Mekkeye doğru
Medine Mikad yerinden itibaren hemen hemen 150 km. boyunca sağlı sollu dağlık alanlardan geçtik.
Doğrusu ben bir noktadan sonra çöl göreceğimizi sanıyordum. Ancak Mekke yakınlarına kadar kum görmedik.
Sıklıkla dağlar arsında vadi gibi çalılık ya da küçük bodur ağaçlar olan bölgeler var. Buralarda yaprak yiyen develer görülüyor.
Yol boyu gördüğümüz dağlar eski yanardağ kalıntıları. Çok fazla sayıda irili ufaklı böyle tepe-dağ var. Volkanik taşlar ve sıcak onları simsiyah yapmış.
Ayrıca yol boyu inşaat faaliyetleri gördüm. İş makinaları çalışıyor. Yollar genişletiliyor, yol kenarları düzeltiliyor, tepeler boşluklara indiriliyor.

Belki de buraları tarımsal alanlara dönüştürmek istiyorlar. Eğer yapabilirseler devasa büyüklükte arazi kazanacaklar. Şimdilik boşlar.
Yolda böyle geniş araziler içinde küçük kasaba ya da köyler de var.
Bizdeki gibi hakim unsur camileri. Ancak mimarileri bize benzemiyor.
Yolda bir mola yerinde durup ikindi namazlarımızı kıldık. Otobüste sürekli bir şeyler ikram ediliyor. Arada kur'an, ilahi, dua ve salavatlar okunuyor.

'Geldim ALLAH'ım, buyur! Buyur ki senin ortağın yok. Emrine amadeyim buyur! Hamd sana , nimet senden ve mülk senin. Ortağın da yoktur senin.'
Mekke'ye yaklaştığımızda akşam namazı vakti girmişti. Saat beş buçuğa geliyordu. Mekke yakınları da o kadar çöl değilmiş. Ama yer yer kumluk alanlar var.
Bazılarında develer, ağıllar, keçi ve koyun sürüleri gördüm. Sonra çöl çadırı, yanında bir araba, birkaç deve ve insanlar olan noktalar seçiliyor uzaktan. Arapların köy-çöl hayatı da böyle bir şey herhalde.

Otobüsümüz bizi kalacağımız Amjad Al Bait oteline bıraktı. Medine'ye göre daha güzel bir otel. Odamız diğerleriyle birlikte 5. katta, numaramız 502.
Akşam namazını mecburen odamızda kıldık. Yerleşip, hazırlanıp çıkıncaya kadar da yatsı okundu.
Hanıma bir tane daha pasiflora ve vitamin verdim. Korku ve panik hali her halinden belli. Yüzü al al. Umudum grup halinde olmak. İnşallah başaracağız.
Selçuk hoca başımızda kral A.Aziz kapısı karşısında, zemzem towerin önünde toplaştık. Entry yazan küçük kapılardan birinden içeri girdik. Alt tarafta bir yerde cemaatle yatsı namazı kılındı. Ardından umre tavafı için niyetlendik.
Bâbu's-selam kapısından girip Kabeye doğru yürüdük.
Kabeyi (1) ilk gördüğümüzde edilen dualar kabul edilirmiş. Onu birdenbire karşımızda görünce gönlümüz heyecanla dilimize aktı. Evlatlarımız öncelikli dualar çıktı ağzımızdan.
Ailemizin sağlığı, afiyeti ve huzuru için yalvardık. Kendimize, evlatlarımıza ve torunlarımıza sağlık, mutluluk, huzur dolu hayırlı ömürler diledik.
Bağışlanmayı istedik bolca. İki cihan saadeti diledik. Bizden dua isteyenleri, dertli olanları, hasta olanları da unutmadık.
Eşim bana sıkı sıkıya yapışmış durumda. Önce benim sağımda bariyer boyunca yürürsün dedim. Sonra solumda kadınlar tarafında kalmak istedi. Ellerimiz adeta birbirine kenetlenmişti.

“Rükn-i Yemânî” kabenin güney batı köşesine deniliyor. Yemen tarafına baktığı için bu ismi almış. Peygamberimiz (sav) kendi mübarek eliyle bu rüknü genellikle el sürerek selamladığı için böyle yapmak sünnet olarak kabul edilmiş.
Tavaf bir sonraki köşe Hacerül esvedin hizasında başlamış oluyor. Erkekler kadınların etrafında, Selçuk hoca başımızda grup olarak yürüyoruz. Selçuk hoca yüksek sesle okuyor biz tekrar ediyoruz. Hacerül esvedin karşısına geldiğimizde 'BismillahiAllahüekber!' diyerek selamlayıp sağ elimizin avuç içlerini öpüyoruz. Bunu her dönüşümüzde tekrarlıyoruz.
Baktım, hanım iyi gidiyor. Ama ellerimiz adeta birbirine kaynamış gibi. Her dönüşümüzde Hacerül esved, kabe kapısı, makamı ibrahim ve hatim arasında sıkışıklık oluyor ama iki üç dakikalık bir durum bu. İnsan seli orada bir buruluyor ama açılıp akmaya devam ediyor. Bu nedenle ilk tavafımız hiç te korktuğumuz gibi olmadı.
Eşim sürekli dua ediyor, elimi bırakmıyor. Grup halinde yüksek sesle okumalar manevi duygularımızı coşturmuş, korkuyu ikinci üçüncü plana atmış durumda.

Tavaf bitti, arka tarafta birinci rekatta kafirun, ikinci rekatta ihlas okuyarak iki rekat tavaf namazı kıldık.
Buradaki duamız biraz uzun sürdü. Ağlamak istiyorum, ağlamaklı oluyorum ama kısa sürüyor.
Ardından hep birlikte Safa tepesine gidiyoruz. Say (3) yapacağız. Safa ile merve arasında dört gidiş üç geliş yine 7 yürüyüş. Safa ve Merve tepelerinde kabeye dönüp 'BismillahiAllahüekber !' diye selamlıyoruz.
Saat ona çeyrek kala başladığımız say on birde bitti. Yani bir saat on beş dakika sürmüş. Yeşil lambalarda erkekler biraz koşturur gibi hızlanıyoruz. Buna 'hervele' diyorlar.
Safa ile Merve arasında sa'y yaparken işaretlenmiş bir bölgede erkeklerin hervele biçiminde (yani, kısa adımlarla, canlı ve koşar gibi) yapması sünnetmiş. Kadınlar hervele yapmıyorlar.
İsmail'in annesi Hacer validemiz çocuğa su bulmak ya da yardım almak için iki tepe arasında 7 defa gidip gelmiş.
Bu yeşil lambalara denk gelen yerde bir çukur varmış. Orada oğlunu göremediği için koşturuyormuş. İşte bunun hatırasına yapılıyor 'hervele'.
Say esnasında Selçuk hocanın refakatinde yüksek sesle tekrar ederek bir çok dua, salavat ve zikir yaptık. Yorulmuştuk ama manevi halimiz zirvedeydi. Hanım da kah koluma girdi kah elimi sıkı sıkı tuttu.

Eşim de ben de mutluyduk. 'Çok şükür' deyip duruyorduk. 'İyi oldu, başardık işte', 'Rabbim yardım etti' sözleri dilimizdeydi.
Gurup halinde mescidi haramdan (4) çıkıp otele doğru yürüdük. A.Aziz kapısından zemzem towerin yanından dosdoğru yürüyorduk. Bu cadde Ejyad caddesi imiş.
Eskiden burada aynı isimle anılan bir dağ varmış. Üstünde de bir osmanlı kalesi. Şimdi yerinde gökdelen oteller var. Servis araçlarının durup kalktığı alanda ejyad dağından kalan bir parça hala duruyor. Sanırım onu da peynir gibi kesip kesip bitirecekler.
Otele 300-400 metrelik bir mesafe var. Yolda küçük küçük bir çok dükkan var. Şimdi yorgunuz sonra diyerek durmuyoruz.
Yarın saat 2.30'da A.Aziz kapısı karşısındaki 3 nolu tuvalet yanında buluşmak üzere sözleşiyoruz.
Geç saat olmasına rağmen R katı yemekhanede birer çay içip 5. kat sakinleri olarak odalarımıza çekiliyoruz.
Geç saat olmasına rağmen R katı yemekhanede birer çay içip 5. kat sakinleri olarak odalarımıza çekiliyoruz.
-------------
(1) Kabe: Kelime anlamı "dört köşeli ve küp şeklinde bir nesne" demekmiş. Zaten batı dillerindeki "Cube" ( Küp )
kelimesinin kökeni de Arapça'daki
"Kabe" kelimesine dayanmaktaymış. Küp şekli geometrik olarak her yüzeyinde 4 eşit kenarlı yüzey ( kare
) olan ve toplam 6 yüzeyden oluşan üç boyutlu geometrik şekil olarak
tanımlanıyor.
Zaten
Kâbe`nin kendisi de penceresiz, üstü kapalı, tek kapılı bir binadır. Kur`ân`ın
verdiği bilgiye göre Kâbe Beytullah`tır, yani Allah`ın evidir.
Ayrıca
"kâbe" arapça bir kelime olarak, kalb ile aynı kökten
geliyormuş. Şekli hem yuvarlak hem de köşeli olabilen
gibi bir anlamı varmış. Bazı Etimolohjik araştırmalarsa “Kabe, kıble ve Kybele’
kelimelerinin birbiriyle ilişkisi olduğunu iddia etmekteymiş.
(2)Şavt,
tavaf içinde yapılan bir ibadetin ismi oluyor. Tavaf,
Kabe’nin etrafında yedi kez dönmeye verilen, Şavt ise bu dönmelerin her birisinin aldığı isim. Yani bir tavaf
yedi şavttan oluşuyor.
(3)
"Sa'y" kelimesi; koşmak, hızlı yürümek
anlamına geliyormuş. Hac ve umrede
Kâbe'nin doğu tarafındaki "Safa" tepesinden başlayarak
"Merve" ye dört gidiş, Merve'den Safa'ya üç dönüş olmak üzere bu iki
tepe arasındaki gidiş-gelişe deniyor. Safa'dan Merve'ye her bir gidişe ve Merve'den Safa'ya her bir
dönüşe "şavt".
(4)Mescidi
haram: Mekke'de Kâbe'nin de içinde bulunduğu alanı çevreleyen büyük mescit.Halk arasında Harem-i Şerif de deniyor. "Harem"
denilmesi bu camiye saygının zorunlu olması sebebiyledir. Hürmetli Mescid anlamına gelen bu ifade Kur'an'da 16 ayette yer
alıyormuş. Mescid-i
Haram, emniyet ve güven yeridir, oraya giren güvendedir
(Âl-i İmrân, 3/97) namazda
Mescid-i Haram cihetine yönelinmesi (Bakara, 2/144-150), müşriklerin Mescid-i
Haram'a sokulmaması (Tevbe, 9/28) emredilmiştir. Mü'minlerin burada savaş, Allâh yoluna engel olmak, Allah'a
ve Mescid-i Harâm'a karşı nankörlük etmek ve Fitne'dan men edilmesi (Bakara, 2/217) ve burada savaşılması
yasaklanmıştır (Bakara, 2/191). Mü'minlerin Mescid-i Haram'a gelmelerine engel
olunmasının zulüm olduğu bildirilmiştir (Hac, 22/25).
Mescid-i
Haram, Peygamberimiz (a.s.)'in devrinden itibaren zaman zaman tamir edilmiş
veya yeniden yapılmıştır. Kâ'be'nin çevresindeki revaklı, kubbeli kısım Osmanlı
Padişahı II. Selim zamanında, mescidin son genişletilmeleri ise Suudlular
tarafından yapılmıştır. Mescid-i Haram'da kılınan namaz diğer mescidlerde
kılınan namazlardan yüz bin kat daha fazla sevaptır (İbn Mâce, Salat, 195).
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder