Neden ölüyoruz?
Bugün Coronavirüs salgınının ülkemizde
455.nci günü. Hayat dün bir küskün iki barışıktı. Bugün de bir barışık iki
küskün devam ediyor. Hakim dekor coronavirüs salgını ama hayat sadece bir
hastalıktan ibaret değil ki.
Şu ana kadar 455 günde Covid-19'dan ölenlerimiz
48.524 oldu, yıllığa vurursak 38.926 eder. Peki diğer ölümlere de bir bakalım
durum nasılmış:
Bir defa ülkemizde kaba ölüm denilen genel
ölüm sayısı 2018 yılında 426.449 iken 2019 yılında 435.941 kişi olmuş. Yani 2020
yılını yaklaşık 440 bin olarak alırsak coronavirüsten ölenler bu sayının sadece
%9'u ediyor.
1 Ocak’tan aralık ayına dek 2020 yılında
Türkiye genelinde Emniyet Genel Müdürlüğü Trafik Başkanlığı verilerine göre 365
bin 5 trafik kazasında 2.197 kişi vefat etmiş. 2019 yılında ise meydana gelen
174 bin 896 adet ölümlü yaralanmalı trafik kazası sonucunda 2.524 kişi kaza
yerinde, 2.949 kişi ise yaralanıp sağlık kuruluşlarına sevk edildikten sonra
kazanın sebep ve tesiriyle 30 gün içinde yitirilmiş. Toplam 5.473 kişi eder. Bu
da toplam ölümler içinde %1,25 ediyor.
Bu arada Bakanlığa göre 2020 yılında
trafik kazalarının bir önceki yıla neredeyse yarıya yakın azalması koronavirüs
tedbirleri nedeniyle sokağa çıkma kısıtlamalarından dolayı imiş.
Ölümlerin en yoğun olduğu hastalık türleri
dolaşım ve tümör kaynaklı olanlar. Dünyada her yıl kalp ve damar
hastalıklarından 18-25 milyon insan ölüyormuş. Türkiye'de ise her sene yaklaşık
200 bin kişi kalp krizi nedeniyle vefat ediyor. Bu sayı trafik kazası nedeniyle
yaşanan ölümlerin 30-100 katı. Toplam ölümlerinse neredeyse yarısı (%45,5).
En ölümcül hastalık kanser türleri. 2020
Türkiye kanser istatistiklerine göre yeni kanser vakası 233.834, kansere bağlı
ölüm ise 126.335 olmuş. Bu da toplam ölümler içinde %28,6 ediyor.
Dünyada 2020'de 19,3 milyon yeni vaka ve
10,0 milyon ölüm bildirilmiş. 2018 yılında bu sayılar 18,1 ve 9,6 milyon olmuş.
2012'te ise yıllık yeni kanser vakası sayısı 14,1 milyon iken, yıllık kansere bağlı
ölüm sayısı da 8,2 milyon imiş. Buna göre dünyada küresel kanser yükünün giderek
arttığı tahmin edilmekte.
Yani dünyada her 5 kişiden biri yaşamları
boyunca kansere yakalanıyor ve 8 erkekten 1'i ve 11 kadından 1'i kanser
nedeniyle ölüyor. Yapılan tahminler dünya çapında, 5 yıllık yaygınlık adı
verilen kanser teşhisi konduktan sonraki 5 yıl içinde hayatta olan toplam insan
sayısının ise 50,6 milyon olduğunu gösteriyor.
Tek derdimiz Coronavirüs değilmiş demek.
Diğerlerinden ölmeye alışmışız. Covid-19 biraz hazırlıksız yakaladı galiba
dünyayı. Kabul etmek lazım biraz da ürkütücü geldi. Öyle görünüyor ki dünya
nüfusunun yaklaşık %3’ünü hasta edip, onun da %2,25’ini öldürdükten sonra
kaybolup gidecek. Ama insanoğlu kalp krizlerinden, kanserden, trafik
kazalarından, savaşlardan, açlık ve susuzluktan ölmeye devam edecek.
Neden gülüyoruz?
Bugün
Coronavirüs salgınının ülkemizdeki 456.ncı günü. Hayatın tek bir yüzü yok. Ölüm
de var, sağlık ta. Acı da var, sevinç te. Şu sıralar ana gündem coronavirüs ve
onun acı etkileri olabilir ama hayatın geri kalanında neşe de var mutluluk da.
Böyle yaratmış Rabbim. Acılar küllenir, hastalıklar şifa bulur, sevgiler
doyasıya yaşanır yeniden. Her sabah yeniden kurulur dünya. Gecenin de gündüzün
de bir anlamı, görevi, hikmeti var insan için.
Kuşkusuz
ölüm hayatın en kaçınılmaz gerçeği. Sonunda her can onu tadacak. Bu yüzden onu
düşünmek, unutmamak gerek. Ancak umudu yaşatmak, sevinçleri şükrederek
karşılamak da insan için yaratılmış. Hayatın içinde kesik kesik gelen mutluluk
dalgalarını kaçırmamak, yakalayabilmek lazım. Yeri geldiğinde gülmek,
gülebilmek de öyle.
Bugün
Cuma. Yenilenme ve Rabbimizle ahdi yenileme günü. Cuma kılabilmek,
temizlenerek, güzel elbiselerle camiye gitmek ne güzel. Rabbe yönelip dua etmek,
yaratıcı ile yakın olmak bir insan için ne büyük imkân. İnsanlarla selamlaşmak,
birlikte olmayı hissedebilmek, yalnız olmamak ne saadet. Hayırlı, bereketli
olsun.
"Gülmek"
sözlüklerde; "insanın hoşuna ya da
tuhafına giden olaylar, durumlar, sözler vb. karşısında sesli bir biçimde neşe
duygusunu açığa vurmak" olarak açıklanmış. Hoşça, mutlu ve sevinçli
vakit geçirmek de halk dilinde "gülme" fiiliyle anlatılıyor.
Sabah
uyandığımızda açılan pencereden içeri giren temiz havayla birlikte bir yaşam
sevinci de dolar ruhumuza. Açan bir çiçek mutluluk hisleri
uyandırır. Baharla yeşillenen tabiat gönlümüzü ısıtır. Şırıldayıp akan su
zihnimizi dinlendirir, düşüncelerimizi akıtıp paklar. Bir göl ya da deniz
kenarında sanki ruhumuz da enginleşir. Ne zaman güzel bir manzara görsek onu
adeta içercesine doya doya seyrederiz. Yüzümüz aydınlanır, dudaklarımız hafif
bir gülümsemeyle aralanır. Böylesi zamanlarda öylesine pozitif şarj oluruz ki
neşelenir güleriz ardı sıra.
Ailemiz
sığınağımız, sıcak ocağımızdır. Güzel ve iyi bir eşin varlığı kime huzur vermez
ki? Hele de cıvıl cıvıl çocuk ya da torun sesi o evin içinde yankılanıyorsa. O
çocukların büyüyüp serpilmesi, başarılı olmaları hangi ana babayı mutlu etmez?
Yaşlanırken yanında vefalı ve sadık bir hayat arkadaşının olması ne büyük bir
nimettir insan için. Ya da kendisine bir
bardak su veren hayırlı evladın hissettirdiği sevgi ne büyüktür. "Ey
insanoğlu! Canlan, neşelen ki elinin altındakiler çok özel. Gülümseyebilir
hatta gülebilirsin. Kime ne zararı var."
Başarıyı
kim istemez? Kazanma duygusu çarpan etkisi yapar bedeninde, adeta psikolojini
kanatlandırır. İftihar edersin kendinle, sevdiklerinle. Hele de zorluklara
rağmen, büyük gayret ve mücadeleyle başarmışsan. Evlatlarının, sevdiklerinin ve
desteklediklerinin kazanması sanki sen başarmışsın gibi coşku yaratır göğsünde.
Hakkındır, mutlu ol, neşelen. Hatta bütün dişlerini göstererek gülüver gitsin,
tam da yeridir.
Sağlık
hayatta en büyük nimetlerden. Kadrini kıymetini genellikle hasta olduğumuzda
anlarız ama olsun. Sağ olmak, yaşıyor olmak başlı başına Rabbimize hamd
vesilesi. Hele de sıhhat ve afiyet içinde isek ne mutlu bize. Yaşıyorsak,
sağlıklı isek hayattan keyif alabiliriz. Neşelenmek ve gülebilmek de ancak
böyle hallerde mümkün.
Güzel
bir haber aldığımızda hoşumuza gider memnun oluruz. Hediye almak da öyle.
Yüzümüz güler, gözlerimiz parlar. Güzel haberleri "müjdemi isterim"
diye kazanca çeviren küçük sempatik bir geleneğimiz de var bizim. Yıl içinde
türlü çeşit hediye günleri uydurmuşuz hediyeleşmek için. Doğum günü, anneler
günü, babalar günü, sevgililer günü, evlilik yıldönümü, tanışma yıldönümü
filan, bir sürü gün. Hediye almanın inanılmaz bir ticari yönü de var tabi. O
günlerde işleri açılan esnafın memnuniyeti yüzünden bellidir. Gülsün, o da
gülsün.
İşte
böyle; hayatın ağlamak tarafı da var gülmek tarafı da. Elbette ölümü düşünelim,
elbette hakkın divanında mümkünse ağlayalım. Gözlerimizden akan her damla yaş
sözle edilen tövbelerden çok daha değerli. Ama hayatın diğer tarafı da var;
gülümsemeyi de unutmamalı. Bakınız Hz. Peygamber (sav) bu duruma nasıl bir
örneklik sergilemiş: Bir gün ashabıyla beraber yürürken yol kenarında bir köpek
ölüsüne denk geliyorlar. Sahabelerden bazıları manzara karşısında "Bu leş ne kadar da pis kokuyor"
demekten kendilerini alamaz. Ancak Allah Resûlünün sözleri hayli farklı olur: "Köpeğin
ne güzel dişleri var!"
Evet,
kuşkusuz hayatın zor, çileli ve sıkıntılı tarafları çok. Deprem, sel, yangın,
trafik kazası, terör, ölümcül hastalıklar ve corona gibi felaketler insan için
acılı olaylar. Öte yandan ömür deryasında tek kanatla uçulmuyor. Gülmeyi,
gülebilmeyi de bilmek lazım. Misâl; Corona, morana onca sıkıntı dert bir yana,
bugün artık "sahip olduklarımız ne
kadar da değerliymiş" onu anlamış olmamız lazım.
Allaha binlerce hamd ve şükürler olsun. Gel de mutlu olma, gel de neşelenme. Yaslan arkana be kardeşim! Korkma gülmenin bir faturası yok. Aksine suratının hep duvar olması hiç iyi bir şey değil. Açıver sevdiğin bir şarkı ya da türküyü. Kapat gözlerini, gülümse. Bırak görenler: "Bu adam kendi kendine niye gülüyor" desinler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder