5 Ağustos 2020 Çarşamba

05 Ağustos 2020 Çarşamba REİS Gazetesi/sayı173..............................Susurluk Değerleri

Susurluk Değerleri
“Değerler” tabiatıyla insanın ürettiği ve taşıdığı kıymetler. Ne insan olmadan bir değerden söz edebiliriz, ne de herhangi bir değeri olmayan insanın kıymet i harbiyesi vardır. O kadar ki insan belli değerlerle ancak “eşref i mahlûkat” olabilmiştir diyebiliriz.  Bu yüzden bazen bizatihi bir “insan” da kendi başına bir değer olabiliyor. Tarihte kahramanlık göstermiş, ardında bir eser ya da kalıcı izler bırakmış şahsiyetler böyledir. Onlar yaşadığı toplumda öldükten sonra da daima hatırlanır ve yüceltilirler. Bu insan bazen bir sanatçı, kimi zaman bir idareci, hatta sıradan bir çiftçi bile olabilir. Onu kıymeti tükenmeyen bir değer yapan şey mesleği, konumu ya da zenginliği değildir. Hatta adı sanı bilinmediği halde toplum hafızasında hala büyük bir yeri olan insanlar da vardır. 
Yüzyıllar geçtiği halde üzerinden geçip durduğumuz zarif bir köprü, karşısına geçip ne güzel yapılmış dediğimiz bir ev, kim bilir kimin dokuduğu belli olmayan bir yün halı ya da kilim bile banisini gözümüzde ve gönlümüzde büyük yapar. Onlar yazdığı bir şiir, bestelediği bir eser, geriye bıraktığı bir vakıf, gelip geçen yolculara ikram ettiği bir bardak köpüklü ayranla unutulmamış, kültürümüzün bir parçası olmuşlardır. Susurluğun belki bu manada tarihinden gelen ulusal çapta meşhur bir değeri yok. Ancak; biraz hafızamızı zorlarsak “İğne Bey, Katrancı Mehmet Pehlivan, Ayrancı Şükrü ve Selahattin Altınbaş” ilçemiz için belki böyle değerlere örnek gösterilebilir.
Hiç kuşkusuz insanı değerli kılan manevi hasletler büyük ölçüde yaradılıştan geliyor ve dini inançlardan besleniyorlar. Ortak değerler de böylece toplum halinde yaşayan insanların kültürü haline gelmişler. İnsanı başkalarından ayırdığı gibi, toplulukları da diğerlerinden farklılaştırmışlar. Ancak bu farklılıklar ayrıştırıcı değil. Zannedildiğinin aksine insanları birbirine yakınlaştırıyorlar. Birbirlerini farklılıklarıyla tanıyıp kabul ederek sosyal ilişkileri kolaylaştırıyorlar. 
“Doğruluk”, “Dürüstlük”, “Çalışkanlık”, “Adalet”, “Emanete sadakat” ve “Güzel ahlak sahibi olmak” kişiyi değerli ve farklı kılan insanî vasıflar. Ancak bu değerler benimsenip yaygınlaştıkça; “Güvenli toplum”, “İyi insanlar yurdu”,  “Girişimcilik ruhu”, “Birlik ve beraberlik şuuru”, “Dayanışma ve yardımseverlik”, “Hoşgörü ve farklılıklara saygı duyma”, “Misafirperverlik”, “Sorumluluk ve sahip olunan Kültürel mirası yaşatmaya duyarlılık” ve “Çevreye saygı” gibi  toplumsal değerlere dönüşüyorlar. 
Susurluğu düşündüğümüzde bu gibi değerlere benzer bazı vasıfların halen yaşadığını görebiliyoruz. Meselâ bu yörenin insanı her şeyden önce “iyi” olarak bilinir ve hatırlanır. Halkımız kendi halinde, işinde gücünde insanlardır. İddiasız, hilesiz, yalansız, sessiz sedasız çalışırlar. Genellikle geleneklerine bağlı ve inançlı olduklarını söyleyebilirim. Aileyi yaşatan, evlatlarını yuvadan uçup gitme pahasına okutup adam etmeye çalışan bir fedakârlığa sahiptirler. Hele de konu vatansa her birinin birer arslana dönüşeceğinden de hiç kuşku yoktur.  Çünkü geçmişten bu yana insanımızda mevcut olan “Vatana sadakat” gibi daha birçok değerimiz toplumumuz içinde güçlü bir şekilde yaşıyor. 
Susurluk insanı kapısı gibi gönlü de açık “Misafirperver” insanlardır. Yüreği cebinden daha cömert; “Yardımsever” ve hamiyet sahibidirler. Bu vasıflara ister merkezde ister herhangi bir köyüne gidin yakından şahit olursunuz. “Susurluk vakfı aşevi”, “Susurluk ateşi” ya da “Üniversite öğrencilerini destekleme derneği” gibi sivil toplum kuruluşları böyle güçlü yardımlaşma duygularına örnek verilebilecek değerler. Günümüzde tek başına bir vakıf gibi çalışıp genç sporcular yetiştiren “Fehim hoca” kıymeti takdir edilmesi gereken ve hafızalarımızdan silinmeyecek bir başka değerimiz. Öte yandan Göbel’in “Katrancı Mehmet Pehlivan yağlı güreşleri”, Karapürçeğin “Rahvan at yarışları”, Çaylak mesire yeri “Motorkros”  yarışmaları spor ve alternatif turizm açısından devam ettirilmesi ve yaşatılması gereken değerler. 
Meselâ genç kızlarımızın, kadınlarımızın “el işi göz nuru” ürettiği şeyler. Ülkemizin her yöresinde vardır da bizde yok mudur; vardır elbette. 

Teşvik edilirse başka yerlerde rastladığımız pek çok el sanatının gün yüzüne çıkması mümkün olacaktır. “Marifet iltifata tabidir” denmiş; inanıyorum ki kızlarımız ve kadınlarımızın bu konuda diğerlerinden eksik kalır hiç bir yanı yoktur. Sadece imkân verilmesi gerekiyor. 
           Hiçbir değerimizi göz ardı etmeye, küçük görmeye hakkımız yok. Bana göre Susurluk için “süpürgecilik” bir markadır. Neredeyse hala süpürge kullanan bütün beldelere ulaşabiliyorlar. Yine, ilçemizden yetişen pek çok kıymetli “müzisyen” var. Onlar da büyük kentlerde ekmeklerinin peşinde icra i sanat ediyorlar. Selahattin Altınbaş gibi büyük bir bestekâr onların içinden çıkmadı mı? Kim ne derse desin, bunlar da Susurluğun değerleridir ve gelecekte de var olacaklar. 
Susurluğumuzun başka bazı yerler gibi hemen akla geliveren tarihi, arkeolojik ve kültürel zenginlikleri yok. Bu anlamda ziyaret edilebilecek ören yeri ve eserlere de sahip değil maalesef. Ancak bir yol üstü kasabası olarak çeşitli adlarla da olsa geçmişten bu yana bilinen kadim bir geçiş güzergâhı. Denizden Bandırma-Balıkesir yolu ile karadan İstanbul-Bursa yolu ile İzmir'e ulaşım hep bu noktadan geçmiş. Bu yüzden Egeyi Marmara’ya, Marmara’yı da İç Anadolu’ya bağlayan tarihi “Ulaşım güzergâhları üzerindeki Coğrafi konumu” buraya belli bir değer kazandırıyor. 
Ayrıca adı ‘Fırt’ da olsa, ‘Susığırlık’ da olsa, Susurluk geçmişten bu yana hemen herkesin yolunun düştüğü, soğuk ayranını içtiği bir nokta. Gelip geçen her yolcuda bıraktığı bir tat, bir iz mutlaka var. Bu bağlamda Susurluğa özgü bir süt ürünü ve markası olarak “Köpüklü Ayranı” artık bizimle bütünleşmiş, tarihi geçmişi olan önemli bir değerimiz. Ayran gibi, “Yörsan tava yoğurdu da kahvaltılık loru, peynir çeşitleri” de Susurluğun lezzetli ürünleri. 
Aynı şekilde gerek “kuzu etinde, gerekse sığır etinde” İstanbul pazarının başat tedarikçisi konumunda. Demek ki genel olarak hayvancılık ve bunun doğal sonucu olan “et ve süt ürünlerimiz” önemli bir zenginlik kaynağımız. Meyvecilik, yaş sebze ve zengin tarım ürünleri çeşitliliğini görebilmek için Çarşamba pazarını gelip gezmek yeter. Örneğin Dereköy’ün, Gürece’nin, Kurucaoluk’un “kuru fasulye”si ancak birbirlerine rakiptirler. 
“Çaylak suyu”nun tadını lezzetini ancak içenler bilebilir. Son yıllarda adı köpüklü ayranla birlikte anılan tava ekmek ve özel peynirli “tostunu” da unutmamak gerekiyor. Kısaca Susurluk bulunduğu yol üstü konumda; suyu, eti, sütü, ayranı, meyvesi, sebzesi ve zengin ürün çeşitliliği ile misafirleriyle yeniden kucaklaşmayı bekliyor.  
      Bu güne kadar Susurluk halkı ailesini geçindirmiş ama kendini aşıp ta büyüyememiş. Büyümeli miydi? Böyle “doğal” kalması daha mı iyi oldu? Elbette ki bir taraftan farklı ekonomik faaliyetler, ticari yatırımlar, Üniversite kurulması ve yeni konut alanları gibi konularda çabalar devam edecek. Bunlar önemli ve ihmal edilmemeli. Fakat 2020'lerin Türkiye'sinde Susurluğun da kendine özgü yaşayan değerlerini öne çıkarıp parlatmayı başarabilmesi gerekiyor. 
Susurluğun ne yazık ki bir Göynük, bir Taraklı, bir Nallıhan, bir Beypazarı, bir Ayaş ya da Foça gibi tarihi ve kültürel açıdan öne çıkarılabilecek mukayeseli bir üstünlüğü bulunmuyor. Bir ‘Cittaslow’ olarak değerlendirilebilecek yavaşlığı da yok. Elbette ki yaşanmış, halen varlığını sürdüren ve gelecekte de hatırlanacak bazı değerleri var. Bu değerlerin bazıları ulusal düzeyde biliniyor. Ama çoğu burada yaşamış ve yaşamakta olanların hayatında bir tür kimlik çizgileri gibi duruyor. Başkaları için bir kıymet ifade edebilmesi için üzerinde çalışılması, bir bakıma restore edilmeleri gerekiyor. 
Örneğin Susurluk’ta eski İnebey İlkokulu bir “etnografya müzesi” haline getirilebilir. Yörenin tarihi, kültürü, otantik objeleri burada toplanıp sergilenebilir. İnanıyorum ki böylece Susurluğa farklı ve kalıcı bir eser kazandırılmış olacaktır. Zira bugün Susurluk deyince birilerinin aklına başka şeyler geliyor. Bu algı, zihinlerimizi işgal eden medyatik kirlilikle ilgili bir durum. Oysaki bir zamanlar Susurluk denince ilk akla gelen şeyler; “tahta sandalye ve at arabası” üretimiydi. 
Susurluk bir dönem ülkemizin tahta sandalye üretim merkeziydi. Yine, motorlu taşıt araçlarının çıkmasıyla giderek önemini kaybeden at arabası yapımı eskiden yörede yalnızca Susurluk'ta yapılmaktaydı. Bitti mi? Bence bitmedi; şimdilerde Bozcaada gibi turistik yerlerde gittikçe artan bir trend var. Lokantalarda, çay bahçelerinde sadece ahşap masa ve sandalye kullanıyorlar. Büyük oteller, rezidanslar bahçelerinde çiçeklendirilmiş küçük at arabaları bulunduruyorlar. Susurluk bu değerini yeniden canlandırabilir mi? Evet, neden olmasın?
Günümüzde “Susurluk Şeker Fabrikası”, “Yörsan”, “Dört Mevsim Entegre et”, “Fide” ve “Has tavuk” gibi tesis ve markalar Susurluk için birer değer durumundalar. Bazıları konjonktürel olarak sarsılmış gibi olsa da marka değerleri hala yüksek. “İstanbul’a ve limanlara yakınlık, güçlü ulaşım ağları” ile “nispeten bakir kalmış bir bölge“ olarak Susurluk orta vadede kendisine yer arayan Sanayi ve lojistik yatırımcıları için oldukça cazip fırsatlar sunuyor. Ayrıca ilçemizin sahip olduğu “Rüzgâr”, “Güneş” ve “Jeotermal” kaynaklar de başlı başına önemli bir potansiyel. Hem enerji sektörü hem de termal turizm için değerliler. 
Susurluğun bulunduğu “bozulmamış doğal çevre” başlı başına bir değer. Bir tarafında “Çataldağ” diğer yanda Keltepe yükseltileri arasında kıvrılıp giden “Susurluk ırmağı”nın geçtiği yemyeşil bir vadide yer alıyor. “Çaylak mesire yeri” gibi güzel bir dinlenme yerine sahip. Ki, bu doğallık, güzellik ve yeşillik her yerde bulunabilen şeyler değil. Bunlar Susurluk için aklıma geliveren, zihin açma kabilinden bazı örnekler. 
Bugün için aklımızda kalması gereken şey şu: ‘Değerler önemlidir. Değerler ilkeler ve gelecek vizyonu için sağlam bir temel oluştururlar. Hareket stratejileri için de dayanak noktasıdırlar.’ Onları yeniden keşfetmek, seçip ayıklamak ve gelecek için kazanmak zorundayız. Bu zamanda mukayeseli üstünlüklerimizi bilmeden, onları öne çıkarmadan fark edilemeyiz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder