Küfür
Küfür; sövme, sövmek için söylenen söz, sövgüdür. İnkâr, reddetmek, yok saymak, görmezlikten gelmek gibi anlamlara gelir. Örneğin İslam'ın inanç esaslarını reddeden kişiye kâfir denir.
Küfürü, kötü söz
söylemek olarak biliriz. Halbuki, küfür Kurani bir kavramdır ve örtmek [1]anlamındadır.
Kötü söz, küfürün
bir aracıdır. İnsan, yalan yanlış konuşarak hakikate küfür etmiş yani üzerini
örtmüş olur.
Buradaki incelik
örtüdür. Batıl olan herşey örtüdür. Hakikat ise hep oradadır, yok edilemez.
Batıl örtüsü kaldırılır, silinip atılır ama hakikat ışığı sönmez. Karanlık
nasıl aydınlığı örtemiyor, yok edemiyor ama aydınlık gelince karanlık yok
oluyorsa, bu da böyledir. Karanlık, nasıl aydınlığın az olma durumu ise, batıl
da hakikati haykıranların az olma durumunda ortaya çıkan geçici bir durumdur.
Demek ki, küfür
etmek sadece kötü söz söylemek değildir. Ancak 'Kafir' kelimesinin de aynı
kökten türediğini, kafir kelimesinin küfür [2] eden, hakikatı örten anlamında
olduğunu düşünürsek “küfür etmenin”, “küfürlü konuşmanın ve yazmanın”
vahametini görmek lazımdır.
Fitne; Karışıklık,
kargaşa demek. Fitne fücur; Fitne çıkaran kimse, fitneci, ara bozucu
anlamındadır.
Fitne, ilk önce
imtihan, deneme ve sınama anlamında kullanılmış, daha sonra kapsamı
genişlemiştir. Kur’an-ı Kerîm’de altmış kadar ayette bu kelime ve türevleri
çeşitli anlamlarda [3] kullanılır.
Örneğin; Azgınlık,
sapıklık, azap, fikir karışıklığı, ayrılık, bir şeye tutkunluk, günah, küfür,
rüsvaylık, göz alıcı güzellik, mal ve evlat gibi.
Hz. Peygamber’in
fitne mefhumunu tefsir eden sözleri, [4]hadis kaynaklarının “Kitâbü’l-fiten”
kısımlârında yeralmıştır.
Hayatın
fitnesi” dünyaya aldanmak, arzuları meşrû olmayan şekilde kullanmak, cehâletin arkasında koşmak ve ölüm sırasında
imtihana [5] tabi
tutulmaktır.
Bir
kimsenin ailesi yüzünden fitnesi,[6] onlardan
dolayı meşrû olmayan işler
yapması, sözler söylemesi; malı yüzünden fitnesi, haram yoldan kazanıp, meşrû olmayan yerlere sarfetmesi; çocukları
yüzünden fitnesi, onlara olan aşırı düşkünlüğü sebebiyle birçok hayır işlerine
fırsat bulamaması, onların geçimi için haram yoldan kazanç sağlamaya
kalkışması; komşusu yüzünden fitnesi ise, iyi ve varlıklı olan komşusuna karşı
kıskançlık duymasıdır.
Sonuç olarak
İslâm’da kişinin fitne ve fesattan uzak, temiz bir hayat sürmesi, mânevî
olgunluğa [7]ulaştıracak amellere sarılması
amaçlanmıştır.
Nifak; geçimsizlik,
anlaşmazlık, ara bozuculuktur. İslam inancına göre; Mümin gözüküp, iman
ettiğini dili ile belirtip, kalben inanmamaktır. Bu anlamda nifak; içi başka
dışı başka olmak, yani ikiyüzlü yaşamaktır.
Dinen bir küfür
çeşidi olan nifak, dışarıdan mümin ve Müslüman görünmekle beraber kalben
Allah'ı, İslam peygamberlerini ve imanın diğer esaslarını kabullenmemek,
inanmamak mânâsına gelir.
Bu hal içinde olan kimseye münafık denir ve kalben
inanmadan, sadece görünüşte inanmış, inanıyor gözüken kişilere söylenir.
Ancak, münafık kişi
münafıklığını ve küfrünü beyan etmedikçe ona bir Müslüman gibi davranmak
zorunluluğu vardır.
Bir de ahlaki açıdan
münafık [8] vardır. Bunlar, diliyle Müslüman
olduğunu söylese ve hatta bunda samimi olsa bile, ameli ve ahlakı ile, yani
yaptığı işler ve karakteriyle müslümana benzemeyen, İslamın temel ilkelerine
ters düşen bir huy ve gidişatta olanlardır.
Sözlükte fesat; bozukluk, hile, kargaşalık haline
verilen isimdir. Bunları yapan, karıştırıcı, arabozucu ya da herhangi bir
konuda iyimser olmayan, kötü yorumlayan kişilere de fesat denir
İslam bilginleri
yeryüzünde fesat çıkarmanın “insanlar arasında Allah’a isyan” anlamında
olduğunu söylerler. Zira Allah’ın insanlara emir ve tavsiyeleri daima hayır ve
iyi olan, adil ve doğru olan şeylerdir.
Elbette bunlara aykırı olan her şey bu
yüce emirleri ve insanlığı hayra sevk eden değerleri, bozup ifsat edeceği için
barış ve huzur ortamını ortadan kaldırarak toplum düzenini ve insanın
istikametini bozar. İnsanlar arasında adalet ve hakkaniyet kalkar, zulüm ve
haksızlık yayılır, kan dökülür, anarşi ve terör yeryüzüne hâkim olur. İşte
fesat da budur. Bu nedenle Kur’ân-ı Kerimde “fesat” kelimesi “bozgunculuk,
anarşi ve istikrarsızlık” anlamında geçmiştir.
Buna göre, önceden
düzgün ve salih olan bir şeyin bu vasıflarını kaybederek değişmesi ve bozulması
fesat [9] olarak tanımlanır. Fesat sulh,
salah ve ıslahın zıddıdır. Sulh, barış ve salah iyi olma halidir.
Fesat, ıslah edeyim
derken daha da fena yapmak ve bozmak [10] anlamına gelen bir deyimdir.
Genellikle cahil, aptal ve kötü niyetliler iyi olanı yapıyoruz, ıslah ediyoruz
derken ifsat ederler. Ahmaklık alameti “iyiyi yapıyorum derken kötüyü yapmak”
“kaş yapayım derken göz çıkarmaktır.” Cahil olanlar bilmeden iyi yapıyoruz
derken kötüyü yaparlar. Bu nedenle “her
kötülük [11] iyi niyetten çıkar” “her kötülüğün
[12] anası cahillik ve saflıktır”
denilmiştir.
İnsanın girdiği
yerde ise her türlü adaletsizlik ve kirlilik ortaya çıkmaktadır ki bu insanın
fesadını anlatmak [13] için yeterlidir. Fesadın çoğu da
idarecilerden ve çıkardığı buyruk ve yasalardan kaynaklanır. Zira bir kişinin
fesadı belli bir çevreye tesir eder; ama çıkarılan bir buyruk ve yasa tüm
milleti fesada [14] sürükler.
O yüzden yeryüzünde
huzuru bozan fesatçılara karşı muslihlerin, yani ıslah edicilerin de
birbirlerine yardım etmeleri [15] gerekir.
Kaynak: DİB ve Muhtelif
------------------------
------------------------
[1] Ali Şeriati, Terimler Sözlüğü kitabında şöyle
açıklıyor: Örneğin, çiftçi tohumu eker ve ardından üzerini toprakla örter.
İnsanların kalbinde de hakikat vardır; ama bu hakikatin üzeri mutlak bir
cehaletten, garezden, çıkarcılıktan ya da bilgisizlikten oluşan kara bir
perdeyle örtülü olduğundan, buna küfür denir.
[2] Bazı mezhepler imanı kalbin tasdiki olarak tarif
ederken, bazısı buna dilin ikrârı ve/veya âmeli de eklemiştir. Buna göre imanın
tarifinde yer alan herhangi bir şartı, bölümü inkâr etmek veya inancın
gerektirdiği amelleri yerine getirmemek küfür olarak tanımlanır.
[3] Değişik anlamlar için şu ayetleri örnek verebiliriz:
“Fitneden sakının. Çünkü o, içinizden, sadece zulmedenlere dokunmakla kalmaz
(onun musîbeti) günâhsızlara da dokunur” (el-Enfâl, 8/25). “Yeryüzün de hiçbir fitne kalmayıncaya ve din
tamamen Allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşın. Eğer kötülükten vazgeçerlerse,
şüphesiz ki Allah, onların yaptıklarını çok iyi görür.” (el-Enfâl, 8/39)
“Onları bulduğunuz yerde öldürün. Sizi yurtlarınızdan çıkardıkları gibi, siz de
onları çıkarın. Fitne çıkarmak adam öldürmekten daha kötüdür” (el-Bakara,
2/191). “Allah’ın sana indirdiği hükümlerin bir kısmından seni saptırmalarından
sakın” (el-Mâide, 5/49). “Kalplerinde eğrilik bulunanlar, fitne çıkarmak ve
arzularına göre açıklamak niyetiyle müteşâbih ayetlere uyarlar” (el-Bakara,
2/7). “Bilin ki, sizin için mallarınız ve evlatlarınız ancak bir imtihandır”
(el-Enfâl, 8/28).
[4] Hz. Âişe (r.anhâ)’dan rivâyet edildiğine göre
Resulullah (s.a.s.) namazın sonunda şöyle dua ederdi: “Allah’ım, kabir
azabından, Mesih, Deccal’in fitnesinden, hayatın ve ölümün fitnesinden sana
sığınırım. Allâh’ım, hayatın ve ölümün fitnesinden, günâh ve borçtan da sana
sığınırım”. Bir kimse “Borçtan dolayı çok sığınmanızın sebebi nedir?” diye
sorunca; “İnsan borçlanınca konuşur ve yalan söyler. Söz verir ve sözünde
duramaz” cevabını verdi (Buhâri, Vudû, 37,Ezân, 149, Cenâiz, 86-88, Cihad, 25, Deavât, 38, 39, 44-46;
Müslim, Mesâcid, 128, 130, 132, Zikr, 49, Cenâiz, 86).
[5] Ölümün fitnesi; ölen kimseye görevli meleklerce
sorulan, “rabbin kimdir?” sorusuna, şeytanın, bu kimsenin karşısına geçip;
“Şüphesiz rabbin benim” diyerek onu yanıltmaya çalışmasıdır (Tirmizî).
[6] Tecrîd-i Sarîh Tercemesi, II, 469
[7] Bu konuda Hz. Peygamber’in müslümanı tarif
eden şu hadisi bize ışık tutmaktadır. “Müslüman, diğer müslümanların elinden ve
dilinden güvende olduğu kimsedir” (Buhârî, İman, 4, 5, Rikâk, 36; Müslim, İman,
64, 65; Ebû Dâvûd, Cihad, 2;
Tirmizî, Kıyâme, 52).
[8] Peygamber Efendimiz (sav)in şu hadisi bu gerçeği
güzel ifade eder: "Münafığın alâmeti üçtür: Konuştuğu zaman yalan söyler,
vadettiğinde sözünden döner, kendisine bir şey emanet edildiğinde emanete
ihanet eder."(Tirmîzî, Îman, 14)
[9] Peygamberimiz (sav) hadislerinde fesadın “Bir şeyin
bozulması ve istikametten ayrılması” (Tirmizi, Fiten, 13, 27; Ebu Davud, Cihad,
24) “Fitne ve huzursuzluk çıkarmak” (Buhari, Fiten, 21; Hudud, 31) “İki kişinin
arasındaki dostluk ve sevgiyi ortadan kaldırmak ve aralarını ayırmak ve
birbirine düşürmek” (Darimî, Rikak, 7; Tirmizi, Kıyame, 56) “İbadetleri bozmak”
(Buhari, Ezan, 58; Vudu, 69; Salat, 15) anlamlarında olduğunu ifade etmiştir.
[10] “yeryüzünde fesat çıkarmayın denildiği zaman onlar
bizler ıslah edicileriz derler.” (Bakara, 2:11)
[11] Münafıklar ise kasıtlı olarak insanlara kötü olan ve
sonucu kötüye çıkan iyi şeyleri tavsiye ederek ve yaptırarak fesada sebep
olurlar.
[12] Şeytan ise hiçbir zaman insana bu kötüdür bunun için
yapın demez; bilakis başında iyi gibi gözüken ve sonunda kötü olan şeyleri
akıllarında uygun bir şekilde onlara fısıldayarak, bazen de faydalı diyerek
yaptırır.
[13] Nitekim yüce Allah Kur’ân-ı Kerimde “İnsanların kendi
elleriyle yaptıkları şeyler yüzünde karada ve denizde fesat ortaya çıktı” (Rum,
30:41) ayeti bunu veciz bir şekilde ifade etmektedir.
[14] Yüce Allah bu hususu “İnanmayanları idareye
geçirdiğimiz zaman onlar hemen ekini ve nesli helak etmeye ve yeryüzünde fesat
çıkarmaya koşarlar. Allah bozguncuları ve müfsitleri sevmez.” (Bakara, 2:205)
“bir beldeye girdikleri zaman o beldeyi perişan eder, harap ederler ve beldede
bulunan izzetlileri zelil ederler” (Neml, 27: 34) ayetleri ile bize haber
vermektedir.
[15] Yüce Allah Kur’ân-ı Kerimde “İnkârcılar birbirlerinin
yardımcılarıdır. Siz ıslah edici mü’minler olarak birbirinize yardımcı
olmazsanız yeryüzünde fitne ve büyük bir fesat olur” (Enfal, 8:73) buyurarak
salihlerin ve iyilerin de birbirlerine yardımcı olmalarını istemektedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder