
Bugün 5 Haziran. Corona günleri 90. gününü doldurmak
üzere. Haziran ayı yazın da başı kabul edilir. Aynı zamanda 1 Haziran
itibariyle de salgında yeni bir döneme girdik. Alınan kararlar duyuruldu ve
normalleşmenin 'Yeni normal' adıyla ilk adımları atılmış oldu. Biz de şehirler
arası seyahat kısıtlaması kaldırınca körfezdeki yazlığımıza geldik. Üç gündür evimizdeyiz.
Yolculuğumuz sırasında herhangi bir sorunla
karşılaşmadık. Siteye girişte ateşimizi ölçtüler, adlarımızı ve ev numaramızı
aldılar. Alınan karara göre 14 günlük karantina süremiz başlamış oldu. Bundan
şikayetçi değiliz. Ankara'da da bir iki zorunlu çıkış dışında iki aydır
evimizden çıkmamıştık. Burada zaten evde yapılacak çok işimiz var. Benim
bahçede, hanımın evde işlerimiz çok. Sağlık olsun, güvende olalım da bir iki
hafta daha evden çıkmayalım, ne olur ki? Çok şükür kendimizi buraya attık ya,
bundan sonrası nasip kısmet.
Arka bahçemde biz gelmeden meyva ağaçlarımızı
ilaçlattırmıştık. Bu yıl ne olacağı belli olmadığı için sebze ektirmemiştim.
Yine de otların temizlenmesi, etrafa çeki düzen verilmesi, çiçeklere bakım
yapılması gerekiyor. İki gündür ben bahçede hanım evde işleniyoruz. Her gün
biraz biraz ot temizliği yapıyorum. Ankara'dan getirdiğim üç dört şeftali
fidanı diktim bir kaç yere. Kendiliğinden çıkmış karpuz ve kavunların
boğazlarını doldurdum. Güllerin bakımlarını yaptım. Sardunyalarım iyi
görünüyor. Martta diktiğim lavantalar tutmuş. Yasemin çiçeğimiz bembeyaz gelin
gibi olmuş. Balkonumuza gerdiğim ipe boydan
boya salkım saçak, beyaz oyalı çember gibi yayılmış. Akşamları mis gibi
kokar. Bir de melisa diktim ön bahçeye. Tutturabilirsem o da çok güzel kokar
yaz akşamları. Ön taraftaki begonvil kurumuş ama arkadaki gayet iyi durumda.
Yerini sevmiş görünüyor. Onu da arka balkonumuzun üstündeki perguleye
sardıracağım inşallah. Yaz boyu pembe pembe açar, görüntüsünü çok severim.
Egenin simgesidir adeta.
Önümüzdeki günlerde arka bahçeyi bitirip ön bahçeyi de
elden geçiririm. Çapalarım, yeni çiçekler ekerim. Akşamları yemek için ön
balkonu yıkadığımda, sabahları da kahvaltı için arka balkonu yıkadığımda
sularım çiçeklerimi, meyvelerimi. Hanımın da temizlik işi çok. Önce tüller
perdeler yıkanır. Halılar yıkamacıya gider. Kap kacak elden geçer. Buzdolabı
doldurulur, kahvaltılıklar tamamlanır. Kendini çok yorduğu, sonra da bir hafta
kendine gelemediği için ev temizliği için bir kadın tuttuk. Şu anda evde hummalı
bir faaliyet var. Erkenden kahvaltımızı yapmıştık. Onlar içerde çalışıyor, ben
balkonda yazımı yazıyorum.
Yazlıkta 4.günümüz. Dünya hancı biz yolcu misali
senede bir kaç
ay buradayız. Son yıllarda torunlar sebebiyle öyle uzun kalamadık. Ama yine de malınız varsa
derdiniz de var demektir. Her yıl Mart veya Nisanda bahçenin ve meyva ağaçlarımızın bakımını
yaptırmaya geliyorum. Bazen de tadilat işlerim olur. Çocuklar gelmeden o işleri
yaptırmaya gelirim. Burası körfez, hazirana kadar serin olur evler fazla
kalınmaz. Normalde Haziranda gelip Ekim başında döneriz. Ancak üç yıldır parçalı bulutlu oldu buradaki günlerimiz. Torun beklemek,
bebekliğini kaçırmamak, dede ve nene olarak vazifelerimizi yapmak önceliğimiz
oldu tabi ki. Şimdi küçük torunlarımızın biri 2 yaşını
doldurdu, diğer de 7 aylık. Yine de plan
ve programlarımız onlara göre ayarlı.
Geçtiğimiz 10 yılda ramazanlar yaza denk gelmişti. 11
ayın sultanını burada geçirmek hoşumuza gidiyordu. Ayrıca iki bayram da yaza denk gelince çocuklarımız
izinlerini ona göre ayarlıyorlardı. Öyle olunca yaz ayları dolu dolu geçiyordu.
Birlikte vakit geçiriyor, çevrede gezilere çıkıyorduk. Artık ramazan mayısa ilk
bahara döndü. Bundan sonra ancak bayramdan sonra gelebiliriz. Sadece kurban
bayramı burada geçecek. Bir 5-6 yıl da böyle geçer. Bir daha yaza gelmeleri 33
sene ister. Geçen geçti gülüm, artık bir daha o günleri görür müyüz Allah
bilir. Hoş görsek de yaş 90 olunca bizden ne köy olur ne kasaba. Mühim olan
yaşarken, elimizdekinin kadrini kıymetini bilebilmekmiş.
Bu yıl
ilaveten önce annemin rahatsızlığı, ardından corona musibeti hayatımızı allak
bullak etti. İşte corona günleri üç ayı doldurdu, annemi toprağa verişimiz de
40 gün oldu. Hayat devam ediyor. Zaman durmuyor ve devran dönüyor biteviye.
Herşeyin bir yaradılışı, bir eceli var. İnsanların ömrü gibi bu salgın da bir
gün bitecek elbet. Ancak ardında derin izler bırakacağı muhakkak. İnsanlık
böyle çok bela görmüş geçmişte. Bizim nasibimize de bu imtihan düştü işte. Her
ne olursa olsun günümüzü hamd ile yaşamak, olanlardan ders almamız gerekiyor. Bu
şiiri benzer duygularla dün yazmıştım.
Ögretti / bize
bu günler /Etrafımızdaki /Selsebil güzellikleri
Bildik / Evlere
kapanınca /Harcanan özgürlükleri
Düsünce can telasına /Bir nefes
ne kadar / Mühimmis, anladık
Hamd olsun sana Rabbim / Suçluyuz, affeyle bizi
Dün küçük oğlum
İstanbul'a döndü. Ondan iki saat sonra küçük kızım, damadım ve en küçük torunum
geldiler. Bir hafta sonra onlar gidecek inşallah büyük kızım, damadım ve büyük
iki torunum gelecekler. Daha sonra da gelebilirlerse büyük oğlum, gelinim ve 3 numara
torunumu bekleyeceğiz. Önümüzde kurban bayramı var; Herkes durumuna, iznine ve
vaktine göre gelip gidecek. Yani onlar misafir biz hancı konumundayız. Bu
ev üç kuşağa böyle hancılık etti 1990'dan beri. Şimdi üçüncü nesil en küçük
torunlar da burayı görüp yaşayacaklar. Onlar bizim canlarımız, şimdilik misafirler. Ancak buraların gerçek sahibi onlar, biz emanetçiyiz.
Bu
evin bir de çok minik misafirleri var. Onlar da neneden toruna her sene birkaç ay bizimle yaşıyorlar. Kedilerden söz
ediyorum. Şu anda geçen sene elimizde büyüyen 'Panda' kediciğimiz gelip
gidiyor. Annesi 'Boncuk' da arada sırada gelenlerden. Martta hamileydi,
doğurmuş olmalı. Yavruları daha küçük olduğu için saklıyordur. Biraz ayaklanınca
onları da görürüz. Anne Boncuk da bu evin yavru kedisiydi. Geçen yıl Panda ile
birlikte iki yavru daha doğurdu. Ancak ilk doğumu olduğu için onlara bakamadı.
Sadece Panda hayatta kaldı. Boncuktan bir önceki kedimiz 'Çikin'di. İki yıl
baktık sonra bir daha göremedik. Ondan evvelki kedilerimizin adları 'Meraklı',
'Şımarık' ve 'Yaramaz' dı.
Daha evveli de var
ama bu kadarı kafi. Bunlar özgür bahçe kedileri. Belli bir alanda bahçeden
bahçeye ev ev dolaşıp yaşıyorlar. Herkes balkonuna, bahçesine mama, su bir
şeyler koyuyor onlar da canları hangisini isterse onu yiyorlar. Kışın da burada
kalanlar olduğu için tamamen aç kalmıyorlar. Yine de kış şartları ve hastalık
sebebiyle bazıları yaza çıkamıyor. Bu yüzden her sene acaba görebilecek miyiz
diye geliyoruz. Görünce de çok mutlu oluyoruz tabi ki. Bana öyle geliyor ki
evleri ve insanları hatırlıyorlar. Onlar için vefasız derler ama tam olarak
öyle değiller galiba. Olmadığımızda hayatta kalmak için başkalarıyla da
iletişim içinde olmaları normal. Ama onlarsız bir yazlık, yazlıkçılar olmadan
kediler olmaz. Onlar bizim minik misafirlerimiz. Yerine göre evlerimizin tadı
tuzu ve rengi oluyorlar. Kucağımıza hopladığında biz mutlu oluyoruz, başını
okşadığımızda onlar mest oluyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder