Peygamberimiz ve çocuk
20 Nisan Pazartesi günü itibariyle üç aylar
diye adlandırılan yeni bir maneviyat mevsimine daha girdik. Kameri ay takvime göre
Recep, Şaban ve Ramazan ayları kültürümüzde Allah’ın rahmet ve bereketinin bol olduğu,
kalplerin imanla dolduğu önemli bir zaman dilimi.
Bu yıl aynı zamanda
Kutlu Doğum Haftasıyla birlikte Recep ayını da karşılamış olduk. Hemen 23 Nisan
Perşembeyi Cumaya bağlayan gece de Regâib kandili. Adeta peş peşe gelen feyiz dolu,
ışıklı bir zaman durağı kuşağı içindeyiz.
Gerek kutlu doğum, gerekse regaip kandili dolayısıyla
Peygamber Efendimizi (sav) anmak, onu ve hikmetli hayatını düşünmek elbette ki kaçınılmaz. Bu
yıl Diyanet İşleri Başkanlığı kutlu doğum haftasını 'Hz Peygamber ve birlikte
yaşama ahlakı' teması üzerinden anıyor. Gerçekten de ülkemizin, hatta bütün İslam
dünyasının hatırlaması gereken, bugün çok ihtiyacımız olan bir meziyet bu.
Ancak ben, 23 Nisan Bayramımızı da düşünerek bu yıl Peygamber Efendimizin çocuklarla
ilişkisi ve örnek davranışları hakkında yazmak istedim. Bu konu üzerinde çalışırken öğrendiklerimle onun engin
merhametine, çocuklara olan sevgisine ve mü’minlere ışık tutan önderliğine bir
kez daha hayran oldum.
Anlaşılıyor ki Peygamberimiz (sav), büyüklerle olduğu kadar çocuklarla da çok iyi ilişkiler kurmuş. O bir peygamber olmasının yanında iyilik ve şefkatinde de hiçbir ayırım gözetmemiş adil bir
yönetici. Enes b.Malik'in (r.a) deyişiyle “ailesine ve çocuklarına karsı insanların en sefkatlisi” [1] Kendi çocuklarına ve torunlarına gösterdiği sevgi ve şefkatin aynısını, diğer çocuklara da göstermiş büyük bir insan. Kendi çocukları, torunları ve etrafındaki sahabi çocuklarıyla yakından ilgili sınırsız
bir hoşgörü ve merhamet dolu bir yüreğe sahip.
Resulullah
(s.a.v), oğlu İbrahim doğduğunda çok sevinmis, [2]İbrahim'in
doğum haberini getiren Ebû Râfi'e de bir köle bağıslamıs.[3] Doğumunun yedinci gününde akika kurbanı olarak bir koç kesmis ve başını tıraş
ettirip saçının ağırlığınca gümüşü yoksullara dağıtmış.[4]
Peygamber Efendimiz öncelikle çok iyi ve müşfik bir
baba. Çocuklarına samimi ve içten bir sevgi besliyor, yeri geldikçe de bu
sevgiyi gösteriyor. Mesela süt
anneye verilen oğlunu sık sık görmeye gider, varınca, oğlunu kucaklar,
koklar, öpermiş.[5]
Sadece kendi çocuklarına değil küçük bir kız çocuğu
olan Cemre [6] gibi
diğer çocuklara karşı da şefkat ve sevgi gösterirmiş. [7] Onun için kendi çocuğu, torunu ya da bir
başkası fark etmezmiş. Bütün çocuklara ilgisi ve şefkati aynıymış. [8]
Onun gözünde çocuğun erkeği kızı da olamazmış. Çünkü ona göre ikisi
de şefkate ve sevgiye muhtaçmış. Bu anlamda erkek ve kız çocukları arasında kendisi herhangi bir ayırım yapmadığı
gibi yapanları da hiç hoş görmemiş. Bu şekilde davrananları uyardığı ve hatalarını
düzeltmelerini sağladığı naklediliyor.[9]
İslâmdan
önce kız çocuklarının Arapların gözünde hiçbir değerinin olmadığı biliniyor. Kız babası olmayı
bir ayıp olarak görürlermiş. "Falan adamın damadı demesinler" diye
kızlarını evlendirmek istemez, diri diri toprağa gömerlermiş. Bu vahşeti de
atadan, babadan kalma bir âdet olarak görür, uygularlarmış.
İşte bu masumların böyle acımasızca öldürülmelerini büyük bir
cinayet olarak görmüş ve bu kötü âdetin bir an önce kaldırılması için mücadele
etmiş bir peygamber o. Kendisi kızlarının babası olmakla iftihar ettiği gibi, üç, iki veya bir
kızı olup da onları büyütüp yetiştirenleri, İslâmî bir eğitim verenleri
Cennetle müjdelemiş.

Peygamberimiz Hazret-i Fatıma'dan olan iki torununu,
Hasan ve Hüseyin’i de çok severmiş. Peygamberimiz vefat ettiğinde Hz. Hasan 7, Hz.
Hüseyin 6 yaşındaymış. Yani Peygamberimiz hayatta iken Hasan ve Hüseyin çok
küçükmüşler. Onları kucağına alır, omuzuna çıkarır, okşar, sırtında taşır, oyun
oynar, isteklerini yerine getirirmiş.
Torunları Hasan ve Hüseyin için: “Onlar benim
dünyamdan öpüp kokladığım iki güzel kokularımdır”. Ayrıca, “Çocuk kokusu,
cennet kokularındandır” [12]buyurmuşlar.
Bir gün Peygamberimiz minberde hutbe okurken Hasan
ve Hüseyin'in düşe kalka mescide girdiklerini görüyor. Konuşmasını yarıda
keserek aşağı iniyor, onları tutup bağrına basıyor. "Cenab-ı Hak, 'Mallarınız
ve çocuklarınız sizin için birer imtihan vesilesidir' buyururken ne kadar doğru
söylemiştir. Onları görünce dayanamadım" dedikten sonra tekrar konuşmasına devam
ediyor. [13]

Ebu Hureyre (r.a.) naklediyor: “Şu iki kulağım duymuş ve
şu iki gözüm görmüştür ki, Resulüllah (s.a.v.) iki eliyle Hasan’ın veya
Hüseyin’in iki avucunu tutar, sonra torununun iki ayağını kendi ayağı üzerine
koyar ve: “Yukarı çık” derdi. Torunu
ayaklarını Resulüllah (s.a.v.)’in göğsüne koyuncaya kadar çıkardı. Sonra
Resulüllah (s.a.v.) torununu öper ve: “ Allah’ım ! Bunu sev, çünkü ben
seviyorum” buyururdu. [17]
Bizim kültürümüzde bile bazen çocuklarını öpmek,
kucaklamak ayıp sayılır. Oysa Peygamber Efendimiz 1400 yıl öncesinden bize çocukları
sevmeyi ve öpmeyi öğütlüyor. [18]“Kim
onları severse beni sevmiş olur” diyebiliyor. Torunlarını omuzuna alıp "Allah'ım
bu çocuğu seviyorum, sen de onu sevenleri sev" buyuruyor.
Bir gün bedevinin birisi gelerek Peygamberimize,
"Yâ Resulallah, siz çocukları öper misiniz? Biz onları öpmeyiz diyor.
Böyle bir suale Peygamberimiz, "Allah senin kalbinden merhamet duygusunu
almışsa ben ne yapabilirim?" buyurmuş.
Efendimiz herkese iyi davrandığı gibi çocuklara da
iyi davranır, çocukların hoşuna gidecek hiçbir davranıştan sakınmazmış. [19] Onları
memnun etmek için dediklerini yapar, mutlaka kalbini kazanırmış. [20]Omuzunda
çocuk taşımaktan utanç duymuyor, aksine bununla iftihar ediyormuş.[21]
O kadar şefkatli ve hoşgörülü imiş ki, bebekler ve küçük yaştaki çocuklar
kucağını ıslatsalar dahi onları anlayışla karşılar, işlerini bitirinceye
kadar kendi hallerine bırakırmış.[22]
Bazı kimseler, Peygamberimiz (s.a.v.) 'in
çocuklarla oyun oynamasını, onlarla ilgilenmesini ve onları bu derece sevmesini
anlamıyorlarmış. Hatta bazı
kimseler, Peygamberimizin Sahabî çocuklarını okşayıp öpmesini garip
karşılıyorlar, kendilerinde olmayan bu güzel huyun, en güzel şekilde
Peygamberimizde görülmesini tam olarak anlayamıyorlarmış.
Bu konuda Ebu
Hureyre (r.a) den nakledilen bir hadisi şerife göre: "Bir defasında Akra bin Habis, Peygamberimizi,
Hz. Hasan'ı öperken görmüş ve şöyle demiş: "Benim on çocuğum var. Şimdiye
kadar hiçbirini öpmedim. Bunun üzerine Peygamberimiz, "Merhamet
etmeyene merhamet olunmaz" buyurmuşlar." [23]
Peygamberimiz kendi yaşamında insanlara merhamet ve şefkat duygusunun en açık görüldüğü yerin, çocuk sevgisinde
ve onlara gösterilen şefkatte bulunduğunu göstermiş bulunuyor. [24]Çocuğu
sevip öpmenin çok büyük bir sevap olduğunu da yine ondan öğreniyoruz: "Çocuklarınızı
çok öpün. Çünkü her öpücük için size Cennette bir derece verilir ki, iki derece
arasında beşyüz senelik mesafe vardır. Melekler öpücüklerinizi sayarlar ve
sizin defterinize sevap yazarlar."

Peygamberimiz çocuklara gösterdiği şefkatte din ayırımı bile yapmazmış. Nitekim bir Yahudinin çocuğunun hastalandığını duyduğunda o çocuğu ziyarete gittiği, ona Müslüman olması için telkinde bulunduğu naklediliyor. Çocuk, Müslüman olmak için babasından izin istemiş ve Müslüman olmuş.
Peygamberimiz
çocuklar arasında sevgide eşit davranılmasını istediği gibi, bağış, hediye,
ikram ve hibe konularında da eşit davranılmasını istermiş.[28] Kalbinin
katılığından şikayetçi olan birisine: "Yetimin başını okşamayı, onları
sevmeyi ve onlara ikrâm etmeyi'' öğütlemiş. [29]
Ayrıca,
Hz. Peygamber
Efendimiz, çocuklara adeta yetişkin bir insan muamelesi yaparmış. Çok sevdiği Umeyr
adında küçük kuşu ölmüs olan bir çocuğa “Ya Eba Umeyr, (Ey Umeyrin babası !) küçük
kuşun ne oldu?” diye hal hatır sorduğunu, onu üzgün görünce de teselli ettiğini
biliyoruz. [30]
Gördüğü ve karşılaştığı her çocuğa selâm verir, hal hatır sorar, hastalandıklarında ziyaretlerine gider, saçlarını okşar ve onlara ikrâmda bulunurmuş. Bazen de çocukları atının terkisine alır, gidecekleri
yere kadar götürürmüş.
Çocuklarla arkadaşça konuştuğu, onların yanında çocuklaşıp,
anlayış seviyelerine göre sohbet ettiği ve öğütler verdiği rivayet ediliyor. [31]
Çocuklara
karşı bir çocuk gibi davranır, zaman zaman onlarla şakalaşır, eğlenir, omzuna
sırtına bindirirmiş. Onları azarladığı asla görülmemiş. Hayatında hiç bir çocuğu üzmemiş ve kalbini kırmamış. Bu sebeple de onların dünyalarına girebilmeyi çok iyi başarırmış.[32]
Mesela küçük Mahzure de tüm çocuklar gibi dışarıda oyun
oynarken oyun esnasında müezzin taklidi yaparak, alaylı bir şekilde ezan
okuyormuş. Oradan geçmekte olan Hz. Peygamber çocuğun yanına gitmiş ve: “Haydi
bir ezan da bana oku!” demiş. Mahzure ne yaptığının farkına varmış, pişman
olmuş ve utanmış. Bütün
gayretini göstererek güzel bir ezan okumuş.
Hz. Peygamber onun birkaç yanlışını düzeltmiş ve çocuğun sırtını sıvazlayıp:
“Mübarek olsun!” demiş. Mahzure şaşkın; kızılmayı beklerken lütuf ve ikram
görmüş, bir de dua almış.
Peygamber (s.a.v.) kendi torunlarıyla olduğu gibi diğer çocuklarla da şakalaşır [33] ve onları bir taraftan eğlendirirken diğer taraftan da eğitirmiş. Onlara namaz kıldırdığı bile rivayet ediliyor. [34]

Bu konuda hanımlarına sıkı sıkıya tembih eder, Hüseyin'den
söz ederek, "Bu çocuğu ağlatmayın" dermiş. Ağlayan çocuğun susturulması
konusunda da şöyle buyurmuş: "Kim ağlayan çocuğunu susturuncaya kadar
gönüllerse, Cenab-ı Hak ona Cennette memnun olacağı kadar nimet verir."
Peygamberimiz Mescitte namaz kıldırırken cemaatte
çocuklu anneler de bulunurmuş. Öyle ki, bazen ağlayan bir çocuk sesi duysa
namazını kısaltır, annenin çocukla meşgul olmasına imkân verirmiş.[35]

Biliniyor ki bir çocuğa en çok annesi şefkat gösterir. O yüzden bir hadis-i
şerifte annenin çocuğuna gösterdiği şefkatten dolayı büyük sevap kazanacağı
müjdelenmiş bulunuyor. [39]
İnsanlık örneğimiz ve iki cihan önderimiz, çocukların eğitimiyle de yakından ilgilenmiş; onların hayırlı bir nesil
olarak yetişmelerine çok büyük ehemmiyet vermiş. "Çocuklarınıza iyi bakınız! Onları güzel
terbiye ediniz." [40]]
"Çocuğu güzel terbiye etmek ve ona güzel bir isim vermek, evlâdın baba
üzerindeki hakIarındandır.'' [41] şeklinde bugüne erişen öğütleri var.
Küçük yaşta Rasululah'a hizmet etmeye başlayan Enes
(r.a.) “O insanların en güzel huylusuydu” diyor. [42]
Hz. Aişe (r.a.) validemiz de şöyle söylüyor: “Resulüllah (s.a.v.)’in Allah
yolunda savaş hali dışında, ne bir kadına, ne de bir hizmetçiye, kısacası
hiçbir kimseye el kaldırdığını görmedim”. [43]

Çünkü, çocukların babası gayr-i müslim de olsa, kendileri erginlik çağına gelmedikçe mükellef sayılmıyor. İslâm fıtratı üzere doğdukları için, hangi dinden olurlarsa olsunlar masum kabul ediliyorlarmış.
Aradan geçen 15 asra yakın bir zaman sonra bile onun hayatından, güzel ahlakından ve örnek davranışlarından hala çok şey öğreniyoruz.
Üç aylarınız, Recep ayınız, kutlu doğum haftanız, 23 nisan bayramınız ve Regaip kandiliniz kutlu olsun. Rabbim bizi zulmet karanlıklarında bırakmasın, her şeyde olduğu gibi çocuklar hususunda da kalbimizi katılaştırmasın inşallah. Çocuk seslerinin olmadığı bir dünyada insanoğlunun ne kıymeti olabilir ki ? İşte görüyorsunuz; onları sevmek, şefkat ve merhamet göstermek peygamber sünneti. Onun izinde gitmek de insan olmakla eş anlamlı.
[1] Münavî,
Feyzu’l-Kadir, V, 167
[2] Onu kucagına alıp Hz. Âise'ye götürerek: “Şuna
bir bak! Nasıl, bana benziyor mu?” diye sevincini ortaya koymustur. (İbn Sa'd,
et-Tabakatü’l-Kübra, I, 137)
[3] İbn Abdilber,
ed-Dürer fihtisari’l-Megazi ve’s-Siyer, I, 54
[4] İbn Sa'd,
age., I, 135; İbn Esir, Üsüdü'l-gâbe , I, 49.
[5] Hz. Enes diyor
ki: "Çoluk çocuğuna Peygamberimizden daha şefkatli bir kimseyi görmedim.
Oğlu İbrahim'in—Medine'nin— Avali semtinde oturan bir süt annesi vardı.
Beraberinde ben de bulunduğum halde Resulullah sık sık oğlunu görmeye giderdi.
Varınca, demircinin duman dolu evine girer, oğlunu kucaklar, koklar, öper ve
bir süre sonra da dönerdi."
[6] Cemre küçük bir
çocuk. Babası alıp onu Peygamberimiz (s.a.v.)'in huzuruna götürüyor: "Yâ Resulallah, şu kızım
için Allah'a bereketle dua eder misiniz?" Peygamber Efendimiz Cemre'yi
kucağına oturtuyor, elini başına koyuyor ve bereketle dua ediyor.
[7] Peygamberimizin
hizmetçisi Hz. Zeyd'in oğlu Üsame anlatıyor: "Resulullah bir dizine beni,
bir dizine de torunu Hasan'ı oturtur; sonra ikimizi birden bağrına basar ve 'Ya
Rabbi, bunlara rahmet et. Çünkü ben bunlara karşı merhametliyim' diye dua
ederdi." ( Buhârî, Edep; 22)
[8] Buhârî, Edep; 22
[9] Enes bin Mâlik
anlatıyor: "Peygamberimizin yanında bir adam oturuyordu. Bir ara adamın
erkek çocuğu geldi. Adam çocuğu aldı dizlerine oturttu. Az sonra bir de kız
çocuğu geldi. Onu da yanına oturttu. "Peygamber Efendimiz adama sordu:
"Niçin ikisini bir tutmadın?"
[10] Halid bin Said, Peygamberimizi ziyarete geldiğinde
yanında küçük kızı da vardı. Habeşistan'da doğduğu için, Peygamberimiz ona ayrı
bir yakınlık gösterirdi. Çocuk kalktı, Peygamberimizin sırtında bulunan
peygamberlik mührüyle oynadı. Babası yanına çekmek istedi, fakat Peygamberimiz
çocuğun kalbinin kırılmaması için babasına engel oldu. Bir seferinde
Peygamberimizin eline işlemeli bir kumaş parçası geçmişti. Hz. Halid'in kızını
çağırttı ve ona verdi, sevindirdi.
[11] Peygamber Efendimiz, Hz. Fâtıma huzuruna girdiginde
kalkar, elini tutar, kendisini öper ve yanına oturturdu. Fâtıma (r.a) da
muhterem babasına aynı sekilde mukâbele ederdi. (Ebû Dâvûd, Edeb, 143-144)
[12] Buhârî, Menâkıp; 22
[13] Hz. Enes de kendi gördüklerini şöyle dile getiriyor:
"Peygamberimizi hutbe okurken gördüm, Hasan dizinin üstündeydi. Ne
söyleyecekse halka söylüyor, sonra eğilip çocuğu öpüyor ve 'Ben bunu seviyorum'
diyordu."
[14] Hz. Zübeyir anlatıyor: "Bir gün gözümle gördüm.
Peygamber Efendimiz secdede iken Hasan geldi, sırtına bindi. Çocuk
kendiliğinden ininceye kadar Peygamber Efendimiz de onu indirmedi. Peygamber
Efendimiz namazda iken bacaklarını açar, Hasan da bir taraftan girer, öbür
taraftan çıkardı."
[15] Abdullah bin Mes'ud anlatıyor: "Peygamber
Efendimiz namaz kılarken secdeye varınca Hasan ve Hüseyin geldiler, sırtına
bindiler. Oradakiler karışmak isteyince, Peygamber Efendimiz onlara
karışmamaları için işaret etti. Namaz bittikten sonra da kucağına aldı ve şöyle
buyurdu: "Kim beni seviyorsa, bunların ikisini de sevsin."
[16] Enes bin Mâlik anlatıyor: "Bir defasında
Peygamber Efendimiz secdede iken Hasan ve Hüseyin geldiler, sırtına çıktılar.
İninceye kadar Peygamberimiz secdeyi uzattı. "Oradakiler sordu: "Yâ
Resulallah, secdeyi uzatmış olmadınız mı?" "Peygamber Efendimiz
buyurdular ki: "Oğlum sırtıma çıkınca acele etmekten çekindim." Bu
hususta bir başka Sahabî de şöyle anlatıyor: "Hz. Hasan ve Hüseyin
sırtında olduğu halde Peygamber Efendimiz camiye geldi. Öne geçti, çocuğu sağ
yanına bıraktı. Namaza durdu. Peygamberimiz secdeye vardı. Secdeyi o kadar
uzattı ki, cemaat arasından başımı kaldırdım, baktım. Bir de ne göreyim?
Peygamberimiz secdede, çocuk sırtına çıkmış duruyor. Tekrar döndüm, başımı
secdeye koydum. Namaz bitince halk sordu: "Yâ Resulallah, bu namazda öyle
uzun bir secde yaptınız ki, şimdiye kadar sizden böyle bir şey görmedik. Bu
şekilde hareket etmeniz mi emredildi, yoksa bir vahiy mi aldınız?"
"Hayır, bunların hiçbiri olmadı. Ancak oğlum sırtıma çıkmıştı,
kendiliğinden ininceye kadar acele ettirmeyi uygun görmedim."
[17] Buhârî,
Edebü’l-Müfred; 249
[18] Ebû Hüreyre anlatıyor: "Peygamber Efendimiz bir
gün bir omuzunda Hasan, diğer omuzunda Hüseyin olduğu halde geldi. Yanımıza
varıncaya kadar bir onu öpüyor, bir de diğerim öpüyordu." "Yâ
Resulallah, anlaşılan onları çok seviyorsunuz" dedik. "Evet, severim.
Kim onları severse beni sevmiş, kim onlara kin tutmuşsa, bana kin tutmuş
olur" buyurdular.
[19] Peygamber Efendimiz çocuklarla oyunlar oynar, onların
hoslarına gidecek bazı lakaplar takarak sakalasır ve onları eglendirmeye
çalısırdı (Buharî, İlim, 18)
[20] Onları kucagına oturtur, oksayıp bagrına basar, omzuna
ya da sırtına bindirirdi.(Buharî, Fadailü’s-Sahabe, 22; Tirmizi, Menakıb, 9)
[21] Bir seferinde Hz. Hasan'ı omuzuna almış, gidiyordu.
Bir adam kendisini bu halde görünce, Hasan'a; "Ey çocuk, bindiğin binek ne
güzeldir" dedi. Peygamberimiz de cevap verdi: "O da ne güzel
binicidir."
[22] Peygamberimizin torunu Hüseyin, sütannesi Ümmü-fadl'ın
yanındaydı. Bir defasında Peygamberimiz Hüseyin'i görmeye gitti. Ümmüfadl der
ki: "Hüseyin'i emziriyordum. Resulullah yanıma geldi. Çocuğu istedi,
verdim. Çocuk hemen üzerine akıttı. Almak için elimi uzattım. 'Çocuğun
işemesini kesme'dedi. Sonra bir bardak su istedi ve çocuğun ıslattığı yere
döktü."
[23] Buhârî, Edep; 18; Müslim, Fedâil, 56
[24] Ebû Hüreyre anlatıyor: "Adamın biri Peygamber
Efendimizin huzuruna geldi. Yanında da bir erkek çocuğu vardı. Adam ikide bir
çocuğu kucağına alıyor ve seviyordu. Peygamber Efendimiz sordu: "Bu çocuğa
şefkat gösteriyor musun?" "Evet, yâ Resulallah." "Sen buna
nasıl şefkat gösteriyorsan, Allah da senin şefkatinden daha çok şefkat
eder."
[25] Tirmizî,
Birr; 33
[26] Hazret-i Ali anlatıyor: "Peygamber Efendimiz bize
ziyarete gelmişti. O gece bizde kaldı. Hasan ve Hüseyin de uyuyorlardı. Bir ara
Hasan su istedi. Peygamberimiz hemen kalktı ve su kırbasından bir bardak su
aldı, çocuğa vermek için getirmişti ki, o sırada Hüseyin de uyandı. Hüseyin
bardağa uzandı ve su içmek istedi. Peygamberimiz suyu Hüseyin'e vermedi, önce
Hasan'a verdi. "Bunun üzerine Fatıma dayanamadı ve 'Hasan'ı Hüseyin'den çok
seviyorsunuz gibi...' dedi. "Peygamberimiz, 'Hayır, suyu önce Hasan
istedi' buyurdular."
[27] Sahih-i
Buhârî Tam Metni, II, 411
[28] Numan bin Beşîr anlatıyor:
"Babam malından bir şeyler hibe etmişti. Annem, 'Bu hibeye Peygamberimizi
şahit tutmazsan kabul etmem' dedi. "Bunun üzerine bana yaptığı hibeye şahitlik
yapması için babam beni alarak Peygamberimize gittik. Durumu öğrenen
Peygamberimiz: "Başka çocukların var mı?' diye sordu. "Babam, 'Evet,
var' dedi. "Bütün çocuklarına aynı şekilde hibede bulundun mu?"
"Babam, 'hayır' dedi. "Allah'tan korkun, çocuklarınız arasında eşit
davranın.' "Babam Peygamberimizin huzurundan çıktıktan sonra bana yaptığı
hibeden vazgeçti." ( Müslim, Hibât; 13)
[29] İbn-i Hanbel,
II, 263, 387
[30] Enes b.Malik (r.a) Rasulullah’ın çocuklarla
karsılastıgı zaman onlara: “es-Selamü aleyküm ya sıbyan” (Selam size ey
çocuklar) diye selam verdigini; çok sevdigi küçük kusu ölmüs olan kardesine ise
“Ya Eba Umeyr, küçük kusun ne oldu?” diye hal hatır sordugunu, onu üzgün görünce
de teselli ettigini nakleder.8 (Buharî, Edeb, 81; Müslim, Edeb, 30)
[31] Bazen Efendimiz (s.a.v.) bizdeyken namaz vakti gelirdi. O hemen altındaki yaygının süpürülüp üzerine su serpilmesini emrederdi. Sonra namaza durur, biz de arkasında saf bağlardık ve bize namaz kıldırırdı”. (Buhârî, Edep; 112)
[32] Buharî, Edeb, 81; Müslim, Selam, 15.
[33] Muhammed bin Rebi (r.a.) anlatıyor: “Ben beş yaşlarında iken Resulüllah (s.a.v.)’in evimizdeki kovadan ağzına aldığı suyu yüzüme püskürttüğünü hatırlarım”. (Buhârî,
İlim; 18; Müslim, Mesâcid, 265)
[34] Cabir b. Semure (r.a.) şöyle anlatıyor: “ Resulullah (s.a.v.) ile ilk defa namaz kıldım. Sonra Peygamber (s.a.v.) ehline gitti. Onunla ben de çıktım. Onu bir kısım çocuklar karşıladı. Derken onların yanaklarını bir bir okşamaya başladı. Benim yanağımı da okşadı. Elinde bir serinlik ve hoş bir koku hissettim. Mübarek elini sanki atar havanından yeni çıkarmış gibi misk kokuyordu”.(Kütüb-i Sitte, 5552)
[35] Sahabîlerin bu husustaki anlatımı şöyle:
"Resulullah bize sabah namazını kıldırmıştı. Namazda iki kısa sûre okudu.
Namaz bitince Ebû Said el-Hudrî sordu: "Yâ Resulallah bugün daha önce
yapmadığınız bir şekilde namazı kısa kıldırdınız..." "Peygamberimiz
şöyle açıkladı: "Geride kadınlar safındaki çocuk sesini duymadın mı?
Annesinin onunla ilgilenmesini temin edeyim dedim."
[36] Buhârî, Edep; 22; İbn-i Mâce, Edep; 3
[37] Kütüb-i
Sitte
[38] Edebü’l-Müfred,
I, 461
[39] Bir gün fakir bir kadın iki kızı ile Hz. Âişe'yi
ziyarete gelmişti. Hz. Âişe de evde onlara ikram için bir tek hurmadan başka
verecek bir şey bulamamıştı. O hurmayı anneye verdi. Anne de hurmayı ikiye
bölerek çocuklarına yedirdi. Hz. Âişe bu durumu Peygamberimize anlatınca,
Peygamberimiz o kadın için şu müjdeyi verdi: "Çocukları hakkıyla sevmek ve
onları korumak, Cehennemden kurtuluşa vesiledir."
[40] Ebû Davut, Cihâd; 69; İbn-i Mâce, Edep; 3
[41] Sahih-i Buhârî Tam Metni, II, 411
[42] "Ben
Resulüllah (s.a.v.)’in ellerinden daha yumuşak ne bir atlasa ne de bir ipeğe
dokunmadım. Allah Resulü’nun kokusundan daha hoş bir rayiha koklamadım.
Resulüllah (s.a.v.)’e tam on yıl hizmet ettim. Bana bir defa bile olsun öf dahi
demedi. Yaptığım bir işten dolayı ‘niye böyle yaptın?’ demediği gibi,
yapmadığım bir şey sebebiyle de ‘şöyle yapsan olmaz mıydı?’ demedi. O
insanların en güzel huylusuydu.”( Buhârî, Savm; 53; Müslim, Fedâil; 52, 82)
[43] Münâvî, IV, 310 [19] Müslim; Fedâil; 79
[44] Bir savaş esnasında birkaç çocuk iki tarafın arasında
kalmış ve öldürülmüşlerdi. Peygamberimiz bu hadiseye çok üzüldü. Sahabîler,
"Ya Resulallah, onlar müşrik çocuklarıdır, niçin üzülüyorsunuz?" diye
sordular. Peygamberimiz, "Onlar doğdukları gibi duruyorlar. Sakın
çocukları öldürmeyin, aman çocukları katletmeyin. Her can ilk yaratılışta
tertemizdir" buyurarak konuya dikkatlerini çekti.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder