30 Ekim 2017 Pazartesi

261 30 Ekim 2017 Pazartesi 18:30 KÜÇÜK/BÜYÜK ŞEYLER..............Gelin kaynana kavgası

Gelin kaynana kavgası

Sosyal yaşamımızda hepimizin az çok yaşadığı bir durumdur gelin-kaynana kavgası.

Kuşkusuz ne gelinler vardır ki; kaynanasıyla ana­ kız gibi geçinirler. Ne kaynanalar vardır ki gelinine toz bile kondurmak istemez. Ama nedense kendi eliyle evlendirdiği, mürüvvetini istediği oğluna-kızına azap çektirecek ölçüde huysuz, geçimsiz kaynanalar da var. Gelin geldiği evde adeta terör estiren gelinler de. 

Bu bugünün meselesi değil. Geçmişte de varmış, galiba gelecekte de hep var olacak. Hadise insanlık tarihi kadar eski. Mesela Kayseri Kültepe´deki arkeolojik kazılarda gelin-kaynana kavgasına ilişkin 4 bin yıllık tabletler bulunmuş. Kazı alanında bulunan tabletlerden  birinde gelin kocasına kaynanasından şikayet ediyormuş.

Demek ki erkek annesi olmanın avantajlarını sonuna kadar kullanmaya çalışan ve biricik oğullarını aileye sonradan katılan bir kadınla paylaşma konusunda sıkıntı yaşayan anneler sadece günümüzde yokmuş. Hatta eski yunan mitolojisinde bile geçiyormuş bu tür kavgalar. 

Bu anlamda tarihin en mutlu gelininin Havva annemiz olduğu kuşkusuz…

Çarşıda et kaynana / Başında bit kaynana / Oğlun bekler mutfakta / Dışarı git gaynana
Sokakta geziyorsun / Oğlumu üzüyorsun / Güzel desem değilsin / Maymuna benziyorsun.

Gelin ile kaynana arasında yaşananlar, kız çocuğunun annesiyle yaşadığı rekabetin bir türevi olarak görülebilir. Zira geleneklerimiz çiftleri, eşlerinin ebeveynlerine “anne”, “baba” demeye zorluyor.

Anadolu’da evlilik, ailesinden çıkan iki insanın kurduğu yeni bir kurumdan çok, erkeğin yetiştiği aileye bir eklemlenme olarak algılanıyor. Genç “ kız alınır”, başka bir aileye “gelin gider”.

Ama maalesef gelinin kaynanaya, kaynananın geline karşı tutumunu da aynı toplumda oluşmuş bazı peşin hükümler belirliyor ve kafalarında taşıdıkları bu ön yargılara göre davranıyorlar.

Mesela genç kızlarımız daha evlenmeden türkülerimize de geçen şu bakışla bileniyorlar: 'Tabakası aynalı / Şu oğlana varmalı / Oğlan pek güzel amma / Anası olmamalı'

Kaynanalar da boş durur mu ? Onlar da el cevap şöyle düşünüyorlar tabi: 'Başı saçaklı gelin / İpten kuşaklı gelin / Dün geldin adam oldun / Leylek bacaklı gelin.'

Gelin ve kayınvalide böylece daha ortada hiçbir şey yokken¸ birbirleri için peşinen bazı olumsuz düşüncelere sahip olarak, adeta düşmanca bir bakış açısıyla işe başlıyorlar. Konuyu kadim anadolu kültürünün 'mani'leriyle açmaya çalışalım.

Eli elekli gelin / Kolu kolçaklı gelin / Oğlanı ben doğurdum / Şişe bacaklı gelin.
Hop hop kaynana / Güp güp kaynana / Ben oğlunla yanyana / Sen dışarda kaynana

İlim insanları bu sıcak atışma-sataşmayı bir nevi iktidar kavgası olarak açıklıyor. Çünkü bizim gibi ataerkil geçmişli toplumlarda erkeğe sahip olmak, aynı zamanda aile içinde iktidar ve güce sahip olmak demek.

Kaynana bu yüzden, mevcut iktidarını ve gücünü geline de kabul ettirmeye çalışıyor. Bu da gelin için daha başında zorlu bir sınav anlamına gelmektedir. 

Sonuç olarak her iki taraf ta lüzumundan fazla geriliyor, en küçük bir anlaşmazlıkta bile hemen kavgaya tutuşuveriyorlar.

Ak tavuk almadın mı? / Kümese salmadın mı? / Kör olası kaynanam / Sen gelin olmadın mı?
Masa üstünde pekmez / Bu pekmez bana yetmez / Gelinin dediği laf / Benim kulağıma gitmez.

Gelin ve kaynana arasındaki bu rekabet, belki de kökleri çocuklukta atılan duyguların yeniden harekete geçmesinden kaynaklanıyor. Evlilik, adeta kaynananın iktidarını, gelinin olgunluğunu ispatlamaya çalıştığı bir çatışmaya dönüyor.

Çoğu zaman da erkek, annesi ile eşinin arasında kalıyor. Aynı kişiyi seven iki kadın, sudan sebeplerle anlaşamayarak hayatı önce kendilerine, sonra tüm aile bireylerine zehir ediyorlar. İşin içine bir de görümceler, eltiler, baldız ve dünürler de katılınca durum  daha da vahimleşiyor tabi. 

Böylece başta anlamsız inatlaşmalarla başlayan tartışmalar bir süre sonra maalesef boşanmalara kadar gidebiliyor.

Karpuzları dil gelin / Ara sıra gül gelin / Ben gibi bulamazsın / Kıymetimi bil gelin.
Kapılar dayanıyor / Karyolam boyanıyor / Çok söyleme kaynana / Efendim uyanıyor.

Bu yandan bakınca evlendirinceye kadar gözünün içine bakarak büyüttüğü, akşam sabah bir arada olduğu, yemeğini yapıp çamaşırını yıkadığı oğlu, gelinin gelmesi ile birlikte kendisine karşı ilgisini azaltmış görünüyor. Netice; kayınvalidenin oğlunu kıskanması, adeta gelinini kendisine rakip gibi görmesi oluyor doğal olarak. Hatta bazı kaynanalar evlenen oğlunu gelinine kaptırdığını, yıllarca emek verip büyüttüğü evladını elinden kaçırdığı duygusuna kapılabiliyorlar.

Bağda erik kaynana / Dişin gedik kaynana / Oğlun yemiş getirdi / Sensiz yedik kaynana
Gız gelin dır dır etme / Fazla ileri gitme / Vakitsiz horoz gibi / Gece yarısı ötme.

İlim insanları kayınvalidenin gelinine baskın olma arzusu ve buna karşı gelinin bağımsız olma isteğinin  gelin-kaynana çatışmasının önemli nedenlerinden biri olduğunu söylüyorlar.  

Kayınvalide, hem yaşının verdiği tecrübeden hem de oğlan anası olmasından dolayı gelininin kendi sözünü dinlemesini istiyor.  Oğlu ile birlikte gelininin çok itaatlı olmalarını ve sözünden çıkmamalarını istiyor. Öte yandan yeni evli gelin ise bağımsız olmak, istediği gibi yaşamak, evinde rahat olmayı arzulamaktadır. Sonuç: birbirine en azından soğuk davranmak oluyor tabi.

Elİ etekli gelin / Basma yelekli gelin / Selam vermeden geçti / Hain yürekli gelin
Ak tavuk almadın mı / Kümese salmadın mı / Ah cadı kaynana ah / Sen gelin olmadın mı

Ne kadar gariptir ki kaynana, kendisi gelin olduğunda kaynanasından kötü davranış görmüşse acısını bu defa gelininden çıkarmaya çalışıyor. Hiç yokken olmayacak bahanelerle geliniyle çekişiyor. Bu arada yanlışlıkla yapılacak en ufak bir davranış bile onun kalbini kırmaya yetiyor. Bugünün kaynanası dünün gelini olduğunu unutuyor, gelin yarın bir gün kendisinin de kaynana olacağını düşünmüyor.

Daha da ilginci, aynı sözü annesinden duyan gelin ya da aynı söz veya davranışı oğlu ve kızından gören kayınvalide, 'el kızı'ndan ya da 'el oğlu'ndan duyduğu söze daha çok alınabiliyor.

Eli bıçaklı gelin / Eteği saçaklı gelin / Oğluma horamı geçtin / Yengeç bacaklı gelin
Kaynanayı ne yapmalı / Kaynar kazana atmalı / Yandım allah dedikçe / Altına odun atmalı

Bu arada tabi ki; gelin-kayınvalide anlaşmazlıklarının merkezinde olan evlat/eş konumundaki erkek, annesi ve eşi arasındaki kavgalardan birinci derecede olumsuz etkilenen kişidir. Anası ile eşi arasında bir tercih yapmak zorunda kalmak zor bir durum olsa gerek.

En üzücü olanı da kişiliklerinin tam oluşma aşamasında olan çocukların durumu. 

Onlar da evin içerisindeki bu olumsuz tablolardan çok etkileniyorlar. En çok ihtiyaç duydukları anda sevgi yerine bu tür kavgalara şahit oluyorlar. Bu da onların ruhsal gelişimine aynen yansıyor maalesef.

Bu konuya ister tarihsel perspektiften bakın. Geçmişten bugüne gözlemleyin. Toplumlara göre, coğrafyalara göre inceleyin. Gördüğünüz şey şu olacak;

Gelin kaynana ilişkisi, rekabet, kıskançlık, ayrımlaşma-bireyleşme gibi çetrefil sorunların yoğunlaştığı kadim bir çatışma alanı. Göreceli bir konu. Evet, değişiyor, farklılaşıyor ama sürüyor. Adeta kadınların genlerinde yaşıyor bu çekişme. Bu kadim kavganın haklısı yok, sonu yok, hayrı da yok.

İsterseniz kayınvalide (kız annesi ya da oğlan annesi fark etmez) tarafından bakın, isterseniz kız ya da gelin açısından görün değişmez: Sonuç Nasreddin hocanın 'Sen de haklısın' fıkrasına dönüyor.

En büyük silahları gözyaşı olan iki kadına nasıl 'Sen haksızsın' denilebilir ki ? Bu da işin bir başka göreceli tarafı.


Diyeceksiniz ki; Bu nasıl iş, herkes haklı olabilir mi ? Sen de haklısın kardeş.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder