İçinde bulunduğumuz günler sevgili Peygamberimizi (s.a.s) anmak ve anlamak için ülkemizde çeyrek asırdır kutlu doğum haftası olarak değerlendirilen günler.
Sakın
terk-i edebden kûy-ı mahbûb-ı Huda'dır bu / Nazargâh-ı ilâhîdir makâm-ı
Mustafa'dır bu
Edebi terketmekten sakın! Zîrâ burası Allahü teâlânın sevgilisi olan Peygamber efendimizin bulunduğu yerdir. Bu yer, Hak teâlânın nazar evi, Resûl-i ekremin makâmıdır. [1]
Elbette bu vesile
ile salât-ü selâm ona, ehl-i beytine ve ashabına olsun!
Cümle zerrat-ı cihan idüb nida / Çağrışuben dediler kim
merhaba (Kâinatın, Cihan'ın bütün zerreleri dile gelerek hoşgeldin diye
seslendiler)
Merhaba ey al-i sultan
merhaba / Merhaba ey kân-ı
irfan merhaba (Hoşgeldin ey büyük sultan hoşgeldin, Hoşgeldin ey ilim ve irfanın kaynağı hoşgeldin) [2]
Bundan 94 yıl önce
1920 yılının Nisan ayında ülkemizin milli kurtuluşunun da doğum sancıları
çekiliyordu. Vatanseverler Ankara’da toplanmış Kurtuluş savaşı ve Meclis
açılışının hazırlıklarıyla meşguldüler.
Nihayet Milli mücadeleyi yapmak üzere Büyük Millet Meclisi Rebiülevvel
ayının 12’sini takip eden ilk Cuma gününe denk getirilerek namaz sonrası
dualarla açılmıştı.
O gün aynı zamanda veladet-i Nebi hürmetine bütün yurtta hatimler indiriliyor, mevlid-i şerifler okunuyordu.
O gün aynı zamanda veladet-i Nebi hürmetine bütün yurtta hatimler indiriliyor, mevlid-i şerifler okunuyordu.
Doğdu ol saatde ol sultan-ı
din / Nura gark oldu semavat-ü zemin (O anda doğum gerçekleşti. Dînin sultanı doğdu. Yer ve gökler nûrla, ışıkla doldu, aydınlandı) [3]
Nitekim, 13
Rebiülevvel 1332 ve 24 Teşrin-i evvel 1339 tarihini taşıyan bir kanunla [4] bu tarihe denk gelen veladet-i
Nebi/miladi 23 Nisan günü hâkimiyet-i milliye (Milli Egemenlik) kabul edilerek
bayram ilan edilmiştir.
İşte bu yüzden
ülkemizde islam peygamberi Hz. Muhammed'in (s.a.v) miladi tarihle doğum günü
olduğu kabul edilen 20 Nisan'ın içinde bulunduğu hafta kutlu doğum haftası
olarak ihya ediliyor. Bu gelenek adeta 23 Nisan’a giden süreçte, bir sonraki
haftanın manevi bir iklimle desteklenmesi anlamına da geliyor.
Ancak, son yıllarda
bu haftanın rutin kutlama programları dışında her yıl değişik tema ve
etkinliklerle bilgi ve iman yüklü bir kültür atmosferine dönüştüğünü görüyoruz.
Gönlümüzdeki Peygamber sevgisini her dem tazeleyen güzel vesileler bunlar.
Arş'ın kubbelerine, adı nurla
yazılan / İsmi; semada ''Ahmed'', yerde ''Muhammed'' olan,
Yedi katlı göklerde, Hak Cemâli'ni bulan / Evvel-Âhir yolcusu, Ya Hazreti
Muhammed.
Sağnak nur yağmurları, inerken yedi
kattan / O gece, Sendin gelen, ezel kadar uzaktan,
Melekler, her zerreye, müjde verirken Hakk'tan / O
gece, Sendin gelen, Ya Hazreti Muhammed.
Güneşler, o gecenin, nuruna
secd ederken / Yıldızlar, meşk içinde, kainat vecd ederken,
Bütün hamd ü senâlar, Yüce Rabb'e giderken /
O gece sendin gelen, Ya Hazreti Muhammed.[5]
Böylelikle Hz.
Peygamber her yıl geleneksel Mevlid kandillerindeki anmanın yanında, bir hafta
boyunca onun ahlakını öğrenme ve rehberliğini kavrama gayretleriyle de
anlaşılmaya çalışılıyor. Her yıl farklı bir konu ele alınıp değerlendiriliyor.
Mesela bu yıl başlık “Hz. Peygamber, Din ve Samimiyet” olarak belirlenmiş.
Rahmet Peygamberi
(s.a.s), insanlığın yozlaştığı, kadim değerlerin aşındığı karanlık bir zamanda
yeryüzünü şereflendirmiş. O zaman ki eşref-i mahlukat olan insan varoluşunun
hikmetini unutmuştu. Onunla hayat ve dünya bir kere daha aydınlandı, insan
kaybettiği anlamı yeniden buldu.
Yaradılmış cümle oldu şadüman / Gam gidub âlem yeniden buldu can (Bütün yaradılanlar -ki dünyalar, ağaçlar, dağlar, sular, hayvanlar, yıldızlar ve insanlar, cinler vs.- hepsi
neşelendiler. Sevindiler. Üzüntülerinden kurtuldular ve âlemler yeniden canlandılar. [6]
Peygamberimiz,
naklettiği ilahi mesajla zamanın ve mekanın seyrini değiştirdi. Kur’an-ı Kerim
insanlığın kararmış kalbini yıkadı, aklını aydınlattı. O ilahi mesaj, mü’minler
eliyle yaşanan bir hayata taşındı. O kutlu elçi insana Rabbinin varlığını,
birliğini yeniden öğretti. Bununla kalmadı bizzat kendisi yaşamı ve ahlakıyla
tüm zamanlara rehber oldu. Sadece o günkü arap coğrafyasına değil tüm
insanlığa, apaçık bir yol, apaydınlık bir iz bıraktı.
O,
Allah'ın emriyle Kâinat Efendisi
/ varlığın Tacı / varlık nurunun ta kendisi...[7]

Sabahtan gün doğar gün dile doğar / Dal boynun eğdikçe rahmetler yağar
Onun hikmetli
sözleriyle yolumuz aydınlanıyor. Geçmişte insanlık medeniyeti onunla yükseldi. Bugün hala o sağlam kültür temellerinin üzerinde yaşıyoruz. Gelecekte de hep onun
açıklamaları, sünneti, öğütleri rehberimiz olmaya devam edecek. Ne mutlu bize !
Ey kutlu peygamber / Ne mutlu bize / Seni bildik ve tanıdık / Ne mutlu bize
Mekke’de yanan
meşale mesafeleri aşarak tüm zaman ve mekanları aydınlatıyor. İman ve samimiyet
yeniden yeniden gönüllerde yeşerip büyüyor. Biteviye meyve veriyor çiçeklenen
gönüller. Ne farklı renkler ne de uzak yerlerin gücü yetmiyor ayrılığa. Hakka
teslim olanların, bir vücudun azaları gibi birbirlerine eşit ve kardeş olmasına
engel konamıyor. Ona olan hayranlık, sadakat ve aşk aynı zamanda mü’min
gönülleri de birbirine ısındırıyor.
Ruhum Sana âşık, Sana
hayrandır EFENDİM / Bir ben değil, âlem Sana kurbandır EFENDİM.
Tâ arşa çıkar her
gice âşıkların âhı / Medheyleyen ahlâkını Yüce
Kur'an'dır EFENDİM.[10]
Fakat, İslam coğrafyası acı
içinde. Her tarafta gözyaşı ve ateş. Çağdaş firavunlar türedi nerede müslim
varsa. Dünyanın her noktasından kan damlıyor sanki. Kifayetsiz kalıyor
yakarışlarımız. Yetmiyor gözyaşlarımız bu yangını söndürmeye.
Galiba yaşadığımız zamanın, yine ona ihtiyacı var. Belki de en çok bizim onu yeniden anlamaya ve yaşamaya ihtiyacımız var. Zulmet yangınları yakıp kavuruyor bedenimizi. Onun sevgisiyle serinlemeye, onun rehberliğiyle kurtulmaya ne kadar susadık ve bayrağının gölgesine ne kadar da muhtacız.
Galiba yaşadığımız zamanın, yine ona ihtiyacı var. Belki de en çok bizim onu yeniden anlamaya ve yaşamaya ihtiyacımız var. Zulmet yangınları yakıp kavuruyor bedenimizi. Onun sevgisiyle serinlemeye, onun rehberliğiyle kurtulmaya ne kadar susadık ve bayrağının gölgesine ne kadar da muhtacız.
Canım
kurban olsun Senin yoluna / Adı güzel kendi güzel
Muhammed.
Şefaat eylesin
kemter kuluna / Adı güzel kendi güzel Muhammed.[11]
Kimbilir belki de Kâ'b bin Züheyr gibi onun manevi huzuruna diz çöküp
yetim ve öksüz kalışımızı anlatmalıyız. Acaba yine “Rasûlüllah¸ her şeyin kendisiyle aydınlandığı bir nurdur¸ Şerri kesip atmak için çekilmiş ALLAH'ın kılıçlarından biridir” desek mübarek hırkasını [12] örter mi omuzlarımıza ? Dindirir mi acılarımızı o
güzel tebessümüyle.
Altundan ulu dağlar nefsine
sundular da kendilerini / Reddetti O, gösterdi onlara gerçek ululuğu ve gerçek altını...
Zühd ve takvasını arttırdı,
eksiltmedi o dağlarca zarûret../
Ne denli olsa da yok edemez ihtiyaç, insandaki temizliği, pırıltıyı...
Dünya ne oluyor ki, O
ona muhtaç olsun../ Dünya O’na muhtaç ki, onun için değil midir varoluşu, yokluktan çıkışı?..[13]
Acı dolu, pişmanlık yüklü hayatlarımız. Onun sevgi, ilgi ve
hikmet dolu aile yaşamını keşfetmeye ve yaşamaya ne kadar da ihtiyacımız var. Her yönden gelen namert saldırıları boğuyor bizi. Demek, bugün bir kez
daha onun mücadelesini, taşlandığı zaman bile “Allah’ım, onlara merhamet et,
çünkü onlar bilmiyorlar” deyişini hatırlamaya ihtiyacımız var.
Afganistanı, Kafkasyayı, Karabağı, Irakı, Suriyeyi, Filistini, Mısırı, Arakanı, Miyanmarı ve daha birçok islam ülkesini dumanlar kaplamış. Anlaşılan onun Medine’ye hicretini,
yıllar yılı süren kavgalara son verişini, Ensar ve Muhaciri kardeş kılışını da kavramaya ihtiyacımız var. Bugün bir kez daha onun, çevresinden başlayarak
dünyayı şekillendiren samimi ve dürüst ilişkilerini öğrenmeye ihtiyacımız var.
Bireyselleşen dünyada insan da giderek silikleşti aslında. O yüzden ashab-ı suffayı,
onun eğitiminden geçen, her biri birer yıldız gibi olan arkadaşlarını, dostlarını tanımaya
ihtiyacımız var. Hz. Ebubekir’in sadakatini; Hz. Ömer’in, adaletini; Hz. Osman’ın iffetini; Hz. Ali’nin ilim ve cesaretini anmaya ihtiyacımız var. Hatta onları tek tek şahıslarımızda yaşatmaya, günümüze taşımaya neden çalışmıyoruz ki ?
Bugün bir kez daha
onun “Yetime sahip çıkan, cennette benimle yan yana olacaktır” “Komşusu açken
tok yatan bizden değildir” “Yanınızda çalışanlar sizin kardeşlerinizdir;
yediğinizden yedirin, giydiğinizden giydirin; emeklerinin hakkını alın terleri
kurumadan verin” çağrılarına kulak vermeye ihtiyacımız var. [14] Elimize aldığımız her paranın üzerinde sanki böyle yazıyormuş gibi davranamaz mıyız ?
Yetimin hiç değilse bir başını okşamak o kadar da mı zor ?
Etrafımıza bakıp gördüklerimizden utandığımız olmuyor mu ? Belki de en çok “Allah’a iman ettim de! Sonra da dosdoğru ol!” formülüne [15] ihtiyacımız vardır ne dersiniz ? İman ettim diyerek dosdoğru yola çıkmak ve bu yoldan hiç sapmadan, savrulmadan dosdoğru ilerlemek. “Kalp istikamet üzere olmadan kişinin imanı istikamet üzere olamaz. Dil istikamet üzere olmadan kişinin kalbi istikamet üzere olamaz. Komşusu kötülüklerinden emin olmayan kişi de cennete giremez” sözü üzerine dönüp bir kere daha düşünmek gerek. Belki de kalbe, hayata ve kurtuluşa dair en açık yol bu iki kelimenin sırrındadır.
Etrafımıza bakıp gördüklerimizden utandığımız olmuyor mu ? Belki de en çok “Allah’a iman ettim de! Sonra da dosdoğru ol!” formülüne [15] ihtiyacımız vardır ne dersiniz ? İman ettim diyerek dosdoğru yola çıkmak ve bu yoldan hiç sapmadan, savrulmadan dosdoğru ilerlemek. “Kalp istikamet üzere olmadan kişinin imanı istikamet üzere olamaz. Dil istikamet üzere olmadan kişinin kalbi istikamet üzere olamaz. Komşusu kötülüklerinden emin olmayan kişi de cennete giremez” sözü üzerine dönüp bir kere daha düşünmek gerek. Belki de kalbe, hayata ve kurtuluşa dair en açık yol bu iki kelimenin sırrındadır.
Zayıfız, çaremiz onda. Galiba, yine onun kulu ve resulünün öğrettiği gibi ellerimizi
kaldırıp “..Ey yücelik ve ikram sahibi, her şeyin Rabbi olan Allahım ! Beni ve
ailemi, dünya ve ahirette her an sana ihlas ve samimiyetle bağlı kıl !..” deme [16] ve dua etme
zamanı.
Bu hafta bağlılığımızı tazeleme, teslimiyetimizi hatırlama ve samimiyetimizi yeniden düşünme zamanı.
Sen şahid ol ya Rabbi !
Bu hafta bağlılığımızı tazeleme, teslimiyetimizi hatırlama ve samimiyetimizi yeniden düşünme zamanı.
Sen şahid ol ya Rabbi !
Bu iman meş'alesi, hiç sönmeden yanacak / Ümmetin, Seni her an, mahşere
dek anacak,
Gönül tortularımız, nur'unla
paklanacak / Andımıza şahid ol, Ya Hazreti Muhammed.
Biliriz ki; hükmü yok, bu dünya nimetinin / Gönüldür sermayesi, âhiret servetinin,
----------------------------------------
[1] Na't
/ Nâbî Kaynak <http://www.sonpeygamber.info/antoloji>
[2] Mevlidi Şerif /Müellifi Merhum Süleyman Çelebi/
Erdinç BABACAN Kaynak <http://www.nasrettinhocafikralari.com/mevlid_i_serif.html>
[3] Mevlidi Şerif /Müellifi Merhum Süleyman Çelebi/
Erdinç BABACAN Kaynak <http://www.nasrettinhocafikralari.com/mevlid_i_serif.html>
[4] Söz konusu kanun maddesi Türkiye Büyük Millet Meclisi
Hükumetinin resmi gazetesinde aynen şöyle yer almıştır:
“12 Rebiülevvel
Gecesiyle Gününün Milli Bayram Addine Dair Kanun”
Madde 1- Leyle-i
velâdet-i Hz. Risâlet Penahi’ye müsadif olup Türkiye’de saltanat-ı şahsiyyenin
ilgasıyla hukuk-i saltanatın uhde-i millette istikrarını ve hâkimiyet-i
milliyenin tesisini suret-i katiyede tespit eyleyen kararın Türkiye Büyük
Millet Meclisince kabul eylediği 12 Rebiülevvel gecesi ile günü Hâkimiyet-i
Milliye Bayramı addolunmuştur.
Madde 2- İşbu kanun
tarih-i kabulünden muteberdir.
Madde 3- İşbu kanunun
icrasına Türkiye Büyük Millet Meclisi memurdur. (Tarih: 13 Rebiülevvel 1332 ve
24 Teşrin-i evvel 1339)
[5] O Gece Sendin Gelen Ya Hazreti Muhammed Cengiz
Numanoğlu Kaynak <http://www.kunfeyekun.org/forum/kf/kutlu-dogum-haftasi-icin-ilahi-sozleri.28189/>
[6] Mevlidi Şerif /Müellifi
Merhum Süleyman Çelebi/ Erdinç BABACAN Kaynak <http://www.nasrettinhocafikralari.com/mevlid_i_serif.html>
[7] O
/ Necip Fazıl Kısakürek
[8] Yanımızda İki Melekler Gezer/ Pir Sultan Abdal Kaynak
<http://www.antoloji.com/yanimizda-iki-melekler-gezer-siiri/
[9] Ey
Kutlu Peygamber/ Ahmet KEMAL Kaynak <http://www.antoloji.com/ey-kutlu-peygamber-siiri/>
[10] Ruhum
sana aşık / Ali Ulvi Kurucu Kaynak <http://www.sonpeygamber.info/antoloji>
[11] Canım
kurban olsun Senin yoluna / Yunus Emre Kaynak
<http://www.sonpeygamber.info/antoloji>
[12] Kâ'b bin Züheyr İslâm'dan önce (câhiliye döneminde)
şiirleri Kâbe duvarlarına asılan “Mualleka” şâirlerinden Züheyr'in
oğludur. Kâ'b da babası gibi güçlü bir şâirdi. Fakat devâmlı olarak Hz.
Peygamber (s.a.s.) ve İslamiyeti hicvederdi. Bu yüzden Raûlüllah
(s.a.s.)'in “yakaladığınz yerde öldürün” dediği kimseler arasında
bulunuyordu. Mekke fethedilince¸ Tâif'e kaçmıştı. Tâif halkı da Müslüman
olunca¸ sığınacak yer bulamadı. Kâ'b Rasûlüllah (s.a.s.) 'i öven bir şiir
hazırlayıp gizlice Medineye geldi. Sabah namazında Mescide gidip Rasûlüllah
(s.a.s.)'le birlikte sabah namazını kıldı. Namazdan sonra Rasûlüllah (s.a.s.)
'in önünde diz çökerek oturdu.Önceden hazırladığı kasidesini okumağa başladı.
Beyitler Rasul-i Ekrem (s.a.s.)'in pek hoşuna¸ gitmişti. Hemen bürdesini
(hırkasını) çıkarıp¸ şâire giydirdi. Bu yüzden bu şiir “Kaside-i
Bürde” adıyle şöhret buldu.
[13] Kaside-i Bürde/ Kâ'b bin Züheyr Çeviri : Sezai Karakoç Kaynak <http://www.harbiforum.org/threads/kaside-i-burde-arapca-ve-turkce-okunusu.130817/>
[14] Kutlu doğum haftası/Prof.Dr.Mehmet Görmez
[15] Süfyan b. Abdullah es-Sakafi (r.a) naklediyor: “Ya
Resulallah! Bana İslâm hakkında öyle bir söz söyle ki, senden sonra bu konuda
hiç kimseye bir şey sormayayım.” Resulullah Efendimiz (s.a.s) buna az, öz ama
kapsamlı bir cümleyle şöyle cevap veriyor: “Allah’a iman ettim de! Sonra da
dosdoğru ol!”
[16] Ebu Davud, Tefrîu ebvâbi’l-vitr, 25
[17] O Gece Sendin Gelen Ya Hazreti Muhammed Cengiz
Numanoğlu Kaynak <http://www.kunfeyekun.org/forum/kf/kutlu-dogum-haftasi-icin-ilahi-sozleri.28189/>
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder