Rahmet peygamberi bir öksüzün doğumu
Bugün, yani 2 Ocak 2015 Cuma akşamı Mevlid
Kandili. Mevlid en-Nebi ya da Veladet Kandili sevgili Peygamberimiz
Hz. Muhammed (s.a.v.)’in ay takvimine göre doğduğu gece. Efendimiz Rabîu’l-evvel
ayının on ikinci pazartesi gecesi Mekke’de dünyaya gelmişti.
Mevlid, "doğum zamanı" demek. Kandil
geceleri islam dünyasında hicrî 3. asırdan beri var.
Osmanlı ülkesinde ise ilk
kez padişah II. Selim bu gecelerde minarelerde kandil yaktırmış. Bu yüzden ışıl
ışıl yanan mahyalarla birlikte halk dilinde kandil gecesi olarak anılmışlar.
Sevgili Peygamberimiz, Rabbimizin insanlığa
gönderdiği en son elçi. Kur’an-ı Kerim’in ifadesiyle [1]
o, âlemlerin Rabbinden, “âlemlere rahmet olarak” gönderilmiş bir önder. Onun
nübüvveti sayesinde bütün insanlık karanlıklardan aydınlığa, zulmetten nura geçebilmiş.
Bu kutlu doğum aslında, insanlık tarihinin en muazzam
ve mübârek olaylarından birisi. Çünkü onun dünyaya geldiği dönemde, insanlar
her türlü değer ölçülerini yitirmiş, yollarını şaşırmış bir haldeydi. Ayrıca, dünyanın
birçok köşesinde kanlı boğuşmalar devam ediyordu.
Tarihte bu dönem başka hiçbir zaman için
kullanılmayan “cahiliyye” kavramıyla ifade edilmiş. Zira o dönemin en temel
özellikleri; bilgisizlik, putperestlik, kabîle asabiyeti, zorbalık, zulüm,
haksızlık, başıbozukluk, merkezî otoriteden yoksunluk, adaletsizlik, barış ve
nizamdan uzak bir hayat, çocukları öldürmek, vahşiyâne hareketler, kan dâvası
gibi kötü davranışlardı.
Öyle bir zamandı ki insanlığın ıslâhı o peygamberin
gönderilmesine hasretti. Bütün dünya, karanlıklar içinde, o kurtarıcıyı dört gözle
bekliyordu. Milli şâirimiz Mehmet Akif Ersoy, “Bir Gece” adlı şiirinde [2]
bu olayı şöyle tasvir eder:
Ondört asır evvel,
yine böyle bir geceydi / Kumdan ayın on dördü, bir öksüz çıkıverdi! / Lâkin, o
ne husrandı ki; hissetmedi gözler / Kaç bin senedir, halbuki, bekleşmedelerdi; / Bir kerre, zuhur ettiği çöl en sapa yerdi; / Bir kerre de
mâmûre-i dünya, o zamanlar, / Buhranlar içindeydi, bugünden de beterdi. / Sırtlanları
geçmişti beşer yırtıcılıkta; / Dişsiz mi bir insan, onu kardeşleri yerdi! / Fevzâ bütün âfâkını sarmıştı zeminin, / Salgındı, bütün şark’ı yıkan tefrika derdi. / Derken büyümüş, kırkına
gelmişti ki öksüz, / Başlarda gezen kanlı ayaklar suya erdi! / Bir nefhada
insanlığı kurtardı o mâsum, / Bir hamlede kayserleri, kisraları serdi! / Aczin
ki ezilmekti bütün hakkı, verildi;)
Gerçekten de efendimizin doğumu,
içinde yaşadığımız dünyanın akışını değiştirmiş oldu. Bir fazilet güneşi ve
hidâyet meş’alesi olan Sevgili Peygamberimiz’in (s.a.v) gönderilişi, yüce
Allah’ın bütün insanlara en büyük nimetlerinden birisiydi. Müminler kendilerini
yeniden tanzim etme ve istikamet sahibi olma konusunda sağlam bir dayanağa
kavuştular. Böylece insanlık için yepyeni bir gün doğmuş, aydınlık bir devir
açılabilmişti. [3]
O yirmi üç yıllık peygamberlik dönemi boyunca en başta
cahiliye dönemi alışkanlıklarıyla mücâdele etti. Putperestliğin yerine tevhidi,
zulmün yerine adâleti, düşmanlığın yerine kardeşliği, sürtüşmenin yerine
dayanışmayı getirdi. Toplumda barışın hâkim olmasını sağladı. Bizatihi kendisi
doğruluk, nezâket, güvenilirlik, adâlet, hoşgörü ve cömertlik gibi ahlâkî
davranışlarıyla insanlara örnek oldu.
Bütün bu gayretlerin sonucu olarak, vahyin
ışığında, mükemmel kişiliğiyle ekonomik, sosyal, kültürel ve ahlâkî alanlarda
gerçekleştirdiği faaliyetler sayesinde o dönemi kapatarak, yerine barış ve
huzurun hâkim olduğu yepyeni bir toplum oluşturdu.
Biraz dikkat edersek onun hayatının, muhabbet,
şefkat, fazilet, ihlâs ve samimiyet dolu bir hayat olduğunu görebiliriz. O,
insanlığa, Allah’ın ilk ve son dinini tebliğ etmiş, kullarına olan nimet ve
ihsanı İslam’la tamamlanmıştır. Hiç şüphesiz onun büyüklüğü ve başarısı; en
güzel bir şekilde insanlığı iyiliğe dâvet etmesindendir.
Allaha binlerce hamdü senalar
olsun ki onun rahmet yüklü mesajları ve hikmetle dolu güzel ahlâkı hala bütün
insanlık için umut olmaya devam ediyor.
Ancak, gerçekten, güzel ahlâkla [4]
yoğrulmuş o örnek hayatı araştırmaya, bilmeye ve ondan yararlanmaya bugün de
çok ihtiyacımız var. Sevgili Peygamberimiz’i (s.a.v), onun güzel ahlâkını,
davranış ve uygulamalarını yeniden hatırlamamız gerekiyor. Hiç kuşku yok ki gelişen
dünya şartlarına yeniden yön ve anlam verecek zemin Kur’an-ı Kerim’de vardır. Ayrıca
yine inanıyoruz ki, Allah resulünden alacağımız ilham, insanlığın bugünkü ve
yarınki problemlerine çözüm getirecek tükenmez bir şifa kaynağı durumundadır.
O son peygambere ümmet olmak, pek tabiidir ki
sadece onun varlığını bilmek ve doğumunu anmakla sınırlanamaz. Ona tabi olmayı gerektirir.
Bu nedenle hemen her vesileyle kendimizi onun sünnetiyle gözden geçirmeyi, kendimizi
yeniden inşa etmeyi ve onun çizdiği yol haritasına uymayı ihmal etmemeliyiz.
Bu gece, kutlu bir doğumu anarken, yalnız mevlid
okumak, ilâhiler söylemek ve kandil simidi dağıtmakla yetinemeyiz. Onun
doğumunu anmak; zaman ve mekanları kuşatan risâletini, yüksek ahlâkını,
fazîletini, adâlet ve doğruluğunu hatırlamak ve bunları hayatımızda uygulama
azmini tazelemek demek. Bu aynı zamanda Rabbimizin de sevgisine,
hoşnutluğuna ve bağışlamasına vesile olabilir. Çünkü Allah’ı hoşnut etmek, [5]
biliyoruz ki O’nun Peygamberine uymak ve örnek almakla mümkün.
Bugün etrafımızı çepeçevre saran ateş çemberini doğru
tahlil etmeliyiz. Müslümanın Müslümanı katlettiği iç çatışmaları İslâma mal
etmek ve onaylamak asla mümkün değildir. Biz “Ben, beni görmeden bana iman
eden kardeşlerimi özlüyorum” buyuran bir Peygamberin ümmeti değil miyiz ?
Acaba o, bugün yaşadığımız acıları görseydi neler hissederdi ?..
Utanmış olmalıyız. O halde, böylesine bir zaman ve
mekânda bile hem efendimize hem de birbirimize kardeş olmayı yeniden başarabilmeliyiz.
Gücümüz yetmese, en azından bu özlemi çeken insanlar olamaz mıyız ?
Bugün efendimizin dünyaya teşriflerinin yıl dönümü.
Elbette ki böyle mübarek gecelerin feyz ve bereketinden istifade etmeye gayret
edeceğiz. Ama ondan daha önemlisi içimize yönelmek, nefis muhasebesi yapmak, görev
ve sorumluluklarımızı hatırlamak olmalı. Olup bitenlerden ders almak, iyi,
doğru ve güzel için azmimizi yenilemek kaçınılmaz.
Bu Mevlid Kandili inşallah bütün İslam dünyasına,
ülkemize huzur vesilesi olsun. İnsanlığın içine düştüğü sıkıntıların aşılması
ve kardeşlik bağlarımızın güçlenmesi için o yüce kudrete, Cenâb-ı Allah’a dua
ve iltica ediyoruz. Yine çok daraldık, yeni yeni rahmet kapılarının açılmasına çok
ihtiyacımız var. Rabbim Müslümanları Peygamberimizin özlemle andığı kardeşler
topluluğu yapsın.
Hepinizin Mevlid Kandilini kutluyorum.
[1] Enbiyâ, 107
[2] Mehmet
Âkif Ersoy, Safâhat, İstanbul 1975, S. 499
[3] “İçlerinden,
kendilerine Allah’ın ayetlerini okuyan, kendilerini temizleyen, kendilerine
kitap ve hikmeti öğreten bir peygamber göndermekle Allah, mü’minlere büyük bir
lütufta bulunmuştur. Halbuki onlar önceleri apaçık bir sapıklık
içindeydiler.”(Âl-i İmrân, 164)
[4] “Ben
güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, cilt: 2, s.
381)
[5] “(Ey
Muhammed!) De ki: Allah’ı seviyorsanız bana uyunuz ki, Allah da sizi sevsin ve
günahlarınızı bağışlasın. Allah son derece bağışlayıcı ve esirgeyicidir.” (Âl-i
İmrân, 31)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder