Kabe hakkında
Selçuk hocanın anlattıklarına göre kabenin gökte melekut
aleminde aslı varmış. Adem yeryüzüne indirildiğinde bir benzerini istemiş. Melekler yapıvermişler.
Böylece gökte melekler yeryüzünde insanlar sürekli aynı
izdüşümde tavaf edip duruyorlar beytullahı.
Beyt ev demek. Allah kur'anda beytim demiş. Bu yüzden adı
beytullah.
Sonraları bu bölgeden başta Nuh tufanı olmak üzere bir
çok sel suyu kabeden iz bırakmamış. Ne zaman ki İbrahim cariyesi Hacer ile oğlu İsmaili buraya yerleştirmiş. Zemzem suyu nedeniyle insanlar artık yollarını buradan
geçirir olmuşlar.

Hz.İbrahim Allahın emriyle gelip oğluyla kabenin
temellerini bulmuş ve onu yeniden inşa etmişler.
Kur'an bize İbrahime
'İnsanları davet et !' emrini haber
veriyor. 'Ben nasıl duyururum' diyen İbrahime Cenab ı Allah 'Sen çağır, ben
duyururum' diyor.
Bunun üzerine Hz. İbrahim bir dağın üzerine çıkıp insanları
buraya ziyarete çağırıyor. İşte o günden bu yana 'Lebbeyk ! Allahümme Lebbeyk
!' diyerek insanların buraya gelişlerinin hikayesi.
Hacerül Esvedin de bu inşa sırasında Ebu Kubeys dağından
getirilip Hz.İbrahim tarafından yerleştirildiği rivayet edilmiş.
Muhtemelen
volkanik bir taş ya da gök taşı parçası. Cennetten geldiğine inanılıyor. Peygamberimiz de ona selam vermiş, öpmüş ve
saygı göstermiş. Biz de onun sünnetine uyuyoruz.
Bu konuda şöyle ilginç bir rivayet var. Hz. Ömer şöyle
diyor: 'Ey hacerül esved ! Sen bir taşsın, biliyorum. Eğer Allah rasulünün seni
öptüğünü, selam verdiğini ve hürmet gösterdiğini görmeseydim vallahi seni kırar
parçalardım.'
Bütün bunlar şunu gösteriyor: saygı gösterilmesi gereken
şey; herşeyin sahibi Allahtır. Kabe de, hacerül esved de, zemzem de.
İnsanların
buraya gelip tavaf etmesi, say yapması, selamlaması, öpmesi ve saygı göstermesi
hepsi Allahadır.
Onun çağrısı, daveti üzerine geliniyor. Davete icabet
ediliyor. Beytullah Allahın evi olduğu için ziyaret ediliyor.

Hiçbir zaman hiçbir şeyde Allahın hudutlarını çiğnememek,
aşmamak lazım.
Telbiyede ne diyoruz: 'La şerike leke lebbeyk !' Yani ' Senin
eşin ortağın yoktur. Sen teksin. Senin Davetine uyup geldim. Buyur Allahım !'
Bunu unutmamak gerek.
Kabenin tavaf başlangıç yönünde Rüknü Yemani köşesi var.
Onun da selamlanması gerekiyor.

Rüknü yemaniden sonra kabe kapısı var. Biraz yüksekçe
yapılmış. Herkes giremiyor.
İnsanlar bu bölgeden itibaren hatim bölgesine kadar
yoğunlaşıyor. Kabeye yaklaşmak, tutmak, el sürmek, öpmek ve elleriyle yaslanıp
öyle dua etmek istiyorlar.
Hemen ilerde makamı İbrahim var. Hz. İbrahimin taş
üzerine çıkmış ayak izi burada muhafaza ediliyor.
Rivayet şu ki: Hz. İbrahim
kabeyi onarırken bu taşı iskele olarak kullanmış. Hz. İbrahim bir taşı nereye
koymak isterse bu taş havalanır onu oraya eriştirirmiş. İşte bu sırada ayak
izleri taş üzerine çıkmış. Bu bir mucize. Onu Ancak Allah resulleri yapabilir.
Bu yüzden onun hatırasına Allah için iki rekat namaz
kılmanın faziletine inanılıyor.
İbrahim makamından sonraki köşede hilal şeklinde bir
duvar var. Buraya 'hatim' deniyor. Tavaf sırasında buraya girilmiyor ama namaz
sonrası burada namaz kılmak için büyük bir rağbet var.
Çünkü burası kabeden sayılıyor. İlk kabe dikdörtgen
şeklindeymiş. Sonraki zamanlarda seller nedeniyle yıkılan kabe onarılırken
malzeme yetersiz kalmış. O yüzden şimdiki kare şeklinde küçülmüş. Kalan kısım
böyle çevrilerek muhafaza edilmiş. Kabeden sayıldığı için içinden geçerek tavaf
olmuyor. Ama yine kabeden sayıldığı için içinde namaz kılmaya çalışıyor
insanlar.

Sol yanımda türkler vardı. Bazen konuşmalarına kulak
veriyordum. Hemen yanımdaki sakallı cübbeli biri. Bilgili ollduğu anlaşılıyor.
Ona sordular. Hocam buranın bir özelliği var mı ? Çünkü
ön safta olan bir gurup arap iftar etmiş ve buranın yerlisi oldukları
anlaşılıyordu.
Yanımdaki zat 'Burası Ümmü Hâni (1) annemizin evinin olduğu yer.
Rüknü yemaninin tam karşısındayız. Bu insanlar da Mekkenin esnafları. Daima
buraya gelir birbirlerine ikram ederler. Peygamberimiz burada miraca çıktı. Son
zamanlara kadar bu ev muhafaza edilmişti. Merdivenle aşağıya inilir ve namaz
kılınırdı. Ancak son yapılar burayı da
yok etti. Şimdi burada sadece yukarda gördüğünüz değişik renkteki avize 'kaldı.

Düşündüm de haklı galiba. Evet bu kadar fazla sayıda
insanı burada misafir edebilmek te zor iş. Herhalde ihtiyaçlar da zorluyor ki
harem bölgesi bu kadar betonlaştı.
Şu anda umrenin en tenha zamanıymış. Ancak
yine de belki bir milyon insan var. Hem kabenin hem de çevresindeki dört katta 7/24 durmadan
tavaf yapılıyor. Her yer insan seli.
Zaten zemzem kuyusundaki inşaat nedeniyle kabe çevresi
daraltılmış durumda.

Haremde namaz kılacak yer bulmak bile zor.
Bu nedenle
genişletme, kapasiteyi arttırma, ihtiyaçları ve güvenliği sağlama amaçlı
yapılaşmalar haklı gibi duruyor.
Yazmaya devam ediyorum…Yatsı ezanı okundu. Büyük bir lezzet alarak yatsıyı
kıldım.
Namazdan sonra insanların boşalmasından yararlanarak kabe zeminindeki açık alana çıktım. Zemzem
içtim ve birkaç fotoğraf çektim.

3 nolu tuvaletin yan tarafında, artık buluşma yerimiz olan kısma gelip grubu beklemeye başladım.
Beklerken de yazmaya devam ettim…
Saat 20.30'a doğru beklediğimiz hanımlar da geldi. Alışveriş bile
yapmışlar.

Otelimize döndük. Yolda Yağız için seccade baktım ama
yine alamadık. Biri sanki olabilirdi ama o da 15 riyal dedi. 10 riyale verse
alabilirdim. Diğerlerinden daha iyiydi. Yolda yeşil çaya da baktım.

Bir yerde sordum. 8 riyale 10 riyale satılıyor. Dolar
bozamadığı için olmadı.
Yemek yedik çay içtik ve sabah namazı için gece üç
buçukta lobide olmak üzere sözleşip uyuduk.
-----------------
(1) Ümmü Hâni: Kadın Sahâbîlerden. Ebû Tâlib’in kızı ve Hazreti Ali’nin kızkardeşi. Peygamber efendimiz ( aleyhisselâm ) sekiz yaşından
itibâren amcası Ebû Tâlib’in yanında büyüdüğünden O’nu çok iyi tanır ve öz kızkardeşi
gibi severmiş. Onun istek ve arzusunu hiç geri çevirmezmiş. Hazreti Ümmü Hâni de, Peygamber efendimizi ( aleyhisselâm ) aynı
şekilde sever ve ona hürmette kusur etmezmiş.
Peygamberimiz ( aleyhisselâm ) Hicretten bir yıl önce
Taif dönüşü çok üzgün imiş. Her taraf düşman dolu olduğundan bir gece Ümmü
Hânî’nin Ebû Tâlib Mahallesindeki evine gelmiş. “Amcan oğlu Muhammed’im, kabûl
edersen, misâfir geldim” buyurmuş. Ümmü Hânî ( radıyallahü anha ): Senin gibi
doğru sözlü, emîn, asil, şerefli misâfire can feda olsun. Yalnız teşrîf
edeceğinizi önceden bildirseydiniz birşeyler hazırlardım. Şimdi yedirecek bir
şeyim yok demiş. Peygamberimiz de( aleyhisselâm ) yiyecek içecek istemem.
Rabbime ibâdet etmek, yalvarmak için bir yer bana yetişir, buyurmuşlar.
Ümmü Hânî ( radıyallahü anha ) misafirine yer gösterip
babasının kılıcını almış ve evin etrâfında dolaşmaya başlamış.
Resûlullah ( aleyhisselâm ) o gün Taifte çok
incinmişti. Abdest alıp yalvarmaya, af dilemeğe, kulların imâna gelmesi,
se’âdete kavuşmaları için duâya başlamış. Çok yorgun ve üzüntülü imiş. Hasır
üzerinde uzanıp uyuyuvermiş.
İşte o anda Allahü teâlâ Cebrâil aleyhisselâmı
gönderip resulünü davet etmiş. Resûlullahın ( aleyhisselâm ) mi’râcı bu gece bu
evde olmuş.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder