8 Aralık 2020 Salı

09 Aralık 2020 Çarşamba REİS Gazetesi/sayı191.................................Enerji ve doğal kaynaklar

Enerji ve doğal kaynaklar

‘GZFT.06-ENERJİ VE DOĞAL KAYNAKLAR’ başlığı üzerinde yapılan tarama ve durum analizi çalışmasında bu sektörde Susurluk için ’Güçlü yönler’: ‘GY.06.1-Rüzgâr enerjisi kapasitesi’, ‘GY.06.2-Güneş enerjisi, ‘GY.06.3-Biyogaz potansiyeli’ ve ‘GY.06.4-Jeotermal kaynaklar’ olarak belirlenmişti. Bu başlık altında önümüze gelecek ‘Fırsatlar’ise‘FRS.06.1-Rüzgâr enerjisi üretiminin yaygınlaşması’, ‘FRS.06.2-Bölgemizde biyogaz kapasitesi varlığı’ ve ‘FRS.06.3-Güneş enerjisi projeleri’ olarak görülüyordu. Öte yandan aynı sektörde tespit edilen Zayıf yan’larımız; ’ZY.06.1-İlçenin maden çıkarma bakımından geride kalması’, ‘ZY.06.2-Doğal kaynakların yeterince değerlendirilememesi’, ‘ZY.06.3-Dereköy Maden suyu kaynağının atıl durumda bırakılmış olması’,’ZY.06.4-Susurluk çayı kumunun sağlıklı işletilememesi’, ‘ZY.06.5-Rüzgâr enerjisi türbinlerinin çevreye olan etkisi, yaban hayatına verdiği olumsuzluklar’ ile ‘ZY.06.6-jeotermal enerjinin kullanılması sonucu açığa çıkan atık suların ve havaya karışan zehirli gazların neden olduğu çevre kirliliği’ olarak öngörülmüştü. Burada son iki unsurun zayıf yönden ziyade gelecekte birer risk oluşturabileceklerini kabul edecek olursak karşımıza ‘THD.06.1- Rüzgâr enerjisi türbinlerinin çevreye zararları ile yaban hayatına verebileceği olumsuzluklar’ ve ‘THD.06.2- Jeotermal enerjinin kullanılması sonucu açığa çıkan atık suların ve havaya karışan zehirli gazların neden olacağı çevre kirliliği’’  şeklinde iki ‘Tehdit’ ortaya çıkar. 

‘GZFT.06-ENERJİ VE DOĞAL KAYNAKLAR’ alanında bugün değilse bile orta vadede Susurluğun gelişmesine katkı sağlayacak ‘Güçlü yönler’; ‘GY.06.1-Rüzgâr enerjisi kapasitesi’, ‘GY.06.2-Güneş enerjisi’, ‘GY.06.3-Biyogaz potansiyeli’ ve ’GY.06.4-Jeotermal kaynaklar’ olarak görülüyor. Günümüzde kişi başına tüketilen enerji, refahın önemli göstergelerinden birisi. Üretim artışı ve yükselen toplumsal ihtiyaç sebebiyle dünyada enerji tüketimi hızla artıyor. Enerji ihtiyacının yaklaşık yüzde 78,5’ini ithalat ile karşılayan Türkiye bu konuda büyük ölçüde dışa bağımlı. Doğal olarak da bu bağımlılık başta cari açık ve enerji güvenliği olmak üzere birçok ekonomik ve stratejik olumsuzlukları da beraberinde getiriyor. Dolayısıyla yerli enerji üretimi ülke açısından en kritik konular arasında yer almakta. Rakamlara bakılırsa Türkiye’de yerli enerji üretimine sadece hidrolik ve yenilenebilir kaynakların katkı sağladığı görülebiliyor. Bu nedenle gerek enerji arz güvenliği ve gerekse kaynak çeşitliliğini sağlamak üzere yakın ve orta vadede yenilenebilir enerji kaynaklarının yaygınlaştırılması bekleniyor. 2010 ile 2019 yılları arası kurulu güç analizine bakıldığında yenilenebilir kaynaklar bakımından ilerleme net olarak görülebiliyor. Önümüzdeki 15-20 Yıl içerinde ise çok daha önem kazanacak. 2018 yılında doğalgazdan elektrik üretimi %34’ler düzeyinde iken 2019 yılında %17 seviyesine kadar düşmüş. Çünkü bu süreçte yerli kaynaklara yönelinmiş ve rüzgâr, jeotermal, güneş gibi kaynakların kullanma oranı artmış. Nitekim 2012 yılında yenilenebilir kaynaklar %3,5 iken 2919 yılında bu oran %14,7 ye çıkmış. 1980 yılında 5 GWh olan Türkiye’nin kurulu gücü 2019 yılı itibari ile 90,7 GWh olmuş. 2023 sonu itibari ile de 109 GWh olması planlanmakta. Bu artışların çok büyük bir bolumu de yenilenebilir kaynaklardan gerçekleşecek. Buna göre önümüzdeki yıllarda ülkemizdeki enerji dağılımının hidrolik, yenilenebilir, kömür ve nükleer enerji olarak şekillenmesi bekleniyor. Aynı zamanda çevresel olumsuz etkileri de en alt düzeyde olan kaynaklar bunlar. Hem ucuz hem de temiz enerji üretilebilecek alternatifler. Bu bağlamda içinde bulunduğumuz bölge rüzgâr, güneş, jeotermal ve biyogaz gibi yenilenebilir enerji kaynakları bakımından oldukça zengin bir potansiyele sahip. Nitekim rüzgâr alan yüksek rakımlı tepelerde her yıl daha fazla rüzgârgülü görüyoruz. Yerli enerji kaynaklarının giderek stratejik değer kazandığı bir ortamda, Güney Marmara Bölgesi ülkemizde rüzgâr enerjisi üretimi alanında Türkiye’nin lideri durumunda. Zira Temmuz 2013 verilerine göre; Türkiye’de 2.619 MWh olan rüzgâr enerjisi kurulu gücünün 800 MWh ile yüzde 30,6’sı bölgemizde yer alıyor. Bu miktarın 666 MWh’sı Balıkesir’de,  133 MWh’sı da Çanakkale’de kurulu.  Bölgenin rüzgâr enerjisi gücünün 2019 yılı itibariyle 1.200 MWh artışla 2.000 MWh’e çıkarılması hedeflenmişti. Yakın bir zamanda Marmara ve Ege Bölgelerinin yaklaşık 4.800 MWh’lık kapasite artışıyla birlikte toplamda yüzde 70’i bulan 6.808 MWh Kurulu güce ulaşması mümkün olacak. Bu şu anlama geliyor: Marmara ve Ege Bölgelerinin kesişim noktasında yer alan Güney Marmara Bölgesi yakın zamanda ekonomik ve coğrafi hinterlandı ile birlikte Türkiye’de rüzgâr enerjisi pazarının odak noktasında yer alacak. Mevcut ve öngörülen rüzgâr enerjisi kapasitesi özellikle de lisanssız elektrik üretim alanı bu konuda faaliyet göstermek isteyen KOBİ’ler için de çok güçlü bir potansiyel. Bu sebeple gelecek 2-5 seneyi iyi değerlendirebilirsek ilçemize rüzgâr enerjisi alanında yatırım yapacak birçok firma gelebilir.

Güneş enerjisi konusunda da bölgede yıldan yıla gelişmekte olan bir pazar söz konusu. Ancak bu enerji kaynağından şu an için çok fazla yararlanabildiğimiz söylenemez. Bunun temel nedenleri; ilk yatırım maliyetlerinin çok fazla olması, depolama sorunu, elektrik üretmede kullanılan sistemlerin teknolojisinin yeteri kadar gelişmiş olmaması vb. gibi faktörler. Ancak lisansız GES (Güneş enerjisi santralleri) gittikçe yaygınlaşıyor. Tahminen önümüzdeki 10 yıl içerisinde çok daha fazla ilerleme kat edilmiş olacak. Nitekim ilk panel fabrikası da Türkiye’de kuruldu. Bu yılın ağustos ayında Türkiye'nin ilk, Avrupa ve Orta Doğu'nun tek entegre güneş paneli üretim tesisi olan Kalyon Güneş Teknolojileri Fabrikası Ankara’da üretime başladı. Yatırım tutarı 400 milyon doları bulan tesis, yıllık 500 megavat güneş paneli üretim kapasitesine sahip olacak ve gerçekleştireceği üretimle her yıl yaklaşık 100 milyon dolarlık panel ithalatını önleyecek. Tesiste üretilen panellerin yerlilik oranı ise yüzde 70'in üzerinde olacak. Bu gelişme söz konusu sektörün önümüzdeki yıllarda ülke sathına yayılacağının da işareti. Teknik sorunlarda ilerleme kaydedildikçe kullanımı çok daha artacak. Kaldı ki son zamanlarda giderek artan bireysel elektrik üretim düzeyi ve bu teknolojiyle ilgili gelişmeler bu alanın orta vadede daha fazla işlev yükleneceğini gösteriyor. Nitekim çevremizde bu işi yapan firma sayısı ve bireysel olarak bu sistemi kurup kendi ihtiyacını karşıladıktan başka fazla elektriği satan kişi sayısı da giderek artmakta. Muhtemelen kurulması öngörülen OSB’de de bu konuda çalışacak firmalar olacaktır. O zaman bu sektör ilçemiz için de önemli bir kazanım ve güçlü bir yön haline gelecek. Tabii ki tercih yapma gücümüzle ve firmaları yönlendirecek yetkili kişilerin basiret ve dirayetiyle. 

        Öte yandan tarım ve hayvancılık faaliyetlerinin de bölgemizde oldukça yoğun olduğunu biliyoruz. Yapılan hesaplar büyükbaş, küçükbaş ve kanatlı hayvan gübrelerinin, diğer organik atıkların ve gıda sanayii atıklarının biyogaz tesislerinde işlenerek ülkenin toplam elektrik üretiminin yüzde 5,9-11,6’ini karşılayabileceğini ortaya koymuş. Bu durumda biyogaz potansiyelinin ilçemiz için hiç değilse orta vadede güçlü bir yön olarak belirginleşeceği öngörülebilir. Biyogaz tesisleri başta çöpler olmak üzere maden, orman ürünleri, süt, mezbaha, Sığır gübresi, Tavuk gübresi ve diğer organik atıklara dayalı olarak kuruluyor. Şu anda yakın çevremizde Bağfaş Gübre Fabrikası Biyogaz Santrali (9,92 MW), Eti Maden Bandırma Atık Isı Santrali (12 MW), Mutlular Biyokütle (Orman Atığı) Enerji Santrali (30 MW), Karacabey Sütaş Biyogaz Tesisi(6,40 MW), Gönen Biyogaz Tesisi(3,62 MW), Mauri Maya Bandırma Biyogaz Santrali (2,33 MW) ve Edincik Biyogaz Santrali(2,13 MW) gibi biyogaz tesisleri halen faaliyette. Meselâ bunlardan TÜBİTAK ve Boğaziçi Üniversitesi işbirliği ile projelendirilmiş Gönen Yenilenebilir Enerji ve Gübre Üretim tesisleri Türkiye’nin en büyük entegre biyogaz ve organik gübre üretim kuruluşu. Hammaddeleri; Sığır gübresi, Tavuk gübresi, Mezbaha atığı, Pirinç sapı, Kostikli süt atığı ve diğer organik atıklardan oluşuyor. Tesislerde kullanılan hammaddelerin tamamı yakın çevredeki büyükbaş hayvan ve tavuk çiftliklerinden, mezbahalardan, tarım işletmelerinden ve gıda fabrikalarından sağlanmakta. Elektrik, sentetik petrol, sıvı ve katı gübre üretimi yapılıyor. Toplam 55,000 m2 arazi üzerinde kurulu bulunan Gönen Enerji sıfır sıvı atik deşarjı prensipli işletme hedefi ve uygulanan son derece gelişmiş baca gazi arıtma ve isi geri kazanım sistemleriyle tamamen çevreye saygılı bir işletme. Üretilen elektrik enerjisi ve organik gübrenin sağladığı ekonomik değere ilave olarak gerçekleştirilmekte olan 400 ton/gün organik atik bertarafı Gönen ve havalisinde çevre kirliliğinin azaltılması konusunda çok etkin bir görev üstlenmiş durumda. Benzer bir projelendirme ile benzeri bir tesisisin Susurluk’ta kurulması neden mümkün olmasın ki?

Jeotermal kaynaklar bu bölge için önemli bir avantaj. Fakat büyük yatırım gerektirdiğinden Devletin bu alana öncülük yapması ya da teşvik vermesi gerekiyor. Nitekim önümüzdeki yıllarda bu konuya yatırım yapacak firmalara devletin önemli katkılar sağlayacağı da bekleniyor. Çünkü enerji politikasında bu kaynaklar on sıralara çıkmış durumda. Öte yandan Jeotermal ile ilgili verilere GMKA’nın yenilenebilir araştırma raporunda da yer verilmiş. Bu verilere göre termal olarak Gönen ve Edremit Güre bize kıyasla çok çok ileri düzeyde. Örneğin oralarda 15-20 tane kuyu açılmış iken bizde sadece bir tane açılmış durumda. Buna karşılık sıcaklık ve debi olarak Yıldız’daki kaynak bu iki bölgeyi de geçiyor. Ancak tanıtım ve yatırım eksiği nedeniyle Yıldız’da, Kepekler’de çok zayıf kalıyoruz. Maalesef bu bölgelerde henüz kaplıcadan ileriye geçilemedi. Hâlbuki Sındırgı ve Simav gibi yakın çevrede jeotermal kaynak hem binaları, hem de seraları ısıtma amacıyla kullanılıyor. Şu an ve orta vadede sahip olduğumuz jeotermal kaynaklar bölgemiz açısından hem tarım, hem de ısıtma amaçlı değerlendirilmeyi bekleyen güçlü bir rezerv durumunda. Susurluk atak yapabilirse bu alanda aslında oldukça avantajlı bir konumda.

Güçlü yönlerin daha güçlü hale getirilmesi ‘AMAÇ.1-BÖLGESİNDE YÜKSELEN, ÖNE ÇIKAN GELİŞMİŞ BİR SUSURLUK’ ve ‘StrA.1.1-Sosyal ve ekonomik kalkınma’ Stratejik amacımız için önemli. Nitekim bu maksatla ‘Str.1.1.1-Güçlü yanları ve fırsatları kullanma’ stratejisi izlenmesi gerekiyor. Bu sebeple Susurluğun mevcut Rüzgâr enerjisi kapasitesinin geliştirilmesine yönelik HDF.1.1.1.14-İlçemizde yapılan Rüzgâr enerjisi yatırımını en az üç katına çıkarmak’gibi bir hedef öngörülebilir. Aynı şekilde ilçemizde Güneş enerjisi üretimini arttırmak üzere ‘HDF.1.1.1.15-Güneş enerjisi üretim işletmelerini teşvik etmek’ hedefi düşünülebilir. Öte yandan yaygın hayvancılık faaliyetleri sebebiyle bölgemizde zengin bir Biyogaz potansiyeli var. Ancak bu potansiyel henüz değerlendirilebilmiş değil. Bu açıdan mesela uygun olan noktalar için ‘HDF.1.1.1.16-Biyogaz enerji üretimi için GMKA desteğinde projeler yapmak’  hedefi pekâlâ yararlı olabilir. Son olarak yine ilçemizde var olan Jeotermal kaynakların değerlendirilmesi için ‘HDF.1.1.1.17-Jeotermal kaynak rezervleri ve özelliklerine uygun yatırımcılar bulmak’ hedefi söz konusu enerjinin ilçemiz kalkınmasında üretim ve kazanca dönüşmesine imkân verebilir. Böylece Susurluğun yenilenebilir enerji kaynakları açısından daha da güçlü hale gelmesi mümkün olacağı gibi bu çabaların başta Tarım ve Hayvancılık olmak üzere Sanayi ve Turizm sektörlerine de katkısı olacağını bekleyebiliriz.  Bunlar da neticede ‘Sosyal ve ekonomik kalkınma’mızı olumlu etkileyecek şeyler.

Kaldı ki GZFT.06-ENERJİ VE DOĞAL KAYNAKLAR’ sektörüyle ilgili önümüzdeki süreçte ilçemize dış çevreden yönelmiş ‘Fırsatlar’ da var. Bölgemizdeki FRS.06.1-Rüzgâr enerjisi üretiminin yaygınlaşması’ , hayvancılık faaliyetine bağlı olarak mevcut ‘FRS.06.2-Bölgemizde biyogaz kapasitesi varlığı’ ve gelişmekte olan ‘FRS.06.3-Güneş enerjisi projeleri’ bu bağlamda Susurluğun gelişmesini kolaylaştıracak, hızlandıracak ve destekleyecek birer dış 'Fırsat’ örneği. Zira son yıllarda Türkiye’de izlenen enerji kaynaklarının çeşitlendirilmesi politikaları çerçevesinde bazı uygulamalar bölgemizde de giderek yaygınlaşmış bulunuyor. Bu bağlamda yakın çevremizde rüzgâr gücünü yenilenebilir enerjiye dönüştüren pek çok ilçe var. Aynı şekilde önümüzdeki yıllarda da artan şekilde güneş enerjisinden yararlanma projeleri görebileceğiz. Şimdiden güneş gören bazı kıraç ve yamaç arazilerde güneş panelleri çoğalıyor. İleriki dönemlerde bu tip projelerin yaygınlaşması hiç de şaşırtıcı olmaz. Aynı şekilde bölgemiz yüksek tarım ve hayvancılık birikimi ile ülkenin en önemli biyogaz/biokütle üretim merkezlerinden olmaya aday. Özellikle bizim de yakın olduğumuz Bandırma Alt Planlama Bölgesi bu açıdan öne çıkıyor. Gönen’de ve Edincik’te biyogaz/biokütle enerji santralleri kurulup faaliyete geçti bile. Biz niye böyle bir santrale sahip olmayalım ki? Susurluk bir fırsat olarak önümüzdeki orta vadede bu rüzgârı görüp değerlendirebilir. Devletimizin bu yönde attığı her adım ilçemiz için de bir fırsattır.

O halde ‘AMAÇ.1-BÖLGESİNDE YÜKSELEN, ÖNE ÇIKAN GELİŞMİŞ BİR SUSURLUK’ için StrA.1.3-Cazibe merkezi olma’ şeklindeki Stratejik amacımız doğrultusunda ‘Str.1.3.2-Konum, doğal kaynak ve çevre imkânlarını değerlendirmek’ stratejisi izleyeceğiz. Odaklanmamız gereken şey bu fırsatlardan azami ölçüde yararlanabilmek. Bu bağlamda ilk hedefimiz; ‘HDF.1.3.2.13-Rüzgâr, güneş ve biyogaz enerjisi üretim alanlarını belirlemek’, ikincisi ise  ‘HDF.1.3.2.14-Bu alanlarda yatırım yapılmasını kolaylaştırıp desteklemek’ olmalıdır. Ayrıca bölgemizde kurulacak bu gibi tesisler için ilçemizde bir an evvel montaj, bakım, onarım ve işletme yan sanayisinin oluşumu da önemli. Bu nedenle ‘HDF.1.3.2.15-Bu sektörde faaliyet gösterecek esnafı yönlendirip teşvik etmek’, ayrıca ‘HDF.1.3.2.16-Meslek lisesinde sektöre eleman yetiştirilmesini sağlamak’ stratejik hedefler olarak öne çıkıyor.

Daha önce yapılan tarama çalışması ve durum analizi sonucu ‘GZFT.06-ENERJİ VE DOĞAL KAYNAKLAR’ sektöründe tespit edilen Zayıf yanlar’ımız; ’ZY.06.1-İlçenin maden çıkarma bakımından geride kalması’,’ZY.06.2-Doğal kaynakların yeterince değerlendirilememesi’ ile ZY.06.3- Dereköy Maden suyu kaynağının atıl durumda bırakılmış olması’ ve ZY.06.4-Susurluk çayı kumunun sağlıklı işletilememesi’ olarak belirlenmişti.

Balıkesir ili ülkemizde yenilenemeyen maden ve doğal kaynaklar anlamında zengin yer altı rezervleri ile biliniyor. Bölgede çıkarılan başlıca endüstriyel hammaddeler bor, kil, zeolit, halloysit ve kaolin. Granit rezervleri bakımından da Erdek-Kapıdağ, Ayvalık-Bağyüzü ve Susurluk-Çatal Dağ öne çıkıyor ki inşaat sektörünün gelişmesi oranında doğal taş kullanımının arttığı bir gerçek. Ayrıca Susurluk ve Kepsut ilçelerinde vollastonit; Dursunbey, Susurluk ve Gönen ilçelerinde de sırasıyla manyezit, jips ve kükürt oluşumlarına da rastlanıyor. Bu sebeple bölgemiz tarih boyunca madencilik faaliyetlerinin kesintisiz olarak yürütüldüğü bir yöre olmuş. Türkiye’de işletilen ilk bor yatağının Sultançayır’da olduğunu pek çok kimse bilmez. Öte yandan halen Demirkapı Köyünde cevheri kalomanit olan ve Ömer Köyünde cevheri pandermit olan iki bor rezervi daha bulunuyor. Söz konusu maden bölgemizden bugüne kadar çoğunlukla hammadde olarak ihraç edilmiş, katma değeri yüksek uç ürünlerin üretimi bölgede gerçekleştirilememişti. Halen de günümüzde alınmış 16 dolayında maden ruhsatı bulunmasına rağmen ZY.06.1-İlçenin maden çıkarma bakımından geride kalması’  ve ZY.06.2-Doğal kaynakların yeterince değerlendirilememesi’ zayıf yönlerimiz. Ancak içinde bulunduğumuz dönemde sahip olduğumuz madenlerin yine ülkemizde işlenerek katma değeri yüksek ürünlere dönüştürülmesi yaklaşımı benimsenmiş durumda. Bu öncelikten yararlanmak ilçemiz için de mümkün. Böylece mevcut doğal taş ve madenlerin işlenerek hammadde ya da ara mamul olarak değil de nihai ürün halinde satılması Susurluk için yeni istihdam alanları açılması anlamına gelecek. Aynı şekilde geçmişte oldukça faal bir şekilde işletilen Dereköy maden suyunun yeniden aktive edilmesi mümkün olabilir mi? Bu konunun araştırılması gerekiyor.  Acaba rezerv ekonomikliğini mi yitirdi, yoksa işletme sorunları yüzünden mi atıl kaldı? Piyasa rekabeti nedeniyle çalıştırılmasına mani mi olunmuş?  Her hal-u kârda ’ZY.06.3-Dereköy Maden suyu kaynağının atıl durumda bırakılması’ Susurluk için ele alınması gereken zayıf bir yön. Aynı değerlendirmeyi ZY.06.4-Susurluk çayının kumu’ için de düşünmek mümkün. Bir zamanlar ilçe için önemli ölçüde bir gelir ve istihdam kaynağı durumundaki bu potansiyeller bugün neden atıl vaziyette?  Bu sorular ışığında gerek maden suyu için gerekse dere kumu hakkında mevcut potansiyeli, kapasitesi, neden işletilmedikleri ve gelecekte işletme imkânının olup olmadığının araştırılması gerekiyor. Bulunulan nokta hakkında bilgi sahibi olmazsak, nereye gideceğimize ve nasıl yürüyeceğimize dair stratejik öneriler geliştiremeyiz. Stratejik plan tekniğinde Zayıf yönlerin durum analizi kapsamında ele alınması; bu konularda gelişme ve güçlendirme şansımızın olup olmadığını anlamak için zaten. Bu manada bölgede çıkarılan endüstriyel hammaddeler arasında Susurluk’ta da bulunan bor madeni en ön sırada yer alıyor. Şu anda işletilmiyor olması işletilemez anlamına gelmiyor. Yatırımcısı olması ve uygun projelerle gelinmesi halinde Susurluğun yeniden madencilik sektöründe yerini alması mümkün. Zira geçmişe nazaran Bor madeninin kazandığı stratejik önem şu an ülkemizin gündeminde. Bor kaynağının sadece çıkarılması değil, işlenerek katma değerli pek çok ürüne dönüşmesi de artık hayal değil. Bu gün itibariyle bor konusunda alınan mesafe hiç şüphesiz ilçemiz için de yararlanılması gereken bir fırsat. Eskiden taş toprak olarak vagonlarla Bandırma’ya geçen bor madeni belki de gelecekte ilçemizde işlenebilir. Bu bir hayal değil, neden olmasın ki? Borun, sanayide çok sayıda kullanım alanına sahip olması ve yeni tüketim alanlarının artması bölge ekonomisi için bir avantaj. Meselâ artan petrol ve enerji maliyetine bağlı olarak ısıtma ve soğutma amaçlı izolasyon sektöründeki büyüme potansiyelinin bor ürünlerine olan talebi arttıracağı düşünülüyor. Aynı şekilde inşaat sektörünün gelişmesi oranında doğal taş kullanımı da artıyor. Çataldağda mevcut granit rezervi ile Sultançayır Tüf taşı potansiyeli değerlendirilmeyi bekliyor. Madencilik ve doğal kaynak sektöründeki bu gibi fırsatların değerlendirilmesi ile kalkınmamıza ilave katkı sağlanması pekâlâ mümkün. 

            
O halde öncelikle maden kaynaklarımızla ilgili hedeflerimizi ortaya koymaya çalışalım. ‘AMAÇ.1-BÖLGESİNDE YÜKSELEN, ÖNE ÇIKAN GELİŞMİŞ BİR SUSURLUK’ içinStrA.1.2-İstihdamı arttırma’ Stratejik amacımız doğrultusunda ‘Str.1.2.1-Üretim tesislerini çoğaltmak’ şeklinde bir stratejimiz vardı hatırlayalım. İşte bu çerçevede özellikle Bor madeni konusunda Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi Bor Teknolojileri Uygulama Ve Araştırma Merkezi ile Bandırma Bor Ve Asit Fabrikaları İşletme Müdürlüğü ile bağlantılı ‘HDF.1.2.1.04- Bor üretim ve pazarlama tesisi kurulmasını sağlamak’ hedefi için çalışmak yararlı olur. Öte yandan bu sektörde Susurluk’ta bulunan Çataldağ graniti ya da Sultançayır tüf taşı gibi doğal kaynaklarımızın üretime açılması için ‘HDF.1.2.1.05-Taş kırma ve kesim işletmelerinin oluşumuna katkıda bulunmak’ şeklinde bir hedef de takip edilebilir. Maden suyu, dere kumu, granit ve tüf taşı gibi “HDF.1.2.1.06-Tabii kaynaklarımızın değerlendirilmesine yönelik projeler yapmak” ve “HDF.1.2.1.07-Yapılan projelerin istihdam sağlayan ekonomik işletme ve tesislere dönüşümüne çaba sarf etmek” de akla gelen diğer çözümler.

Şimdi de genel olarak maden rezervlerimiz ve doğal kaynaklarımız açısından zayıf yönlerimizin telafisi ve güçlendirilmesine yönelik ne gibi hedefler öngörülebilir, buna bakalım. Öncelikle bu konuların ‘AMAÇ.2-KALKINMAYI BAŞARMIŞ ÜRETKEN BİR SUSURLUK’’ ve ‘StrA.2.3-Üretkenlik ve Rekabetçilik’ stratejik amacımızla ilgili olduğunu ve tedavisinin de ‘Str.2.3.1-Üretken olma’ stratejisiyle mümkün olabileceğini belirtelim. Meselâ ilçemizin maden çıkarma bakımından geride kalması konusunu ele alalım. Bu konuda ‘HDF.2.3.1.02-Alınmış maden ve doğal kaynak arama, çıkarma ve işletme ruhsatlarını gözden geçirmek’ bu noktada ilk yapılacak şey olmalı. Yapılan değerlendirme sonucunda; ‘HDF.2.3.1.03-Ekonomik olmayan maden ve doğal kaynak rezerv sahaları ile ilgili ruhsatların iptal edilmesini sağlamak’, ‘HDF.2.3.1.04-Ekonomik maden ve doğal kaynak rezervlerinin neden işletilmediğini sorgulamak’, ‘HDF.2.3.1.05-Maden çıkarma ve doğal kaynak işletme ruhsatı bulunan firmaları üretime ve istihdama zorlamak’ ve ‘HDF.2.3.1.06-Çıkarılacak Maden ve doğal kaynakların ilçemizde işlenmesiyle ilgili girişimleri teşvik etmek’ ile  ‘HDF.2.3.1.07-İşletilebilecek maden ve doğal kaynak rezerv sahaları için yatırımcı bulup davet etmek’ hedefleri ilave olarak akla gelenler. Böylece gerek Bor vb. madenlerde, gerek granit, tüf taşı, dere kumu, jeotermal ve maden suyu gibi doğal kaynaklardaki zayıflıklarımızı telafi etme yönünde önemli adımlar atılmış olur. 

Yukarıda belirtildiği üzere ‘GZFT.06-ENERJİ VE DOĞAL KAYNAKLAR başlığı altında karşımıza çıkması muhtemel ‘Tehditler’ de var. Bu sebeple zayıf yönlerimizi telafi etmeye harcadığımız gayret kadar ‘THD.06.1-Maden arama ve çıkarma faaliyetlerinin çevreyi kirletme riski’, ‘THD.06.2-Rüzgâr enerjisi türbinlerinin çevreye zararları ile yaban hayatına verebileceği olumsuzluklar’ ile ‘THD.06.3-Jeotermal enerjinin kullanılması sonucu açığa çıkan atık suların ve havaya karışan zehirli gazların neden olacağı çevre kirliliği’’  gibi çevresel tehditlerle de mücadele etmemiz gerekiyor. Çünkü güçlü yönler ve fırsatlar kapsamında değerlendirdiğimiz ilçemiz Rüzgâr enerjisi kapasitesiyle ilgili türbinlerin çevreye ve yaban hayatına verebileceği bazı olumsuzluklar olabilir. Aynı şekilde jeotermal enerjinin gerek tarımsa gerekse turizmde kullanılması sonucu açığa çıkan atık suların ve havaya karışan zehirli gazların neden olduğu bir çevre kirliliği de mümkün. Kuşkusuz bunlar için benzer uygulamalar araştırılarak risk değerlendirmesi yapılabilir. Meselâ rüzgâr türbinlerinin çevreye verdiği zararın doğal gaz, kömür gibi fosil kökenli yakıtların verdiği zararın yanında hiç mesabesinde olduğu biliniyor. Jeotermalde de çevreye su atımı sorununun çözümü basit. Alınan su tekrar re enjeksiyon yöntemi ile yer altına veriliyor. Hem çevre kirlenmiyor hem de kaynağın ömrü uzuyor. Yine de bu konularda muhtemel olumsuzlukların göz ardı edilerek önemli çevresel zararlara neden olunmasına daha işin başlangıcında iken meydan verilmemeli. Tabii ki enerji konusunda devletin politikaları ve öncelikleri ihmal edilemez. Enerji ve doğal kaynaklar konusunda da 2023 ten sonra yapılacak ulusal planda yenilenebilir enerji kaynaklarının önemini koruması ve doğal kaynakların değerlendirilmesi yaklaşımının sürdürülmesini bekliyoruz. Hiç kuşkusuz bu konuda da siyasi partilerimize ve vekillerimize çok görev düşüyor. Bu bağlamda inanıyoruz ki; dış çevreden yönelen Fırsat ve tehditler ile mevcut Güçlü ve Zayıf taraflarımızın gözden geçirilmesi; ilçemiz ile ilgili önceliklerin belirlenip bunlar üzerinde yoğunlaşarak stratejik çıkış noktaları bulunmasını kolaylaştıracaktır. Bu çalışmaları tamamlamamız 2023 sonrası dönem için önümüzün görülebilmesi ve maksimum kazanç istikametinde gerçekçi bir plan yapılabilmesi açısından çok önemli. Bu çalışma sayesinde daha plan aşamasına geçmeden olduğumuz yeri görmemiz, öncelikler ve hedefler konusunda mesafe almamız mümkün olabilecek. En azından ortak bir bilinç oluşturulması ve plan yapacaklara belli bir zemin sağlama görevini yerine getirmiş olacağız.

Şayet ‘AMAÇ.3-İYİ İNSANLARIN YAŞANABİLİR ŞEHRİ YEŞİL SUSURLUK’ arzu ediyorsak ‘StrA.3.1-Sürdürülebilir kalkınmayı başarmak’ stratejik amacımız doğrultusunda öncelikle ‘Str.3.1.1-Amaç ve güç birliği yapma’ stratejisi izlememiz gerekiyor. Bu ne demek? Kalkınma ve gelişme adına da olsa en büyük zenginliğimiz olan doğamızın bozulmasına, çevremizin kirlenmesine, hava ve suyumuzun zehirlenmesine razı olamayız. Kendimize olduğu kadar aynı doğayı paylaştığımız yaban hayatına da hassasiyet göstermemiz gerekiyor. Bu manada ‘HDF.3.1.1.03-Enerji, Maden ve doğal kaynak yatırımlarında özenli ve seçici davranmak’öncelikli hedefimiz olmalıdır. Fakat bu hedef sözde kalmamalı, amaç ve güç birliği yaparak hayata geçirilmelidir. Bu itibarla StrA.3.3-Yeşil ve yaşanabilir bir Susurluk’ stratejik amacımız çerçevesinde Str.3.3.4-Yaşam kalitesini yükseltme ve çevre duyarlılığı’ stratejimizi de göz ardı etmememiz şart. Bu yüzden ‘HDF.3.3.4.02-Enerji ve doğal kaynaklar alanında genel bir çevre duyarlığı içinde olmak’ hedefi olmazsa olmazlarımızdandır. Böylece söz konusu hedeflerle hem tabii kaynaklarımız değerlendirilmiş, hem de doğal çevremizin korunması güvence altına alınmış olacaktır. Bu hedefler aynı zamanda gelişmek istediğimiz bu sektörde de olabilecek tehdit ve risklere karşı proaktif bir kalkan vazifesi görecekler.

yyalcin3@gmail.com 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder