23 Nisan 2020 Perşembe

23 Nisan 2020 Perşembe 13:30 CORONA GÜNLERİ.............................Müslümanın virüsle imtihanı

Sorular...sorular...

Tüm dünyaya üç ay gibi kısa bir sürede yayılan, şu anda 2,5 milyon vaka sayısına dayanan Corona virüsü bugüne kadar toplam 160 bin dolayında insan hayatına maloldu. İyileşenler ise 600 bin civarında. 200 kadar, neredeyse tüm dünya ülkelerinde görülmüş durumda. Tablo daha kötüsünü yaşamamış bir çağ ve biz nesiller için oldukça ürkütücü. Ancak yine de bazı gariplikler var sanki bu olayda.

Meselâ, Rockefeller vakfının 10 yıl önceki raporu ile Bill & Melinda Gates ve WEF vakfının 2019 Koronavirüs çalıştayı bugünleri nasıl öngörebildi acaba? Davos gibi dünyanın geleceğinin planlandığı toplantılarda konuşulan; insan sorası toplum, insan ötesi toplum, yapay zekâ, hiper-gerçeklik, hibrit robotlar, genetik haritalama, Epidemik Hazırlık Birliği himayesinde bir aşı programı geliştirilmesi, akıllı-çipli ilaçlar, yeni sağlık sistemi, biyometrik sensörler, data şirketlerinin savaşları vs. gibi daha pek çok konunun acaba yaşadığımız süreçle herhangi bir ilgisi olabilir mi?

Küresel pandeminin neredeyse pik yaptığı ya da yapmak üzere olduğu günler içindeyiz. Olabileceğin en kötüsünü yaşıyoruz. Dünyada normal ölümlerin bu yılki toplamı 18 milyona yakın, bir günde ölenlerin sayısı da yaklaşık 100 bin dolayında. Corona virüsünden ölenlerin şu ana kadarki 100 günlük ortalaması ise sadece 6000. Peki, hasta olan ve ölen insan sayısı, diğer ölümlerden sayısal olarak çok daha az olduğu halde bu pandemiyi dünyanın sonu gelmiş gibi anlamamıza sebep olan nedir? Size çok abartılı gelebilir ama acaba bu bir komplo mu? Daha önce yaşanan sars, ebola, kuş gribi ve domuz gribi gibi benzer covid vakalarında yaşadığımız böylesi algı kasırgalarına neden yine muhatap oluyoruz?

Acaba bu işin içinde Çin ABD kapışması, Avrupa Amerika ayrışması, küresel sermayenin doymaz iştahı, Dünya Sağlık Örgütünün kendisine biçilen misyonu ve onun destek aldığı ilaç endüstrisinin süper güçlerle olan karmaşık ilişkileri ne kadar var? Yaşadıklarımız, küresel güç odaklarının önceden planladıkları şeyler olabilir mi? Ya da mevcut durumu, planladıkları dünya için bir fırsata mı dönüştürüyorlar? Korona testlerinin güvenilirliği kadar, aşı çalışması yürüten onlarca gizli laboratuarın stratejik önemdeki çalışmalarına ne kadar bel bağlanılabilir? Adeta ülkeden ülkeye değişebilen korona vaka tespit biçimleri, uygulanan ilaç ve tedavi şekilleri ile alınan tedbirler neden bu kadar farklılaşabiliyor? Üzerinde yazan çizen ve söz söyleyen bilim insanlarının açıklamaları neden böyle dağınık?

Komplocu biri değilim, ama samimi olarak bu ve buna benzer pek çok soru var aklımda.

Müslümanın virüsle imtihanı

Bir müslüman olarak her hayırdan olduğu gibi her şerden de ders çıkarmak zorundayız. Bu, olanı biteni nasıl değerlendirmemiz ve anlamamız gerektiğine ışık tutacağı gibi sonrası için de bize yol gösterecektir. Corona diye bildiğimiz Covid-19 adlı virüs de belki yüz yılda bir gelen küresel bir afet. Sebebi ne olursa olsun, arkasında neler olursa olsun ciddi bir salgınla karşı karşıyayız. Elbet onunla mücadeleye odaklanılması ve en az hasarla atlatılmaya çalışılması çok normal. Ayrıca her türlü musibete karşı panik yapmamak, korkulara yenilmemek, tedbirli davranmak ve sabır direnciyle mücadele etmek müslümanlığımızın da icabı değil mi?

Ancak şu corona günlerinde her dünya insanının öğreneceği çok şeyler olduğu gibi müslüman olarak bizlerin de ibret ve ders alacağı şeyler var. Bir kere müslümanlar dahil tüm insanlık değerini bilmediği, kıymetini takdir etmediği bir çok nimetten mahrum kaldı. Sağlığımızın ne kadar önemli olduğunu, bir nefeslik dahi olsa yaşamanın kıymetini anlayabildik mi acaba? Meğer özgürce dolaşabilmek, istediğimiz yere seyahat edebilmek ne kadar güzelmiş. Evlere tıkılınca; çalışabilmeyi ve bir işimizin olmasını ne kadar da özledik değil mi? Konuşmaya ve birlikte olmaya ne kadar da ihtiyacımız varmış. Yakınlarımız, komşularımız, dostlarımız ve arkadaşlarımızla selamlaşıp kucaklaşmak ne kadar da önemliymiş.

Her ülkenin umutla yükselttiği küresel örgütlerin pandemiye olumlu hiçbir katkısı olmadı. Bu örgütlerin üçü beşi geçmeyen sözde gelişmiş ülke çıkarlarına hizmet ettiği bir kez daha ispatlandı. İmaj ve PR olarak kullandıkları “toplumsal dayanışma, halkların refahı, küresel mutluluk” gibi kavramların meğer çağdaş dünya düzeninde gerçekte hiçbir karşılığı yokmuş. Elbet zalimlerin dünyası da bu salgınla sarsıldı, ancak Pandemi sadece onlara değil, tüm mazlum ve iyilere de zarar veriyor. Emperyalist ülkeler de, onlara karşı birlikte mücadele edemeyen diğerleri de sadece virüsün değil, onun tetiklediği sosyal ve ekonomik krizin de altında kaldılar. İnsanlık adeta adalet, cesaret, dayanışma, eşitlik gibi uğruna mücadele etmediği çok sayıda nimetten mahrum kalmış durumda.

Mesela müslümanlar bu yıl Kâbe ziyaretinden mahrum kaldılar. Belki de bu yıl Hac ibadeti yapılamayacak. Bu ceza acaba, islam dünyasının vahdete sarılmadığı, Kâbe’yi yönetenlerin de küresel güç odaklarına teşne olmaları sebebiyle gelmiş olmasın? İslam dünyası eli kanlı zalimlere göz yumduğu, müslüman kanının akmasına, yaşanan açlık, sefalet ve göçe sağır olduğu için mi acaba Kabe'nin kapanmasını hissetmedi. Hani camiler de toplumsal birliğin, kardeşliğin ve dayanışmanın merkezleriydi? Camide kılınan namaz en temel ibadet değil miydi? Acaba camiler o birliğin merkezi olabildi mi? Cuma hutbesi ve namaz devlet olmanın icabıdır diye biliyorduk. Demek cemaatle kıldığımız namazlar bizi bir Kuran Müslümanı ve islam devleti yapamamış. Düşünüyorum da acaba daha böyle bir çok vahim hata, ihmal ve kusurlarımızın cezası camilerden ve cemaatten mahrum kalmak olmuş olabilir mi?

Müslüman imanıyla vardır. İmandan kaynaklanan değerlerle yaşar ve ölür. Şimdi hepimiz kendimize bir bakalım: Acaba ahireti unutmuş, sadece dünya için yaşıyor olabilir miyiz? Ölmekten neden çok korkuyoruz? Hastalıkla bilinçli ve sorumlu bir mücadele etmek varken, neden telaş ve panik içinde kendimizi kaybediyoruz? Acaba para, makam, mal mülk, geçimlik ve bedenlerimizi ahlak, inanç ve ibadetlerimizden daha çok mu önemsiyoruz? Dünyadan mahrum kalmak neden bu kadar önceliğimiz oldu? Mesela anne ve babalar olarak çocuklarımızın dünyasını önemsiyoruz da neden ahiretinden bu kadar kaygılanmıyoruz? Dünya için onca gayrete karşılık, ahiret hayatı için hiçbir çaba içinde olmamak acaba gayretullaha dokunmuş olabilir mi? Bu yüzden mi acaba bedenlerimize ve evlerimize hapsolunduk. Artık biliyoruz ki, virüsten korunmanın en etkili yolu temizlikmiş! Ama biz bu kuralı zaten imanımızın yarısı bilmiyor muyduk? Beden temizliği yanında ruh ve kalp temizliği de önemli değil miydi? Belki korona virüsünü yok edebiliriz ama ölümü yok edemeyiz öyle değil mi? Sonuçta 'her nefis ölümü tadacak.' Bu ilahi yasayı unuttuk mu?

Kur’an bize Allah’ın azabını sık sık hatırlatıyor ve dünyanın bir imtihandan ibaret olduğunu söylüyor. Bakara suresi 155. ayet “Biz sizi biraz korku, biraz açlık ve biraz mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmeyle imtihan edeceğiz. Sabredenleri müjdele” diyor. Bu yüzden insan olarak çeşitli zorluk, sıkıntı ve musibetlerle imtihan edildiğimizin farkında olmalıyız. Ölümü öldüren bir bakış açısıdır bu. Kesin kazanmanın tek yoludur. Neden? Çünkü, bize zarar verecek şeyleri Allah’tan başka giderecek herhangi bir güç yok da ondan. Nihayetinde korona da bitecek. Ama başımıza gelecek iyi ve kötü şeyler olmaya devam edecek. Sonuçta bu hastalık da diğerleri gibi tarihe karışacak ama hayat yeni gailelerle sürecek. O zaman biz de insan olmaya, daha da önemlisi 'teslim olan' anlamında müslümanlaşmaya ve böylece yaşamaya ahdetmeliyiz
-------
http://www.islamianaliz.com/m/3818/coronavirus-krizine-muslumanca-bakmak

Geldi 23 Nisan, Geldi ramazan; Neşe dolamıyor insan

Bugün 23 Nisan, TBMM'nin 100. açılış yılı. Milli Egemenliğimizin ilan edildiği yıl. Çocuk bayramı olarak hep cıvıl cıvıl kutlanan ve öyle hatırladığımız bir bayram. Bu yıl 100 yaşına girmesi sebebiyle çok daha coşkulu ve görkemli kutlanacaktı. Ama maalesef coronavirüs sebebiyle ancak evlerimizden, balkonlarımızdan, dijital ortamlardan ve yüreklerimizden kutlayabildiğimiz buruk bir yıldönümü oldu. 

Yine bugün mübarek Ramazan ayının eşiğindeyiz. Gece oruca kalkacağız ama bu akşam camilere teravihe gidemiyeceğiz. Oruç tutacağız ama eşimizi dostumuzu iftara alamayacağız, arkadaş ve dostlarımızla geniş katılımlı davetlerde bir arada olamayacağız. Camilerde alıştığımız mukabeleler olmayacak. Beş vakit namazımızı cemaatle kılamayacağız. Muhtemelen fitre, sadaka ve zekatlarımızı da dijital ortamlardan ulaştırmaya çalışacağız. Her zamanki ramazan neşesini hissedemeyeceğiz. Belli ki Ramazan da bu yıl garip geçecek.

Salgın sebebiyle vefat edenler var, hastanelerimizde halen tedavi altında olanlar var. Karantina altında olanlar, 14 günlük gözetim altında bulundurulanlar var. Çetin bir mücadelenin tam da ortasındayız. Oruç bir yönüyle sabır, metanet ve istikamet üzere olmak demek. İnşallah hem nefsimize hem de salgına karşı verdiğimiz mücadeleyi kazanacağız. Kutlayacağımız bayram çifte bayram olacak. Allahın izniyle daha çok coşkulu 23 Nisanlar, kutlu ramazanlar ve sağlıklı bayramlara erişeceğiz.

Bütün çocuklarımızın 23 Nisan bayramını kutluyor, müminlerin ramazan ayını da tebrik ediyorum. Bu arada ölenlerimize rahmet, hastalarımıza şifa diliyor, iyileşenlere de geçmişler olsun diyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder