22 Nisan 2021 Perşembe

22 Nisan 2021 14:30 Salı CORONA GÜNLERİ.........................................El-Vâhid/İsrâ Sûresi

El-Vâhid/İsrâ Sûresi

Bugün üç ayların 69, ramazanın 10.ncu günü. Corona günlerinin de 406.ncısını geride bıraktık. Vaka sayıları hala 60 binlerde. Hasta ve vefat sayıları da artmaya devam ediyor. 

Yarın 23 Nisan tatili, galiba valilik kararlarıyla hafta sonu ile yasağı ile birleştirilmiş. Bir süredir "tam kapanma" lafı yoğunlaştı. Bakalım salı günü kabine toplantısından ne karar çıkacak.

Salgınla mücadele hem tedbirlerle hem de aşıyla devam ediyor. Bugün saat 14 itibariyle aşı uygulanan kişi sayısı 1.dozda 12.810.784, 2.dozda 7.937.304 olmak üzere toplam 20.748.088'i bulmuş. 21 Nisan itibariyle toplam test sayısı 44.728.595, toplam vaka sayısı 4.446.591 ve toplam iyileşen hasta sayısı ise 3.844.342 olmuştu. Bu rakamlar bir anlamda nüfusumuzun yarısının testten geçtiğini, %30'dan fazlasının da gerek aşıyla gerek antikor oluşumuyla tahkim olduğunu gösteriyor.

Ben bu arada Allah'ın izniyle üç ayların başlangıcından bu yana her gün bir esma”yı anma ve okuduğumuz "dua ve zikir"leri öğrenme gayretimi Ramazan ayı boyunca da sürdüreceğim.

Böylece inşallah bir yandan 400 günden fazladır insana ve sağlığımıza düşman bulaşık bir hastalıktan korunmaya çalışırken, öbür yandan da ömrümüzden geçen bu rahmet, mağfiret ve bereket ikliminden de bolca yararlanmaya çalışıyorum.

Bugün sırada Esma ül Hüsna’nın altmışdokuzuncusu “El-Vâhid" var. Ayrıca içinde Hz. Süleyman'ın bir duası bulunan Kur'an ı Kerimin "İsrâ sûresi"ile ilerliyoruz.

EL-VÂHİD: الواحد (bk. AHAD الأحد ) “Bir, yegâne, bir tek” anlamına gelen ahadın, vahd (الوحد) veya vahde (الوحدة) kökünden türetilen vahad kelimesindeki vav harfinin hemzeye çevrilmesiyle ortaya çıkmış bir isim olduğu kabul edilmiş.

Aynı kökten türemiş olan vâhid de aynı veya yakın anlamda olmak üzere Allah’ın isimleri arasında yer alıyor. Ahad, İhlâs sûresinde (112/1) doğrudan doğruya, bazı âyetlerde de (bk. el-Beled 90/5, 7) dolaylı olarak Allah’a nisbet edilmiş, bu mânada hadislerde de geçmiş.[1]

Vâhid ismi ise Kur’ân-ı Kerîm’de on beş yerde ilâhın, beş yerde Allah lafzının sıfatı, bir âyette Allah’a râci zamirin haberi olarak kullanılmış. Hadislerde de Allah’a nisbet edilmiş. [2] 

Vâhid ve ahad kavramları Allah hakkında kullanıldığında, “bölünmesi (tecezzî, inkısâm) ve sayısının artması (tekessür) mümkün olmayan bir, tek, yegâne varlık” mânasını ifade ediyor. Buradaki birlik, herhangi bir sayı dizisinin ilk basamağı anlamında değil; Allah’ın cüzlerden teşekkül eden birleşik (mürekkeb) bir varlık olmadığı, benzeri ve dengi bulunmadığı mânasını taşıyor.

Aynı kökten gelmekle birlikte ahad ile vâhid arasında kullanılış bakımından bazı farklar tesbit edilmiş. Ahad, genellikle nefy için kullanılıyor ve Allah’a nisbet edildiğinde onun birliğini tenzihî veya selbî (ne olmadığını belirten) sıfatları (celâl sıfatları) açısından anlatıyor. Nitekim İhlâs sûresindeki ahad, “ortağı ve benzeri yoktur, bu bakımdan O, bir ve tektir” anlamını taşır ve sûrenin daha sonraki âyetleri de bu mânadaki birliği vurgular. Aynı sûreye bundan dolayı Tevhîd adı da verilmiş.[3]

"O zatında, sıfatlarında, işlerinde, hükümlerinde, isimlerinde asla ortağı, dengi, eşi ve benzeri olmayan, zatında tek, bölünmez ve parçalanmaz olan, kendisinden başka olmayan" demek.

İSRÂ SURESİ: 50.nci sırada Mekke'de nâzil olmuş. Ancak 26, 32, 33 ve 57. âyetlerle 73 ilâ 80. âyetlerin Medine'de indiği rivayeti var.  Hepsi 111 âyet. Sureye isim olan İsrâ, geceleyin yürümek manasında. Hz. Peygamber'in Mi'rac mucizesinin Mekke'den Kudüs'e kadar olan kısmı bu sûrede anlatılıyor.

PEYGAMBER EFENDİMİZ'İN (sav) DUALARI

Surenin 22. ayetinde peygamberimize hitaben: "Allah ile beraber başka bir ilâh edinme! Sonra kınanmış ve terkedilmiş olarak kalırsın" deniyor. Devamında "Rabbin yalnız kendisine kulluk etmenizi ve ana-babaya güzellikle muâmele etmenizi emretti. Eğer onlardan biri veya her ikisi senin yanında iken ihtiyarlığa ererlerse onlara öf bile deme, onları azarlama, onlara güzel ve tatlı söz söyle" (23) ayeti anne babalara güzel muamele ile ilgili.

İsrâ Sûresi, 24. Âyet:

24. ayet "Onlara acıyarak, merhamet ederek tevazu ile kanat ger! ve de ki…" hitabından sonra şu dua öğretiliyor:


Bismillâhirrahmânirrahîm. "Vahfid lehüma cenahazzülli minerrahmeti ve kul "Rabbirhamhumâ kemâ rabbeyânî sagîrâ." (İsrâ suresi, 24. ayet)

“Ey Rabbim! Onlar beni küçükken nasıl yetiştirdi ve terbiye ettilerse, sen de kendilerine öylece merhamet et.” 

Ayetin dua özü şöyle:

"…Rabbirhamhumâ kemâ rabbeyânî sagîrâ."

“Ey Rabbim! onların beni yetiştirdiği gibi sen de onlara merhamet et!”

"Onlara merhamet ederek tevazu kanadını indir ve de ki: "Rabbim!, Tıpkı beni küçükken koruyup yetiştirdikleri gibi sen de onlara acı." [4]

"Onlara merhametle ve alçak gönüllülükle kol kanat ger. Rabbim! Onlar nasıl küçüklükte beni şefkatle eğitip yetiştirdilerse şimdi sen de onlara merhamet göster diyerek dua et." [5]

"Merhametinden ötürü üzerlerine tevazu kanatlarını ger ve onlar için şöyle dua et: "Rabb'im, onlar küçükken beni şefkatle ve merhametle büyüttükleri gibi, sen de onlara merhamet et." [6]

İsrâ Sûresi: 80. Âyet

Cenab ı Hak beş vakit namaz ve kendisine mahsus olan teheccüt namazı emrinin (İsrâ, 78–79) akabinde peygamberimize 'da şöyle dua etmesini istemiş:


"
Ve kul "Rabbi edhılnî mudhale sıdkın ve ahricnî muhrace sıdkın vec’al lî min ledunke sultânen nasîrâ." (İsrâ suresi, 80)

"Rabbim! Gireceğim yere doğrulukla girmemi sağla, çıkacağım yerden de doğrulukla çıkmamı nasip et ve benim için kendi katından yardım edici bir kuvvet ver."

Ayetin sadece dua kısmını söylersek:

"...Rabbi edhılnî mudhale sıdkın ve ahricnî muhrace sıdkın vec’al lî min ledunke sultânen nasîrâ."

Deki: "Rabbim! (Gireceğim yere) doğruluk ve esenlik içinde girmemi sağla. (Çıkacağım yerden de) beni doğruluk ve esenlik içinde çıkar. Katından bana yardımcı bir kuvvet ver." [7]

"Ve şöyle niyaz et: Rabbim! Girilecek yere doğrulukla girmemi, çıkılacak yerden de doğrulukla çıkmamı sağla, bana tarafından yardımcı bir güç ver! [8]

öyle dua et: Rabb'im! Girilecek yere beni doğrulukla girdir, çıkacağım yerden de doğrulukla çıkart. Ve bana katından yardımcı bir kuvvet/bilgi ver. [9]

İsrâ suresi, 108. ayet:

İsrâ suresinin 105. ayetinde peygamberimize hitaben: "Biz Kur’an’ı hak olarak indirdik, o da hak olarak indi. Resulüm! Biz seni de ancak müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik" (105) deniyor. Devamında "Sana Kur’an’ı verdik ve onu insanlara yavaş yavaş okuman için kısım kısım indirdik." (106) "De ki: Kur’an’a ister inanın, ister inanmayın, ondan önceki bilginlere o okunduğu zaman, yüzleri üzerine secdeye varırlar." (107) "ve derler ki…" hitabından sonra yukarıda meali verilen şu dua öğretiliyor: “


Bismillâhirrahmânirrahîm, "Ve yekulüne
suphane rabbinâ in kâne va’du rabbinâ le mef’ûlâ." (İsrâ suresi, 108. ayet)

Ayetin dua kısmı şöyle:

"...suphane rabbinâ in kâne va’du rabbinâ le mef’ûlâ."

"Rabbimiz her şeyden münezzehtir, Rabbimizin vaadi mutlaka yerine getirilir."

"Rabbimizin şanı yücedir. Rabbimizin va'di mutlaka gerçekleşecektir" derler. [10]

"Ve “Rabbimizi tesbih ederiz, rabbimizin vaadi mutlaka yerine getirilir” derler." [11]

"Ve “Rabbimizi tenzih ederiz; Rabb'imizin vaadi kesinlikle mutlaka yerine getirilecektir” derler." [12]

İsrâ suresi 111. ayet:

İsrâ suresinin 110. ayetinde peygamberimize hitaben: "Resulüm! De ki: “İster Allah diye çağırın, ister Rahman diye çağırın, hangisi ile çağırırsanız çağırın, en güzel isimler O’nundur.” Namazında sesini yükseltme, sesini o kadar da kısma, ikisi arasında bir yol tut. " (110) deniyor. 

Devamında "De ki:.. (111) “hitabıyla yukarıda meali verilen şu dua öğretiliyor: “


Bismillâhirrahmânirrahîm, "Ve kuli: "..il hamdu lillâhillezî lem yettehız veleden ve lem yekun lehu şerîkun fîl mulki ve lem yekun lehu veliyyun minez zulli .."ve kebbiru tekbira" (İsrâ suresi, 111. ayet)

Ayetteki dua ifadesi şöyle:

"...il hamdu lillâhillezî lem yettehız veleden ve lem yekun lehu şerîkun fîl mulki ve lem yekun lehu veliyyun minez zulli .."

"Çocuk edinmeyen, mülkünde hiç ortağı bulunmayan, âcizlikten ötürü de bir yardımcıya bir ihtiyaç göstermeyen Allah’a hamdolsun!"

"Hamd, çocuk edinmeyen, mülkte ortağı olmayan, zillet ve acizliğin gerektirdiği bir yardımcıya ihtiyacı bulunmayan Allah'a mahsustur" de ve O'nu tekbir ile yücelt. " [13]

Çocuk edinmeyen, hâkimiyette ortağı bulunmayan, âcizlikten münezzeh olduğu için bir dayanağa da ihtiyacı olmayan Allah’a hamdederim” de ve tekbir getirerek O’nun şanını yücelt!" [14]

Ve "Çocuk edinmeyen, hükümranlığında ortağı bulunmayan, zafiyeti olmadığı için velî ve vasisi bulunmayan Allah’a hamdolsun” de ve O'nun ululuğunu içtenlikle, bütün benliğinle hissederek zikret." [15]


[1] (bk. Buhârî, “Tefsîr”, 112; Ebû Dâvûd, “Vitir”, 23; İbn Mâce, “Duʿâʾ”, 10; Nesâî, “Cenâʾiz”, 117)

[2] (bk. Tirmizî, “Daʿavât”, 82; İbn Mâce, “Duʿâʾ”, 10; Müsned, IV, 103, 238)

[6] Beyânu’l-Hak, Prof.Dr.Zeki Duman, 1.cilt sayfa 567

[9] Beyânu’l-Hak, Prof.Dr.Zeki Duman, 1.cilt sayfa 580

[12] Beyânu’l-Hak, Prof.Dr.Zeki Duman, 1.cilt sayfa 592

[15] Beyânu’l-Hak, Prof.Dr.Zeki Duman, 1.cilt sayfa 592

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder