
Yeni tip münekkid
İnsanlar neden sürekli
birilerini, bir şeyleri eleştirir? Kendimizi ifade edebilmek için hep başkalarıyla
didişmek zorunda mıyız? Kendi çözümlerimiz üzerinde
düşünüp dile getirmek yerine
neden diğerlerinin yaptıkları üzerinde zaman harcıyoruz? Sohbet, muhabbet etmek için neden sürekli kendi dışımızdaki dünyayı çekiştiriyoruz?
Bilgilenmenin, öğrenmenin
ve paylaşmanın daha doğru bir yolu yok mudur? İnsan
neden düz yollar varken hep eğri büğrü yolları seçer ki?
Bu işi
bir meslek, uzmanlık ya da itiyad halinde yapanlar da var elbette. Onlara eski
dilde kötüyü iyiyi ayıran, onları ve kusurları söyleyen kişiye tenkid edici manasında 'Münekkid'
denirmiş. Tenkidin yeni karşılığı 'Eleştiri' ya bu yüzden eleştiriyi
şiar yani kendisine yol, ülkü, ilke edinmiş kişilere de bugün 'eleştirmen, eleştirici, eleştirmeci'
deniyor.
Bu
konunun bir felsefe ekolü olarak bilim literatüründe yeri var. Filozof İmmanuel kant'a dayandırılan bu ekole
kritisizm(critisisme) yani eleştiri felsefesi deniyor. Kant da önce doğru bilgiye sadece akılla ulaşılabileceğini iddia
eden 'rasyonalizm' akımını ve doğru bilgiye ulaşmanın yolunun yalnızca
duyularla elde edilen veriler olduğunu söyleyen 'empirizm' akımını eleştirmiş. Bu sebeple ekolüne eleştiri felsefesi deniyor. Bu yaklaşıma göre delilleri ve nedenleri olmadıkça hiçbir bilgi
kabul edilemez. Tüm bilgilere
eleştiri yoluyla yaklaşılır ve doğru
bilgi hem akıl hem de duyumla birlikte elde edilebilir.
Kant,
zamanın bir eleştiri çağı olduğunu öne sürmüş. Bu
nedenle de hiç kimsenin eleştiriden kaçamayacağını, krallığın da, papalığın da
bu eleştiriye baş eğmesi gerektiğini ileri sürmüş. Ayrıca Kant, kitabında insan aklının ancak deney alanından bilgiler derleyebileceğini, deneyi aşan
alanların bilimsel bilgisinin olamayacağını iddia etmiş. Ona göre bilginin meydana gelmesi için hem deney hem de
zihin yani akıl gerekli. Yani
bilginin üretimi için hem dış dünyadan gelen verilere hem de bunları işleyip
değerlendirecek bir akla ihtiyaç var. Bununla birlikte metafizik bilgiyi de yok saymamış Kant, bu alanı,
ispatlanamaz olan ve nesnellikten uzak bilgilerin alanı diye vasıflandırmış.
Kant
ve onun gibi düşünenler insanın yaratılışını, hayatı ve evreni, hemen her şeyi
eleştirirler. Ancak Vahye kapalı oldukları, gönderilen resulleri işitmedikleri
için hakikatin tamamını anlamaları mümkün olmuyor. İnsanın bir şeye gözlerini
kapatması onun varlığını yok etmiyor. Hatta beş duyumuzla algılayamadığımız
şeyleri inkar etmemiz sadece bizim için
bir sorun. Yoksa onlar orada var ve bal gibi de bilgiye dayanıyorlar. Bizim bilgimizin, aklımızın ve duyularımızın sınırlılığı hakikatlara mal edilemez. Eleştirel
bakmak dozunda yararlıdır ama gerçeğe ulaşmak için yeterli olmaz. Hatta bazen
devekuşunun başını kuma sokması gibi insanı komik bir duruma da düşürebilir.
İster bir aile içi konuşmada, ister kahvede yapılan bir çay içimi muhabbetinde farkında olalım olmayalım sürekli kendi dışımızdaki şeyler üzerinde konuşuyoruz. Freni tutmayıp işi iftiraya, sövgüye, hakarete vardırmak çok daha başka bir şey. Onu şimdilik konu dışında bırakıp iyi niyetli yapılan, hatta iyilik adına, dürüstlük adına yapılan eleştiriler hakkında biraz düşünelim. Dedikodunun kötü bir şey, gıybetin ölmüş kardeşinin etini yemek olduğunu bile bile nasıl oluyor da bu fena itiyadı sürdürebiliyoruz? Herkesi ve herşeyi tenkid ederek, dedikodu gıybet demeden sadece "cak cak" etmekten ne elde edilebilir ki?
'Çarşı herşeye karşı' gibi hayatı muhalif, bir münekkid gibi tenkitçi, her konuda uzmanlığı varmış gibi eleştirmen olanlara Allah şifa versin. Felsefeci de değil ki critisisme ekolüne mensup diyelim. Bunlar yeni tip münekkidler. Ama dertleri bilgiyi bulmak değil, hakikate ulaşmak hiç değil. Hatta niyetleri doğruyu söyleyerek bir yanlışı, kusuru düzeltmek de değil. Yani lüzumsuz işlerin, içi boş konuşmaların fuzulî adamları.
İster bir aile içi konuşmada, ister kahvede yapılan bir çay içimi muhabbetinde farkında olalım olmayalım sürekli kendi dışımızdaki şeyler üzerinde konuşuyoruz. Freni tutmayıp işi iftiraya, sövgüye, hakarete vardırmak çok daha başka bir şey. Onu şimdilik konu dışında bırakıp iyi niyetli yapılan, hatta iyilik adına, dürüstlük adına yapılan eleştiriler hakkında biraz düşünelim. Dedikodunun kötü bir şey, gıybetin ölmüş kardeşinin etini yemek olduğunu bile bile nasıl oluyor da bu fena itiyadı sürdürebiliyoruz? Herkesi ve herşeyi tenkid ederek, dedikodu gıybet demeden sadece "cak cak" etmekten ne elde edilebilir ki?
'Çarşı herşeye karşı' gibi hayatı muhalif, bir münekkid gibi tenkitçi, her konuda uzmanlığı varmış gibi eleştirmen olanlara Allah şifa versin. Felsefeci de değil ki critisisme ekolüne mensup diyelim. Bunlar yeni tip münekkidler. Ama dertleri bilgiyi bulmak değil, hakikate ulaşmak hiç değil. Hatta niyetleri doğruyu söyleyerek bir yanlışı, kusuru düzeltmek de değil. Yani lüzumsuz işlerin, içi boş konuşmaların fuzulî adamları.
Genelde tenkit hastalığının kendini beğenmekten yani kibirden ileri
geldiğini söylüyorlar. Başkalarını tenkid
etmek için ya doğru olmayan şeyler
söyleyeceksin, ya zanla
konuşacaksın ya da onların gizli hallerini, yanlışlarını araştırarak ortaya dökeceksin.
İlki düpedüz 'yalan'dır ve 'iftira' olma ihtimali yüksektir. İkincisi bilmediğin şeyin ardına düşmektir ve onun çoğu doğru değildir. Üçüncüsü de 'tecessüs'tür ve o merak da insanı günah sokar.
İlki düpedüz 'yalan'dır ve 'iftira' olma ihtimali yüksektir. İkincisi bilmediğin şeyin ardına düşmektir ve onun çoğu doğru değildir. Üçüncüsü de 'tecessüs'tür ve o merak da insanı günah sokar.
Emr-i maruf yapmak ayrı bir şey. Doğru, iyi ve güzel
şeyler yumuşaklıkla, kimseyi üzmeden ve genelleme yapılarak söylenmelidir.
İnsanların nefsini tahkir edecek, incitecek şekilde yapılmaz. Burada bile olanı
tenkid etmek yerine doğruyu, iyiyi, güzeli ve hayrı konuşmak esastır. Tenkid
yıkıcıdır, nasihat yol gösterici olur. Eleştiri karşıdakinin savunma refleksini
harekete geçirir, halbuki misal vermek, kıssalar üzerinden, güzel sözler
alıntılanarak da anlatılabilir meramımız.
Eleştiriye
çok aldırmamak lazım. Ziya paşa böyleleri için şöyle demiş: "Yıldız arayıp
gökte nice turfa müneccim / Gaflet ile görmez kuyuyu rehgüzerinde" Anlamı şu: Kendinden menkul birçok acemi bilgiç, gökte yeni yıldızlar keşfedeyim derken, yollarının üzerindeki kuyuyu görmez. Sonra da...
Eğer doğru değilse, yok sayın gitsin. Ama eğer doğru ve haklıysa da ondan ders çıkartın, yararınıza olur. Alternatifi, çözümü olmayan tenkit bir nevi fitnedir, aman dikkat! Tenkit adil değilse boşverin, sinirlenmeyin bu o eleştiriyi topal yapar zaten. Şayet bilmediğini de bilmeyen birinden geliyorsa, hatta cahilce bir inat ve kibirle söylenmişse gülüp geçin, düzeltmeye değmez. Suyun üzerinde bile yürüseniz size, "Çünkü yüzme bilmiyor" diyenler olacaktır. O yüzden siz işinize bakın.
Tenkit hastalığına tutulanlar genellikle suyun üstünde kalabilmek için başkalarına tutunan, asılan, batırmaya çalışanlar gibidir. Onlardan sakının, hatta uzak durun ki size bulaşmasınlar.
Eğer doğru değilse, yok sayın gitsin. Ama eğer doğru ve haklıysa da ondan ders çıkartın, yararınıza olur. Alternatifi, çözümü olmayan tenkit bir nevi fitnedir, aman dikkat! Tenkit adil değilse boşverin, sinirlenmeyin bu o eleştiriyi topal yapar zaten. Şayet bilmediğini de bilmeyen birinden geliyorsa, hatta cahilce bir inat ve kibirle söylenmişse gülüp geçin, düzeltmeye değmez. Suyun üzerinde bile yürüseniz size, "Çünkü yüzme bilmiyor" diyenler olacaktır. O yüzden siz işinize bakın.
Tenkit hastalığına tutulanlar genellikle suyun üstünde kalabilmek için başkalarına tutunan, asılan, batırmaya çalışanlar gibidir. Onlardan sakının, hatta uzak durun ki size bulaşmasınlar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder