9 Aralık 2018 Pazar

09 Aralık 2018 Pazar 19:00 NE DÜŞÜNÜYORUM.................................Astarın içinde ceketi kaybetmek


Astarın içinde ceketi kaybetmek

Neden bilmem, düz yolda şaşırırız. Çerle çöple uğraşırken başlangıçta yola çıktığımız amacı unutur, nereye gittiğimizi bilmeden sağa sola savruluruz.

Millete hizmet deriz, bir zaman sonra devlete hizmet etme iddiası içinde buluruz kendimizi. Kafamızdaki menzil flulaşınca da bu iddia nedense kendimize hizmete dönüşüverir kolayca. Artık raydan çıkmışsak bir bakmışız hiç gönlümüzde olmayan başka bir yerlere savruluvermişiz. İstesek de kurtulamıyoruz. Hani millete, devlete hizmet için yola çıkmıştık ?..

Bu millet, anamız babamız bizi vatana millete hayırlı olsun diye okutur. Tahsilli adam muamelesi yapar. Biz ne yaparız ? Anaya babaya ataya cahil muamelesi yapar, okumuş 'adam' değil aydın bir 'eşek' oluruz. Çağdaş olduğumuzu iddia ederiz, ama bilmediğini bilmeyen cahilliklerde de sınır tanımayız. Kanunu, mevzuatı gayet iyi biliriz de nedense kafamız 'Nasıl yaparız da işimizi hallederiz ?' diye çalışır. Bir zorlukla karşılaşınca torpil ararız, sıçramanın illa ki bir yolunu buluruz.

Kur'an okuruz, ama ne dediğine kulak vermeyiz. Güzel sesle okunan kur'an'dan zevk alırız da yüce Mevla'nın bize hitabından etkilenmeyiz. 'Allahüekber' deriz, 'lailahe illallah' çekeriz ama araya türbe, şeyh koymaktan, fal, burç bakmaktan, boncuk, bez çaput asmaktan, birilerinden şefaat ummaktan da geri durmayız. Hani şirk koşmayacaktık ? Kur'an rafta durmak, duvara asılmak, ölüye okunmak için mi geldi ? Kendimiz için, anlaya anlaya, yaşamak ve uymak için okumayacak mıydık ?

İbadet ederiz ama, yaratıcının huzurunda olduğumuzu unuturuz. Müslümanım deriz ama 'teslim olmayı' aklımızın ucundan bile geçirmeyiz. İşimize gelen ayeti, hadisi eğip bükerek kendimize fetva, başkalarına hüküm veririz. Bize bakanlar islamı göremezler, iğretiliklerimizin külü içimizdeki koru çoktan söndürmüştür. Lafa gelince en güzel müslümanlık bizde, benim dedem müftü, dayım hacıymış deriz. Alıntılar yaparız sanal alemde göstermelik. Hani bu din en son ve mükemmel olandı ? Biz neden bilmiyor ve uymuyoruz ?

"Batılılaşma ve Düzenin Yabancılaşması" kitabının yazarı Doc. İdris Küçükömer "Türkiye'de sağ sol, sol da sağdır" demişti. Bu sözlerin daha 70'lerin başında söylendiğini ve hemen üstünün kapatıldığını hatırlayalım. Kimsenin söylemeye bile cesaret edemediği fikirlerinden dolayı İdris Küçükömer maalesef büyük bir ambargoya maruz kalmış ve yok sayılmıştı. Çünkü İdris Küçükömer'e göre Türkiye'nin solcuları halkı yönetilecek koyun olarak görüyordu. Türkiye'nin ilericileri ise sağ cenahta görülen muhafazakâr, geniş İslamcı halk kitleleriydi. Buyrun buradan yakın ! Ne dersiniz ?

Çok gariptir; ne zaman Avrupa ile sorun yaşasak o ülkelerin iktidarı Muhafazakar sağcı partiler oluyor. Bizdekiler de öyle, sağcı sağcıya niye anlaşamıyorlar ? Aksine böyle zamanlarda nedense dışardaki sosyal demokratlar hep Türkiye'nin yanında oluyorlar. Bizim solcu, sosyalist ve sosyal demokratlar da tersine gidip gidip Türkiye'yi o muhafazakarlara şikayet ediyorlar. Böylece düşmanlıkta Avrupa'nın sağcılarıyla hep aynı hizaya düşüyorlar. Onlar mı muhafazakar, biz mi solcu olduk bilmeden ? Bu nasıl iş ?

“Kıyametin koptuğunu görseniz de elinizdeki fidanı dikin.” demiş peygamberimiz. Bir an düşünelim bu söz sadece 'kıyamet' ve 'fidan' la mı ilgilidir ? Dünyada kıyametin kopmadığı bir an var mı ki? Her an kopmakta kıyamet. Nefeslerimiz azalmakta değil mi her an? Sevdiklerimiz birer ikişer gitmiyor mu aramızdan ? Daralmıyor mu  bizim için de vakitler gün be gün? Gerçek bu iken, neden bu kadar gafil yaşayabiliyoruz ?

Demek, 'fidan dikme' yi  yalnızca 'kıyametin koptuğu' özel bir ân’a bağlamak ya da 'fidan' ı sadece ağaç fidanı olarak anlamak gerekmiyor. Eldeki fidanı ya da iyilikleri hak ettiği toprağa kavuşturmak her ânın işi. Aslında, insanoğlu için bir büyük anahtar saklı  bu sözde. Çünkü mümin; salt  ahirete inanmakla kalmaz; ahireti ve bugünü bilerek yaşar dünyasını. Mümin; sonunun sonsuzluk olduğu bilinciyle katılır 'şimdi' ye. Sonsuzluk bilinciyle renk katar 'bugün' e. Derin alır nefesini. Sonsuza açar kanatlarını. Öyle mi acaba ?

Biz denizin içinde sudan habersiz balıklar gibiyiz. Bu ülke tarih bakımından, kültürel zenginlik açısından, inanç derinliği yönünden, medeniyet mirası klasmanında büyük bir ülke. Geçmişi parlak, bugünü potansiyel yüklü ve geleceğin yıldızı bir memleket. Ama bunun düşmanlarımız farkında, yaban ellerdeki kardeşlerimiz farkında ama biz hala anlamış değiliz.  Başımıza gelenlerden doğru dersler çıkaramıyor, nereye doğru gitmemiz gerektiği hakkında bitmez tükenmez tartışmaların içinde dönenip duruyoruz. Bu konuda solcusu sağcısı eyyamcısı yok birbirimizden farkımız. Galiba biz ceketimizin astarı içinde ceketimizi kaybeden şaşkınlarız. Nerden geldiğimizi, kim olduğumuzu, bizi biz yapan değerleri unuttuğumuzda nereye gitmekte olduğumuzu da göremiyoruz işte.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder