2 Mayıs 2018 Çarşamba

2 Mayıs 2018 Çarşamba 08:30 KÜÇÜK/BÜYÜK ŞEYLER..............Bakış açısına bağlı

Giden gelmez gelen meşkûkdür bil kadrini hâlin 
Bu dehrin mihnet ü zevkı bütün efkâra tâbi'dir
Ziyâ Paşa

SÖZLÜK
--------------------------------
Meşkûk: Şüpheli
Kadr: Kıymet, değer
Dehr: Zaman
Mihnet: Sıkıntı
Efkâr: Fikirler

ANLAMI
--------------------

Giden gelmez, beklenen şüpheli; eldekinin kıymetini bilmeli. Karşılaştığın hâl, sana sıkıntı mı verir yoksa ferahlık mı; bakış açısına bağlı.

Eski Hind'de altı kör adam varmış. Öğrenmeye çok hevesliymişler. Etraflarındaki her şeyi öğrenmeye, anlamaya çalışırlarmış.

Diğer insanlardan "fil" diye bir şeyin olduğunu duymuşlar. Ancak nasıl bir canlı olduğunu bilmiyorlarmış. Neye benzediğini öğrenebilmek için birisine danışmışlar. 

O kişi "Filin vücuduna dokunarak nasıl bir canlı olduğunu öğrenebilirsiniz" demiş ve kör adamları filin yanına götürmüş. 

İlki file yaklaşmış ve dokunma fırsatı bulamadan karnına çarpıp "Ama bu fil, bir duvarmış" demiş. 

İkinci dişine dokunup kararını vermiş, "Bu şey oldukça düzgün, sivri ve yuvarlakça. Fil denilen bu şey, aslında bir mızrak olmalı"demiş.

Üçüncü hayvana sokulup kıvrımlı hortumunu tutunca zekice atılmış, "Anladım, fil olsa olsa bir yılan türü."

Dördüncünün eli, filin dizine denk gelmiş, "Ağaçtır" demiş. "Bir ağaca benziyor." 

Beşincisi, kulağına dokunup şöyle söylenmiş: "En kör adam bile ne olduğunu anlar, bu fil bir yelpazeden başka bir şey değil".

Altıncısı, filin çevresinde aranırken tesadüfen kuyruğuna dolanıp, "Anladım, bu fil düpedüz bir halat". 

Ve bu altı kör adam, her biri kendi fikrinde, katılaşan ve ısrarlaşan bir kavgaya tutuşmuşlar. Her biri düşüncelerinde kısmen haklı ve aslında her biri kesin yanlışmış. Çünkü bütünü kavrayamamış insanların düşünceleri, inançları ve yaptıkları kendilerine doğru görünse de nihayetinde yanlış olabilir.

Çoğumuz bu hikâyeyi duymuşuzdur. Eski Hint masallarında anlatılan "kör adamlar ve fil" hikayesi, genellikle bütünü kavrayabilmenin önemini vurgulamak amacıyla dilden dile nakledilip bugüne kadar gelmiştir. 

Doğal olarak her insan gerçeği, kendi bakış açısıyla değerlendip, kendini haklı görmeye eğilimlidir. Ancak herkesin durduğu, gördüğü, hissettiği şey göreceli olabilir. Önce bunu öngörebilmek doğruya erişmeye daha fazla yardımcı olacaktır. 

Şayet kişi aksi bir davranışla hareket eder ve tek bir açıda sabitleşirse inancı da o yönde katılaşır ve yanlışa gidebilir. Bu insan için de toplum için de her zaman tehlikelidir. 

Zira bütünü kavrayabilmenin yolu, tek bir bakış açısıyla bakmamaktır.

Hayatın içinde göreceli hallere ilişkin sayısız örnek vermek mümkün. Bugün tarihten, Nasreddin hoca'dan bir örnek vermek istiyorum.

DÜNYA MI / BAKLAVA MI ?

Bilginin biri dünyanın en akıllı adamını bulmak için diyar diyar geziyormuş. Yolu Nasreddin Hocanın köyüne gelince köylülere sormuş: "Sizin köyün en akıllı adamı kim? " "Nasreddin Hoca" demişler. 

Bunun üzerine bilginle Nasreddin hoca köy meydanında karşılaşmışlar.

Bilgin eline bir değnek alıp yere bir daire çizmiş. Nasreddin Hoca da elindeki çomakla daireyi ortadan ikiye bölmüş. Bilgin bir doğru daha çizerek daireyi dörde bölmüş. Hoca da dörde bölünmüş dairenin üç dilimine çarpı işareti koymuş. Bilgin elleriyle aşağıdan yukarıya doğru bir hareket yapmış. Hoca da yukarıdan aşağıya yapmış aynı hareketi. 

Bilgin büyük bir hayranlıkla hocayı tebrik etmiş. Olup bitenden bir şey anlamayan halk bilgine ne olduğunu sormuşlar. Bilgin de: "Bu adam gerçekten dünyanın en akıllı adamı. Yere dünya çizdim o ortadan ekvator geçer dedi. Ben dünyayı dörde böldüm o da dörtte üçü sudur dedi. Ben yerden buharlaşma sonucunda ne olur dedim o da yağmur yağar dedi." 

Bu sefer hocaya dönüp neler olduğunu sormuşlar. Hoca da: "Bu adam oburun biri. Yere bir tepsi baklava çizdi ben de yarısı benim dedim. Daha sonra tepsiyi dörde böldü, o zaman dörtte üçü benim dedim. O da tepsi altından ateşi hafif hafif almalı dedi, ben de üstüne fındık fıstık ekelersek daha iyi olur dedim."

:) 
:) 
:)
İşte size hocadan göreceli bir bakış. Dervişin fikri neyse zikri de öyle olurmuş.

Söz baklavadan açılmışken bir baklava fıkrası daha:

Nasrettin Hoca akşam üzeri evine doğru yürürken bir köylüyle karşılaşmış. Köylü; “Hocam, az önce adamın biri büyük bir tepsi baklava götürüyordu” demiş. Hoca; “Beni ilgilendirmez !” cevabını vermiş. Köylü adam ısrar etmiş: “Ama baklava tepsisini sizin eve doğru götürüyordu” demiş. Hoca; “O zaman da seni ilgilendirmez!” cevabını vermiş.

Demek görünen şeyler bakana göre, bakışa göre farklı yorumlanabiliyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder