11 Ocak 2015 Pazar

211 11 Ocak 2015 Pazar 19:10 GEZİ REHBERİ................................Tacettin Dergahı

Işık durakları

Tacettin Dergahı

Osmanlı döneminde Ankara'da en çok ziyaret edilen on yedi manevi nokta bulunuyormuş.  Tabi ki günümüzde olduğu gibi Hacı Bayram-ı Veli camii ve türbesi o zaman da birinci sıradaymış.

Kayıtlara göre bu ziyaret yerleri arasında Tâceddin-i Veli türbesinin ikinci yoğunlukta olduğu belirtiliyor. Bir diğeri ise Altındağ Belediyesinin inşa edildiği mevkide bulunan es-Seyyid Hüseyin Bahâeddin Nakşibendî türbesi imiş.

Bu şaşırtıcı değil, çünkü “dayanılıp güvenilecek büyük şeyh” [1] olarak anılan Taceddin Sultan'ın geçmişte Ankara'nın meşhur şeyhleri arasında olduğu anlaşılıyor

Yüksek duvarlarla çevrili bahçeye büyük bir avlu kapısından giriliyor. Bahçenin ortasında bugün Mehmet Akif Ersoy Müze evi olarak ziyarete açık iki katlı ahşap bir Ankara Evi var.

Aslında burası Hacettepe Üniversitesi Kampüsü içinde küçük bir külliye. Taceddin Sultan Camii, türbe, dergah, çeşme ve hazireden oluşuyor. Dergah sonradan Mehmet Akif Ersoy Müze Evine dönüştürülmüş. Bu yüzden dergahın bulunduğu sokak Mehmet Akif Sokağı olarak geçiyor.

Tacettin Dergahı, ilk olarak Kanuni Sultan Süleyman (1520-1566) tarafından yaptırılmış. Aslı bir tarikat tekkesi. Zira onu inşa ettiren padişahın Hacı Bayram-ı Veli’nin Bayramiye tarikatının Celvetiye koluna saygısı büyükmüş.   

Külliye ilk olarak 1826'da II. Sultan Mahmud zamanında bir onarım geçirmiş, daha sonra da Sultan Abdülmecit zamanında (1839-1861) yapılan imar hareketleri esnasında ilaveler yapılarak yenilenmiş. İkinci Abdülhamid Han ise kendi kişisel hazine-i hassasından büyük bir bütçe ayırarak 1892-1901 yılları arasında cami, minare ve türbeyi yıktırıp yeniden yaptırmış.

Bugünkü türbe, dergah evi, çeşme, hazine ve camiden oluşan bir külliye halini alması o zamandan. Zaten kapının üzerinde de bu yenilenmenin kitabesi var.

Adını bu ışıklı mekana veren ve Şeyh Tâceddin Sultan adıyla bilinen Taceddinzade Mustafa, köken olarak Kayserili Şeyh Tâceddin Veli Hazretleri'nin soyundan geliyormuş. 

Tâceddîn Velî hazretlerinin on altıncı yüzyılda Ankara’da yaşayıp yine burada vefat ettiği belirtiliyor. Tâceddînzâde Mustafa Efendi, kendisi de aslen Ankara Şereflikoçhisar doğumlu olan Aziz Mahmud Hüdâyî hazretlerinin halifelerinden olan Tâceddîn Velî'nin tek erkek evladı.

Şeyh Tâceddînzâde Mustafa Ankaravî Efendi Selçuklu Devleti'nin son zamanlarında yetişmiş. Osmanlı Devleti'nin kuruluşuna ışık veren manevî önderlerden.

Tâceddîn Efendi’nin, Bayramî-Celvetî şeyhi Aziz Mahmud Hüdâyî hazretlerine 1576 yılından sonra Bursa, İstanbul ve Sivrihisar’da intisap ettiği tahmin ediliyor. 1601 yılında Ankara Müftülüğü görevine başlayıp, Şeyh Paşa Zaviyesi’nde celvetî şeyhi olarak irşad faaliyetlerinde bulunduğu kayıtlı.

Vefat tarihi kesin olarak bilinmiyor. Yalnız çocuksuz olarak Ankara’da vefat ettiği ve babası Tâceddîn Velî hazretlerinin kabrinin güney tarafına defnedildiği kaydedilmiş. Ancak, bu hazire bugün yok.

Tâceddîn Efendi’nin yaşadığı dönem, Ankara’nın bir nevi tasavvufun beşiği olduğu bir dönemmiş. Bayramî, Mevlevî, Nakşî, Halvetî ve Ahî dergâhları ile Hacı Bayram-ı Velî Camii’nin bitişiğindeki “Pîr Evi” birer okul gibi faaliyet gösteriyorlarmış.

Onyedinci yüzyılda Bursa'da Üftade ve Aziz Mahmud Hüdaî Dergahlarında yetişerek Ankara'ya gelmiş. Burada Celvetî tarikatı müridleriyle ilgilenmiş. Bu arada pek çok kerameti görülmüş.

Bunlardan birisi de şöyle: Rivayete göre devrin padişahı, Şeyh Taceddin'in yanına getirilmesini emretmiş. Ancak, dergâha giden askerler, şeyhle beraber su ibriklerinin de ibadet ettiğini görünce Şeyh Taceddin Sultan'ı götürmekten vazgeçmişler.

Hacı Bayram-ı Velî hazretlerini “pîr” olarak kabul eden Tâceddîn Efendi şiirlerinde de ona atıflarda bulunmuş. Şeyh Tâceddin Sultan'ın “İlâhiyât-ı Tâceddinzâde” isimli bir eseri var. 

“Tâcî Divanı” olarak da adlandırılan eserinde duru bir Türkçe ile yazdığı tasavvuf şiirleri günümüze kadar ulaşmış durumda.

İşte o divandan birkaç [2] damla: "Ey cümleye Ma'bûd olan, / Derdime dermân sendedir / Âşıklara matlûb olan, / Derdime derman sendedir "

Önce camide namaz, ardından türbede dua ettikten sonra Mehmet Akif Ersoy Müze evine yöneliyoruz. İstiklal Marşı şairinin anma etkinlikleri ile İstiklal Marşı'nın kabul edilmesi yıldönümü törenleri her yıl cami ile müze ev arasındaki bu küçük alanda yapılıyor.

Zamanında bu ev dergah olarak kullanılmaktaymış. Mehmet Akif Ersoy, İstanbul’un işgalinden sonra aldığı davet üzerine Ankara’ya geldiğinde burada kalmış.

Akif milli mücadeleye katılmak için geldiğinde kendisini karşılayanlar arasında Taceddin-i Veli Camisi imamı da varmış. Tabi ki şehirde kiralık ev bulmak oldukça zor. Ancak, Tevfik Hoca (Tevfik Çiftdoğan) ona olan büyük hayranlığı sebebiyle külliyede yer alan bu yapıyı kendisine tahsis etmiş. O zaman Taceddin Dergahı bahçesinden ahşap bir kapı ile geçilen, iki katlı, ahşap, karkas çatılı mütevazı bir evmiş burası.

Şair ve birinci T.B.M.M. Burdur mebusu Mehmet Akif Ersoy İstiklal Savaşı yıllarını burada geçirmiş. Dostlarıyla milli mücadele meselelerini burada tartışmış. İstiklal Marşı Şiir’i başta olmak üzere bir çok şiirini burada yazmış. İstiklal Marşı’nı yazarken gece gelen ilhamı kaçırmamak için bazı dörtlükleri mum ışığında dergahın duvarlarına kazdığı anlatılıyor. Meşhur Bülbül  şiirinin de bu evde yazıldığı biliniyor.

Dergâh Evi’ni Eşref Edib şu şekilde tarif ediyor: “Dergâh deyince dervişler, âyinler hatıra gelmesin. Eşraftan birinin âdeta selamlık dairesi. Ufak bir köşk gibi muntazam yapılmış. İçi dışı boyalı. Döşenip dayanmış, güzel ve geniş bir bahçesi var. Türlü türlü meyveler. Önünde bir şadırvan, şırıl şırıl sular akıyor.”

Yapı 30 Ekim 1949’ da Şehir Meclisinin kararı ile müze-eve dönüştürülmüş. Ancak uzun yıllar bakımsız ve harap durumda kalmış. Üniversite Merkez Kampüsünün kuruluşu sırasında (1982-84) bu yöndeki teşebbüsler sonucu yapının eski durumuna sadık kalınarak onarımı sağlanmış ve yapı ziyarete açılmış.

Evin üst katına çıkan tahta trabzanlı merdivenler boyunca da merhum Akif’e ait fotoğraflar asılmış. İçeriye adım atmanızdan itibaren mekanların eski haliyle ve oldukça sade bir şekilde canlandırılmış olduğunu görüyorsunuz. 

Üst katta bir dinlenme ve toplantı odası var. Toplantı odası evin en gösterişli yeri denilebilir. Bahçeye bakan üç penceresinin önünde boydan boya sedirler, duvarlarında sedef kakmalı oymalar, şamdanlar ve gaz lambaları var. 

Odanın tavanı, kalem işleri ile süslü altıgen bir göbekle süslü.  Yöresel bir Ankara tavanı.

Müze-evde ziyaretçiler için bir video-seslendirme sistemi kurulmuş. Ayrıca, Mehmet Akif Ersoy'a ait cep saati, gözlük, tesbih, tüfek ve büyük şairin bir yüz kalıbı da teşhir ediliyor. 

Evin karşısında ve yan tarafında Mehmet Akif'in fotoğrafları, İstiklal Marşı ve diğer belgeler ayaklı büyük panolarda sergileniyor. Şehit Muhsin Yazıcıoğlu ve merhum şair Abdürrahim Karakoç ta hemen arka taraftaki küçük hazirede yatıyor.

Bugün dikkatli gözler için Ankara sadece modern bir başkent değil. Aynı zamanda keşfedilmemiş bir çok göz alıcı mekana ve manevi derinliğe de sahip.

Bunlardan bir tanesi de eski Ankara anlamındaki Altındağ’da bulunuyor. Hamamönü semti yakın zamanda dikkate değer bir restorasyon süreci geçirdi. Şehrin bu en eski kısmı artık yaşamak ve ziyaret etmek için çok daha çekici bir yer. Hamamönü şimdi hem Osmanlının hem de Cumhuriyetimizin geleneksel yaşamını yansıtan eşsiz bir yer. Ayrıca ziyaretçilerine çeşitli kültürel aktiviteler yanında dinlenme ve alışveriş imkanları da sunuyor.

Altındağ Belediyesi, ilçenin özgün ve otantik cazibesini restore edebilmek için gerçekten çok çalıştı. Hala da çalışıyor. Hamamönü, 2006’dan beri Selçuklu Dönemi’ nden mescitler ve camiler de dâhil olmak üzere 250 lokasyonda yenilenme ve genişleme projelerine tanık oldu. 210 hektar civarında bir bölge tekrar inşa edildi ve 33 yerleşim yeri Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu kaydına geçirildi.

Bu süreçte birçok bina imar edildi veya yeniden inşa edildi ve bazı caddeler trafiğe kapatıldı. Bugün Tacettin dergahının ve Mehmet Akif Ersoy müze evinin bulunduğu Hamamönü semti yerli ve yabancı ziyaretçiler için son derece popüler bir yer. 
---------------------------------  
[1] “Umdetü'l-meşâyıhı'l-'izâm Mustafa Efendi İbni Tâceddinzâde” Şeyh Taceddin Sultan
[2] Aşktır begim ana giden,/ Aşktır murâda irgören / Olmuş gönüllerdir gören,/ Derdime dermân sendedir
Aşktır tenimde cân olan, / Mest-i elest insân olan / Âşıklara îmân olan, / Derdime dermân sendedir 
Sensin Kerîm Sensin Rahîm, / Aşıklara aşkın naîm / Vaslın cinân hicrin cahîm, / Derdime dermân sendedir 
Tâceddînoğlu çâresi çoktan, / Bezm-i avâresi / Lutfin senin çün çâresi, / Derdime dermân sendedir
Geldik kapuna yâ Şekûr, İrham lenâ yâ Rabbenâ / Sensin Kerîm sensin Gafûr,/ İrham lenâ yâ Rabbenâ
Başım kodum bu meydâna,/ Muntazırım ben ihsâna / Garîkım gerçi isyâna,/ İrham lenâ yâ Rabbenâ 
Günâhım oldu gâyetsiz,/ Senin lütfün nihâyetsiz / Nice bulam hidayetsiz,/ İrham lenâ yâ Rabbenâ 
Tâceddînoğlu dir kaldım,/ Günâhım anladım bildim / Yüzüm kara sana geldim, / İrham lenâ yâ Rabbenâ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder