Yazar olmak
Bir taraftan artan vaka ve ölüm sayıları, öbür yanda Giresun'daki sel felaketi. Yetmiyormuş gibi durduk yerde Yunanistan'la artan gerilim. Sinir uçları o kadar oynanıyor ki "savaş" kelimesi sanki bir bilgisayar, ya da satranç oyunu gibi olağanlaşıyor.
Oğlumun son kitabı "Kuş lokumu sözlüğü" de nihayet çıktı. Çok uzun zamandır basılmasını bekliyorduk. Çok sevindik tabi ki. Artık üzüntü, umut, gerginlik, rehavet, sevinç ve korku duygularımız birbirine karışmış durumda.
Aslına bakarsak karmakarışık bir dünya var ortada. Kaos sadece bizlerin ruh dünyasında yok. Ülkeler de her biri başka sebepten birbirleriyle didişip duruyorlar. Savaşların, darbelerin, ülkeler üzerinde yürütülen operasyonların, savaş kışkırtan söylemlerin, felaketlerin arasında yaşıyoruz. Böylesi bir ortamda yarın "1 Eylül Dünya Barış Günü"ymüş! Nasıl? Şaka mı, hayır şaka yapmıyorum.
Epeydir dünya siyasetinin fırtınalı havasına kapılmamayı öğrendim. Dünyada gün geçmiyor ki bir felaket haberi almayalım. Her an bir kriz, her hafta bir gerginlik. Algılarımız üzerinden yürütülen acaip bir sanal mücadele var ortada. Üstüne ilave olarak bir de salgın afeti yaşıyoruz dünya olarak 8 aydır.
Durup derin bir nefes alıyorum kendime gelmek için. Doğru, son yıllarda böyle pek çok türbülans yaşadık. Biri bitti, ikisi üçü geldi üstümüze hep. Adeta dalgalı denizde yol alan gemi gibiyiz. Kendimizi bu havaya çok kaptırırsak başımızın dönüp midemizin bulanması kaçınılmaz. Oysa hayat devam ediyor ve siyaset bu iş için var.
Birilerinin de yazması lazım olup biteni. Bazısı siyasi, kimileri bilimsel, bir bölümü edebi hatta mizahi yönden ayna tutacaklar içinde yaşadıkları zamana. Bu anlamda yazar kısmının ne dolduruşa gelmesi, ne de gaza gelip birilerinin kayığına binmesi kabul edilemez. Hiç olmazsa onların düşündüklerini, algıladıklarını hür ve özgün biçimde ortaya koyması gerek. Bu olsa da olur olmasa da türünden bir şey değil. Yazar ve "yazı" hayatın rengi, tadı olduğu kadar devamı için de bir zorunluluk.
Yazmanın arka planı
Yazarlık bir meslek değil, yazmak da bir iş değil. Kendimden bahsetmiyorum, ben emekli yöneticiyim, mesleğim bu. İhtisasım da Kamu yönetimi. Bu konuda yüksek lisans uzmanlık diplomam var. 35 yıl kamuda görev yaptım. 7 müdürlük, dört daire başkanlığı kısa süreli olsa da müsteşar yardımcılığı yaptım. Şimdi yazıyorum diye kendimi asla bir yazar olarak görmedim, görmem de.
Gençken de yazardım; günlük, şiir, deneme, hatta makalelerim var. Memuriyette de aslında sürekli bir şeyler yazdım. Ama bunlar görevle ilgili şeylerdi. Resmi yazılar yazdım, bilanço ve mali tablolar düzenledim, brifing ve faaliyet raporları yazdım, denetçi olarak denetim raporları verdim vs.
Emeklilikten sonra yeniden sevdiğim şeyi yapıyorum. "Yazmak" benim için bir iş değil, ama ancak "varoluş" diye niteleyebileceğim doğal bir eylem. Hoş eşim için yazdıklarım zaten hiç bir zaman "çalışmak" olarak görülmedi. Ona göre çalışmak para kazanmaktır, bu kadar basit. Aslında bir yemeği yaptığında, evini temizlediğinde kendisini nasıl hissediyorsa ben de bir yazıyı bitirdiğimde kendimi öyle hissediyorum.
Bir eser ortaya koymak, yazarak hayata not düşmek kendimi iyi hissettiriyor. Bu duyguyu mesleğimde de hep yaşadım. Yılın sonunda çıkan bilançoyu, ya da kitap çapında bir raporu elime aldığımda evladı olan bir anne gibi mutlu olmuşumdur. Düşünsenize daha önce mevcut olmayan bir metin ya da şiir sizin kafanızdan, yüreğinizden ve elinizden doğmuş. Ne kadar hoş bir duygudur bu.
Oğlumu da bu nedenle çok iyi anladığımı sanıyorum. Aslında bir bakanlıkta çalışıyor. Ancak okuyamazsa, yazamazsa kendini kötü hissettiğini biliyorum. Her şeyden evvel çok iyi bir kitap okuyucusu. Şu ana kadar 3 romanı, 1 çocuk kitabı ve son olarak da "Kuş Lokumu Sözlüğü" basıldı. You tobe'da "Sesli hikayeleri yayınlanıyor. Zaman zaman dergilerde de haftalık aylık yazıları çıkıyor. Alanı mizah edebiyatı denilebilecek bir tarz. Yazarlık bir işse onun buna daha yakın olduğunu düşünüyorum. Ama, kitabının basılması ve satılmasından daha fazla "yazmaya" olan bir tutku görüyorum.O konular zaten biraz sancılı.
Ben kendi açımdan yazdıklarımın ticari olarak basılmasıyla ilgili değilim. Para kazanmak gibi bir amacım ya da kaygım yok. Yazdıklarım face'de ve blog'umda herkese açık vaziyette. Okuyan olursa tabi ki memnun oluyorum ama okuyanların sayısının azlığını da sorun etmiyorum. Şu ana kadar 4 kitap yaptım. Hazırda da üç kitaplık birikmiş var. Yazmayı kendime, kitaplarımı da evlatlarıma ve torunlarıma adıyorum. Onların okuması benim için yeterli.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder