
Whatsapp grubumuzda yapılan tarama çalışmasında
Susurluk için "KENTLEŞME VE
ÇEVRE" konusunda “Güçlü
yönler”; “Çaylak mesire yeri”ve“Çataldağ”
olarak belirlenmişti. Bu faktörler de bugün mevcut olduğu gibi orta vadede de varlığını
sürdürerek Susurluğun gelişmesini olumlu etkileyebilecek avantajlar. “Çaylak mesire yeri” olarak
isimlendirilen mevkî İlçemizin güney doğusunda. Çayın Susurluk nehriyle
birleştiği vadideki geniş alan yıllardır piknik alanı olarak kullanılmakta.
Çataldağdan gelen Çaylak suyu burada doğal güzelliği ile eşşiz bir mini kanyon
oluşturmuş. Çay yatağı kayalardan akan küçük şelaleler ve göletlerle dolu.
Burası suları sürekli akan bir küçük dere ile çınar ağaçları altında gizlenmiş
koyu gölgeli antik bir yaşam bölgesi. Bugün bile piknik alanından çaylak
deresini yukarı doğru takip ederek dere yatağındaki kayalıklar üzerinde, buz
gibi su içerisinde ve yıllanmış çınar ağaçları altında heyecan dolu yürüyüşler
yapılabiliyor. Geçmişte zaman içinde vadi boyunca birçok su değirmeni kurulmuş
ve bölge halkının tahıllarını öğütmüş. Hatta Enver Paşa döneminde Almanların su
ile elektrik üreten Siemens jeneratörleri ile Susurluğun elektrik ihtiyacı bile
buradan sağlanmış. Bu jeneratörler yıllarca Susurluk bölgesinin enerjisini
sağlamış ve bir dönem sonra kaderine terk edilmiş. Çaylak mesire
yeri kuşkusuz bugün olduğu gibi orta vadede de Susurluğun doğal güzellikleri
arasında akla geliveren en güçlü isimlerden biri.
“Çataldağ”Susurluğun
doğusunda Kepsut'un Kuzeyinde Mustafakemalpaşa'nın Güneybatısında, Balat
vadileri arasında iki zirveli bir masif. 1336 metre ve 1306 metrelik iki adet
zirvesi var. Çevredeki üç ilçenin birleştiği noktada bulunan zirveler Susurluk
ilçe sınırları yer alıyor. Bugün her üç ilçeden de Çatal dağa ulaşım mevcut. Ayrıca
alternatif turizm kapsamında iki adet Susurluk yürüyüş yolları rotası üzerinde
bulunuyor. 1.Rota; Kalfa Köy-Gölet-Çataldağ Zirveye kadar 12 km. Rotanın
başlangıç yüksekliği 560 m, bitiş yüksekliği 1250 m, ortalama yüksekliği ise
905 m. Meraklısı için zor bir parkur. Orman yollarından devam ederek Çataldağ
göleti kenarından geçip 1250 m rakımlı Çataldağ'da sona eriyor. 2.Rota ise 8
km. lik Yayla Çayır Köyü-Çobandede-Çataldağ güzergâhı. Yaylaçayırı Köyünden
başlayarak Çataldağ'da bitiyor. Rotanın başlangıç yüksekliği 690 m, bitiş
yüksekliği 1250 m, ortalama yüksekliği ise 1000 m. Bu rota da zor bir parkur
olup, rota üzerinde 1310 m rakımlı Çobandede tepesi var. Bu tepede de bir adet
seyir terası mevcut.
Aynı tarama çalışması ve
katkılar sonucu “"KENTLEŞME VE
ÇEVRE" sektöründe tespit edilen “Zayıf
yanlar”ımız ise; “Düzenli kentleşme
için uygun alan olmaması”,”Mevcut yapı stoğunun doğal afetlere uygun olmaması”,
“Kentsel ve çevresel altyapı yetersizliği”, “Bazı tesis ve işletmelerden dereye
dökülen atıklardan kaynaklanan kirlilik”ve“Atık yönetimi konusunda iyi uygulama örneklerinin bulunmaması” olarak
belirlenmişti. Susurluk içinden geçen ırmağın ikiye böldüğü, oluşturduğu vadi
ve ovanın üzerinde kurulu bir yerleşim bölgesi. Gerek ilçe merkezinin
konuşlandığı dar boğaz, gerekse ovadaki verimli tarım arazileri Susurluğun
kentsel gelişimini sınırlandırıyor. Var oluşu içinden geçen yola ve dereye
bağlı ilçenin geçmişten bu yana bu yönden pek büyüme şansı olmamış. Bu nedenle “Düzenli kentleşme için uygun alan
olmaması”ilçe için elbette bir dezavantaj. Deprem bölgesinde bulunuyor
olması da binaların yüksek katlı olmasını riskli hale getiriyor. Tek çıkar yol;
orta vadede ekonomik ömrünü tamamlamış konutların, eski sokak ve mahallelerin
sağlıklı bir kent planlaması ile kentsel dönüşümünün yapılmasında.
İlçemizde mevcut binaların
yangın, sel ve deprem gibi afetlere karşı ne kadar uygun olup olmadığı
konusunda yapılmış bir çalışma yok. Bu
sebeple bugün ve orta vadede ”Mevcut
yapı stoğunun doğal afetlere uygun olmaması”gerçeğini elde bir varsaymak
gerekiyor. Bu zayıflık Orta vadede yine uygun bir şehir planlamasıyla kentsel
dönüşüm zorunluluğunu dayatıyor. Mevcut yapı stoğu; Afad afet yönetimi terimleri sözlüğüne göre "halihazırda içinde oturulan,
yaşanılan evler, iş yerleri ve onların müştemilatı ile bunların adedi"
anlamına gelen bir inşaat terimi. Belediye başkanlığımızın ilçenin daha yaşanır
olması için mutlaka Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından 81 ile gönderilen
kentsel dönüşüm planlamasına yönelik yönetmeliği dikkate alması gerekiyor.
Bunun için ilçedeki yapı stoğu, stoğun kalitesi ve riskli alan tespitine
yönelik raporların hazırlanmasıyla işe başlanabilir. Böylece devletin öncelikleri arasında yer
alan kentsel dönüşüm Susurluğun geleceği için de bir umut olabilir.
|
Zira Kentsel Dönüşüm Stratejisi her kent ve ilçenin kendine özgü kentsel dönüşüm planlamasını yapmasını öngörüyor. Bu sayede beldemiz de, bir dönüşüm anayasası sahibi olabilecek ve hazırlanan belgeye göre dönüşümünü yönetebilecek.
“Kentsel ve çevresel altyapı yetersizliği”Türkiye, özellikle depremler ve seller gibi doğal afetlerin etkili olduğu ülkelerden. 1999 yılında meydana gelen yıkıcı depremler, binlerce insanın hayatını kaybetmesine neden olmuş ve ekonomi, hükümet, sanayi, sigorta sektörü ve kamu yönetimi üzerinde büyük finansal yıkıma neden olmuştur. Ülkemizde depremler başta olmak üzere doğal afetlerin sık yaşanması doğal afetleri kentleşme, kent planlama sürecinde dikkate alınması gereken esas unsurlardan biri haline getirmektedir. Kentsel yaşam merkezlerimiz, hızla artan nüfus ve ihtiyaçları ile sebebiyle planlaması olmayan sağlıksız alt ve üst yapılarla dolu. Kentleşme sürecini iyi değerlendirememiş olduğumuzdan ötürü çarpık yapı stokları bugün en önemli kentleşme sorunumuz. Günümüzde nüfusun yarısından fazlasının kentlerde yaşıyor olması sebebiyle kentsel altyapının tesisi, gelişim aşamaları ve planlama süreçleri stratejik önemde bir konu. Bugün sürdürülebilir gelişimin ve planların en temel sorunu kentsel teknik altyapı hizmetlerinin kent ihtiyaçlarına yeteri kadar cevap verememesi. Bunun nedeni; kent inşa etmenin olmazsa olmazı kent planlaması ile kentsel altyapı arasındaki hassas dengenin kurulamamasından kaynaklanıyor. Kentsel ve çevresel altyapı yetersizliği bugün olduğu kadar orta vadede de şehir ve beldelerimizin mutlaka baş edilmesi gereken zayıflıklarından biri.
“Kentsel ve çevresel altyapı yetersizliği”Türkiye, özellikle depremler ve seller gibi doğal afetlerin etkili olduğu ülkelerden. 1999 yılında meydana gelen yıkıcı depremler, binlerce insanın hayatını kaybetmesine neden olmuş ve ekonomi, hükümet, sanayi, sigorta sektörü ve kamu yönetimi üzerinde büyük finansal yıkıma neden olmuştur. Ülkemizde depremler başta olmak üzere doğal afetlerin sık yaşanması doğal afetleri kentleşme, kent planlama sürecinde dikkate alınması gereken esas unsurlardan biri haline getirmektedir. Kentsel yaşam merkezlerimiz, hızla artan nüfus ve ihtiyaçları ile sebebiyle planlaması olmayan sağlıksız alt ve üst yapılarla dolu. Kentleşme sürecini iyi değerlendirememiş olduğumuzdan ötürü çarpık yapı stokları bugün en önemli kentleşme sorunumuz. Günümüzde nüfusun yarısından fazlasının kentlerde yaşıyor olması sebebiyle kentsel altyapının tesisi, gelişim aşamaları ve planlama süreçleri stratejik önemde bir konu. Bugün sürdürülebilir gelişimin ve planların en temel sorunu kentsel teknik altyapı hizmetlerinin kent ihtiyaçlarına yeteri kadar cevap verememesi. Bunun nedeni; kent inşa etmenin olmazsa olmazı kent planlaması ile kentsel altyapı arasındaki hassas dengenin kurulamamasından kaynaklanıyor. Kentsel ve çevresel altyapı yetersizliği bugün olduğu kadar orta vadede de şehir ve beldelerimizin mutlaka baş edilmesi gereken zayıflıklarından biri.
Çevre ve Şehircilik
Bakanlığı’nın 2016 verileri üzerinden hazırladığı ‘Türkiye Çevre Sorunları ve
Öncelikleri Değerlendirme Raporu’na göre; ülke genelinde, 30 ilde su kirliliği,
26 ilde hava kirliliği, 21 ilde atıklar, 3 ilde gürültü kirliliği, 1 ilde de
erozyon öncelikli çevre sorunları olarak ifade edilmiş. Su kirliliğinin 1.,2.
ve 3. sırada sorun olan il sayısının toplamı 76. Su kirliliğinin birinci
öncelikli sorun olduğu illerin yer aldığı havzalar ise Meriç-Ergene, Marmara,
Susurluk, Gediz, Kızılırmak-Yeşilırmak, Doğu Karadeniz, Çoruh ve Van Gölü
Havzaları olarak belirtilmiş. Özetle;
2016 yılı verileriyle Türkiye genelinde birinci öncelikli sorun: Su kirliliği.
İlçemiz özelinde de “Bazı tesis ve
işletmelerden dereye dökülen atıklardan kaynaklanan kirlilik” iddiaları
zaman zaman kitle halinde balık ölümleriyle gündeme geliyor. İddialara göre
Susurluk ırmağının bugünkü durumundan bölgedeki fabrika ve tesisler sorumlu. Nitekim,
son olarak 2019 yılında meydana gelen toplu balık ölümleri sonrası açıklama
yapan Bursa valiliği ölü balıkların Balıkesir'in Susurluk ilçesi yönünden
geldiğini belirtilmiş. Buna karşılık Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş. Genel
Müdürlüğü'nden yapılan bir yazılı basın açıklamasında:"Balık ölümlerine sebep olan fabrikanın Susurluk Şeker Fabrikası
olduğuna dair iddialar gerçeği yansıtmamaktadır. Susurluk Çayı'nda balık
ölümleri olduğuna dair ihbar üzerine, Balıkesir Çevre ve Şehircilik İl
Müdürlüğü tarafından Susurluk Şeker Fabrikası'nda denetimler yapılmış olup aynı
gün düzenlenen rapor doğrultusunda, fabrikamızda oluşan atık suların mevcut
çamur havuzlarına alınmakta olduğu ve çevreye alıcı ortama herhangi bir atık su
deşarjının söz konusu olmadığı tespit edilmiştir. Dolayısıyla Susurluk
Deresi'nde meydana gelen balık ölümlerinin Susurluk Şeker Fabrikası ile
herhangi bir ilgisi yoktur" denilmiş. Anlaşılan “Kabahat gelin olmuş
alan yok” sözünde olduğu gibi kirliliğin müsebbibi belli değil(!). Belli veya
değil, gerçek olan şey şu: bu dere kirli akıyor! Mühim olan bölgesel bir plan çerçevesinde bu
zayıf tarafımızı iyileştirmeye çalışmak ve sularımızın kirlenmemesini sağlamak.
Bölgemizde “Atık yönetimi konusunda
iyi uygulama örneklerinin bulunmaması” sularımızdaki kirlilik sorununun ve
çevresel kirlenmelerin çözümünü güçleştiriyor. Oysa ‘atık yönetimi’ buna bir
çözüm olabilir. Atık yönetimi herhangi bir ürünün tasarım aşamasından
başlayarak; üretim, tüketim, atık oluşumu, atığın geri dönüştürülmesi ve/veya
bertaraf edilmesini kapsar. Bu şekilde ilgili kuruluşlar, kirlenmiş atıkların
güvenli ve çevre dostu bir şekilde bertaraf edilmesi için bazı basit
prosedürleri izleyerek; hem yasal mevzuata uyum sağlayabilir, hem de finansal
tasarruflarda bulunabilirler. Aynı şekilde “Sıfır Atık” uygulamasıyla da atıkların
kaynağında ayrı toplanarak geri dönüşümünün sağlanması mümkün. Böylece hammadde
ve enerji israfının da önüne geçilebiliyor. Nitekim bu kapsamda geri
kazanılabilir atıkların yoğun olarak oluştuğu kamu kurumları, terminaller,
eğitim kurumları, alışveriş merkezleri, hastaneler, otel ve restoranlar ile
büyük iş yerleri başta olmak üzere 2023’e kadar bütün Türkiye’de Sıfır Atık
Projesi’nin hayata geçirilmesi hedefleniyor. .
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder