1979 baharında Manisa'ya sürüldüğümde bir buçuk yıllık nişanlıydım. Tabi bu durum ailem için de nişanlım için de üzüntü kaynağı olmuştu. Başlangıçta tepkili olduğum için Manisa'da devam edip etmeyeceğimi bilemiyordum.
Belki istifa edip yeniden İstanbul'a dönebilirdim. Orada talebeyken kurmuş olduğumuz Sur
film AŞ'de henüz
yönetim kurulu üyesiydim. Senede bir genel
kurul toplantıları için
çağırıyorlardı. Ama bana artık, yolunu memurluğa doğru çevirmiş bir misafir
gibi davranıyorlardı. Bunu görebiliyordum. Kendilerine göre iyi kötü bir
düzenleri vardı ve dönersem nasıl karşılanacağımdan emin değildim.
Susurluk'taki İlim Yayma cemiyeti ve MTTB Şubelerini
de yüzüstü bırakmıştım. O kadar emek verip, sade benim değil bir çok inançlı
insanın katkılarıyla kurduğumuz çocuk ve gençlik kütüphanesi ardımdan öksüz ve
garip kalmış gibiydi. Bir daha Susurluğa dönmeyi istemiyordum. Yurt dışı
rüyalarım da yarım kalmıştı. Gerçekçi olmalıydım, nerede ve nasıl geçinecektim
? Üstelik artık sadece kendimi düşünemezdim. Ailem, nişanlım, onun ailesi,
hatta direnmemi söyleyen içimdeki sese ne olacaktı ? Tam da; bir işi var,
nişanlandı, yakında evlenecek diye umut ve beklenti içinde olan çevreme ne
anlatacaktım ?
Manisa'daki iş ortamına sanki yavaş yavaş alışmış
gibiydim. Özellikle de asaletimin tasdik edilip herkes gibi ikramiye almaya
başlamam bana karşı ilgiyi arttırmıştı. Artık bana selam veriyorlar, hal hatır
soruyorlar, çay sohbetlerinde beni de muhabbete katılmaya zorluyorlardı.
Özellikle Muhasebeci Rasim beyin üzerimdeki ilgisini hissedebiliyordum. Benim
boş boş oturmak yerine sürekli raftaki klasörleri indirip incelememi ve notlar
almamı ilginç buluyordu. Birkaç defa merakla notlarıma baktı, sorular sordu.
Onu anlıyordum bu alışılmış bir şey değildi. Hangi sebeple böyle çalışıyor, ne
amaçla notlar alıyordum ? Kötü bir niyetim olabilir miydi acaba ?
Halbuki sebep çok basit ve iyi niyetliydi. Sürgün
olmanın ölü toprağını üzerimden atmak, diri diri gömülmek istediğim bu yerden
yeniden dirilmek istiyordum. İnsanların gün boyu 'Sürülmüş !' damgalı birini
seyretmesinden kim mutlu olabilir ki ? Öğrenmeliydim; madem ben bir İktisadi
Ticari İlimler mezunuydum o halde muhasebe işi bana zor olmamalıydı. Bunun yolu
herkesten fazla çalışmak, gözlemlemek, okumak, incelemek ve notlar almaktan
geçiyordu. Bir noktadan sonra bilmediklerimi sormak ve uygulamaya katılma
zamanı gelecekti elbette.
Bu arada, Ekim ayı içinde nihayet yeni bir kiralık ev
bulabilmiştik. Laleli semtinde zemin kat 2+1 sobalı, yeni bir apartman
dairesiydi bu. Sahibi bir cami imamıymış. Adam biraz paragöz çıkmıştı, kira
için 2200 lira istiyordu. Aldığım maaş 5700 liraydı. Yarısını kiraya
verecektik. Ama daha fazla o kerpiç yer evinde ve tek odada yaşamama imkan
yoktu. Üstelik o eve gelin getirmeyi aklımdan bile geçirmek istemezdim. Razı
olduk ve anahtarı aldık. Temizlik için diğer kız kardeşimi de çağırdım
Susurluk'tan. Nişanlımdan da çeyizini bir kamyonete yükleyip bir an önce
gelmesini istedim. Düğünümüz bilahare 1-2 Kasımda Susurluk'ta yapılacaktı.
Düğünden üç hafta önce bir hafta sonu Denizli'ye
gittim. Okul arkadaşım İbrahim'den yardım istedim. O da hemen biri çek diğeri
nakit toplam 100 bin lira çıkarıp verdi. Bu iyiliğini hiçbir zaman unutamam.
Aldığım parayla Susurluğa gittim. Evlenecektim ama birikmiş hiç param yoktu.
İşlerin böyle gelişeceğini nereden bileyim ? Rabbim en daraldığım zamanda
İbrahim arkadaşımın eliyle bana bir kapı açmıştı. Paranın bir bölümüyle ziynet
aldık, bir bölümüyle de mobilya vb. eşya. Bir kısmını da düğün masrafı için
ayırdık.
Trenle Manisa'ya döndüm. O hafta kız kardeşlerim evin
temizliğini yaptılar. Zaten yeni bir daireydi. Bir hafta sonra da nişanlım,
annem ve babamla birlikte eşyamızı getirdiler. Laleli semti Manisa'nın yeni
inşa edilen bir semtiydi. Manisa'nın kenarında, İzmir yolu üzerinde OSB'ne
yakın bir noktadaydı. Burada uzaktan bir akrabamız ve birkaç tanıdık aile de
bulunuyordu. Nişanlım, annem, babam evi beğendiler. Özellikle de benim işime
gidip geliyor olmam, Manisa'da kalmaya karar verişim düğümü çözmüş gibiydi.
İşler yoluna girmiş gözüküyordu, mutluydular. Evi elbirliği bir çabuk döşedik.
Çıplak daire şimdi daha bir sıcak yuva görünümüne girmişti. İşte bizim de ilk
evimiz, ilk yuvamız burası olacaktı. Nişanlım dahil herkes yorgun ama
umutluyduk. İki günlük hafta sonundan sonra pazartesi günü onlar trenle
Susurluğa döndü, ben de işime.
Düğünümüzü kurban bayramı tatiline denk getirmiştik.
Davetiyeleri Manisa'da yaptırıp daha önceden göndermiştim. Nikahtan bir gün
önce arafe günü hem kına gecesi hem kadınlara eğlence için salon tutmuştuk.
Kasımın biri kurban bayramıydı. Kesilen kurban etiyle misafirlere yemek yapılıp
yedirildi. Nikahımız evde belediye başkanı tarafından kıyıldı. Amcam ve eşimin
dayısı şahit oldular. Evde ve bahçede oyunlar oynandı. Eş dost akraba fotoğraf
çekildik. Akşam olup el ayak çekildiğinde ben de eşim de bir hayli yorgun ama
mutluyduk.
Birkaç gün sonra Bandırma-İzmir treniyle Manisa'ya
gittik. Dışarda Kasım ayının serinliği vardı. Yeni evimizin kapısını
açtığımızda sanki sadece o değil, Manisa bile bize çok daha sevimli geliyordu.
Sobayı yakıp odun çıtırtıları ve ateşin uysal harlamaları eşliğinde Allah'ın
huzuruna yöneldik ikimiz de. Hep hayırlısını istemiştik. İşte şimdi hamd, şükür
ve dua zamanıydı…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder