21 Aralık 2023 Perşembe

21 Aralık 2023 Perşembe; TORUNLARIMA MEKTUPLAR.....................ANILAR; 21 Aralık

reodstopnS A2ck0t2hut95a2ag1g457lac8g61u1401 cu210hr6uıchl30 
Arkadaşların ile paylaşılıyor
Arkadaşlar
Aşık ister kul olsun ister padişah farketmiyor. Yavuz Sultan Selim gibi mesela.
Eyâ gönül kuşu derler behar imiş, mene ne
Bisat-ı ıyş aceb rüzigâr imiş. Mene ne
Deyirler oldu deli Leyli zülfüne Mecnun
Deminde ol dahi bîr bîkarar imiş, mene ne
--------------
Ahuttı yaşumu devran, baturdu kanuma el
Rakib elindeki dest-i nigâr imiş, mene ne
Bu baht-ı bed ki menim var, Hataî ol şuhu
Gam ehline diyeler gamküsar imiş, mene ne’’
------------------------------
Geçmek için eyl-i ekşimden hayâlim askeri
Bir direkli iki gözlü köprüdür kaşım benim
Selimî


Yilmaz Yalcın

soSeonrdpt0u9alc2 141m091u6A70m8lu ı293gkr00mt1g6052m8lacmal 
Arkadaşların ile paylaşılıyor
Arkadaşlar

Bilenler bilir Yunusu çok severim. Her sözü duru bir su gibi akar, ılık bir meltem gibi gönülleri okşar. Anlayana, dinleyene her şiiriyle kitaplık çapta dersler verir adeta kırmadan incitmeden. Şöyle der bir şiirinde kendisi için: "Ben gelmedim dava için, benim işim sevi için/Dost'un evi gönüllerdir, gönüller yapmağa geldim"
İşte bu yüzden belki 850 yıldır Anadolunun zengin fakir, güçlü zayıf, dindar entel, genç yaşlı her kesimi için bitmeyen bir sevgi çağlayanı, katılaşmış kalplerin şifası olmuştur. Söylermisiniz; gerçeği, gelir geçer dünyayı, yaşam için insana lazım olanı daha iyi nasıl anlatabilirsiniz. Biz belki bir kitaba bile sığdıramazdık. Ama Yunus bu. Diyeceğini en güzel şekilde ve bir çırpıda söyleyivermiş. Paylaşıyorum.
Hak cihana doludur,
Kimseler Hakkı bilmez
O'nu sen senden iste,
O senden ayrı olmaz
Dünyaya gelen geçer,
Bir bir şerbetin içer
Bu bir köprüdür geçer,
Cahiller onu bilmez
Gelin tanış olalım,
İşin kolayın tutalım
Sevelim sevilelim,
Dünya kimseye kalmaz
Yunus sözün anlar isen,
Mani'sini dinler isen
Sana iyi dirlik gerek,
Bunda kimseler kalmaz


Yilmaz Yalcın

soSeonrdpt0u9alc2 141m091u6A70m8lu ı293gkr00mt1g6052m8lacmal 
Arkadaşların ile paylaşılıyor
Arkadaşlar
KÜÇÜK/BÜYÜK ŞEYLER…(Himmet de ne ola ki ?)
"Buraya değil eğri bir adam, eğri bir odun bile giremez."
Yunus EMRE
Yunus bir derviştir, ozandır belki vardır, belki yoktur. Anadolu toprakları belki birden çok Yunus yetiştirmiştir. Bilemem. Ancak, Yunus bana çağlar öncesinden öyle bir ders verdi ki, onu unutmam mümkün değil. Şiir mi sevdirdi, aşk mı öğretti, yoksa Hak'ka mı yaklaştırdı. Evet. Bunların hepsi doğru. Ama bana asıl gösterdiği yol galiba; aşkla çalışmak, dosdoğru hizmet etmek ve kalite bilinci oldu. Ne alakası var diyeceksiniz. Bakın anlatayım.
Erenler yurdunda himmete ulaşmanın ilk şartı teslimiyet ve hizmete talip olmaktır. Bu Yunus için de böyle oldu. Şeyhine "Ne hizmet varsa yaparım"dedi. Tabduk da Yunus'u, Dergâhı'ndaki odunculuğa tayin etti. Kimi işler, görünüşte sıradandır. Onun nasıl bir sonuca yol açacağı önceden bilinemez. İster hizmetli olun, ister memur ya da yönetici farketmez. İşini ciddiye almak, insana, kuruma ve içinde olduğu çevreye ne kadar önem verdiğini gösterir. Ürettiği iş kalitesi iç dünyasının düzgünlüğünü de yansıtır bir bakıma. Yunus'un "Oduncu Yunus" olması elbette tesadüfî değildir. Yunus da, görünüşte odunla ilgilenir, onların eğriliklerini düzeltmeye çalışırken, hakikatte kendi nefsini terbiye etmekte ve düzeltmektedir. Vurduğu her balta darbesi, nefsinin hastalıklı hâllerinedir.
Yunus Emre'nin, her seferinde Dergâha düzgün odunlar getirmesi insanların konuşmasına neden olur. "Öyle ya nihayetinde odun yanacaktır. Ha düzgün olmuş ha eğri. Memleketi o mu kurtaracaktır yani, enayilik bu başka bir şey değil ! İşgüzar ne olacak." Onun arkasından tıslayan bu sözler size de yabancı gelmedi değil mi ? Çok tanıdık. Fakat, Yunus ısrarla ormandan ya düzgün odunları seçmekte ya da olmayanları yontup düzgün hâle getirmektedir. Aslında, Yunus, için bu hizmet bütün yönleriyle tam bir olgunlaşma sürecidir. Kendi deyimiyle; "Hamdık, piştik elhamdülillah !" diyecektir sonraları. O, dağda önce kendiyle ve Hak'la baş başa kalmanın yolunu bulmuş, bu süreç içerisinde zaten çok saf olan gönlünü daha da saflaştırmış olmalı. Varlıkların esrarlı dilini öğrenmiş, her biri bir âyet hükmündeki tabiatta bulunan varlıklar üzerinde derin tefekkürlere dalmıştır. Etrafında ağaçlar, hayvanlar, kuşlar, akan sular, gökyüzü yani bütünüyle tabiat vardır. Ama onun gibi can gözüyle bakabilen için görünen hiçbir şey, göründüğü gibi değildir. Böylece, olup bitenlerin hikmetini kavrar. Tabi bu içsel eğitim, Dergâhta yapılan sohbetlerle, verilen derslerle de desteklenmektedir.
Sonunda Tabduk Emre bile: "Yunus Can, dağda hiç mi eğri odun yok ki sen hep düzgün odun getirirsin" diye sorar. Yunus da "Şeyhim, burası öyle bir kapı ki, buraya değil eğri adam, eğri odun bile giremez." der.
Bu hikayeyi bir tasavvufi kıssa gibi okuyabilirsiniz. Bağlılık, sadakat, nefsin terbiye edilmesi, arzu edilen "Himmet"e ulaşılması gibi. Şüphesiz bunlar önemlidir. Fakat ben bu misalde zahirdeki görüntüden çok daha farklı bir şey gördüm. Yunus ile aslında asırlar öncesinden bir "Kalite" tarifi yapılmıştı. Bugün bildiğimiz kalite yaklaşımlarında eksik olan; insanla yüceltilmiş, inançla yoğrulmuş ve aşkla lezzetlendirilmiş kaliteli hizmet anlayışı. Siz ne dersiniz ?
 batımı/Gün doğumu duyguları albümüne yeni bir fotoğraf ekledi.

21 Aralık 2016  
Fotoğraf: Bir eylül akşamı körfezde gün batımı
23 Eylül 2009, 19:17 Orjan/Burhaniye
Dünyada tükenmez murad var imiş
Ne alanı gördüm ne murad gördüm
Meşakkatin adın murad koymuşlar
Dünyada ne lezzet ne bir tad gördüm
Ölüm var dünyada yok imiş murad
Günbegün artıyor türlü meşakkat
Kalmamış dünyada ehli kanaat
İnsanlar içinde çok fesat gördüm
Nuşveranı Adil nerede tahtı
Süleyman mührünü kime bıraktı
Resulü Ekrem'in kanunu haktı
Her ömrün sonunda bir feryat gördüm
Var mıdır dünyada gelip de kalan
Gülüp baştan başa muradın alan
Muradı maksudu hepisi yalan
Ölümlü dünyada hakikat gördüm
Dönüyor bir dolap çarkı belirsiz
Çağlayan bir su var arkı belirsiz
Veysel neler satar narkı belirsiz
Ne müşteri gördüm ne hesap gördüm
Aşık Veysel Şatıroğlu / Dünyada Tükenmez Murad Var İmiş



Yilmaz Yalcın, Gazete yazıları albümüne yeni bir fotoğraf ekledi.



Aldanma Oğul !
Makam, mevki elden çıkar giderde
İnsanlık ebedi ölmez be oğul
Elde ne var, ne yok, hepsi biter de
İyilik kumaşı solmaz be oğul.

Tüm ifadeler:
1
Paylaş


Yilmaz YalcınGörsel düşünceler II albümüne yeni bir fotoğraf ekledi.

21 Aralık 2018  
İyi de, şimdik bu Amerika niye çekiliyor ?!..
O kadar çok 'yalancı çoban' durumuna düştü ki...Ne dese ne yapsa samimiyetine inanmamız zor. Bilse bilse sayın cumhurbaşkanımız biliyor. Zira harekatı şimdilik bekletmesi buna işaret. Yine de Amerika bu, kafasındaki tilkileri bazen kendisi bile karıştırıyor.
Şu anda biz bu bilmeceyi çözmeye çalışırken ABD savunma bakanı istifa etti, Suriyede kalma taraftarı olan sentcom komutanı da sırada...Trump ise bildik zigzaglarına devam ediyor. Malum twitter mesajlarıyla !
Avrupa; Fransa, İngiltere ve Almanya kendisini ortada kalmış hissediyor. Eeee.. biz kalacağız..mı..? filan gibi şeyler geveliyorlar. Rusya Türkiye'nin etkin rolünü övmekle kendi rolünü garanti etmeye çalışıyor. Türkiye ise İran'la ilişkilerini tahkim edip akrep yuvasını çevirme aşamasına geçmiş görünüyor. Anlaşılan Suriye'de Türkiye'nin eli gittikçe güçlenmekte.
Bakalım neler olacak ? Suriyede çoklu satranç halen bitmiş değil.

21 Aralık 2020 Pazartesi 23:30 CORONA GÜNLERİ..............................Hoşluklar ve korkularla bir yıl

Corona hoşlukları

Corona günlerinin perde arkası mutlaka yazılacaktır. Filminin, belgesellerinin çıkması uzun sürmez. Eve kapanan insanların 80-100 metrekare alandaki diyalogları, bazen dram, bazen gerilim, bazen komedik sahneler gayet güzel bir tiyatro eseri olabilir. Başından beri bu konuda pek çok karikatür zaten yayınlandı, yayınlanıyor. Corona hakkında fıkralar, komik paylaşımlar ve şiirler üretiliyor. Hayatın corona yüzü ne kadar ürkütücü ve acıysa, geriye kalan pek çok yüzü de kızdıran, gülümseten anektotlarla dolu.

Beni gülümseten ilk fotoğraf Sağlık Bakanımızın salgının ilk günlerindeki olağanüstü çabası sebebiyle birkaç günde saçlarına ak düşürülmüş olmasıydı. Basit bir foto montaj oyunuyla yapılmıştı ve traji-komik durumunu gayet iyi anlatıyordu. Bakan Koca hala aynı minval çalışıyor. Belki saçları o kadar beyazlamadı ama eski bir yönetici olarak yaşadığı bir yılın onu on yaş ihtiyarlattığını adım gibi tahmin edebiliyorum.

Topaç çevirmeyi bilir misiniz ya da çarkıfelek oyununu? Topaç; enine boyalı, ucunda madeni bir kabarası bulunan ahşap bir oyuncak. Sarılan pamuk bir ip parmağa geçirilerek topaç yere atılırken, birden çekilip bırakılarak döndürülüyor. Topaç kabaranın üstünde hızla döner ve bu arada yerde daireler çizer.  Sonunda yer çekimi galip gelir ve topaç birinin ayakları dibinde hareketsiz kalır. Çarkıfelek de buna benzer. Renkli çark el kuvvetiyle hızla döner ve karşıdaki bir dil parçası sonunda çarkı durdurur ve bir rengi işaret eder.

Corona da biraz buna benziyor. Her dönüşte birinin önünde duruyor ve “Pozitif”  ediyor. İster rus ruleti gibi düşünün ister topaç oyunu ya da çarkıfelek gibi. Sonuçta acı bir olayı bile karikatürize etmek, fıkralaştırmak isterseniz böyle düşünebilirsiniz. Maske takmadığı için polisler tarafından durdurulan kadının ya da adamın bir sürü deli saçması şeyler söylemesi, kendini yerlere atıp “İmdat!” çığlıkları atması nasıl bir sahnedir sizce? Kızmalı mı yoksa gülmeli mi?

Corona virüs ile hayatımıza giren küçük bir bez parçası maske. Önceleri bulmak zordu. Sonraları işporta tezgahlarında bile satılır oldu. İnce düşünceli nazik bir adam annemin cenazesinde bize bir kutu maske getirmişti hiç unutamam. Eli boş gelmek istememiş. Maske üzerine epey komik ya da düşündürücü şey okudum gördüm. Mesela maskeyi tersinden takmak epey komik bir durum, üstelik bunu yapan siyasi bir lider olursa.

Maskeyi çenesinin, burnunun altında tutanlara bir şey diyemeyeceğim. Uyaranlara cebindeki maskeyi çıkarıp gösterenlere ne demeli? Ya da korunması gereken 65 yaş üstü büyüklerimize vebalı muamelesi yapanlar nasıl bir çarpık görüşle bunu yapabiliyorlar? Yiyeceği tavuk, et ya da sebzeyi deterjanla yıkayan annelerimizin ellerinden öperim. Ama bu yaptığınız çok tehlikeli!

Kısıtlama sırasında köprü üstünde balık tutan arkadaşın “Burası çok kalabalık değil mi?” diye soran muhabire: “Ne yapayım evde canım sıkıldı, burası çok havadar. Balık ta var” diye cevap vermesi cevap vermesi ne kadar komik. Amma bir o farkında değil yaptığı esprinin. Ya sokakta dolaşırken durdurulan vatandaşın: “Coronalı bir arkadaşı ziyarete gitmiştim” demesine ne demeli? Apar topar ambulansa konulurken hala ”Ben ne yaptım ki abiler, bakın maskem de var” diye sitem ediyordu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder