
Dünya ve kâinat iyilikle ve iyilik üzere dönüyor. İnsan
iyilik yapmak için var olmuş. Zira en iyi kimsenin kendisinden hep iyilik
beklenen ve kötülük etmeyeceğinden emin olunan kişi olduğu haber verilmekte.
İyilik her şeyin o kadar içinde ve özünde ki, kötülük bile sanki iyiliğin anlaşılmasını kolaylaştırıyor. Aksi halde ne olacağını, nelerden kaçınması gerektiğini gösteriyor insana.
İyilik her şeyin o kadar içinde ve özünde ki, kötülük bile sanki iyiliğin anlaşılmasını kolaylaştırıyor. Aksi halde ne olacağını, nelerden kaçınması gerektiğini gösteriyor insana.
İnsanı eşrefi mahlûkat yapan şey de bu değil mi zaten ?
Varsa bir üstünlüğümüz o da; kötülüğe rağmen hakkı bilmek, iyilik yolunu
tutmak, sabredip istikamet üzere yaşamaktan gelmiyor mu ?
Bunun için insanda öncelikle ‘akıl’ sonra da ‘niyet’ olmalı
elbette. Böylece kendisine iletilen onca bilgiyi, ayan beyan gösterilen onca
işareti kavrayıp dosdoğru olmayı seçebilir. Üzerindeki çeri çöpü temizleyip,
nereye gideceği meçhul patikalardan çıkabilir. En iyinin kendisi için hazırlanmış
sırat ı müstakim yolu olduğunu görür.
O yol ki iyilik yoludur ve kötülüklerden korunmuştur. Başı
selam, kendisi esenlik, sonu da selamete çıkar. Bu yolda ancak iyi olunur,
iyilik istenir, iyilik düşünülür ve iyilik yapılır.
Kuşkusuz iyiliğe de onu en iyi şekilde yapmak yakışır. Meselâ; iyilikler yalnız Allah için yapılacak ve karşılık beklenmeyecektir. İyiliğe karşı iyilik bir bakıma ödünç sayılır. Ancak, şu kısa dünyada insan ne yaparsa sonuçta kendisine yapıyor değil mi ? İyilik ekersen iyilik biçer, iyilik bulursun. Bu kadar basit.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder