20 Mayıs 2020 Çarşamba

20 Mayıs 2020 Çarşamba REİS Gazetesi/sayı162.................................Güçlü ve Zayıf yanlar(II)

Güçlü ve Zayıf yanlar(II)

ENERJİ VE DOĞAL KAYNAKLAR alanında bugün değilse bile orta vadede Susurluğun gelişmesine katkı sağlayacak “Güçlü yönler”; “Rüzgâr enerjisi kapasitesi”, “Güneş enerjisi”, “Biyogaz potansiyeli” ve “Jeotermal kaynaklar” olarak görülüyor. Günümüzde kişi başına tüketilen enerji, refahın önemli göstergelerinden birisi. Üretim artışı ve yükselen toplumsal ihtiyaç sebebiyle dünyada enerji tüketimi hızla artıyor. Enerji ihtiyacının yaklaşık yüzde 78,5’ini ithalat ile karşılayan Türkiye bu konuda büyük ölçüde dışa bağımlı. Doğal olarak da bu bağımlılık başta cari açık ve enerji güvenliği olmak üzere birçok ekonomik ve stratejik olumsuzlukları da beraberinde getiriyor. Dolayısıyla yerli enerji üretimi ülke açısından en kritik konular arasında yer almakta. Rakamlara bakılırsa Türkiye’de yerli enerji üretimine sadece hidrolik ve yenilenebilir kaynakların katkı sağladığı görülebiliyor. Bu nedenle gerek enerji arz güvenliği ve gerekse kaynak çeşitliliğini sağlamak üzere yakın ve orta vadede yenilenebilir enerji kaynaklarının yaygınlaştırılması bekleniyor. Aynı zamanda çevresel olumsuz etkileri de en alt düzeyde olan kaynaklar bunlar. Hem ucuz hem de temiz enerji üretebileceğimiz alternatifler. Bu bağlamda içinde bulunduğumuz bölge rüzgâr, güneş, jeotermal ve biyogaz gibi yenilenebilir enerji kaynakları bakımından oldukça zengin bir potansiyele sahip. 
Rüzgâr alan yüksek rakımlı tepelerde her yıl daha fazla rüzgârgülü görüyoruz. Yerli enerji kaynaklarının giderek stratejik değer kazandığı bir ortamda, Güney Marmara Bölgesi ülkemizde rüzgâr enerjisi üretimi alanında Türkiye’nin lideri durumunda. Zira Temmuz 2013 verilerine göre; Türkiye’de 2.619 MWh olan rüzgâr enerjisi kurulu gücünün 800 MWh ile yüzde 30,6’sı bölgemizde yer alıyor. Bu miktarın 666 MWh’sı Balıkesir’de,  133 MWh’sı da Çanakkale’de kurulu.  Bölgenin rüzgâr enerjisi gücünün 2019 yılı itibariyle 1.200 MWh artışla 2.000 MWh’e çıkarılması hedeflenmişti. Yakın bir zamanda Marmara ve Ege Bölgelerinin yaklaşık 4.800 MWh’lik kapasite artışıyla birlikte toplamda yüzde 70’i bulan 6.808 MWh Kurulu güce ulaşılması mümkün olacak. Bu şu anlama geliyor: Marmara ve Ege Bölgelerinin kesişim noktasında yer alan Güney Marmara Bölgesi’nin, ekonomik ve coğrafi hinterlandı ile birlikte Türkiye’de rüzgâr enerjisi pazarının odak noktasında yer alması öngörülüyor. Mevcut ve öngörülen “Rüzgâr enerjisi kapasitesi”, özellikle de lisanssız elektrik üretim alanı bu konuda faaliyet göstermek isteyen KOBİ’ler için çok güçlü bir potansiyel. “Güneş enerjisi” konusunda da bölgede gelişmekte olan bir pazar söz konusu. Ancak bu enerji kaynağından şu an için çok fazla yararlanabildiğimiz söylenemez. Bunun en temel nedenleri ilk yatırım maliyetlerinin çok fazla olması, depolama sorunu, elektrik üretmede kullanılan sistemlerin teknolojisinin yeteri kadar gelişmiş olmaması vb. gibi faktörler. Ancak gerek son zamanlarda giderek artan bireysel elektrik üretim düzeyi, gerekse orta vadede bu sistemle ilgili teknolojilerdeki gelişmelere paralel olarak bu alanın çok daha fazla önem ve işlev kazanacağı ortada. Nitekim çevremizde bu işi yapan firma sayısı ve bireysel olarak bu sistemi kurup kendi ihtiyacını karşıladıktan başka fazla elektriği satan kişi sayısı giderek artmakta. Muhtemelen kurulması öngörülen OSB’de bu konuda çalışacak firmalar da olacaktır. O zaman bu sektör ilçemiz için önemli bir kazanım ve güçlü bir yön haline gelecek. Tabii ki tercih yapma gücümüzle ve firmaları yönlendirecek yetkili kişilerin basiret ve dirayetiyle. 
 Öte yandan tarım ve hayvancılık faaliyetleri bölgemizde oldukça yoğun. Yapılan hesaplar büyükbaş, küçükbaş ve kanatlı hayvan gübrelerinin, diğer organik atıkların ve gıda sanayii atıklarının biyogaz tesislerinde işlenerek ülkenin toplam elektrik üretiminin yüzde 5,9-11,6’ini karşılayabileceğini ortaya koymuş. Bu durumda “Biyogaz potansiyeli”nin ilçemiz için hiç değilse orta vadede güçlü bir yön olarak öne çıkacağı öngörülebilir.  Öte yandan Jeotermal ile ilgili verilere GMKA’nın yenilenebilir araştırma raporunda yer verilmiş. Bu verilere göre termal olarak Gönen ve Edremit Güre bize kıyasla çok çok ileri düzeyde. Örneğin oralarda 15-20 tane kuyu açılmış iken bizde sadece bir tane açılmış durumda.  Buna karşılık sıcaklık ve debi olarak Yıldız’daki kaynak bu iki bölgeyi de geçiyor. Ancak tanıtım ve yatırım eksiği nedeniyle Yıldız da, Kepekler de çok zayıf kalıyorlar. Simav gibi yakın bölgelerde jeotermal kaynak hem binaları, hem de seraları ısıtma amacıyla kullanılıyor. Fakat büyük yatırım gerektirdiğinden Devletin öncülük yapması ya da teşvik vermesi gerekiyor bu alana. Şu an ve orta vadede sahip olduğumuz “Jeotermal kaynaklar” bölgemiz açısından hem tarım, hem de ısıtma amaçlı değerlendirilmeyi bekleyen güçlü bir rezerv durumunda.  
Yapılan tarama çalışması ve katkılar sonucu ENERJİ VE DOĞAL KAYNAKLAR sektöründe tespit edilen “Zayıf yanlar”ımız; “İlçenin maden çıkarma bakımından geride kalması” ve “Doğal kaynakların yeterince değerlendirilememesi” ile “rüzgâr enerjisi türbinlerinin çevreye olan etkisi, yaban hayatına verdiği olumsuzluklar” olarak belirlenmişti.
Balıkesir ili ülkemizde yenilenemeyen doğal kaynaklar anlamında zengin yer altı rezervleri ile biliniyor. Bölgede çıkarılan başlıca endüstriyel hammaddeler bor, kil, zeolit, halloysit ve kaolin. Granit rezervleri bakımından da Erdek-Kapıdağ, Ayvalık-Bağyüzü ve Susurluk-Çatal Dağ öne çıkıyor ki inşaat sektörünün gelişmesi oranında doğal taş kullanımının arttığı bir gerçek. Ayrıca Susurluk ve Kepsut ilçelerinde vollastonit; Dursunbey, Susurluk ve Gönen ilçelerinde de sırasıyla manyezit, jips ve kükürt oluşumlarına da rastlanıyor. Bu sebeple bölgemiz tarih boyunca madencilik faaliyetlerinin kesintisiz olarak yürütüldüğü bir bölge olmuş.


Türkiye’de işletilen ilk bor yatağının Sultançayır’da olduğunu pek çok kimse bilmez. Öte yandan halen Demirkapı Köyünde cevheri kalomanit olan ve Ömerköy Köyünde cevheri pandermit olan iki bor rezervi daha bulunuyor. Söz konusu maden bölgemizden bugüne kadar çoğunlukla hammadde olarak ihraç edilmiş, katma değeri yüksek uç ürünlerin üretimi bölgede gerçekleştirilememişti. Halen de günümüzde “İlçenin maden çıkarma bakımından geride kalması” zayıf bir yönümüz, bu doğru. Ancak içinde bulunduğumuz dönemde sahip olduğumuz madenlerin yine ülkemizde işlenerek katma değeri yüksek ürünlere dönüştürülmesi yaklaşımı benimsenmiş durumda. Bu öncelikten yararlanmak ilçemiz için de mümkün. Böylece mevcut doğal taş ve madenlerin işlenerek hammadde ya da ara mamul olarak değil de nihai ürün halinde satılması Susurluk için yeni istihdam alanları açılması anlamına gelecek. 
       Aynı şekilde geçmişte oldukça faal bir şekilde işletilen Dereköy maden suyunun yeniden aktive edilmesi olabilir mi? Bu konunun araştırılması gerekiyor.  Acaba rezerv ekonomikliğini mi yitirdi, yoksa işletme sorunları yüzünden mi atıl kaldı? Piyasa rekabeti nedeniyle çalıştırılmasına mani mi olunmuş?  Her hal-u kârda "Maden suyu kaynağının atıl durumda bırakılıp işletilmiyor olması" Susurluk için ele alınması gereken zayıf bir yön. Aynı değerlendirmeyi "Susurluk çayının kumu" için de düşünmek mümkün. Bir zamanlar ilçe için önemli ölçüde bir gelir ve istihdam kaynağı durumundaki bu potansiyel bugün neden atıl vaziyette?  Bu sorular ışığında gerek Maden suyu için gerekse Dere kumu hakkında mevcut potansiyeli, kapasitesi, neden işletilmedikleri ve gelecekte işletme imkânının olup olmadığının araştırılması gerekiyor. Bulunulan nokta hakkında bilgi sahibi olmazsak, nereye gideceğimize ve nasıl yürüyeceğimize dair stratejik öneriler geliştiremeyiz. Stratejik plan tekniğinde Zayıf yönlerin durum analizi kapsamında ele alınması; bu konularda gelişme ve güçlendirme şansımızın olup olmadığını anlamak için zaten.
Güçlü yönler kapsamında değerlendirdiğimiz ilçemiz Rüzgâr enerjisi kapasitesinin çevreye ve yaban hayatına verebileceği bazı olumsuzluklar da söz konusu olabilir. Bu bağlamda “rüzgâr enerjisi türbinlerinin çevreye olan etkisi, yaban hayatına verdiği olumsuzluklar” da incelenmeye değer hususlar. Aynı şekilde “jeotermal enerjinin kullanılması sonucu açığa çıkan atık suların ve havaya karışan zehirli gazların neden olduğu çevre kirliliği” için de benzer uygulamalar araştırılarak risk değerlendirmesi yapılabilir. Bu konularda muhtemel olumsuzlukların göz ardı edilerek önemli çevresel zararlara neden olunmasına daha işin başlangıcında iken meydan verilmemeli.
Tabii ki enerji konusunda devletin politikaları ve öncelikleri ihmal edilemez. Enerji ve doğal kaynaklar konusunda da 2023 ten sonra yapılacak ulusal planda yenilenebilir enerji kaynaklarının önemini koruması ve doğal kaynakların değerlendirilmesi yaklaşımının sürdürülmesini bekliyoruz. Hiç kuşkusuz bu konuda da siyasi partilerimize ve bizi temsil edenlere çok görev düşüyor. Bu bağlamda inanıyoruz ki; dış çevreden yönelen Fırsat ve tehditler ile mevcut Güçlü ve Zayıf taraflarımızın gözden geçirilmesi; ilçemiz ile ilgili önceliklerin belirlenip bunlar üzerinde yoğunlaşarak stratejik çıkış noktaları bulunmasını kolaylaştıracaktır. Bu çalışmaları tamamlamamız 2023 sonrası dönem için önümüzün görülebilmesi ve maksimum kazanç istikametinde gerçekçi bir plan yapılabilmesi açısından çok önemli. Bu çalışma sayesinde daha plan aşamasına geçmeden olduğumuz yeri görmemiz, öncelikler ve hedefler konusunda mesafe almamız mümkün olabilecek. En azından ortak bir bilinç oluşturulması ve plan yapacaklara belli bir zemin sağlama görevini yerine getirmiş olacağız. Gelecek hafta inşallah bu yazımızda yer veremediğimiz “SANAYİ” sektörüyle devam edeceğiz. Bin aydan hayırlı Kadir gecenizde yapmış olduğunuz duaların kabulünü niyaz eder, ramazan bayramınızı da şimdiden tebrik ederim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder