Kur'an Müzesi
İkindiden sonra grup olarak buluşup 4 nolu kapıya doğru yürüyoruz. Kur'an (1) müzesi hemen orada.
Bizi genç bir türkçe mütercim karşıladı.
Rehberimizin refakatinde beyler bir tarafa hanımlar diğer yanda olmak üzere müzeyi geziyoruz.
Kur'an-ı Kerim tarihi ve 23 yıllık vahiy serüveninin yanı sıra birçok nadide el yazması Kur'an-ı Kerim'in sergilendiği müze ziyaretçilere ücretsiz hizmet veriyormuş.
Müzede el yazması Kur'an-ı Kerimler, 150 yıllık hat tabloları ve Kur'an-ı Kerim'in 23 yıllık vahiy süreci ile taşıdığı mesaj misafirlere yeni teknolojiler kullanarak sunuluyor.
Müze girişinde Osmanlı Sultanı 2'nci Abdulhamit dönemine ait bir Kabe örtüsü ile duvarlarda 150 yıl öncesine uzanan tarihi hat tabloları ve ince işçiliği ile dikkatleri çeken Osmanlı dönemine ait Kur'an-ı Kerim dolabı da bulunuyor.
Genç rehber oldukça net ve anlaşılır bir dille anlatıyor, biz de dinliyoruz.Her objenin yanında durup Kur'anı kerimin doğuşu, farkları, özellikleri, mucizeleri ve mushaf (2) haline geliş aşamaları inançlı bir dille anlatılıyor.
Müzede 57 el yazması Kur'an-ı Kerim bulunuyormuş. Özellikle bir afgan müslümanın tek başına yazıp Medineye hediye ettiği 15 kiloluk dev Kur'an ı Kerim çok ilginçti.
Afganistan'da 200 yıl önce Hattat Gulam Muhyiddin tarafından yazılan ve 154 kilogram ağırlığından dolayı 4 deve üzerine yüklenerek Medine'ye hediye olarak gönderilen dünyanın en büyük Kur'an-ı Kerim'i bu.
Ayrıca müzede, yaşamı boyunca 106 adet mushaf yazan, 107'nciyi yazarken vefat eden Hafız Osman'ın yazdığı Kur'an-ı Kerimlerden örnekler de sergileniyor. Gördüklerimizden ve dinlediklerimizden oldukça etkilendik ve çok faydalandık.
Bir iki fotoğraf çektim. Ama fotoğraf çekmekten daha çok dinledim ve gözlemledim.
Müzedeki 13 salonda toplamda 57 el yazması Kur'an-ı Kerim ziyaretçilerin ilgisine sunuluyormuş.
Hicri 488 tarihinde Mağribi hattı ile Hattat Ali bin Muhammed el-Batliyus'un yazdığı mushaf müzedeki en eski el yazması eser.
Müzeden sonra otele döndük. Akşam namazına 3 rekatta yetişebildim. Namazdan sonra içime doğan yeşil halıda namaz kılma arzusu nedeniyle ayakkabılarımı kapıda bırakıp mescidde enlemesine uzun bir yol yürüdüm.
O noktada yoğunlaşan kalabalığı görünce geldiğimi anladım. Bu kısım peygamberimizin kabrinin bulunduğu yerin önünde, küçük kubbeli, yeşil rengin hakim olduğu halılarla döşeli bir yer. Mescidin genel mimarisinden farklı.
Kalabalık sebebiyle santim santim ilerliyoruz. Arap polisler sürekli uyarıyor ama dinleyen kim. Başta zorlandığım anlar oluyor ama sabrediyorum. İnşallah olacak.
Bu bölüm peygamberimizin ilk mescidinin ve evinin olduğu bölüm. Peygamber efendimiz bir hadisi şeriflerinde 'Mihrabımla evimin arası cennet bahçelerinden bir bahçedir' buyurmuş.
Burası ravza-i mutahhara diye adlandırılan ve mescidi nebevinin içinde çok sınırlı bir alan olarak medineye gelen hacıların doğal olarak namaz kılmak istemeleri sebebiyle her zaman çok kalabalık ve izdihamlı bir yer.
Yaklaştıkça peygamberimizin hutbe verdiği minberi (ağlayan hurma kütüğü (3) üstünde) ve müezzin mahfilini görebiliyorum. İzdiham sebebiyle adeta üst üsteyiz. Devamlı selat ü selam (4) getiriyoruz. Artık namaz kılanlara eriştik sayılır.
Biraz daha gayret. Yatsı ezanı yakın diyorum kendi kendime. Bir aralık iki rekat namaz kılma fırsatı bulabiliyorum. Sonra da uzun bir dua...
Nihayet yatsı ezanı okunuyor. Kalabalık duruluyor ve saflar düzgünleşiyor. Böylelikle yatsı namazını huzur ve şükür duygularıyla kılıyorum.
İşte rabbim nasip etti, ilk mescidde, üstelik peygamberimizin yanı başında yatsı namazı kılmış oldum.
Namazdan sonra durumdan daha fazla faydalanmak üzere hemen çıkmadım tabi. Dualar ettim, selat ü selam getirdim, Rabbimden af diledim, dualarımın kabulünü istedim. Bu arada selam gönderenlerin selamlarını da ilettim ve onlar için de dua ettim.
Belki içerdekileri çıkarmak, belki de gerçekten temizlik saati olduğu için görevliler paravan çekmeye başladılar. yeşil halının yarısı bizimle birlikte dışarda kaldı. Artık gitme vakti gelmişti.
Sel gibi akan kalabalık arasında oradan ayrıldım. Ağlamaklı olmuştum. Selatü selam ve duaya devam ederek mescidi yine yanlamasına katettim.
Bu arada girdiğim kapıyı unutmuşum. Birkaç kapıyı ve ayakkabılıkları kontrol ettikten sonra nihayet ravza hizasındaki kapıda onları buldum. Şükrettim sevinçle.
Dışarı çıktığımda Eşimi 7 numaralı kapı civarında bekler buldum. Nerde kaldın diye bakıyordu.
Ellerimi açarak 'Yaptım !' dedim. 'Yaptım işte ! Hem de yatsı namazını bile orda kılmak nasip oldu. Elhamdülillah.' Sevincime o da şaşırmıştı. Birlikte otele döndük.
Yemek ve çaydan sonra hurma bahçesine giden kafilemize yetişmek üzere otobüse bindik.
Gittiğimiz hurma bahçesi Kuba istikametinde bir kavşakta, yol üzerindeydi. Türkler işletiyormuş. Bizden evvel gidenler tezgaha yığılmış hurma alıyorlardı.
Bahçenin girişi satış, paketleme ve çay bahçesi olarak düzenlenmiş. Bir taraftan alışveriş yapılıyor bir taraftan da oturup çay içerek sohbet ediliyor.
Biz de 10 kadar çeşit hurma arasından Peygamber hurması (5) dahil 4'ünü seçtik. 4+3+3+1 toplam 11 kilo (fiyatları 17-35 riyal arasında) 250 riyal tuttu.
Onları istanbul-Ankara uçak bagaj limiti durumunu dikkate alarak 5+6 kiloluk iki paket yaptırdık. İnsanların bir kısmı kargo (kilosu 7 riyal) ile gönderme yolunu seçiyordu. Biz az aldık, yanımızda götüreceğiz.
Bu arada 20 kilo zemzemi firma istanbul'dan kargoya vererek (100 lira) bizden önce eve göndermiş olacak.
--------------------
(1) Kur'an, "karae" fiilinden bir mastar olup, kök anlamı; okumak, toplamak, bir araya getirmek demekmiş. Kur’anı kerim Allâh'ın son kitabına verile özel ad olmuş.
Böylece Kur'an ı Kerim, terim
olarak: Peygamberimiz Hz Muhammed (s.av) Arapça olarak indirilen, Mushaflarda yazılı, bize kadar güvenilir
yollarla gelmiş, okunmasıyla ibadet edilen ilahi kelamın adı oluyor.
(2) Kur'an'ın kitap
hâlindeki şekli olan Mus'haf
kelimesi Arapçada "iki kapak arasına alınmış
sayfalar" anlamına geliyormuş.
(3) Mescid’de önceleri minber yokmuş, efendimiz bir hurma kütüğüne yaslanarak
cema’ate hitap edermiş.
Daha sonra üç basamaklı bir minber yapılmış ve peygamberimiz hutbelerini
bu minberde iradetmiş. Bu sırada
bir de mu’cize meydana gelmiş: Efendimiz bir cum’a günü hutbesini bu minberden iradetmeye
başlayınca daha önce dayanarak hutbe okuduğu hurma kütüğünün yavrusundan ayrı
kalan bir devenin feryadı gibi inlemeye başladığı duyulmuş. Bunun üzerine
Peygamberimiz minberden inerek bu hurma kütüğünü kuçaklayıp okşamış ve kütüğün
inlemesi kesilmiş.Peygamberimiz (sav.), “Eğer ben onu kucaklamamış olsaydım kıyamet gününe kadar hep böyle inleyip duracaktı,”
buyurmuşlar. (İbn-i Mace 1-5-454) O kütük daha sonra Peygamberimizin emriyle
yerinden alınıp minberin altına defnolmuş.
(4) Salat ve selam,
esenlik ve dua demek. Özel olarak Salat ve selam"Ya Rabbi, Muhammed'in
(SAV) makamını, şanını, şerefini ve yanındaki itibarını yücelt" demekmiş. Bu nedenle "Muhammed" adından sonra
"SAV" diye yazılan rumuzlar "Sallallahu aleyhi vesellem - O'na
sonsuz salat (dua) ve selam (övgü) olsun" anlamında oluyor.
(5) Acve Hurması;
Peygamber Aleyhis-Selâmın Medine'ye hicret ettikten sonra bizzat kendi eliyle dikerek
yetiştirdiği, Peygamber hurması
olarak bilinen küçük taneli
fakat çok lezzetli ve kaliteli bir hurma cinsinin adı. Peygamber Efendimizin (sav) mübarek elleriyle diktikleri, Medine ve
çevresinde yetişen, bazılarının çekirdeklerinde, bazılarında ise hurmanın
üstünde ALLAH (C.C.)'ın 99 ismi bulunan kutsal ve mucizeye konu olmuş özel bir hurma çeşidi. Günümüze kadar türeyerek gelmiş.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder