27 Temmuz 2021 Salı

27 Temmuz 2021 23:30 Salı CORONA GÜNLERİ.................................Toplumsal virüsler

Başka virüsler 

Coronavirüs salgını ülkemizde 501.nci gününde. Dünyada Virüsün ortaya çıkmasının üzerinden de 580 gün geçti. Haberlerde doğu ve güney doğuda hastaneye başvuran kişi sayısında artış yaşandığı bildiriliyor. Uzmanlara göre bu kişiler aşı olmamış. Dolayısıyla "Delta" zayıf yerimiz neresiyse oradan saldırıyor. Yetkililerden sürekli "Aşı olun!" çağrıları duyuyoruz. 

Toplumumuzun daha bir çok zayıf tarafı var. Dikkatlice kendimize etrafımıza bakarsak en az covid kadar bulaşıcı ve zararlı pekçok davranışı görebilirsiniz. Ben bugün bunlardan sadece ikisini yazmakla yetineceğim. Gerçekten de aramızda serbestçe dolaşan hatta ciğerimize kadar işlemiş hastalıklar bunlar.

Birini üç kişinin konuşmasından duydum. İki kişi birini ziyaret etmişler. Hem hal hatır soruyor hem de ondan yardım istiyorlar:


--Abi Selamünaleyküm! Nasılsın?

--Aleyna ve Aleykümselam! Elhamdülillah iyiyim. Hayrola?

--Abi bizim yeğen polis sınavını kazandı. Mülakat olacak. Bir tanıdığın var mı?

--Öyle mi? Hayırlı olsun. Nerede olacakmış mülakatı?

--…………'da. Mülakatın başında da………..varmış.

--Ha! Benim orada tanıdığım bir Vali yardımcısı var. Dur, onu arayalım bakalım.

--Abi Hörmetler, Selamünaleyküm! Ben………,…………….hatırladınız mı? Nasılsınız, iyi misiniz? Vali yardımcısı olmuşsunuz hayırlı olsun. Bizim bir maruzatımız vardı da. Çok sevdiğimiz kıymetli bir kardeşimiz orada polis sınavlarını kazanmış. Haftaya mülakatı olacakmış, başında da………..varmış. Bir telefon edebilir misiniz acaba?

--Abi çok teşekkür ederim. Bizden bir isteğiniz, arzunuz var mı? ………Ne demek emriniz olur. Hörmetler, saygılar!


Bir başka yer, bir başka sahne. Üçü de orta yaşın üstünde, muhtemelen emekli insanlar. İkisi karı koca, diğeri onların tanıdığı belli. Adam karı kocaya makineli tüfek gibi saydırıyor. Ayrılmak istiyorlar fakat nezaketen arkalarını dönüp gidemiyorlar:


--Memleketi yediler, bitirdiler!

--Neyimiz varsa özelleştirdiler. O paraları kendilerine saraylar yapmak için harcıyorlar.

--Hırsızlık, yolsuzluk diz boyu.

--Bir dahaki seçimde barajı bile geçemeyecekler, bak gör!

--Burunlarından fitil fitil getirilecek.

--Yaptıkları herşeyin hesabı sorulacak. Memleketi ortaçağ karanlığına sürüklediler.

--Yalan, dolan her şey var. Hırsızlık, yolsuzluk paçalarından akıyor. Ama onlar görecekler hanyayı konyayı. Siz de göreceksiniz. Boşuna bana hala onları savunmayın.

--………..

Bu iki olayın biri cami odasında, bir diğeri de parkta geçiyor. İkisi de insanların ortak alanı. Birinde ibadet diğerinde spor ve yürüyüş yapıyor insanlar. Yani kamusal alanlar bunlar. Fakat aynı covid virüsü gibi insanların arasında dolaşan, kendindeki hastalığı başkalarına da yayan taşıyıcı birileriyle dolu. Duyuyorsun, görüyorsun ancak müdahil olamıyorsun. Olsan o hastalıkların şerrine de muhatap olacaksın. "Maske, Mesafe, Temizlik" tedbirini hatırlayıp "La havle!" çekiyorsun o kadar.

Düşünüyorsun; bunlar birer örnek. Karanlıkta fenerin aydınlattığı her noktada böyle "toplumsal virüsler" görmek mümkün. Mesele tek tek bu "zararlılar" değil, mesele toplumsal bünyemizde bu tip "hastalıkların" nasıl olup da çoğalabildiği. Bize nasıl bulaştıkları, yoksa bizatihi bünyemizde mi üreyip yaygınlaştıkları. Evet, sinek ve sivrisinekler rahatsız eder ama onları tek tek öldürüp baş etmek te mümkün değil. Asıl su birikintilerini, bataklıkları ve açıktaki çöpleri halledebilmek lazım.

"İltimas" ve "torpil" içimizde olan bir hastalık. Az ya da çok hepimizi etkiliyor. İhtiyaç olduğunda derdimizi kim çözer, kim yardım eder diye bakınıyoruz. Çok insani bir durum ama birkaç adım sonrasında yanlış yönlere savrulmak da kaçınılmaz. Başkalarının aleyhine, kendi işimizin hallolması hiç de adaletli bir şey değil. Neticede toplumumuzun içindeki bu virüs sürekli geziyor ve çoğalıyor.

Ya işi gücü ayaklı "yalan, iftira ve dedikodu" olanlar. Bunların zararı da en az diğeri kadar yaralayıcı ve zehirleyici. Adam düpedüz birilerine "Hırsız" diyor, devlet millet malını "yiyorlar" diyor. Bu en basitinden gıybet ya da dedikodu, doğru değilse "yalan" hatta "iftira".  

Adama sormuşlar: "Nerden biliyorsun?" Demiş ki "Kendimden biliyorum". Ben böylesine pervasız saçıp savuranların eline Allah düşürmesin diyorum. Bir şeylere "aç" olmanın iştah ve hırsıyla neler yapmazlar ki? Neden? Çünkü iş başına gelen hemen herkesin içine düştüğü "yeme içme" marazı da böyle bir hastalık.

Fısıltı virüsleri

Coronavirüs salgını ülkemizde 502.nci gününde. Dünyada Virüsün ortaya çıkmasının üzerinden de 581 gün geçti. Günlük koronavirüs vaka sayısı maalesef yine ürkütücü boyutlara doğru gidiyor. Bakan Koca "Salgının kontrol altında tutulmasında tedirgin edici seviyede vaka sayılarına ulaştık" ifadesini kullanıyor. Uzmanlarsa daha Kurban bayramının etkisini görmediğimizi söylüyorlar.

Bu artış, aşıya olan ihtiyacı bir kez daha açıkça ortaya koyuyor. Ancak Sağlık Bakanı 22 milyon insanın hiç aşı olmadığını da açıklamış.  Aşı kampanyasında toplamda 65 milyon dozun geçildiğini söyleyen Koca: "Başarı ortak ve büyük. Fakat, 18 yaş üstü nüfusta henüz aşı olmayanların sayısının 23 milyona yakın olduğunu unutmayalım. Bu da ciddi bir zayıf noktamız. Ertelemeden ilk dozu yaptıralım" demiş.

Peki, Bakanın uyardığı bu insanlar neden aşı olmuyor? Burada da toplumumuzu içten içe zehirleyen başka virüsler mi var acaba? Evet var! Dikkatlice bakarsak en az covid kadar bulaşıcı ve zararlı bu virüsleri siz de görebilir, duyabilir, okuyabilirsiniz. Sokakta, telefonda, bilhassa da sosyal medyada cirit atıyorlar. Sebep oldukları tahribat Covid virüsünden az değil. 

Günlük koronavirüs vaka sayısı bugün itibariyle 19.761'e çıkmış. Dünkü veriler 16.809 pozitif vaka gösteriyordu. Bu rakamlar 25 Temmuzda 14.230, 24 Temmuzda 12.381 ve 23 Temmuzda ise 11.094 idi. Bu verilere göre 5 gün içinde %12 artış olmuş. Bu son derece ciddi bir durum.

Her ne kadar 18 yaş ve üstü nüfusta en az bir doz aşı olmuş olanların toplama oranı yüzde 64,38 ve yetişkinlerde her iki dozu da yaptıranların oranı da yüzde 39,45 ise de bunlardan henüz aşı olmayanların 23 milyona yakın olduğunu unutmamamız gerekiyor. Özellikle Türkiye'nin doğu ve güneydoğu illerinde aşılama oranı oldukça düşük. Bu sondan başa doğru Bitlis, Şanlıurfa, Mardin, Siirt, Diyarbakır, Muş, Batman, Bingöl, Gümüşhane ve Iğdır.

Bir uzman şöyle diyor: "Ülkede aşı karşıtı olan pek çok insan var. Bilimsel bir dayanakları yok ama konuşup toplumu sıkıntıya sokuyor ve şüpheye düşürüyorlar. Aşı ile korunmanın çok önemli olduğunu yoğun bakım ihtiyacının azalmasından anlayabiliyoruz. Ancak kişisel önlemleri bırakırsak, bu pandemi sürecinden kurtulmamız mümkün olmayacak."

Ankara Üniversitesi Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı Öğretim üyesi Prof. Dr. Necmettin Ünal: "Bu konuyu iki ayrı başlıkta incelemek lazım. Aşı karşıtlığının propagandasını yapanlar ve aşı karşıtı olmayan ama bunlardan etkilenip kafası karışıp kararsız olanlar.

Aşı karşıtı olanlar 'COVID-19 diye bir hastalık yok!' diyorlar. 'RNA virüsüne karşı aşı olamaz' tezini savunuyorlar. Aşının etkisiz olduğunu söylüyorlar. 'Aşının çok fazla komplikasyonu var' diyorlar. Bu insanların sayısı az ama bu az sayıdaki kişiler içinde maalesef doktorlar da var.

Bu kişiler niye aşı karşıtı kampanyalar yapıyor? 23 milyon bunlardan etkilendikleri için mi aşı olmuyor? Bu işi çözmek istiyorsak öncelikle gayrı bilimsel, gayrı kanuni, gayrı ahlaki halk sağlığına zarar verenlerin, bundan ne çıkarları olduğunu net olarak ortaya koymamız lazım. Bunların çoğu rant, popülaritesini arttırmak, müşteri profilini genişletmek ya da ilaç dışı maddelerin pazarlamasını yapmak için aşı karşıtlığı yapıyor. Bunlar kendi rantları için halkın kafasını karıştırıyorlar.

Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Levent Akın aşı olmayanlar için: "Bu kişiler komplo teorilerinin etkisi altında kalıyorlar. Yok aşı kısırlık yapıyor, çip takıyorlar, yabancı ajanlar devrede, aşı olanların beyninde hasar oluyor, kalp hastalığına neden oluyor gibi say say bitmeyen bilimsellikten uzak tevatürlere inanmak istiyorlar” diyor.

Halbuki bu hastalıkla mücadele etmenin en önemli yolu aşı olmak. Sıkıntılı günlere dönmemek için maske, mesafe, hijyen ve aşı kurallarını uygulamalıyız. Uygulamalıyız ki virüs bulaşacak yer bulamasın ve kaybolsun. Ancak vaka sayıları hızla artıyor. Bu da tedbirlerin yeterince uygulanmadığını gösteriyor.

Bir başka Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Tevfik Özlü de: "Aşı olmak istemeyenleri iki kategoride ele almak lazım. Bunların bir kısmı aşı karşıtlığı denilen bir kategori. Burada bir güvensizlik söz konusu. Aşı ile zarar görebileceklerini düşünüyorlar. Kanıta, bilgiye dayanmaksızın komplo teorilerine dayanıyorlar. Bu bizde çok fazla değil. Türkiye'de diğer aşılara bakacak olursak aşılanma oranı çok yüksek” diyor.

Özlü’ye göre, COVID-19 aşısının düşük oranda olmasının nedeni tereddütlerin olması. Örneğin “hangi aşıyı olsam, Türk aşısı çıkınca onu mu olsam, alerjim var dokunur mu”, gibi sorular var insanların kafasında. Bu da bazı kişilerin aşıya mesafeli olmasına neden oluyor.

Bu tereddütlerin artık ortadan kalkması lazım. Çünkü dünya nüfusunun yüzde 30'u aşılanmış durumda. Burada yapılması gereken bilgilendirme ve aşının etkinliği ile ilgili verilerin paylaşılması.

Bir başka grup da kendilerini güvende hissedenler. 'Ben topluma karışmıyorum, bana bir şey olmaz ya da gencim hasta olsam da yenebilirim' diye düşünenler var. İhmalkar olanlar da bulunuyor. Aşı olmak istiyor ama fırsat bulup bir türlü aşılamaya gitmeyenler var. İkinci doz aşısını olmayanların bu kişilerden oluştuğunu düşünüyorum.

Uzmanlar aşı olmak istemeyen insanların en çok kullandığı 10 bahaneyi de sıralamışlar:

  • ·         COVID-19'a inanmıyorlar.
  • ·         Aşının etkisiz olduğunu düşünüyorlar.
  • ·         Yan etkilerden korkuyorlar.
  • ·         Aşıyla çip takıldığını düşünüyorlar.
  • ·         Aşının kısırlık yaptığına inanıyorlar.
  • ·         Yabancı ajanların devrede olduğunu söyleyenler var.
  • ·         Türk aşısını bekliyorlar.
  • ·         Alerji yapabilir diye korkuyorlar.
  • ·         İhmalkar olanlar var.
  • ·         "Bana bir şey olmaz" diyorlar.

A benim canım kardeşim! Kişisel olarak böyle bahanelerin olabilir. Ancak, temeli olmayan bu vesveselerin propagandasını yapmak da neyin nesi oluyor? Bilmediğin şeylerin peşine düşmek sende bir alışkanlık olmuş. Ama unutma! Bu gevezeliklerin sana değil tüm topluma zarar veriyor görmüyor musun. Bunun vebalini kaldırabilecek misin? 

Rant için, çıkar için böyle fısıltıları yayanlar son derece adice bir iş yapıyorlar. Bunlar kasten ve taammüden böyle bir pisliğin içindeler. Benim canımı sıkanlar daha çok sizlersiniz. Boyuna fısıltı virüsleri saçıyorsunuz etrafınıza. Konu da önemli değil, ne olursa dilinize doluyorsunuz. Takipçilerinizin sayısı, aldığınız beğeniler, yapılan paylaşımlar size zevk veriyor olmalı. Oluşturduğunuz yalan ve fısıltı zincirleri Covid virüsünden daha fazla zarar veriyor topluma. 

Sana bir şey daha söyleyeyim: Sen de o diline doladığın komplo teorilerinin bir parçası olmuşsun ama haberin yok. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder