12 Ekim 2014 Pazar

190 12 Ekim 2014 Pazar 22:30 KAYIP DEFTER'den............................Ziyaretçilerimiz var

Ziyaretçilerimiz var


Vali

Deniz Gezmiş gecesinden sonraydı. Bir akşam aniden Vali geliyor dediler. Bir yerlerden ses geleceğini bekliyordum ama bunu düşünmemiştim. Biraz tedirgin oldum. Acaba gece ile mi ilgiliydi bu ziyaret ? 

Aslında, piyesin ortasında o tabanca ortaya çıkana kadar her şey gayet normaldi. Gecede tabi ki bilinen ve beklediğim ideolojik  konuşmalar yapılmış, şiirler okunmuştu. Bu doğaldı. Ne kadar rahatsız olsam da katlanmam gerektiğini biliyordum.

Ama oyun içinde gençlerden birinin aniden bir tabanca çıkarması, ardından duyulan silah sesi canımı sıkmıştı. Birdenbire olmuş ve ancak birkaç saniye sürmüştü. Atılan sloganlar ardından  ışıkların kararması ile de yok olmuşlardı. Rol gereğiydi, gerçek bir silah olup olmadığını da bilmiyorduk. Ama belli ki haber anında Jandarma komutanına ulaşmıştı.

Nitekim dışarı çıktığımızda gördük ki Jandarma kapıda tertibat almıştı. Geceye dışardan gelip katılanlar vardı. Mesela oyunda rol alan ve elinde silah olan kişiyi ben de tanımıyordum. Öğrencimiz olmadığı gibi kesinlikle öğrenci bile değildi. Orta yaşlı ve saçı sakalı birbirine karışmış biriydi. Bu yüzden biraz merak, biraz da herhangi bir sorun yaşanmaması için herkes çıkana kadar ben de kapıya yakın bir noktada durup kontrolleri izledim. Tabi ki hiçbir şey, özellikle de o kişi ve tabanca bulunamadı.

Jandarma komutanı da oradaydı. Ama bilhassa biraz uzak durmaya çalışıyor gibiydi. Yüzüme herhangi bir şey söylemedi ama bir Müdür Yardımcıma "Yaptığınızı gördünüz mü ? Böyle bir geceye nasıl izin verirsiniz ?" demiş. Ona göre yasa dışı olan bir gruba müsamaha gösterilemezdi. Devlet tarafından asılmış bir sol teröristi anma gecesi ise hiç yapılmamalıydı. 

Vali Necati Çetinkaya ile karşılaşmalarımız son bir yıl içinde belki beşi geçmemesine rağmen ilişkimiz  fena sayılmazdı. Farklı bir yol izlediğimi duyuyor, biliyordu. Muhtemelen hakkımda gereken araştırmayı yaptırmış, eski genel müdürümüz de dahil Ankara'dan birileriyle görüşmüştü. Sözlerinden, sorularından edindiğim izlenim, hakkımda olumsuz düşünmediği, ancak endişeli olduğuydu.

Vali gelmeden yolda, kapıda ve yurtta abartılı bir güvenlik tedbiri alınmıştı. Ben ve arkadaşlarım da onu girişte karşılayacaktık. Araba konvoyu yurda  girdiğinde akşam karanlığı çökmüştü. Kalabalık maiyetiyle birlikte arabalarından indiler. Yanında bir Rektör yardımcısı da vardı. Anlaşılan yurda gelmeden üniversiteye uğramışlardı. İdare binasına davet ettim ama Spor salonuna gitmek istiyorlardı.

Elimden tuttu salona doğru yürüdük. Daha çok yabancı öğrencilerle ilgiliydi soruları. Yaşadıklarımızı, yaptıklarımızı, çabalarımızı anlattım nefes nefese. Bir taraftan "Hı, hı…, öyle mi, hay yaşa" gibi sözcükler mırıldanıyor, öbür taraftan da sık sık dönüp Rektör Yardımcısına ve yanındakilere "Bak, gördünüz mü ?" der gibi bakıyordu. Salona girdiğimizde daha çok rektör yardımcısına yönelmişti soruları. Yeni açılan Beden Eğitimi bölümü ile ilgili bilgi alıyordu.

Bir ara bana dönüp "salon gayet iyi olmuş" dediğini hatırlıyorum. Salonun eski halini, onarmak için nasıl uğraştığımı biliyordu. Yalnız çıkarken Jandarma Binbaşısına "Burada mı olmuştu ?" diye sordu. "Evet sayın Valim" cevabını alınca da  "Tabi bulamadınız, yakalayamadınız…" diye laf attı gülerek. 

Son şifreli konuşmayı yalnızca o ve ben anlamıştım. Bir daha da bu konu açılmadı. Vakti olmadığını söyleyip ikram teklifimizi kabul etmedi.  Arabasına binmeden önce el sıkışırken "Haftaya Özbekistan Başbakan Yardımcısı gelecek. Ben de refakat edeceğim. Hazırlığınızı yapın Müdür bey. Bize bir ihtiyaç olursa arkadaşlar yardımcı olur" dedi. Hepsi bu kadar. Uğurladık, geldikleri gibi gittiler.

Uzak Misafir

Özbek Başbakan Yardımcısı geldiğinde yurttaki yabancı öğrenci sayısı altıyüze yaklaşmıştı. Bunlardan 87'si Özbek'ti. Genelde sakin bir tabiatları vardı ve sorun çıkarmıyorlardı. Ama nedense Türkmenlerle pek araları yokmuş gibiydiler. Bir de daha esrarlı davranıyorlardı. Muhtemelen gelirken çok ciddi tembihlenmiş olmalıydılar.

Özbekistan, 30 milyon civarındaki nüfusuyla Orta Asya bölgesinin, en kalabalık ülkesiydi. Afganistan dahil diğer bütün bölge ülkeleriyle sınırı bulunuyordu. Nüfusun % 80’ini Özbekler, diğer kalanını ise Tacik, Kazak, Karakalpak, Kırgız, Rus, Tatar, Ukrayna ve Yahudi kökenlilerler oluşturmaktaydı.

Sovyet blokunun çökmesinden sonra 31 Ağustos 1991 tarihinde bağımsızlığını ilan eden Özbekistanı ilk tanıyan ülkelerden birisi de Türkiye olmuştu. Zamanın Başbakanı Süleyman Demirel 1992 yılının Nisan ayında Özbekistan’ı ziyaret etmiş  ve Taşkent’te bir Büyükelçilik açılmıştı. Özbekistan’ın Ankara Büyükelçiliği ise Ocak 1993 tarihinde faaliyete geçmişti. 

1992 yılı sadece Özbekistan'la değil diğer Türki Cumhuriyetlerle ilişkilerde de yoğun geçen bir yıl olmuştu. Ankara'da ilk kez bir araya gelen altı Türk Cumhuriyeti Devlet Başkanı  bir ‘’TÜRK ZİRVESİ’’ gerçekleştirdiler. Süleyman Demirel, bu zirvede şu tarihi açıklamayı yapmıştı; ‘’Bu zirve ile Türk Dünyası Adriyatik kıyısından Çin Seddi’ne kadar uzanmıştır.’’

Bu zirvenin bir başka sonucu da Türk Cumhuriyetlerinden gelecek 10000 öğrencinin Türkiye'de eğitim almalarının öngörülmüş olmasıydı. Kültür-Bilim-Eğitim-Sağlık ve Turizm Alanında İşbirliği Antlaşması ile 92-93 Kültürel, Eğitsel ve Bilimsel Değişim Protokolü imzası bu döneme rastlar.

Misafir Başbakan Yardımcısı ve Vali en uygun şekilde karşılandı. Özbek öğrencilerle görüştüler, kaldıkları blokları gezdiler ve onlarla birlikte pişirilen Özbek Pilavından yediler. Özellikle kantinde açılan yeni işletmeler ilgilerini çekmişti. Böyle büyük, kalabalık bir yurt için duyduklarına karşılık, gördükleri onları bayağı şaşırtmış görünüyordu.

Sanırım yurttan olumlu etkilenmişlerdi. Misafir öğrencilerin burs, dil ve eğitim sorunları olduğunu biliyorlardı. Zamanla bunların yoluna girebileceğini de. Ancak en çok merak ettikleri şey Özbek gençlerin herhangi bir asayişsizliği olup olmadığıydı. Bizden öğrendiklerinden memnun oldular. Vali teşekkür etti. 

Geçen yıllara rağmen bu yıl gördüğü ilerleme nedeniyle gözlerinin içi gülüyordu. Özbek Başbakan Yardımcısı da memnundu. Ayrılırken beni de Özbekistan'da görmek istediğini söyledi. "İnşallah, nasip" dedim gülerek. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder