Gazel
Zülf-i siyâhı sâye-i perr-i hümâ imiş
İklîm-i hüsne anun içün pâdişâ imiş
(Sevgilinin siyah saçları, hüma kuşunun kanadının
talih bağışlayan gölgesi imiş. Onun için o güzellik ülkesinin sultanı imiş.)
Bir secde ile kıldı ruh-ı âfıtâbı zer
Hâk-i cenâb-ı dûst ‘aceb kîmyâ imiş
(Bir secde etmekle güneş gibi güzel yüzü altına
dönüştü
Sevgilinin çevresinin toprağı nasıl bir kimya imiş)
Âvâzeyi bu âleme Dâvûd gibi sal
Bâkî kalan bu kubbede bir hoş sadâ imiş
(Yüksek sesini bu aleme Davut gibi sal. Çünkü bu gök
kubbede baki kalan ancak hoş bir seda imiş.)
Görmez cihânı gözlerümüz yâri görmese
Mir’ât-ı hüsni var ise âlem-nümâ imiş
(Gözlerimiz sevgiliyi görmezse dünyayı görmez olur.
Onun güzelliğinin aynası varsa dünya görünür olur.)
Zülfün esîri Bâkî-i bî-çâre dûstum
Bir mübtelâ-yı bend-i kemend-i belâ imiş
(Bu biçare Baki zülfünün esiridir sevdiğim, Bela
kemendinin esaretinin bir tiryakisi imiş.)
Bâkî (*)
------------------------
(*) 1526 yılında İstanbul’da doğan Bâki’nin
asıl ismi Mahmud Abdülbâki’dir. Aslında fakir bir ailenin çocuğu idi, babası
müezzinlik yapıyordu.
Çocukluğunda saraç çıraklığı yapmıştır.
Eğitime, ilme olan büyük tutkusu fark edilmeye başlanınca ailesi medreseye
devam etmesine izin vermiştir, zira başlarda medreseye kaçak, ailesinden gizli
gitmekteydi.
Gayretleri ile iyi bir eğitim görmüş,
dönemin ünlü müderrislerinden ders almıştır. Eğitimi boyunca şiire olan ilgisi
giderek artmış ve güçlü kaleminin ünü de yavaşça yayılmaya başlamıştır.
Eğitimini tamamladıktan sonra çeşitli medreselerde
müderrislik yapmıştır. Kanuni Sultan Süleyman tarafından İstanbul’a getirtilen
şair hayatı boyunca çeşitli dönemlerde devlet hizmetinde bulundu, kadılık,
kazaskerlik gibi makamlarda görev yaptı. 1600 yılında, İstanbul’da öldü.
Bâki'nin özellikle Kanunî Sultan Süleyman
ile yakın ilişkileri olmuş, padişah sık sık kendisine iltifat etmiştir.
Daha sonra 2. Selim ve 3. Murat
zamanlarında da hem saraydan hem halktan büyük bir itibar ve ilgi görmüştür.
Vefatından önce bu kadar ilgi ve alâka gören sanatçı
sayısı azdır, o ise vefat etmeden “Sultanüş’şuâra” yani “Şairlerin Sultanı”
diye anılmaya başlamıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder