÂK: الرزّاق Sözlükte “rızık vermek” anlamındaki rezḳ kökünden türeyen rezzâk kelimesi “kesintisiz biçimde çokça rızık veren, rızıklandıran” demekmiş. Rızık genel anlamıyla “faydalanılacak şey” diye anlaşılıyor. Er-Rezzâk esması Allah’a nisbet edildiğinde “bedenlerin ve ruhların gıdasını yaratıp veren” mânasına geliyor (Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, “rzḳ” md.; İbnü’l-Esîr, en-Nihâye, “rzḳ” md.).

Kur’ân-ı Kerîm’de “rezk” kavramı birkaç âyette “yedirmek, nasiplendirmek; yiyecek” anlamında insana nisbet edilmiş, elliyi aşkın yerde fiil kalıplarıyla, elliye yakın yerde de “rızk” şekliyle Allah’a izâfe edilmiş. Birçok âyette insana, onun bilgi alanına giren ve girmeyen sayısız canlıya verilen nimetlerin Allah’ın varlığı, birliği, kudreti, irade ve merhametinin alâmetleri olduğu belirtilmekte, insanlardan bu nimetlerin sahibini tanımaları ve ellerindeki imkânlardan başkalarını da faydalandırmaları istenmekte.

Ondan fazla âyette Allah’ın dilediği kimselerin rızkını bollaştırdığı, dilediklerininkini daralttığı, bazan da hesapsız verdiği ifade edilmiş (M. F. Abdülbâkī, el-Muʿcem, “rzḳ” md.). Beş âyette “râzık” ismi “hayrü’r-râzikīn” (rızık verenlerin en hayırlısı) terkibiyle zât-ı ilâhiyyeye izâfe edilmiş. Bu terkibin yer aldığı âyetlerin bir kısmında rızık kavramı “yiyecek ve içecek dahil olmak üzere maddî servet ve nimetler”, bir kısmında ise “dünya ve âhiret hayatına yönelik mânevî değerler, cennetteki imkânlar” mânasına gelmekte (el-Mâide 5/114; el-Hac 22/58; el-Mü’minûn 23/72; Sebe’ 34/39; el-Cum‘a 62/11).

Bu açıdan bakıldığında Kur’an’da geçen rızık kavramının konuları lutuf ve bağış, yağmur, yiyecek, meyve, cennetteki imkânlar vb. hususları içerdiği görülür (krş. İbnü’l-Cevzî, s. 324-326). Rezzâk ismi İbn Mâce ve Tirmizî’nin esmâ-i hüsnâ rivayetinde yer almakta (“Duʿâʾ”, 10; “Daʿavât”, 82). Birçok hadis rivayetinde “rezk” kavramının maddî ihtiyaçların yanı sıra mânevî değer ve mükâfatlar konumunda kullanıldığı görülür.[1]

'O' bütün mahlukatın ruhi ve bedeni rızkını veren ve ihtiyacını karşılayan, Maddî-manevî her çeşit rızkı ve rızık verdiklerini yaratan, bol nimet, maddî ve manevî rızık veren, gıdalanan herkesi rızıklandıran, Yaratılmışlara, faydalanacakları şeyleri ihsân ve ikram eden' anlamına geliyor.

MÂ’ÛN SÛRESİ: 7 âyet. Nüzul sırasına göre on yedinci, mushaftaki sıraya göre yüz yedinci sûredir. Adını son âyetindeki “mâûn” kelimesinden alır. Bu kelime “yardım ve zekât, komşular arasında sıkça ödünç alınıp verilen çeşitli ev eşyası” anlamlarına gelmekte (aş.bk.). “Eraeyte, Dîn, Tekzîb, Yetîm” sûresi olarak da adlandırılıyor. Tekâsür Sûresi’nden sonra Kâfirûn Sûresi’nden önce Mekke’de nüzul olmuş. 4-7. âyetlerin Medine’de münafıklar hakkında indiğine dair rivayet de vardır. (bk. İbn Âşûr, XXX, 563) Sûrede, biri Allah’ın nimetlerini ve hesap gününü inkâr eden nankör, diğeri amellerini gösteriş için yapan riyakâr olmak üzere iki tip insan tasvir ediliyor.

Kısa bir sûre olmasına rağmen Mâûn sûresinde inkârcıların, din konusunda samimiyetsiz ve iki yüzlü insanların ahlâkî ve içtimaî kötülüklerini tanıtmak suretiyle önemli mesajlar verilmiş. Sûrede, biri Allah’ın nimetlerini ve hesap gününü inkâr eden nankör, diğeri amellerini gösteriş için yapan riyakâr olmak üzere iki tip insan tasvir edilmekte. Sûre, içeriğinin önemine muhatapların dikkatini çekmek maksadıyla, “Dini yalanlayanı gördün mü?” şeklindeki soru ifadesiyle başlıyor.

Sûrenin son dört âyetinde ibadetlerine riya karıştıranlar, iyiliğe engel olanlar veya yoksullardan ihtiyaç duydukları şeyleri esirgeyenler kınanmış. İbn Abbas’tan nakledilen bir rivayete göre 5. âyette, yalnız kaldıklarında namazı terkedip başkalarıyla birlikte iken namaz kılan münafıklar kastedilmiş (Taberî, XXX, 201; Kurtubî, XX, 212). Bu âyette namazı ciddiye almayan, eğlence kabilinden namaz kılan kimselere dikkat çekildiği şeklinde de yorumlar mevcut (Taberî, XXX, 201-202). Bazı müellifler, Mekke döneminde münafıkların bulunmadığını ve müşrik Araplar’ın da kendilerine özgü bir tür namaz kıldıklarını ifade ederek sûrenin ilk bölümünde olduğu gibi bu âyetlerde de Mekke müşriklerinin kastedildiğini söylemişler (Ateş, XI, 116 vd.; Birkeland, IX [1958], s. 19, 26-27, 29).[2]

"Eraeytellezî yukezzibu bi’d-dîn. Fezâlike’l-lezî yedu’ul-yetîm. Ve lâ yehuddu alâ ta’âmi’l-miskîn. Feveylun lil-musallîn.5. Ellezînehum an salâtihim sâhûn. Ellezînehum yurâûn. Ve yemne’ûne’l-mâ’ûn."

"Gördün mü, o hesap ve ceza gününü yalanlayanı! İşte o, yetimi itip kakan, yoksula yedirmeyi özendirmeyen kimsedir. Yazıklar olsun o namaz kılanlara ki, Onlar namazlarını ciddiye almazlar. Onlar (namazlarıyla) gösteriş yaparlar. Ufacık bir yardıma bile engel olurlar."[3]

"Gördün mü dini yalan sayanı? İşte odur yetimi itip kakan; Ve yoksula yedirmeyi özendirmeyen! Vay haline o namaz kılanların ki, Onlar namazlarının özünden uzaktırlar. Onlar halka gösteriş yaparlar. Hayra da engel olurlar."[4]

“Şu son duruşma/hesap gününü yalanlayan şahsı gördün mü? Bu zat, yetimi itip kakıyor. (varlıklıları) yoksulu doyurmaya teşvik etmiyor. Böylesi namaz kılan kimselere yazıklar olsun! Onlar, kıldıkları namazı ciddiye almıyor, hep riyakarlık yapıyor. Ve en küçük bir yardımlaşmayı bile men ediyorlar.” [5]


[4] Kaynak <https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/Ma%C3%BBn-suresi/6201/4-7-ayet-tefsiri> 

[5] Beyânu’l-Hak, Prof.Dr.Zeki Duman, 1.cilt sayfa 146  

EL-fettâh/ kevser

Bugün üç ayların 21.ncisi ayrıca Cuma, Corona günlerinin de 358.ncisi. İnşallah üç aylar boyunca her gün bir “esma”yı anarak ve namazda okunan kısa zammı sure, dua ve zikirleri öğrenerek bu manevi süreci değerlendirmeye devam ediyorum.

Sırada Esma ül Hüsna’nın yirmibirincisi “El- Fettâh” var. Yine namazda KIYAM halinde KIRAAT edilen, okunan zammı surelerden Mushaf sırasına göre 108.ncüsü olan “Kevser" sûresindeyiz.

EL-FETTÂH: الفتّاح  “Bir şeyi açmak, taraflar arasında hüküm vermek, birine yardım edip zafere ulaştırmak” anlamındaki feth kökünden mübalağa ifade eden bir sıfat olup “iyilik kapılarını açan, bütün anlaşmazlıkların nihaî hakemliğini yapmak suretiyle mutlak adaleti gerçekleştiren, hak ile bâtılı birbirinden ayırıp durumu açıklığa kavuşturan, mazlumlara yardım edip mümin kullarına zafer veren” mânalarına geliyor.

Kur’ân-ı Kerîm’de fetih kavramı fiil veya isim kalıplarıyla otuz sekiz yerde geçmekteymiş. Bunların on birinde muhtelif fiil sîgalarıyla, dört yerde ise fetih şeklinde Allah’a izafe edilmekte (bk. M. F. Abdülbâkī, el-Muʿcem, “ftḥ” md.), bir yerde de gayb anahtarlarının (mefâtih) O’nun nezdinde bulunduğu belirtilmekte (el-En‘âm 6/59). Dua üslûbu taşıyan bir âyette Allah “hükmedenlerin en hayırlısı” (hayrü’l-fâtihîn) diye anılmakta (el-A‘râf 7/80), bir âyette de “adaletle hüküm veren ve her şeyi hakkıyla bilen” (el-fettâhü’l-alîm) şeklinde tavsif edilmekte (Sebe’ 34/26).

Hadislerde de fetih kavramı mâzi ve muzâri sîgaları ve Kur’an’daki mânaları ile Allah’a nisbet edilmiş. Ahmed b. Hanbel’in rivayet ettiği bir hadiste (Müsned, VI, 24), “fâtih” ismi, esmâ-i hüsnâ listesine yer veren Tirmizî’nin es-Sünen’inde de (“Daʿavât”, 82) “fettâh” ismi Allah’a izâfe edilmiş. [1]

Açan, genişlik verici. Fettâh, kulların her türlü güçlük ve sıkıntılarını açan ve kolaylaştıran anlamına geliyor. Çünkü faydalı ilimlere karşı insanların kalbini açarak işlerini kolaylaştıran, bütün zorluklarını ortadan kaldıran yüce Allah’tır. Her işinde üstün gelen O’dur. Her türlü müşkülleri açan ve kolaylaştıran, darlıktan kurtarandır. Bu nedenle El- Fettâh esması:

'O' her türlü zorluk, müşkülleri açan ve kolaylaştıran, darlıktan kurtaran, Kullarına rahmet kanadını açan, her türlü müşküllerini çözüp kolaylaştıran, her türlü sıkıntıyı gideren, rahmet, rızık, hayır ve güzellik kapılarını açan, imkânlar ikram eden, bütün anlaşmazlıkların nihayetinde mutlak adaleti gerçekleştiren yüce yaratıcımızdır" manasına geliyor.

KEVSER SÛRESI: سورة الكوثر Üç âyetten ibaret olup Kur’an’ın en kısa sûresi. Mekke döneminde Âdiyât sûresinden sonra nâzil olmuştur. Adını ilk âyette geçen kevser kelimesinden almıştır. Kevser, çok hayır, bereket demekmiş. Cennette Hz. Peygambere mahsus bir havuzun da adı oluyor. İkinci âyette kurban kesmeden söz edildiği için bazan Nahr sûresi adıyla da anılmıştır.  Bu yüzden “İnnâ a’taynâ...” ve “Nahr” adlarıyla da anılıyor.

Mushaftaki sıraya göre yüz sekizinci, iniş sırasına göre on beşinci sure. Adiyat suresinden sonra Tekasür suresinden önce Mekke’de inmiş. Medine’de indiğine dair rivayetler de var. (bk. İbn Âşûr, XXX, 571) Sûrede Hz. Peygamber’e dünya ve âhirette verilen nimetlerden bahsedilmekte, kendisine Allah’a kulluk etmesi ve kurban kesmesi emredilmekte. Ayrıca ona düşmanlık edenler kınanmakta.[2]

Sûre, Âs b. Vâil’in Mekkeli müşriklere Hz. Peygamber’den “nesli kesik” (ebter) diye bahsetmesi yahut Kureyş müşriklerinin Kâ‘b b. Eşref’e kendilerinin daha üstün olduğunu söyleyerek Resûl-i Ekrem’i yine aynı olumsuz sıfatla nitelemeleri veya Hz. Peygamber’in erkek çocuğunun vefatı üzerine düşmanlarının onun soyunun devam etmeyeceğini belirtmeleri üzerine nâzil olmuş (Taberî, XXX, 212, 213; Süyûtî, s. 221). [3]


"İnnâ a’taynâ ke’l-kevser. Fesalli li-Rabbike ve’nhar. İnne şâni’eke huve’l-ebter"

"Şüphesiz biz sana Kevseri verdik. O Halde, Rabbin için namaz kıl, kurban kes. Doğrusu sana buğzeden, soyu kesik olanın ta kendisidir." [4]

"Şüphesiz biz sana bitip tükenmez nimetler verdik. Şimdi sen rabbin için namaz kıl ve kurban kes! Asıl soyu kesik olan, sana karşı nefret duyandir."[5]

Kuşkusuz biz sana ‘nice hayırlar’ verdik. Sen de Rabb’in (e şükür) için namaz kıl ve kurban kes. Asıl soyu kesik olan sana buğz eden kimsedir.”[6]

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder