KÜÇÜK/BÜYÜKŞEYLER…(Sen de kimsin !)
Çok istediğimiz, hayalimiz olan ya da hedeflediğimiz şeyler bir gün elimize
geldiğinde ne hissederiz ? Büyük bir mutluluk mu, tatmin duygusu mu. Hayır.
Nedense sebebi olmayan bir eksiklik, sanki boşlukta kalmış gibi bir hal yaşarız
nedense. Oysa o kadar çok arzu etmiş, dilemiş ve beklemiştik. Arzumuz,
dileğimiz olmamış mıydı, olmuştu. Beklediğimize kavuşmuş muyduk, evet. Peki, ne
oluyor da böyle birdenbire bir uçurumun kenarına gelmiş de zınk diye durmuş
gibi oluyoruz.
Galiba şu oluyor. İnsan arzusunu, sevdasını, hayalini kafasında kalbinde öyle
bir yere yerleştiriyor, sürekli düşleriyle öyle bir büyütüyor ki zamanla o şey
gerçeklikten uzaklaşıyor. Ya da hızla akan zaman içinde ve kat kat bohça içine
sarılmış vaziyette nostaljik bir geçmiş zaman düşü haline gelmiş oluyor. Bu
arada, dünya dönmeye devam ediyor, hayat akıyor ve farkında olmadan herşey
değişiyor. Hedefimize ulaştığımız an artık, ne gün o gündür, ne de biz. Sahip
olduğumuz şey bile birdenbire yabancılaşıveriyor sanki. Ellerimizle
tutamıyoruz, çölde bir serap gibi küçülüyor, önemsizleşiyor ve un ufak olup
dağılıyor adeta.
Leyla ile Mecnun aşkını bilirsiniz. Bu iki sevgili birbirlerine büyük bir sevda
ile tutulurlar. Ama, ayrılık Mecnun'u "Leyla ! Leyla!" diye çöllere
düşürür. Aradan yıllar geçer, Mecnun çölde vahşi hayvanlarla yaşamakta, ancak
"Leyla ! Leyla!" diye sayıklamaya devam etmektedir. Nihayet Leyla' da
onun hasretiyle yanmakta ve aramaktadır. Bulur sonunda Mecnun'u. Mecnun
"Leyla ! Leyla!" diye inlemektedir. Eğilir, elini omuzuna koyar ve
"İşte ben geldim. Ben, Leyla ! " der ağlayarak. Fakat, hiç
beklenmedik bir şey olur. Mecnun başını kaldırır. Leylaya doğru bakar. Gözleri
Leylayı delip geçmektedir sanki. Dalgın mırıldanır: "Sen de kimsin
?"
19 Aralık 2014 · ·
Karınca saman çöpüne binmiş
Güneş parlak, hava ılık
Akan su nehir gibi, rafting
Pek muhteşemmiş
Epeyi hoşuna gitmiş
Vadi boyu, manzara güzel
Suyun iniş çıkışları
Heyecan vericiymiş
Adrenalin arıyormuş ya
Macera renkli, su köpüklü
Yüzen baloncuklar
Rüya gibiymiş
Kapılmış o akıntıya
Dalmış, çıkmış saman çöpü
Bizimkinin içindeki duygular
Deli gibiymiş
Bazen çığlık atmış
Dönmüş vadiden Yankısı
Seyrederken etrafı
Bol bol da selfie çekmiş
Fakat o ne ? sular delirmiş
Kaya çok, girdap azgın
Zıplayan dalgalar
Köpük köpükmüş
Karınca korkmuş
Sular bulanmış, bakmış ki
Gürültülü bir ses
Meğer şelaleymiş
Daha ne oluyor demeden
Uçuvermiş tepetaklak
Batmış yükseklerden
Bir kanal çukuruna
-----------------------------------------------------------------------
Hele bir düşün !
Suyun üzerinde yaşadığın macera mı önemli, nereden
gelip nereye gittiğin mi ?
19 Aralık 2021 · ·
Lapa lapa kar yağarken bir akşam vakti
Sandım gökte patlamış bembeyaz bir konfeti
Bir yandan dolarken içime sıcak duygular
Yüreğim daraldı, sararken bedenimi ürperti
Koltuğumda oturmuş bakıyordum ileri
Havada uçuşan kar örtüyorken her yeri
Yollarda insanlar, vızır vızırdı araçlar
Sersebil düşünceler sarıyordu zihinleri
Bereket dileğimiz, işte kar! beklenendi
Suyun menbağı, kuraklığın devası, geldi!
İsterim, bütün çirkinlikler örtülsün artık
Yeter! Dünyanın sisi pusu hep içimize sindi
Savrulan kar taneleri sanki bereket eker
Yok olsun mikrop, virüs; silinsin kötü izler
Temizlensin dünyamız, kurumasın ekinler
Can bulsun yeniden, bahar için yürekler
19
Aralık 2018 ·Reis gazetesi
İyilik eken iyilik biçer
Dünya ve kâinat iyilikle ve iyilik
üzere dönüyor. İnsan iyilik yapmak için var olmuş. Zira en iyi kimsenin
kendisinden hep iyilik beklenen ve kötülük etmeyeceğinden emin olunan kişi
olduğu haber verilmekte. İyilik her şeyin o kadar içinde ve özünde ki, kötülük
bile sanki iyiliğin anlaşılmasını kolaylaştırıyor. Aksi halde ne olacağını,
nelerden kaçınması gerektiğini gösteriyor insana. İnsanı eşrefi mahlûkat yapan
şey de bu değil mi zaten ? Varsa bir üstünlüğümüz o da; kötülüğe rağmen hakkı
bilmek, iyilik yolunu tutmak, sabredip istikamet üzere yaşamaktan gelmiyor mu ?
Bunun için insanda öncelikle ‘akıl’
sonra da ‘niyet’ olmalı elbette. Böylece kendisine iletilen onca bilgiyi, ayan
beyan gösterilen onca işareti kavrayıp dosdoğru olmayı seçebilir. Üzerindeki
çeri çöpü temizleyip, nereye gideceği meçhul patikalardan çıkabilir. En iyinin
kendisi için hazırlanmış sırat ı müstakim yolu olduğunu görür. Sonuçta
cehennemden korunmanın yolu da iyi olmak ve iyilik yapmaktan geçmiyor mu ? O
yol ki iyilik yoludur ve kötülüklerden korunmuştur. Başı selam, kendisi
esenlik, sonu da selamete çıkar. Bu yolda ancak iyi olunur, iyilik istenir,
iyilik düşünülür ve iyilik yapılır.
Velakin iyilikler de usûlüne uygun
yapılmalıdır elbet. Haktan ayrılmamalı, sabır gösterilmeli, kötülükten
sakınılmalı ve iyilik üzere olunmalıdır. Kuşkusuz iyiliğe de onu en iyi şekilde
yapmak yakışır. Meselâ; iyilikler yalnız Allah için yapılacak ve karşılık
beklenmeyecektir. Bu ölçüyü bilen insanlar iyiliği alışkanlık haline
getirmişlerdir. Hatta onlar kötülüğe mukabil bile iyilik yaparlar. İyiliğe
karşı iyilik bir bakıma ödünç sayılır. Asıl iyilik ‘kötülüğe karşılık yapılan
iyiliktir’ deniyor. Bu da bayağı bir yiğitlik istiyor doğrusu. Ancak, şu kısa
dünyada insan ne yaparsa sonuçta kendisine yapıyor değil mi ? İyilik ekersen
iyilik biçer, iyilik bulursun. Bu kadar basit.
Bu anlamda ayrım gözetmeden layık olana
da, olmayana da iyilik edilmesinin tavsiye edilmesi boşuna değil. Çünkü, bütün
insanlar eşit yaratılmış. Elbette iyiliğin değerini iyiler bilir ve onlardan
zarar gelmez. Fakat kötülere iyilik bazen zararla karşılık görebilir, dikkatli
olmak gerek. Bir kimse, Hazret-i Ali’ye kötülük ediyor, o da, "Ben ona hiç
iyilik etmemiştim, o niye bana kötülük etti?" diyor. Buradan, kötülere
iyilik edildiğinde dikkat edilmesini, onlardan bir zarar gelebileceğinin de
hesap edilmesini anlıyoruz.
İnsanın kötülük yaparak iyilik
beklentisi içinde olması, vermediği yerden almayı umut etmesi, emek vermeden
yemeyi beklemesi düpedüz bir ahmaklık. Herkes aynı güneşten istifade etse, aynı
sudan içse de karakterine ve kabiliyetine göre onu yansıtıyor. Atalarımız “Arı
su içer bal akıtır, yılan su içer zehir akıtır” demişler. Aslında suda zehir
yok, zehiri yapan yılanın bünyesi. Bu nedenle bazı insanlar iyilik yapmayı ve
iyi olmayı bir türlü beceremezler. Peygamberimiz (sav) “Ya Resulallah! İyilik Allah’ın
emridir, kötülük ise nefis ve şeytanın isteğidir. Ben elbette Allah’ın emrine
uymakla mükellefim!” diye cevap verdiği için “Ali gibi genç/fetâ yoktur!”
buyurmuşlar. Kalbinde kötülük tohumu taşıyanlar bunu yapamazlar.
Allah’tan İyilik İstenmeli, iyilerle
beraber olmalı, kurtuluşun ancak iyiliği emretmek ve kötülükten sakındırmakla
mümkün olduğunu bilmelidir. İnsan iyilik yapmaya gücü yetmese bile hiç olmazsa
iyilik yapacak olana yardımcı olmalıdır. Zira iyiliğe yardımcı olmak ve
emretmek de en az iyilik yapmak kadar önemli görülmüş. Yüce Allah Kur’ân-ı
Kerimde “İçinizde insanları hayra çağıran, iyiliği emreden ve kötülükten
sakındıran bir topluluk bulunsun" buyuruyor. Ayrıca yine Kur’ân-ı Kerimde
kurtuluşun ancak iyiliği emretmek ve kötülükten sakındırmakla mümkün olduğu da
belirtiliyor.
Rabbimizin “İyilik ve takvada
yardımlaşın” emri istikametinde Peygamberimizin “İyiliğe sebep olan onu yapan
gibidir” sözü son derece teşvik edici. Sebep olanın da işleyen gibi sevap
alacağı müjdesi var burada. Yine peygamberimiz “Öyle bir zaman gelecek ki o
zamanda iyilik yapmakta acele etmelisiniz” diye bize asırlar öncesinden haber
veriyor. Sanki bize mesaj atmış, işitebiliyor musunuz ?
İnsan “İyilikleri Allah’tan,
kötülükleri nefsinden" bilecektir. Bu nedenle daima iyi işli olmalı,
kendisini kusurlu bilmeli ve eksiklerini görmeli. İyi olmaya çalışmalı ve
iyilerden olmalı. Bu konuda Kur’ân-ı Kerimde “Salihlerle beraber olmamız”
emrediliyor. Bu yüzden Hz. Ali “İyilerle ve Salihlerle beraber olun ki
kötülerin şerrinden korunasınız” demiş olmalı. Şüphesiz biz de biliriz ki;
değerli insanlarla beraber bulunana değer verilir. Saygılı insanlarla gezen
saygı ve hürmet görür. Esas kazanç Rabbimizin vadettikleridir elbette. Bu
konuyu merak edenler Cennetle ilgili müjde ayetlerini tekrar tekrar
okumalılar. Mesela İnsan suresinin 19
ile 21. ayetlerini özellikle tavsiye ederim.
İyilik yolunda dikkat edilmesi gereken
şeyler de var. Peygamberimiz, “Ameller niyete göredir" buyurmuş. Demek ki
niyet, insanın iyiliklerine ve kötülüklerine eşlik eden oldukça önemli bir
husus. Ama, kaba ve haşin bir duruşla yapılan iyiliğin bir değeri olabilir mi ?
İnancımız bize daima nezâket ve nezafeti tavsiye etmiyor mu ? Bir hadis-i
şerifte Peygamberimiz (sav) "insanlara kolaylık, yumuşaklık gösteren
mümin" için “Cehennemin onu yakması haramdır” dememiş mi ? Evet. O halde iyilik için niyet kadar tatlı
söz ve iyi davranış da temel olmalı. Atalarımız boşuna “Tatlı dil yılanı
deliğinden çıkarır” dememişler. Kaldı ki, Cenab-ı Hak Musa’yı Firavun’a gönderirken
bile “Ona yumuşak söz söyle!" buyurmamış mıydı ?
Bir başka dikkat edilmesi gereken
husus; iyiliğin karşılıksız yapılırsa iyilik olabileceğidir. Nitekim yüce Allah
iyileri iyi yapan iyiliklerini anlatırken “Biz sadece Allah rızası için sizi
yediriyoruz, sizden ne bir teşekkür ve ne de bir karşılık beklemiyoruz"
dediklerini naklediyor bize. Ancak,
kendisine iyilik yapılan kimse de teşekkür etmesini bilmelidir. Zira insan
iyiliksever olduğu kadar, iyiliğin değerini de bilmeli, kendisine iyilik yapana
teşekkür ve duayı esirgememelidir. Böylece insan iyiliklerini; imanla, iyi
niyetle, ihlâsla, tevazu ile ve teşekkür ederek sahiplenebilir.
Yüce Allah Kur’ân-ı Kerimin daha
1.suresi 1.ayetinde “Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamdolsun!” diye bize hamd
etmeyi öğretiyor. Ayrıca şükür ve teşekkürün nimeti artıracağı garanti edilmiş.
(İbrahim, 14:7) Ancak, nimete karşı yapılacak şükür ise sadece dil ile olmaz
elbette. Önce o nimetin değerini bilmek, israf etmemek, kanaat etmek ve razı
olmak gerekiyor. Sonrasında memnuniyetini ifade etmek ve teşekkür etmek daha
anlamlı. İnsanın ibadeti de zaten bir bakıma bu teşekkürün hülâsası değil midir
?
Duygularını bir bahçe, akıl ve
iradesini de bahçıvan yapanlara ne mutlu ! Hz. İsa “Ateşin ve toprağın yemediği
iyiliklerinizi çoğaltın” buyurmamış mıydı ? Bahçelerine iyilik tohumu ekenler
dünyada işte o güzel meyveleri yetiştirip çoğaltanlardır. O bahçeyi iyilik suyu
ile sulayanlar ahirette de inşallah cennet çiçekleri toplayacaklar. Zira dünya
iyilikle döndüğü gibi, ahiret de iyilikle kazanılacak.
Velhasıl
ı kelâm, Allah rızasını kazanmanın ve mutlu olmanın yolu iyilerden olmak ve
iyilik yapmaktan geçiyor. Yapmak isteyen için bu hiç de zor değil, güçlük yok.
Meselâ Peygamberimizin şu güzel tavsiyesine bir baksa yeter: “Kardeşinizi güler
yüzle karşılamaktan ibaret bile olsa hiçbir iyiliği küçük görmeyiniz ve basite
almayınız.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder