2021 de bitiyor
Bugün 27 Aralık 2021 Pazartesi. Artık 2021 yılı da sona eriyor. Yeni yıla sadece 5 gün kaldı. Dünyada Virüsün ortaya çıkmasının üzerinden 734 gün geçti. Yani geçen Perşembe günü itibariyle dünyamız tam olarak 2 yıldır covid-19 nam virüsle mücadele halinde. Bu süreç içinde kapanmalar-gevşemeler, tedbirler-aşı mücadeleleri, 5 dalga-4 varyant, bir sürü sosyal, siyasi ve ekonomik kriz gördük yaşadık.
Dünyada corona vakaları toplamda 281 milyona (280.840.710) dayanmış durumda. Ölümler ise 5,5 milyon (5.419.680) civarında. Uygulanan aşı toplam doz sayısı 9 milyara (8.806.100.479) yakın. Tüm aşıları tamamlanan kişi sayısı da neredeyse 4 milyara (3.766.763.086) ulaşmış durumda. Ancak bu sayı nüfusun sadece %48,4'ünün aşılarının tamamlanmış olduğunu gösteriyor.
Coronavirüs salgını ülkemizde de 655.nci gününde. Bizde de Corona vakaları toplamda 9,5 milyona (9.333.223) dayanmış durumda. Ölümler ise 82 bin (81.733) dolayında. Uygulanan aşı toplam doz sayısı 129 milyonu (129.332.845) geçti. Verilen 1 günlük yeni doz sayısı 305.630 olmuş. Tüm aşıları tamamlanan kişi sayısı da neredeyse 51,5 milyona (51.447.094) ulaşmış durumda. Bu sayı ile nüfusun %61,8'ünün aşılarının tamamlanmış olduğunu anlıyoruz.
Ülkemiz geçtiğimiz haftalarda suni olarak köpürtülen kur ataklarıyla mücadele etmek zorunda kaldı. Dolar 20 liranın bile üzerine çıktı. Bu bir ay içinde %100'den fazla artış demekti. Elbette bu yükselişle beraber, anında, hem de onunla yarışırcasına fiyatlara yansıdığını gördük. Enflasyon canavarının yeniden %20'lerin üstüne tırmanması söz konusuydu. Zaten salgın nedeniyle dünyayı etki altına alan yeni enflasyon dalgası üzerimize gelmekteydi. Bir de bunun üstüne kur kaynaklı fiyat artışları gerçekten de milli güvenlik sorunu haline gelmişti.
Hükümetin bu soruna ilişkin hazırlık yaptığını hissediyorduk, ama sanki geç kalınıyor gibiydi. Üretim, istihdam ve ihracata dayalı programın cebimize yansıması nasıl olacaktı? Asgari ücretin %50 arttırılması fiyat artışlarına karşı ilk hamle oldu. Ardından kur korumalı türk lirası mevduat hesabı uygulaması geldi. Sayın cumhurbaşkanının bu yöndeki açıklaması bir gecede dövizdeki köpüğü silmeye yetti. Tabi bundan altın da payını almış durumda. Şu anda hala tam olarak dengesini bulmuş değil ancak %45 dolayında bir düşüş gerçekleşti.
Doğal olarak hemen arkasından doların yükselmesi bahane edilerek "füze gibi çıkan" fiyatların bu düşüşe uygun geri çekilmesi bekleniyor. Hükümet denetimlerini bu yönde yoğunlaştırmış görünüyor. Ama genel yorum fiyatların "paraşütle" iniyor olmasında. Bu son bir ay içinde yaşadıklarımız en az salgın kadar hasar verdi. Mücadele bitmiş değil. Fakat, hem köpük yükselme hem de müdahale şekli uzun yıllar hatırımızdan çıkmayacak gibi duruyor.
Alfa, Beta ve Delta'dan sonra Omicron adı verilen yeni varyant Avrupa'da, Amerika Birleşik Devletleri'nde ve birçok Asya ülkesinde hızla yayılmayı sürdürüyor. Örneğin sadece Birleşik Krallık'ta 12 yaş üstü nüfusun yaklaşık yüzde 90'ı birinci, yüzde 82'si ikinci, yüzde 50'si ise üçüncü doz Covid-19 aşısı yaptırdığı halde bir günde 90-100 bin yeni vaka tespit edilmiş. Ülkede bu güne kadar 170 bin kişinin ölüm belgesinde ölüm sebebi Covid-19 olarak geçiyor.
Bilim insanları Omicron taşıyan bir kişinin virüsü üç ya da beş kişiye bulaştırdığını düşünüyorlar.Türkiye'de de yeni vakaların yüzde 10'undan fazlasını oluşturan Omicron varyantı dünyanın yeni kabusu olmaya devam ediyor. Uzmanlar, Omicron varyantının soğuk algınlığına benzediğini söylüyor. ABD Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi elindeki veriler ışığında varyantta kuru öksürük, boğazda gıcık ve kaşıntının öne çıkan semptomlar olduğuna dikkat çekiliyor.
Omicron varyantı bütün dünyada Covid-19'a karşı önlemleri arttırmış durumda. Bazı ülkeler kapanma uygularken, bazı ülkeler aşılamaya hız verdi, bazı ülkeler ise seyahat yasakları getirdi. Örneğin Almanya 28 Aralık'tan itibaren özel toplantılara kişi sınırlaması getirmeyi planlıyor. Covid-19 aşısı olan ya da hastalık geçirenlerin en fazla 10 kişiye kadar toplanmasına izin verilmesine ilişkin yasa tasarısında restoran ve benzeri mekanlara girişte de sayı kısıtlaması ve aşı ya da iyileşmenin belgelenmesi istenecek.
Fransa Başbakanı Noel tatili süresince toplantıların küçük tutulması ve gerekirse test olunması çağrısında bulundu. Ayrıca yeni yılda "sağlık pasaportu"nun "aşı pasaportuna" dönüştürüleceğini ve bu sayede aşılanmayan kişilere karşı daha fazla kısıtlama uygulayabileceklerini de belirtti. Almanya ve Fransa, zorunlu olmadıkça İngiltere'den yapılacak seyahatleri de kabul etmeyeceklerini açıkladılar.
2021'in sonuna geldiğimiz şu günlerde aşıdan sonra covid ilaçları konusunda da önemli gelişmeler var. İlaç ve Gıda Dairesi FDA, Corona'nın tedavisinde kullanılması için ilaç şirketi Pfizer'ın antiviral Covid-19 hapı Paxlovid'e ve Merck'in Molnupiravir hapına da acil kullanım izni vermiş.
Geçtiğimiz hafta bizim için de sevindirici bir gelişme yaşandı. Covid-19'a karşı ERÜ, Sağlık Bakanlığı ve TÜSEB desteğiyle geliştirilen, yerli ve milli inaktif Turkovac aşısı, acil kullanım onayı aldı. Yerli Covid-19 aşısı Turkovac’ın, üretim tesisinden ilk sevkiyat TIR’larla Ankara'daki Halk Sağlığı Genel Müdürlüğü'nün aşı ve ilaç deposunayapıldı. 150 bin doz aşı, analiz çalışmasının ardından gelecek hafta uygulanmak üzere 81 ile dağıtılacak.
Bir dönem aşı karşıtı komplo teorilerinin odağı olan Gates Vakfı "Omicron dalgası 3 ayda biter" deyip yine ortalığı çalkalamış. Aşıların insanları ağır hastalığa ve ölüme karşı korumak için geliştirildiğini ve bunu başardığını ifade eden Gates "Eğer burada iyi bir haber varsa, o da Omicron'un hızlı hareketi sonucu bir kez bir ülkede baskın hale geldi mi o dalga üç aydan önce biter. Önümüzdeki birkaç ay kötü geçebilir ama ben inanıyorum ki eğer doğru adımları atarsak pandemi 2022'de bitebilir" diye yazmış.
Salgın sürecinde virüs kadar kafa karıştıran, endişeleri körükleyen felaket haberleri de çabuk yayılıyor. Son örnek dünya koronavirüs salgınından kurtulmanın yollarını ararken hem Delta hem de Omicron'un özelliklerini taşıyan yeni bir varyantın daha ortaya çıktığı şeklinde bir haber.
Delta varyantı, Nisan ortasından Haziran ortasına kadar küresel çapta dünyaya hakim oldu ve milyonlarca can alan ikinci koronavirüs dalgasından sorumlu gösterildi. İlk kez Güney Afrika'da görülen ve geçen ay tespit edilen Omicron varyantı ise ilk verilere göre Delta varyantı karşısında çok daha hafif belirtiler gösterdi. İddiaya göre dünyaya korku salan ve "çifte varyant" olarak anılan Delmicron'un son derece bulaşıcı ve şiddetli semptomlara sahip olma potansiyeli taşıdığı düşünülüyormuş.
BİR ÖNERİ HİKAYESİ (VII)
Değerlerimizden yola çıkarak kendimize ilkeli bir Misyon biçebilmeli, görüş ve düşüncelerimizi aynı gelecek vizyonuna odaklayabilmeli, Stratejik amaç ve hedeflerimizi belirleyerek orta vadeli bir stratejik planla harekete geçebilmeliyiz. Bu yolculukta temel ilkeler; yoldaki trafik levhaları gibi bizi kural dışı hareket etmekten ve yoldan çıkmaktan koruyacaktır. Böylece, Susurluğun hayalimiz olan geleceğine yürüyebileceğiz.
Bunu inşallah zaaf ve eksiklerimizi tamamlayarak, güçlü yönlerimizi daha da güçlü hale getirerek, çevreye duyarlılık içinde değişim ve gelişimimizi sağlayarak yapacağız. Kalıcı çözüm; çocuklarımızın ve gençlerimizin geleceğini düşünmekten, halkımızı bütünüyle dikkate alarak, farklılıklarına rağmen bir ve beraberce aynı hedefe yöneltebilmekten geçiyor.
İşte bu yüzden şu anda aklım ve kalbim aynı formülde birleşiyor: "Birlikte başarmak!" Hangi fikirde olursak olalım, hangi partiyi tutuyor olursak olalım, bölünmeden parçalanmadan, ortak gücümüzün sinerjisinden yararlanarak Susurluğu 2023-2028 Vizyonuna odaklayabiliriz. Ama bu yol ilkesiz yürünmez, ilkesizlik ise hiç olmaz.
İnanıyorum ki diktiğimiz fidan eninde sonunda meyve verecektir. Ben göremesem de gelecekte gölgesinden yararlanacakları şimdiden hayal edebiliyorum.
Ancak, hepsi için Susurluk yararına ve geleceği için çaba göstermek gerek. Elbette bu iş için başarabileceğine inanan bir ekip çok önemli. Öte yandan zaten büyük işler hiç de kolay değildir. İnsanların bazıları genelde okumadıkları, üstüne üstlük kahvehane alışkanlığı her konuda uluorta konuşabildikleri halde, ortaya bir çözüm yolu koymak ve birlikte emek vermek gerektiğinde ortadan kayboluverirler. Neden? Çünkü yazmak konuşmaktan zordur, birlikte olup bir iş yapmaksa çok daha farklıdır.
Her şeye rağmen böyle bir sürece dahil olacakların olumsuzluklara kafayı takmaktan kurtulmaları gerekiyor. Şkayetlenmek de boşa böbürlenmek de olmamalı. Zira yol adım atarak yürünür, çakırdikenlerine takılmamak lazım. Çözüme inanmak, katılmaya ve katkı vermeye odaklanmak yoldaki acıları azaltabilir. Daha büyük sulara varmadan küçük sularda boğulmamalıyız.
Unutmayın, hayat devam ediyor. Peygamberimizin Ahmed b. Hanbel’in Müsned adlı eserinde geçen çok meşhur bir hadisi var: "Kıyametin kopacağını bilseniz bile elinizdeki fidanı dikiniz." Öyleyse herkes “Susurluk için ne yapılabilir?” sorusu üzerinde düşünmeye ve önerimizi hayata geçirmeye çaba göstermeli.
Bu noktada Susurluk için üzülen, ‘bir şeyler yapılmasını’ isteyen herkese çok teşekkür ederim. Çok bilinen bir deyimle ‘Elini taşın altına koyan’, ‘karınca misali elinden geleni yapan’, hiç değilse taş koymayan her gayret için şükran hisleriyle doluyum. Susurluğun geleceği için ortak bir bilinç aşılamaya çalışan her yüreği büyük insana müteşekkirim.
Elbet ben de çorbada tuzum olsun istedim. Sıladan uzak binlerce Susurlukludan biri olarak kafamda soru işaretleri yok değildi. Fakat umutlarımı hiçbir zaman yitirmedim, şimdi de aynı duygular içindeyim. Değişen, gelişen, yükselen bir Susurluk niye olmasın ki? Çalışkan, kendi kişiliği ve saygınlığı ile hep birlikte geleceğini inşa eden bir Susurluk görmeyi kim istemez? Umarım her şey özlediğimiz, dilediğimiz gibi olur. Rabbim ihlasla isteyene, ne istediğini bilene ve uğrunda istikamet üzere gayret gösterene şüphesiz yardım edecektir, inanıyorum.
Ancak, öncelikle Susurluğun neye ihtiyacı olduğunu, ne yapması gerektiğini, kimden ne talep etmesi lazım geldiğini, zamanını, mekânını ve tonunu belirlemesi gerekiyor. "Görmem, duymam, konuşmam" duyarsızlığının hiç zamanı değil. Nerede durduğumuzu, zayıf ve güçlü yönlerimizi tespit etmeden sağa sola yalpa yapmanın bir yararı olmaz. Hiçbir kuşku olmasın ki bu hale Susurluğun geleceği konusunda görüş ve düşünce sahibi olan pek çok insanla büyüyüp, genişleyecektir.
Siyasi fikirler farklı olabilir. Ancak, beka gibi meselelerde politika olmaz. Böyle bir halkanın içinde olanlar bana göre bir kamu görevi yapacaklar. Politik anlamda yapılan konuşmalar, hatta verilen sözler bir yana içinde yaşadıkları beldeye, halka hizmet etmek, kalıcı eserlere önder olmak zorundalar. Zor günler sıçrama yapmak, büyük düşünüp yararlı işler yapmak için de bir fırsat olabilir. Ama "Dur bakalım ne olcek!" diye beklenirse hiç şüpheniz olmasın ki bir beş yıl daha kaybedilecektir.
Hastane ve Toki yatırımı için yürütülen çalışmalar elbet Susurluk için önemli. Bunlar olmalı, verilen sözler yerine getirilmeli. Ama bütün bunların ötesinde bir sıçrama hamlesi istiyorsak; Susurluk’ta bir Üniversite kampüsü açılmasına yönelik girişim, Organize Sanayi Bölgesi yada Lojistik merkezi tesisi çok çok çok daha önemli. Aman bu fırsat pas geçilmesin.
Değişim için belirlenecek amaç ve hedefler istikametinde alınacak kararlara öncelikle Susurluğun inandırılması gerekiyor. Vizyonu olmayan, bir stratejiye sahip olmayan, hedefleri olmayan hiçbir hareket başarılı olamaz. Ama biliniz ki onların da üstünde yürünecek yola 'inanmak' vardır. Yüzünü çevirdiği yöne, gideceği yola ve varacağı menzile inancı olmayan insanların başkalarından destek beklemesi beyhudedir.
Şimdi büyük ve güçlü Türkiye hedefine her zamankinden daha yakınız. Siyasi liderliğin ülkenin önüne bu kadar iddialı hedefler koyması, koyabilmesi elbette çok önemli. Bunlar bir ülke için vizyon sayılabilecek değerde öngörüler. Yapılanlar ve yapılmakta olanlar 2023’e giden yolda meşaleler gibi sıralanmış durumda. İnşallah evlatlarımıza 2053 ve 2071 vizyonlarını da görebilecekleri bir ülke miras bırakacağız. Bu bakış açısı niçin Susurluk için de geçerli olmasın?
Büyük fotoğrafı görmek, elimizdekinin kıymetini takdir etmek, değerlerimizi yitirmeden geleceği umutla hayal edebilmemiz lazım. Yeter ki birliğimize, beraberliğimize, kardeşliğimize sahip çıkalım. Yeter ki ezanımızda, bayrağımızda, vatanımızda, devletimizde sembolleşen değerlerimizden taviz vermeyelim. Yeter ki 'Kim var?' diye seslenildiğinde sağına ve soluna bakmadan 'Ben varım!' diyebilecek bir toplum olabilelim.
Bu kutlu yürüyüşte suni ayrılıklara, laf üretmeye, sadece eleştiriye ve sen ben kavgasına yer yok, olmamalı. En başta bu ‘huruç hareketi’nin önderlerine böyle bir vazife düşüyor. Bırakın birileri alıştığı minval vıdı vıdı etmeye devam etsin, siz ‘besmele’ ile yola çıkmaya, ayrıştırmaya değil birleştirmeye gayret edin. Birileri aranızı ayırmak istese de siz aksine toparlayıcı olun, istikametinizi ve saflarınızı bozmayın. İlham mı istiyorsunuz? Edebalı ecdadımızın vasiyeti ortada, o her ‘bey’ için ve tüm zamanlarda geçerli nasihatını Osman gazi üzerinden bizlere de yapmış.
O halde sizler de Susurluk için farklılıkları zenginlik, olumsuzlukları fırsat sayın. Husumetleri silin atın kalbinizden ve dilinizden. Hep birlikte Susurluk için en iyi olana doğru yönelin. Hiç kimse “ne yapabilirim ki?” demesin. Hz. İbrahim için gagasında bir damla su taşıyan serçe kadar da mı olamıyor sunuz?
Susurluk için herkes bir şeyler yapabilir. Düşünceleriyle, fikirleriyle, önerileri ve katkılarıyla. Hiçbir şey yapmıyorsa yolda ‘diken’ olmasın yeter. Susurluğun geleceğini, evlatlarının nasıl bir ortamda yaşayacağını düşünen herkes en azından bir dua da mı edemez? İnanın ki sonrası üç kişiyle de olur on kişiyle de. Niyet halisse, inşallah akıbet de hayır olacaktır.
Bu noktada bir kez daha duymayan kulaklara, görmeyen gözlere, akletmeyen akıllara ve hissetmeyen gönüllere bütün gücümüzle çağrımızı yenilemek istiyoruz: “Ayağa kalk Susurluk! Kalk ve yürümeye başla. Gelecek ellerinde!”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder