19 Aralık 2023 Salı

19 Aralık 2023 Salı; TORUNLARIMA MEKTUPLAR...............................ANILAR;19 Aralık

19 Aralık 2012  · 


KÜÇÜK/BÜYÜKŞEYLER…(Sen de kimsin !)


Çok istediğimiz, hayalimiz olan ya da hedeflediğimiz şeyler bir gün elimize geldiğinde ne hissederiz ? Büyük bir mutluluk mu, tatmin duygusu mu. Hayır. Nedense sebebi olmayan bir eksiklik, sanki boşlukta kalmış gibi bir hal yaşarız nedense. Oysa o kadar çok arzu etmiş, dilemiş ve beklemiştik. Arzumuz, dileğimiz olmamış mıydı, olmuştu. Beklediğimize kavuşmuş muyduk, evet. Peki, ne oluyor da böyle birdenbire bir uçurumun kenarına gelmiş de zınk diye durmuş gibi oluyoruz.

Galiba şu oluyor. İnsan arzusunu, sevdasını, hayalini kafasında kalbinde öyle bir yere yerleştiriyor, sürekli düşleriyle öyle bir büyütüyor ki zamanla o şey gerçeklikten uzaklaşıyor. Ya da hızla akan zaman içinde ve kat kat bohça içine sarılmış vaziyette nostaljik bir geçmiş zaman düşü haline gelmiş oluyor. Bu arada, dünya dönmeye devam ediyor, hayat akıyor ve farkında olmadan herşey değişiyor. Hedefimize ulaştığımız an artık, ne gün o gündür, ne de biz. Sahip olduğumuz şey bile birdenbire yabancılaşıveriyor sanki. Ellerimizle tutamıyoruz, çölde bir serap gibi küçülüyor, önemsizleşiyor ve un ufak olup dağılıyor adeta.

Leyla ile Mecnun aşkını bilirsiniz. Bu iki sevgili birbirlerine büyük bir sevda ile tutulurlar. Ama, ayrılık Mecnun'u "Leyla ! Leyla!" diye çöllere düşürür. Aradan yıllar geçer, Mecnun çölde vahşi hayvanlarla yaşamakta, ancak "Leyla ! Leyla!" diye sayıklamaya devam etmektedir. Nihayet Leyla' da onun hasretiyle yanmakta ve aramaktadır. Bulur sonunda Mecnun'u. Mecnun "Leyla ! Leyla!" diye inlemektedir. Eğilir, elini omuzuna koyar ve "İşte ben geldim. Ben, Leyla ! " der ağlayarak. Fakat, hiç beklenmedik bir şey olur. Mecnun başını kaldırır. Leylaya doğru bakar. Gözleri Leylayı delip geçmektedir sanki. Dalgın mırıldanır: "Sen de kimsin ?" 

 

19 Aralık 2014  ·   · 


Karınca saman çöpüne binmiş

Güneş parlak, hava ılık

Akan su nehir gibi, rafting

Pek muhteşemmiş

Epeyi hoşuna gitmiş

Vadi boyu, manzara güzel

Suyun iniş çıkışları

Heyecan vericiymiş

Adrenalin arıyormuş ya

Macera renkli, su köpüklü

Yüzen baloncuklar

Rüya gibiymiş

Kapılmış o akıntıya

Dalmış, çıkmış saman çöpü

Bizimkinin içindeki duygular

Deli gibiymiş

Bazen çığlık atmış

Dönmüş vadiden Yankısı

Seyrederken etrafı

Bol bol da selfie çekmiş

Fakat o ne ? sular delirmiş

Kaya çok, girdap azgın

Zıplayan dalgalar

Köpük köpükmüş

Karınca korkmuş

Sular bulanmış, bakmış ki

Gürültülü bir ses

Meğer şelaleymiş

Daha ne oluyor demeden

Uçuvermiş tepetaklak

Batmış yükseklerden

Bir kanal çukuruna

-----------------------------------------------------------------------

Hele bir düşün !

Suyun üzerinde yaşadığın macera mı önemli, nereden gelip nereye gittiğin mi ?

 

19 Aralık 2021  ·   · 

Lapa lapa kar yağarken bir akşam vakti

Sandım gökte patlamış bembeyaz bir konfeti

Bir yandan dolarken içime sıcak duygular

Yüreğim daraldı, sararken bedenimi ürperti

Koltuğumda oturmuş bakıyordum ileri

Havada uçuşan kar örtüyorken her yeri

Yollarda insanlar, vızır vızırdı araçlar

Sersebil düşünceler sarıyordu zihinleri

Bereket dileğimiz, işte kar! beklenendi

Suyun menbağı, kuraklığın devası, geldi!

İsterim, bütün çirkinlikler örtülsün artık

Yeter! Dünyanın sisi pusu hep içimize sindi

Savrulan kar taneleri sanki bereket eker

Yok olsun mikrop, virüs; silinsin kötü izler

Temizlensin dünyamız, kurumasın ekinler

Can bulsun yeniden, bahar için yürekler

 

19 Aralık 2018  ·Reis gazetesi


İyilik eken iyilik biçer

Dünya ve kâinat iyilikle ve iyilik üzere dönüyor. İnsan iyilik yapmak için var olmuş. Zira en iyi kimsenin kendisinden hep iyilik beklenen ve kötülük etmeyeceğinden emin olunan kişi olduğu haber verilmekte. İyilik her şeyin o kadar içinde ve özünde ki, kötülük bile sanki iyiliğin anlaşılmasını kolaylaştırıyor. Aksi halde ne olacağını, nelerden kaçınması gerektiğini gösteriyor insana. İnsanı eşrefi mahlûkat yapan şey de bu değil mi zaten ? Varsa bir üstünlüğümüz o da; kötülüğe rağmen hakkı bilmek, iyilik yolunu tutmak, sabredip istikamet üzere yaşamaktan gelmiyor mu ? 

Bunun için insanda öncelikle ‘akıl’ sonra da ‘niyet’ olmalı elbette. Böylece kendisine iletilen onca bilgiyi, ayan beyan gösterilen onca işareti kavrayıp dosdoğru olmayı seçebilir. Üzerindeki çeri çöpü temizleyip, nereye gideceği meçhul patikalardan çıkabilir. En iyinin kendisi için hazırlanmış sırat ı müstakim yolu olduğunu görür. Sonuçta cehennemden korunmanın yolu da iyi olmak ve iyilik yapmaktan geçmiyor mu ? O yol ki iyilik yoludur ve kötülüklerden korunmuştur. Başı selam, kendisi esenlik, sonu da selamete çıkar. Bu yolda ancak iyi olunur, iyilik istenir, iyilik düşünülür ve iyilik yapılır.

Velakin iyilikler de usûlüne uygun yapılmalıdır elbet. Haktan ayrılmamalı, sabır gösterilmeli, kötülükten sakınılmalı ve iyilik üzere olunmalıdır. Kuşkusuz iyiliğe de onu en iyi şekilde yapmak yakışır. Meselâ; iyilikler yalnız Allah için yapılacak ve karşılık beklenmeyecektir. Bu ölçüyü bilen insanlar iyiliği alışkanlık haline getirmişlerdir. Hatta onlar kötülüğe mukabil bile iyilik yaparlar. İyiliğe karşı iyilik bir bakıma ödünç sayılır. Asıl iyilik ‘kötülüğe karşılık yapılan iyiliktir’ deniyor. Bu da bayağı bir yiğitlik istiyor doğrusu. Ancak, şu kısa dünyada insan ne yaparsa sonuçta kendisine yapıyor değil mi ? İyilik ekersen iyilik biçer, iyilik bulursun. Bu kadar basit. 

Bu anlamda ayrım gözetmeden layık olana da, olmayana da iyilik edilmesinin tavsiye edilmesi boşuna değil. Çünkü, bütün insanlar eşit yaratılmış. Elbette iyiliğin değerini iyiler bilir ve onlardan zarar gelmez. Fakat kötülere iyilik bazen zararla karşılık görebilir, dikkatli olmak gerek. Bir kimse, Hazret-i Ali’ye kötülük ediyor, o da, "Ben ona hiç iyilik etmemiştim, o niye bana kötülük etti?" diyor. Buradan, kötülere iyilik edildiğinde dikkat edilmesini, onlardan bir zarar gelebileceğinin de hesap edilmesini anlıyoruz.

İnsanın kötülük yaparak iyilik beklentisi içinde olması, vermediği yerden almayı umut etmesi, emek vermeden yemeyi beklemesi düpedüz bir ahmaklık. Herkes aynı güneşten istifade etse, aynı sudan içse de karakterine ve kabiliyetine göre onu yansıtıyor. Atalarımız “Arı su içer bal akıtır, yılan su içer zehir akıtır” demişler. Aslında suda zehir yok, zehiri yapan yılanın bünyesi. Bu nedenle bazı insanlar iyilik yapmayı ve iyi olmayı bir türlü beceremezler. Peygamberimiz (sav) “Ya Resulallah! İyilik Allah’ın emridir, kötülük ise nefis ve şeytanın isteğidir. Ben elbette Allah’ın emrine uymakla mükellefim!” diye cevap verdiği için “Ali gibi genç/fetâ yoktur!” buyurmuşlar. Kalbinde kötülük tohumu taşıyanlar bunu yapamazlar.

Allah’tan İyilik İstenmeli, iyilerle beraber olmalı, kurtuluşun ancak iyiliği emretmek ve kötülükten sakındırmakla mümkün olduğunu bilmelidir. İnsan iyilik yapmaya gücü yetmese bile hiç olmazsa iyilik yapacak olana yardımcı olmalıdır. Zira iyiliğe yardımcı olmak ve emretmek de en az iyilik yapmak kadar önemli görülmüş. Yüce Allah Kur’ân-ı Kerimde “İçinizde insanları hayra çağıran, iyiliği emreden ve kötülükten sakındıran bir topluluk bulunsun" buyuruyor. Ayrıca yine Kur’ân-ı Kerimde kurtuluşun ancak iyiliği emretmek ve kötülükten sakındırmakla mümkün olduğu da belirtiliyor.

Rabbimizin “İyilik ve takvada yardımlaşın” emri istikametinde Peygamberimizin “İyiliğe sebep olan onu yapan gibidir” sözü son derece teşvik edici. Sebep olanın da işleyen gibi sevap alacağı müjdesi var burada. Yine peygamberimiz “Öyle bir zaman gelecek ki o zamanda iyilik yapmakta acele etmelisiniz” diye bize asırlar öncesinden haber veriyor. Sanki bize mesaj atmış, işitebiliyor musunuz ?

İnsan “İyilikleri Allah’tan, kötülükleri nefsinden" bilecektir. Bu nedenle daima iyi işli olmalı, kendisini kusurlu bilmeli ve eksiklerini görmeli. İyi olmaya çalışmalı ve iyilerden olmalı. Bu konuda Kur’ân-ı Kerimde “Salihlerle beraber olmamız” emrediliyor. Bu yüzden Hz. Ali “İyilerle ve Salihlerle beraber olun ki kötülerin şerrinden korunasınız” demiş olmalı. Şüphesiz biz de biliriz ki; değerli insanlarla beraber bulunana değer verilir. Saygılı insanlarla gezen saygı ve hürmet görür. Esas kazanç Rabbimizin vadettikleridir elbette. Bu konuyu merak edenler Cennetle ilgili müjde ayetlerini tekrar tekrar okumalılar.  Mesela İnsan suresinin 19 ile 21. ayetlerini özellikle tavsiye ederim.

İyilik yolunda dikkat edilmesi gereken şeyler de var. Peygamberimiz, “Ameller niyete göredir" buyurmuş. Demek ki niyet, insanın iyiliklerine ve kötülüklerine eşlik eden oldukça önemli bir husus. Ama, kaba ve haşin bir duruşla yapılan iyiliğin bir değeri olabilir mi ? İnancımız bize daima nezâket ve nezafeti tavsiye etmiyor mu ? Bir hadis-i şerifte Peygamberimiz (sav) "insanlara kolaylık, yumuşaklık gösteren mümin" için “Cehennemin onu yakması haramdır” dememiş mi ?  Evet. O halde iyilik için niyet kadar tatlı söz ve iyi davranış da temel olmalı. Atalarımız boşuna “Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır” dememişler. Kaldı ki, Cenab-ı Hak Musa’yı Firavun’a gönderirken bile “Ona yumuşak söz söyle!" buyurmamış mıydı ?

Bir başka dikkat edilmesi gereken husus; iyiliğin karşılıksız yapılırsa iyilik olabileceğidir. Nitekim yüce Allah iyileri iyi yapan iyiliklerini anlatırken “Biz sadece Allah rızası için sizi yediriyoruz, sizden ne bir teşekkür ve ne de bir karşılık beklemiyoruz" dediklerini naklediyor bize.  Ancak, kendisine iyilik yapılan kimse de teşekkür etmesini bilmelidir. Zira insan iyiliksever olduğu kadar, iyiliğin değerini de bilmeli, kendisine iyilik yapana teşekkür ve duayı esirgememelidir. Böylece insan iyiliklerini; imanla, iyi niyetle, ihlâsla, tevazu ile ve teşekkür ederek sahiplenebilir.

Yüce Allah Kur’ân-ı Kerimin daha 1.suresi 1.ayetinde “Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamdolsun!” diye bize hamd etmeyi öğretiyor. Ayrıca şükür ve teşekkürün nimeti artıracağı garanti edilmiş. (İbrahim, 14:7) Ancak, nimete karşı yapılacak şükür ise sadece dil ile olmaz elbette. Önce o nimetin değerini bilmek, israf etmemek, kanaat etmek ve razı olmak gerekiyor. Sonrasında memnuniyetini ifade etmek ve teşekkür etmek daha anlamlı. İnsanın ibadeti de zaten bir bakıma bu teşekkürün hülâsası değil midir ?

Duygularını bir bahçe, akıl ve iradesini de bahçıvan yapanlara ne mutlu ! Hz. İsa “Ateşin ve toprağın yemediği iyiliklerinizi çoğaltın” buyurmamış mıydı ? Bahçelerine iyilik tohumu ekenler dünyada işte o güzel meyveleri yetiştirip çoğaltanlardır. O bahçeyi iyilik suyu ile sulayanlar ahirette de inşallah cennet çiçekleri toplayacaklar. Zira dünya iyilikle döndüğü gibi, ahiret de iyilikle kazanılacak.

Velhasıl ı kelâm, Allah rızasını kazanmanın ve mutlu olmanın yolu iyilerden olmak ve iyilik yapmaktan geçiyor. Yapmak isteyen için bu hiç de zor değil, güçlük yok. Meselâ Peygamberimizin şu güzel tavsiyesine bir baksa yeter: “Kardeşinizi güler yüzle karşılamaktan ibaret bile olsa hiçbir iyiliği küçük görmeyiniz ve basite almayınız.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder