11 Nisan 2020 Cumartesi

11 Nisan 2020 Cuma 23:30 CORONA GÜNLERİ.....................................Evinde kal ve hamur aç Türkiye!

Evinde kal ve hamur aç Türkiye!

Bugün 11 Nisan, dün akşam 30 Büyük şehir ve Zonguldak'ta iki günlük sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Zaten Bilim Kurulu toplantısından sonra böyle önemli bir adım bekleniyordu. Nedense bu konu Sağlık Bakanının konuşmasında yer almadı. Yasak kararı İçişleri bakanlığınca açıklandı. Muhtemelen konu Bilim Kurulunda görüşüldü, ancak bazı hazırlıklara imkân vermek için sonraya bırakılmış olabilir. Kaldı ki yasak zaten gece 24 itibariyle yürürlüğe girecekti.

Amacın havaların ısınmaya başladığı bu günlerde insanların düşebileceği rehaveti engellemek olduğu besbelli. Büyükşehirlerde olanların yasaklara ve uyarılara rağmen kendilerini çeşitli bahanelerle çarşıya, pazara, sahillere ve parklara atacağından korkuluyordu. Bu da işlerin %95 kontrol altına alınmışken yeniden gevşemesi anlamına gelecekti. Nitekim insanlar yasak kararı açıklanır açıklanmaz buna ne kadar teşne olduklarını anında gösterdiler. Sanki aç kalacaklarmış gibi herkes bir anda sokaklara döküldü, fırınların marketlerin, büfelerin önünde uzun kuyruklar oluştu. Ne maske, ne sosyal mesafe ne tedbir; varsa yoksa makarna, sigara, Cola. Doğrusu gördüğümüz manzaralar ibretlik hatta traji komikti. Oysa Bakanın konuşması oldukça etkileyiciydi. Komşu teyzeye, Ali beye, Can kardeşe seslenmişti. "Başarımız izolasyona bağlı" diyordu. Bu kadar mı duygusuz ve sorumsuzuz, anlamıyorum ki.

Aslında Bakanın verdiği rakamlar hem vahim hem de umut vericiydi. Günlük test sayısı 30 bini aşmış, buna karşılık yoğun bakım gerektiren hasta sayısındaki artış yavaşlamış. Günlük vaka sayısı 5000'lere doğru gidiyor, fakat oran %4-5 civarında seyretmekte. Ölüm sayısı günlük 100 sınırını zorluyor, toplamda da 1000'i aşmış bulunuyoruz. Fakat virüsten iyileşip kurtulanlar da 2500'ü bulmuş durumda. Önümüzdeki iki haftanın zorlu geçeceğini artık herkes biliyor. Ülke olarak ne kadar izole olabilirsek, ne kadar tedbirlere uyarsak bu süreci o kadar kısaltabileceğimizi de. Aksi olur gevşersek yaz aylarını da kaybedebiliriz. Dayan Türkiye! Sabret aziz kardeşim! Geçecek bu günler arkadaşım, umudunu yitirme!

Neyse, biz 'Corona günlüğü’ müze kaldığımız yerden devam edelim. 21 Mart günü büyük oğlum küçük kızının hamur açarken videosunu çekip göndermiş. [17:52) Altına da şöyle bir not koymuş: "Evinde kal ve hamur aç Türkiye!" Kendisi iyi bir mizah yazarı olduğu için baktığı her şeyde komik bir taraf bulabiliyor. Bense zaten torunumun her halini özlemişim: "Maşallah" demekten başka söz bulamadım. Bu gece Miraç kandili. Annemle birlikte tv de kur'an ve mevlüt dinledik. Ona teyemmümle oturduğu yerden namaz kılmayı öğrettim. Yapmaya çalışıyor. Sağdan soldan kandil mesajları geliyor. Bir iki kelime ile cevap verdim. Bu akşam her kandilde âdetim olduğu üzere telefonla büyükleri aramak hiç içimden gelmedi.

Küresel salgın maalesef hızını kesmiyor. İlkbaharın başlangıcı kabul edilen hafta sonunda dünya genelinde hasta sayısı 304 bini geçmiş ve en az 13 bin kişi hayatını kaybetmiş. İtalya ise 1444 ölümle en büyük can kaybını bu hafta sonunda yaşamış. Bu haberle de moralimiz bayağı kötü etkiliyor. Dikkatimi anneme ve bu geceye vermeye çalıştım. Ama küçük oğlum da kandilimizi kutladıktan sonra önemli haberi verdi: 65 yaş üstüne sokağa çıkma yasağı gelmiş. Bir de "Reis 66 yaşında, ona da sokağa çıkmak yasak" mesajı çekmiş. Kafa kâğıdıma göre ben daha 63 yaşındayım. Ama yine de dışarı çıkmıyorum. 20:38'de çocuklarıma "Rabbim ibadetimizi makbul, dualarımızı kabul, gecemizi Miraç eylesin" diye bir kutlama mesajı gönderdim.

Ertesi gün 22 Marttı. Ankara'daki Kız kardeşim otobüsle İzmir’e geldi. Yeğenim arabamla gidip terminalden aldı geldi. Eve girer girmez de anneme sarılıp ağlama istedi. Mani oldum, elini yüzünü yıkattım. Hem sosyal mesafeyi koruması hem de annemi olumsuz etkileyecek ağlama seanslarına girmemesi için uyardım. Şimdi sadece şu an Burhaniye’de bulunan kız kardeşim eksikti. Anlıyorum onların da birbirleriyle konuşmaya ihtiyaçları var.  Bu yüzden her gün dakikalarca süren telefon konuşmalarını ve Whatsapptan görüntülü aramalarını gülümseyerek izliyorum. Annem çocuklarının yanında olmasından mutlu, iyi görünüyor.

Akşam en az 30 bin vakanın görüldüğü ABD'de ölü sayısının 389'a çıktığını duyduk. Salgının en fazla vurduğu New York Valisi Andrew Cuomo yaşanan salgını, 1930'lardaki ‘Büyük Burhan’dan sonraki en büyük kriz olarak nitelemiş. Türkiye'de ise ölü sayısı 30'a vaka sayısı 1236'ya çıkmış. İçişleri Bakanlığı, ülke genelinde Corona virüsü nedeniyle uygulanacak yasaklamalar kapsamını “65 yaş üstü sokağa çıkma” boyutuyla genişletmiş durumda. 22 ülkeye uygulanan seyahat yasakları da 46 ülkenin daha eklenmesiyle 68'e çıkmış.

23 Martta Ankara'dan küçük torunum Tuna'nın resmini göndermişler. Balkonda güneşleniyorlarmış. 21'inde 5 aylık oldu. "Kınalı kuzucuğumm. Maşallah oğluma 5 aylık oldu" diye yazdım altına. Bu arada biz de Ege Üniversitesindeyiz. Önce hocayla görüşmek için biraz bekledik. Sekretaryadan "Niye bekliyorsunuz?" dediler. "Hocayla görüşecektik” dedik.  "Hoca yok, gelmeyecek" deyince benim tepem attı tabi. Dedim ki "bize perşembe günü gelin görüşelim dedi, geldik Pazartesi dediler, şimdi yine geldik yok diyorsunuz. Bu nasıl iş?" "Biliyorsunuz corona var" deyince, "bizim de hastamızın durumu kritik ne yapacağız şimdi?" cevabını aldılar. Baktılar ki ciddiyiz sekreter hocayı telefonla aradı. Uzaktan telefonun hoparlörü açılarak hocayla konuştuk. Sonucu bilgisayarından okuyamıyormuş, gidip kâğıt olarak almamız lazımmış.

Eli mecbur PET raporu için hastanenin arka tarafına düşen ilgili bölümüne yürüyerek gittim. Maskem de takılıydı. Danışmadaki görevli sanki coronalıymışım gibi bana "uzakta dur!" dedi. "Ne istiyorsun?" Durumu anlattım, kısaca "Saat 13'te gel" talimatı verdi. Robot gibiydi. Kızdım ama sabırla saatin 13 olmasını oradaki oturma yerinde bekledim. Saat tam 13'te yeniden karşısına çıktım ve "saat bir" dedim gözlerine bakarak. O da aynı robotlukla karşıdaki danışmayı işaret etti eliyle. Ne olurdu sanki insan gibi ilgilenseydi. Çirkinliğini maskesi gizleyemiyordu. Bu defa danışmaya yöneldim, kepenklerini açtılar. Orada da iki bayan personel vardı. Birine yaklaştım ve sorunumu "PET raporumuz çıkmış ama doktor bilgisayarından açamıyormuş" dedim. Önce "nasıl olur, kâğıt olarak vermiyoruz" filan dedi. Sonra birine telefon etti. Ne konuştularsa lütfen iki sayfalık raporu çıkarıp verdi. Teşekkür de etmedim, hızla geriye kız kardeşimin yanına döndüm.

Beraber hocanın sekretaryasına girdik. Raporu uzattık. Yine uzakta kalmamız ihtar edildi, sonra da dışarda bekleyin talimatı geldi.Saat 13:17'de Sibel’e "Kızım hastanedeyiz. PET raporu bu. Doktor ile yüz yüze konuşamıyoruz. Belki telefonla. Bekleyeceğiz" diye yazdım. “Ben doktoruna iletiyorum babacım.." diye cevap geldi. Gerçekten de bir süre sonra yine telefon hoparlörü açılarak suratımıza uzatıldı. Hocayla kısa ve işe yaramayan bir konuşma yaptık. Hoca "annemiz için yapabileceği ve söyleyebileceği bir şey olmadığını, hastalığının onkoloji konusu olduğunu, onların da ya ameliyat ya da kemoterapi önerebileceğini, ancak yaşı ilerlemiş olduğundan bunların da mümkün olmadığını düşündüğünü" ifade ile "kendisine evde bakmamızı, ne isterse vermemizi ve mutlu etmemizi" de ilave etti. 

Canım çok sıkkındı. Cevabını alamadığım birçok soru vardı aslında. "PET raporu ne gösteriyordu, kanser başka yerlere yayılmış mıydı, onkolojiye sevk etmesi gerekmiyor muydu, evde kullanacağımız herhangi bir ilaç yok muydu, sondası ne olacaktı, acil bir durumda ne yapacaktık?.." daha böyle bir sürü soruyla eve döndük. Bu arada karşıdaki medikal dükkânlardan birinde 5 adetlik bir paket maske de almıştım.

Yolda Sibel’den "Bir de onkolog arkadaşım var İstanbul'da raporu ona da yollayacağım" diye mesaj geldi. Ben de cevaben "Kızım Rukiye hocayla telefonla görüştük. Sıçramış galiba. Lenf bezleri akciğer filan dedi. Direk ontolojiye gidin başlangıçta ilaç tedavisi verebilir, benim yapabileceğim bir şey yok dedi" diye yazdım. Dönünce bazı ihtiyaçlar için eve girmeden yeğenimle alışverişe çıktık. Market ve kasaptan bazı şeyler aldık. Akşam nihayet bir et yemeği yiyebildik. Biftek güzeldi, anneme bile küçük küçük doğradık yedi. Yemekten sonra kız kardeşlerimle durumu değerlendirdik. Anlaşıldığı kadar annemin ne İstanbul’a ne de Susurluğa gitmesi mümkün görünmüyordu. Nafiye de Aslı da burada İzmir’de kalmasını istiyorlardı. Safiye’nin de bazı sorunlarına rağmen burada olması iyi olacaktı. Bu durumda ben de gidebilirdim. Yalnız şu anda Ankara'ya dönemezdim, Orjan'a mı İstanbul’a mı gidecektim. Bu belli değildi. Küçük oğlum Oğuzhan arkadaşının babasıyla Orjan'a gelecekmiş. Kamil Koçtan bilet aldım. Yarın gece İzmir’e gelebilsin diye.

Gecenin ilerleyen saatlerinde bu hafta sonu itibariyle dünya genelinde can kaybı sayısının 15 bin 400'ü geçtiğini öğrendik. Dünya Sağlık Örgütü, pandeminin ivme kazandığı uyarısında bulunmuş. İlk 100 bin vakanın ilk 67 gün içinde, ikinci 100 bin vakanın 11 günde ve üçüncü 100 bin vakanın da sadece 4 günde ortaya çıktığına dikkat çekmiş. Uluslararası Para Fonu IMF ise, Corona virüsü salgını nedeniyle 2020'de dünyanın 2008-2009'deki küresel mali krizin yol açtığından daha kötü olabilecek bir resesyona gireceği tahmininde bulunmuş. Vaka sayısının 1529'a ulaştığı Türkiye'de ise can kaybı maalesef 37'ye yükselmiş durumda.

Ertesi gün 24 Martta Oğuzhan önce 15:32' de geldiğini "Orjan’dayım" diye bir fotoğrafla bildirdi. Ablası "Bunu bana yapmayın" demiş. Güzel kızım benim ne kadar isterdi o da gelebilmeyi. Oğuzhan "İzmir’e geçeceğim babamı almaya" diye cevap vermiş. Gece 12 ye doğru da İzmir’e ulaştı zaten. Oğuzhan’ın gelişi benim moralimi yükseltmiş, kız kardeşlerimi ise üzmüştü. Gitmemi istemiyorlardı, anlıyorum ancak burada kalabalık etmenin de bir yararı yoktu. Artık aramızda konuşmuş, yol haritamızı belirlemiştik. Gerisi hayırlısını beklemeye kalmıştı.

24 Mart gecesi dünyanın Çin'den sonra en kalabalık ikinci ülkesi Hindistan'da da sokağa çıkma yasağının başladığı haberi geldi. 1,3 milyar nüfuslu ülkede halkın 21 gün boyunca evden çıkmamaları istenmiş. Öte yanda Japonya Başbakanı ise Tokyo Olimpiyat Oyunları'nı iptal etmemekle birlikte bir yıl erteleme istediklerini açıklamış.

25 Mart saat 12:19'da aynı masada bilgisayar başında çalışan oğlumla bir fotoğrafımı çocuklarıma gönderdim: Altına da "İzmir’deyiz. Evde mesaiye devam. İkindide sonra inşallah yola çıkacağız. Herkese çok selam. Sağlıkla kalın inşallah" diye not koydum. Saat 18 gibi annemle ve kız kardeşlerimle vedalaşıp İzmir’den çıktık. Canım Boşnak böreği çekti bu yüzden Ayvalık sarımsaklıda Küçükköye uğradık ama açık bir yer bulamadık. Bu kez Ayvalık merkezde Hatiboğlu pastanesinde durduk. Açıkmış, oradan ve Migros’tan bir şeyler alıp Burhaniye Orjan'a doğru yolumuz devam ettik. Ayvalığı hiç böyle bomboş ve soğuk görmemiştim.

Orjan'a girdiğimizde saat 20 civarındaydı. Oğuzhan arkadaşının evine gitti ben de eve girip namaz kıldım, eşyalarımı topladım ve ön balkona çıktım. Işık yanınca Panda ve annesi Boncuk da geldiler. Onları sevdim, mama ve su koydum kaplarına. Fotoğraflarını çektim bol bol, "inşallah geleceğiz, bekleyin" dedim. Oğuzhan geldi arabaya bindik, onlar da bizi garip bakışlarıyla yolculamış oldular. Üzülüyorum ama "onlar ev kedisi değil, böyle özgür yaşamaya alışıklar. Bak kış geçti ayakta kalabiliyorlar" diye teselli ettim kendimi. Saat 21:16'da Orjan’dan çıktık, yönümüz İstanbul'du. Yolda orjan'da kalmamayı, henüz havanın soğuk olduğunu, İstanbul'a gitmeyi kararlaştırmıştık.

Yolculuğumuz 3 - 3,5 saat sürdü. Yeni otobanda ilerlerken pek çok şeyi düşündüm. Annemin hastalığını, neler olabileceğini, parçalanmışlığımızı, corona salgınının planlarımızı nasıl alt üst ettiğini... Ama yapacak bir şey yoktu, bunlar elbet yaşanacaktı. Gece yarısı saat 00:40'ı gösterirken Beşiktaş’taki eve girdik. Çocuklarıma ve kardeşlerime "Biz geldik çok şükür, İstanbul’dayız" diye bildirdim. Uyumadan önce haberlerden Corona virüsün çıkış noktası Çin’in Hubei eyaletinde aylar süren sokağa çıkma yasağının kaldırıldığını öğrendik. Hubei’nin başkenti 11 milyon nüfuslu Wuhan’da yaşayanlara Aralık ayından bu yana ilk kez Hubei eyaleti sınırları içinde kalmak koşuluyla kentten çıkma izni verilmiş. İki aydır kapalı olan köprü ve yollar da açılmış. Bu haber virüsle boğuşan dünyanın geri kalanı için umut mu umutsuzluk mu bilemedim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder