5 Temmuz 2021 Pazartesi

05 Temmuz 2021 23:30 Pazartesi CORONA GÜNLERİ.........................Evlatlar, Çiçekler ve fidanlar

Fidanlar büyüyor

Bugün Coronavirüs salgınının ülkemizde 479.ncu, dünyadaki 558.nci günü. Corona bir buçuk yılımızı yedi. Daha da ne kadar sürecek belli değil. 

Ama gün gelecek o da bitecek elbette. Hayat devam ediyor. Günler, aylar, yıllar geçiyor. İnsanlar doğuyor büyüyor, dikilen fidanlar da serpilip ulu ağaç oluyorlar. 

Corona günlerinde bir yandan kendimizi koruyor, bir yandan da torunlarımızı büyütüyoruz. Bir yandan da her fırsatta çiçek ekiyor, fidan dikiyorum. Bana göre her bir fidan evlat gibi, torun gibi şefkat ve ilgiyle yetişiyor. 

Çevremde onları çoğalırken, büyürken görmek çok büyük mutluluk. Bir yandan hamdolsun torunlarım da artmakta. Kim demişse demiş: "Evlat sermaye ise torun kârdır" diye. Çok da doğru söylemiş. Onları görmek, büyümelerini izlemek bile göz aydınlığımız oluyor.

Diğer yandan diktiğim fidanlar da birer evlat ve torunlar gibi. Canlarımla birlikte büyüyüp serpilmekteler.

Onlara gözüm iliştikçe gün gelip büyüyeceklerini, koca ağaç olup gölge ve meyve vereceklerini hayal ediyorum. Torunlarımın mürüvvetlerini görebilir miyim Allah bilir. Fidanlarımın da o hallerini görebilir miyim bilmiyorum. 

Ama işte elimizin altında oradalar, büyüyorlar ve daha da büyüyecekler. Rabbim fidanlarımın meyvesini bereketli, gölgesini şifa eylesin. Can parelerimin de iki cihan saadet ve selameti için duacıyım.

İnanırız ki geleceği ancak Allah bilir. İşte insanoğlu evlat yetiştirmeyi, torun büyütmeyi kadim bir gayretle sürdürüp duruyor. Allah öyle bir sevgi vermiş ki geleceği bilmesek de evlat kokusu ve torun şefkati bizi buna devam ettiriyor. Tıpkı ağaç olduklarını göremesek de fidan dikmekten vazgeçemediğimiz gibi.  

Diktiğim fidanlara her gün bakıyorum. Onları seviyor ve çocuklarım, torunlarım gibi büyümelerini izliyorum. Bir ara Suriye’de ‘Bahar Kalkanı’ harekatında şehit olan evlatlarımız anısına 36 mis kokulu gül çeliği diktim duayla. Onlar gibi mis kokacaklar etrafa, açtıkları her gonca gül ile çevreye güzellik katacaklar.

Ayrıca bu yıl corona günlerinde 3 şeftali, 4 meşe, 3 ıhlamur fidanını da toprakla buluşturdum. Rabbim büyümelerini nasip etsin. Önceki yıllarda doğan dört torunum için de fidan dikmiştim. İlki 2003 doğumlu Nazlı torunum için bir zeytindi. 2009'da dikmiştim, şimdi on iki yıllık oldu. Üç yıldır zeytin veriyor. 

İkinci torunum Yağız 2011'de doğdu. Onun için de 2016'da bir ıhlamur dikmiştim, beş yaşına girdi. Bu yıl haziran ayında ilk defa ıhlamur çiçeği verdi, topladığımda mis gibi kokuyordu.

Ece Mercan üçüncü torunum. 2018 yılında doğdu. Onun için de  bir yıl sonra bir iğde fidanı dikmek nasip oldu. Henüz iki yaşında bile değil. İğde çiçeğinin kokusunu da çok severim, mayıs ayında açar. Kokusunu öbür sokaktan bile duyarsınız. 

Dördüncüsü bir meşeydi. 2020'de bir corona günü toprağa palamut ekerek dikildi. Torunum Tuna şimdi 1,5 yaşını geçti, küçük meşecik de henüz bir yaşında. İkisi de hayata kök salmaya çalışıyor. 

Çiçekler ve fidanlar

Bugün Coronavirüs salgınının ülkemizde 480.nci, dünyadaki 559.ncu günü. Corona günlerinde hayata tutunduğum güzel uğraşlardan biridir çiçek ve fidan ekmek. Kötüye bakmak, onunla meşgul olmak yerine, iyiye güzele bakmak, uğraşmak gibidir.

Meselâ çiçekler; onların çevremizi renklendiren, güzelleştiren en zarif dostlarımız olduğunu düşünürüm. Meselâ neşeye ihtiyacım varsa çevremdeki bir çiçeğe bakarım. Hüzünlenmek istiyorsam da o duyguyu yine onların sunduğu renk ve rayihada bulmuşumdur.

On gün önce ikiz torunlarım oldu. Allah nasip etti onları sağlıkla kucağıma aldığımda bana yeni açmış birer çiçek, taze birer fidan gibi geldiler. Evlatlarımı ya da torunlarımı çiçeğe, fidana benzetmem sebepsiz değil elbet, benzer tarafları o kadar çok ki. 

Çiçekler bence Rabbimin yarattığı en nahif ve renkli canlılar. Aynı evlatlarımız, torunlarımız gibi baktığımızda bize huzur ve mutluluk veriyorlar. Bu yönleriyle çiçekleri ve fidanları canımızın parçası evlatlara benzetiyorum. Hatta zaman zaman onların insanlara sevgiyi, merhameti ve güzelliği öğrenmesi için yaratılmış harikalar olduğunu bile düşünmüşümdür.

Bu kanaatim sadece bir hüsnüzan değil elbette. Bugün üretilen ilaçların birçoğu çiçeklerden elde ediliyor. İçlerinde bulunan çeşitli maddeler insan sağlığını koruyor ve zararlı mikropları öldürüyorlar. Bir vakit çiçek ve arı varlığının insanların geleceğiyle çok yakından ilgili olduğunu okumuştum. Onlar yoksa hayatın da sonu geldi demekmiş, belki de gerçekten öyledir. İnşallah insanlık böyle bir son yaşamaz.

Çünkü çiçekler arıların doğal mekânları. Arılar onlardan polen toplayıp kovanlarında mucizevi bir ürüne, bala dönüştürüyorlar. İşte bu bal; arılar sayesinde çiçeklerden bin derde şifa olarak üretiliyor.  Ayrıca çiçekler hem güzel koku, hem de çok güzel bir görüntü kaynağı.

Bazı çiçekler baharın habercisi. Birçoğu da farklı mevsimlerin ürünü. Meselâ bir papatya gördüyseniz; baharın geldiğini anlarsınız. İlkbahar mevsiminde herşey kış uykusundan uyanır ve etraf çiçeklerle süslenir. Ağaçlar çiçek açmaya başlarlar. Gelin gibi çok güzel bir görüntüye sahip olur, hem de mis gibi kokarlar. Kış aylarında bile her yer karla kaplı iken açan bir çiçek var adı da kardelen.

Çiçek bazen, insanların birbirlerini mutlu etmek için aldığı hediye de olabiliyor. Sevdiklerinin yüzünü güldürebiliyorlar. Aynı zamanda bize pek çok şeyi hatırlatıyorlar. Örneğin; eşe, sevgiliye uzatılan, anneye getirilen, geçmiş olsun ya da hayırlı olsun ziyaretlerinin sembolik objesidir çiçek. Kabre konulan bir demet çiçeğin bile derin anlamları vardır hayatta olanlar için.

Çiçekler doğal ortamlar dışında insanoğlu eliyle de pek çok yerde yetişiyor. Kırlarda, tarlalarda, apartman bahçelerinde ya da seralarda fark etmez. Çiçek her zaman güzel ve alımlıdır. Evlerde saksı bitkisi olarak da mekânı güzelleştirir, insanlara pozitif enerji katar ve huzur verirler. Hayatımıza renk, koku ve neşe katarak yüreklerimizdeki sevgiyi çoğaltırlar.

Evinde çiçek besleyenler muhtemeldir ki tabiat sevgisini özleyenlerdir. Fakat aynı zamanda bu insanların daha sevecen ve hoşgörülü oldukları tespit edilmiş. Onlar için çiçek sevgisi bir başka. Çiçek bu yönüyle insan kişiliğine olumlu katkı yapan bir canlı. İster camında, ister balkonunda çiçeklerle ilgilenenler sinirden ve depresyondan uzak kalıyormuş. Çiçek besleyenler canlılığın kıymetini bildiği için başkalarına zarar vermek istemez diye düşünülüyor. Çünkü çiçek doğayı renklendirdiği gibi insan ruhunu da güzelleştiren bir canlı.

Çiçek sevgisi; çiçekleri sevip korumak, onlara zarar vermemek ve ilgilenmek demek. "Çiçek dalında güzeldir" sözü boşuna söylenmemiş. Neticede unutmamalı ki onlar da birer canlı. Sevgi olmasa bile en azından saygıyı hak ediyorlar değil mi? Neticede her canlı gibi onların da bir ömrü var ve hayatlarını solarak tamamlıyorlar.

Her insanın yüreğinde taşıması gereken sevgilerden birisi çiçekse, diğeri de ağaç sevgisi olmalı. Çünkü bu sevgiler aynı zamanda insan sevgisi demek. Zira çiçeğe, ağaca değer vermek, ona bakmak ve korumak; insana değer vermek, korumak ve yaşama devam etmesini sağlamakla eş anlamlı. Düşünsenize yeşili, çiçeği, ağacı kıt bir yerde yaşam nasıl olurdu ki?

Elbette gönül memleketimizin her bir köşesi ağaçlandırılmış olsun ister. Çünkü ağaçlar, toprağın süsü gibidir. Onlarsız bir toprak çorak, çıplak ve çirkindir. Aksine ağaçlarla bezenmiş yemyeşil bir yer insana ne kadar da büyük bir huzur verir. Yazın sıcak günlerinde bir ağaç gölgesinde dinlenmek, onun serinliğinden istifade etmek ne kadar da hoştur. 

Ağaç dikmek, onları budamak, sulamak, aşılamak, etrafını çapalamak kadar insana huzur veren, stresten arındıran bir şey yoktur herhalde. Bir fidan dikmek, her sene onun tüm bakımlarını yaparak biraz daha büyüdüğünü, hele de meyve verdiğini görmek, bazen insanı tahmin edemeyeceği kadar mutlu edebilir.

O bir “güzel hayrat” işlerindendir. Çünkü diktiğimiz bir ağaç hem birçok insana hem de hayvana fayda sağlıyor. Aynı zamanda olduğu bölgeyi de güzelleştiriyor. Bu yüzden ağaç sevgisi hepimizin içinde olmalı. Sadece ağaçları sevmek yetmez; aynı zamanda fidan dikmeli ve ormanları da korumalı.

Her yıl yanan yüzlerce hektar orman, binlerce ağaç yüreklerimizi dağlamalı. Sanki evlatlarımıza zarar gelmiş gibi üzülmeliyiz.  Bu konuda Peygamberimizin ‘’Kıyamet koptuğunu görseniz, elinizdeki fidanı dikiniz’’ hadisi bir rehber niteliğinde. Sadece kendi bahçelerimize veya tarlalarımıza değil, bulduğumuz her yere dikmeliyiz onları. Yol kenarında diktiğimiz ve insanların hem gölgesinden hem de meyvesinden yararlandığı bir ağacın ne kadar önemli olduğunu bilmeliyiz.

Sıcaktan bunalan bir insan, yol kenarında bir ağaç bulup da gölgesinde serinlediği zaman, ağacı diken kişiye dua eder. O ağaç hayatta olduğu müddetçe, ağacı diken kişiye dua edilmeye devam edilir. Yahut meyvesinden yararlanan biri, ‘’Bu ağacı dikenden Allah razı olsun’’ diyerek samimi dualarda bulunur. 

Bu dua elbette hayırlı evlat yetiştiren için de geçerli. Bundan daha güzel kâr olur mu?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder