Bugün 250.nci Corona günü. Covid-19 nam virüsün ülkemize bulaştığından bu yana neredeyse
sekiz buçuk ay olacak. 16 Kasım itibariyle bu güne kadar toplam 16,3 milyon
test yapıldı, 417.594 kişi (%2,6) hastalandı ve maalesef bu virüs 11.601 ölüme(%2,8)
neden oldu. Halen 3.610 ağır hastamız bulunuyor. Çok şükür ki iyileşenlerin
sayısı da 356.375 oldu (%85,3).
Günlük vaka sayısı artık 3 binin üzerinde (3.316) gerçekleşiyor.
16 Kasım itibariyle bu vaka sayısı 151 bin 516 testten çıktı. Vaka/Test oranı
%2,2 görünüyor. Ne yazık ki bugün vefat edenler 94 oldu. Zaten bir süredir 70’lerden
80’lerden bu noktaya yükseliyordu. Ağır hasta sayımızda yaşanan artış vefatları
da her geçen gün yükseltecek gibi görünüyor. 3.316 vakaya karşılık 2.712 günlük
iyileşen sayısı az da olsa aranın hala olumsuza doğru açık olduğunu anlatmaya yeter.
Pek çok insan öldü. Daha da ölecek. Son zamanlarda etrafımızdaki
çemberin giderek daha fazla daraldığını, sevdiğimiz bildiğimiz pek çok güzel
insanın rahmeti rahmana kavuştuğunu görebiliyoruz. Elbette onlara rahmet
diliyoruz, mekanları cennet olsun inşallah. Ailelerinin, yakınlarının,
sevenlerinin başı sağ olsun. Sabrı cemil sözü adetten olmuş. Acısı olana sabır
dilemek çok zor. Kendimi onların yerine koyuyorum ve o acının tesellisi kolay
değil biliyorum.
Her gün uzaktan yakından bildiğim insanların vefat haberlerini duyuyor, okuyorum. Sosyal medyada bu haberler sevenleri sayısınca tekrar tekrar paylaşılıyor. Eskiden beri taziyelerden ürkerim, kalıplaşmış sözcüklere bir türlü ısınamam. Hele de aynı ruhsuz cümleleri defalarca kopyala yapıştır yapmaya hiç elim varmaz. Elimi kaldırıp dua etmeye, gözlerimi kapatıp birer fatiha okumaya daha yatkın bir ruh halim var.
Ölen ölüp gittikten sonra, arkada kalan seronomiler, tekrarlanan taziye cümlelerinin ne anlamı var ki? Ancak geride kalanların "al gülüm ver gülüm" ritüelleri olabilirler. Sosyal medyada "körler sağırlar birbirini ağırlar" ağlakçılığının içinde olmak da istemem. Yine de bütün bunlar her ölen iyi insanın, güzel insanın acısını yüreğimde hissetmeme mani değil.
Gerçek olan şey şu: Ölüm her an yanımızda yöremizde. Biraz dikkatle bakarsak sebep ne olursa olsun etrafımızda sürekli "plopff!...Plopff!" diye bir biri ardınca sönüveren hayatlar görebiliriz. Hiç şüphesiz bizim de başımıza gelecek böyle bir an. Sebep bazen kanser, kalp krizi ya da trafik kazası, terör. Belki de Coronavirüs. Neticede "ecel gelmişse baş ağrısı bahane" denilmiş ya işte öyle bir şey. Ölümden inançsız olanlar korkar, biz ölümün ölümsüzlüğe diriliş olduğunu bilenlerdeniz hamdolsun. Rabbim ölen her canı imanla kavuşanlardan eylesin.
Pus'lu günler
Sis genelde bilinen bir hava olayıdır. Ama pus diye de bir şey var. Ankara'da yaşayanlar orta Anadolu'nun karasal ikliminde sık sık pus uyarısıyla karşılaşırlar. Sisin kuraklık ve hastalık demek olduğunu da biliyor muydunuz? Peki pus nedir? Sis ile pus arasında ne fark var?
Bugün Cumhurbaşkanlığı kabinesi yeni bazı coronavirüs tedbirleri açıkladı. "Salgının seyri tırmanışını sürdürürse hepimiz için can acıtıcı neticelere yol açan tedbirlerin tekrar gündeme gelmesi kaçınılmaz hale gelir" ifadesini kullanan Cumhurbaşkanı Erdoğan alınan kararları şöyle açıkladı: "Tüm spor müsabakaları seyircisiz oynanmaya devam edilecek. Halı sahaların faaliyetlerine ara verilecek. Hafta sonları tedarik ve üretim zincirleri aksamayacak şekilde 10.00 ile 20.00 saatleri arası dışında sokağa çıkma sınırlaması uygulanacak. 65 yaş ve üstü için uygulanan belirli saatlerde sokağa çıkma uygulaması, çalışanlar hariç olmak üzere 20 yaş altına da teşmil edilecek. Sinemalar, sektörün talebine de uygun şekilde yıl sonuna kadar kapalı kalacak. Alışveriş merkezi, market, restoran, berber ve kuaför gibi işletmelerin çalışma süreleri saat 10.00 ile 20.00 arası olarak sınırlanacak. Ara tatilde olan okullardaki eğitim-öğretim, yıl sonuna kadar online olarak sürdürülecek. Kıraathanelerimizin faaliyetlerine bir süre ara verilecek."
Neden elbette ki vaka ve ölüm sayılarının gittikçe artması. 17 Kasım itibariyle son 24 saatte 156 bin 692 Kovid-19 testi yapılmış ve 3 bin 819 kişiye hastalık tanısı konulmuş, 103 kişi de vefat etmiş. Ağır hasta sayısı da 3 bin 657'ye yükselmiş. Bu sayılar vaka sayısının 4 bine dayandığını, ölümlerin 100'ü aştığını gösteriyor. Ağır hasta sayısı da 4 bin'e doğru gidiyor. Bu tablo ağır bir pus örtüsü altında olduğumuzu ve yoğunluğun gittikçe arttığını gösteriyor.
Pus, görüş mesafesini çok azaltmayan bir tür hafif sis demekmiş. Atmosferdeki çok küçük su damlacıklarından oluşuyormuş. Havada asılı duran çok küçük ama kirli, sıvı su damlacıkları.Sis ile pus arasındaki tek fark görüş mesafesi. Görüş mesafesi 1 km'den az ise sis, eşit veya fazla ise pus kabul ediliyormuş. Damlacık sayısı çoksa, ileriyi görmemiz o kadar zor oluyor.
Sisin oluşması için rüzgarsız, bulutsuz ve uzun geceler ideal. Bu nedenle yüksek basınç merkezlerinin hakim olduğu kasımdan mart ayına kadar sisli hava çokça görülüyor. Bu günlerde yer yüzeyi geceleri ışınım kaybıyla soğuduğundan yüzeye temas eden havada yoğuşan su buharı havadaki kirleticilerle birlikte smog denilen kirli ama çok küçük damlacıklara dönüşüyor. Güneş ortaya çıkınca sis, yok olmaya başlıyor. Ancak kirleticiler sisi oluşturan damlaların buharlaşmasını zorlaştırdığı için pus şehrin üzerinde kalabiliyor.
Dünyada sislerin en ölümcülü Aralık 1952’de Londra’da meydana gelmiş. 5 Aralık’ta rüzgârın dinmesiyle sis oluşmaya başlamış ve bundan sonraki üç gün boyunca da yoğunlaşmış. Görüş mesafesi birkaç metreye inmiş ve trafik tamamen durmuş. Halk, soğukla mücadele etmek için gerekenden, daha çok evlerini ısıtınca daha çok kömür tozu ve sülfür dioksit havayı zehirlemiş. Bu durumda Londra'lılar ağızlarında maskelerle, kaldırım boyunca binaların duvarlarına dayanarak yollarını bulup işlerine gidebilmişler. Bu sis ve hava kirliliği yüzünden yalnız Londra bölgesinde 12 bin kişi ölmüş.
Çoğumuz farkında olmasak da ülkemizde sis ve dumanın oluşturduğu “smog” denilen zehirli karışım KOAH, astım, alerjik rinit gibi solumun yolu hastalıklarında patlamalara neden oluyor. Sonuç olarak insanlar sağlığını kaybedip tedavi olmak için de çok daha fazla para harcıyor. Bu nedenle, böyle günlerde birçok ülkede “Hava Kalitesi Endeksi” belli bir değere ulaşınca halka “smog uyarısı” yapılıyormuş. Örneğin, ABD’de okullar “Afet Acil Yardım Planı”nı uygular. Bu günlerde okul bahçesinde beden eğitimi dersi yapılmaz ve öğrenciler teneffüste dışarı çıkartılmaz.
Çok eskiden başrolünü Hz. Musa'yı canlandıran Charlton Heston'ın oynadığı 1959 yapımı "The Ten Commandments" (On emir) diye bir film seyretmiştim. O filmde Hz. Musa ile Mısır Firavunu arasında geçen olaylar anlatılırken bir sahne hala hatırımda. Hz. Musa'yı dinlemeyen Firavun ülkesine mucize şeklinde bazı musibetler arız olur. Bunlardan bir tanesi de Mısır başkentinde havada dolaşan, kapıdan pencereden en ufak aralıktan girip evlerde ölümlere yol açan duman benzeri bir sis-pus'tur. Neden bilmem bugün yaşadığımız corona virüsü aynen o sahnedeki musibete benzetiyorum.
Bu günlerde sanki o sahnede yaşıyormuşuz gibi virüs dolu ölümcül bir pus aramızda dolaşıyor. Bence pastırma yazı dediğimiz bu sisli ve güneşli kış günlerinde yaşantımızı sanki smog tehlikesi varmış gibi planlayıp, corona virüsten de korunabiliriz. Devlet elinden geleni yapıyor. Ama lütfen bu puslu ve tehlikeli günlerde virüs solumamamız için hepimiz biraz daha gayret, özveri ve duyarlılık göstermeliyiz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder