16 Şubat 2021 Salı

16 Şubat 2021 Salı 22:00 KİTAPLAR ARASINDA.................................Osmancık

Osmancık

Tam 35 sene önce okumuştum Tarık Buğra’nın “Osmancık” adlı romanını. Ötüken Kitabevinin yayınlarından 1983 yılı ilk baskısıydı. İstanbul’da Yönetmen arkadaşım Mesut Uçakan’ın evinde misafir kaldığımız bir gece görmüş okumak istemiştim. O da sağolsun vermişti; bundan güzel bir sinema filmi hikayesi çıkar diye. Eve döner dönmez 370 sayfalık kitabı soluksuz okumuştum. O güne kadar etkilendiğim sayılı romanlardan biriydi.

İkinci okuduğumda kararımı vermiştim bile. Bu senaryoyu ben yazmalıydım. 1985 şartlarında pelür kağıda daktilo ile kendime göre bir taslak senaryo yazdım. Her sayfasında, her satırında hayran olduğum karakterler, olaylar, ifadeler vardı. Her biri adeta “beni atlama, beni de yaz, beni de..” diye ısrar ediyorlardı. Gerçekten de onlara kıymak çok zordu.

Henüz yazdığım senaryoyu Mesut’a veremeden 1986’da rahmetli Yücak Çakmaklı’nın TRT için “Kuruluş” dizisini çektiğini öğrenmiştim. 1988’de biten 12 bölümün tamamının en sadık izleyicilerindendim. O tarihte TRT hala bizim için önemliydi. Ama kitabı iki defa okumuş, üstelik satır satır senaryoya uyarlamaya çalışmış biri olarak benim izlemem çok daha farklıydı tabi ki.

Yıllar sonra yazdığım senaryoyu Mesut’a gösterdiğimde o bile gösterdiğim performansa hayret etmişti. Hatta ona bir hayalimden de söz etmiştim. “Osmanlı Şehzadeleri” üzerine uzun soluklu bir televizyon dizisi projesi. Bana göre Osmanlı tarihi, özellikle de şehzadeler boyutu hikaye açısından bitmez tükenmez bir hazine gibiydi. Üstelik tarih padişahlara odaklandığından daha gölgede kalan şehzadeler üzerine çok ilginç hikayeler çıkabilirdi.   

Mesut iflah olmaz “sinema yapma” saplantısı yüzünden benim bu hayalime ilgi göstermedi elbette. Ancak son yıllarda yapılan televizyon yapımlarının bu alanda gösterdiği başarı benim haklılığımı teyid etti. Bana göre de henüz o hazinenin ancak bir kısmını ele alabildiler. Tüm Osmanlı tarihi ve şehzade yaşanmışlıkları öyle bir hazine ki kapağı bile açılamamış sayılabilir.

1918 Akşehir doğumlu yazar benim için o kapağı açabilen ve gördüğü ışığı hakkıyla yansıtabilen bir kalemdi. İstanbul Üniversitesi Tıp, Hukuk ve Edebiyat Fakültelerinde ikişer üçer yıl okuyup sonra vazgeçen, Akşehir’de gazete çıkaran, sonra İstanbul’da Milliyet, Yeni İstanbul, Haber ve Tercüman gazetelerinde fıkralar yazıp sanat sayfaları düzenleyen bir mücadele adamıydı. Haftalık Yol dergisini çıkardı. “Oğlumuz” hikayesi ile Cumhuriyet gazetesinin hikaye yarışmasında ikincilik kazandı. Çınaraltı dergisinde hikayeleri yayınlandı. Sonra da roman yazmaya başladı. İşte “Osmancık” güzel Türkçesi, derin tipleri, şiirli üslubuyla Türk tiyatro ve roman yazarlarının başında yer alan Tarık BUĞRA’ydı o yazar. Onu 1994 yılında Rabbine uğurladık.

Yazar Osmancık romanında çok sade bir dil kullanmış, anlaşılmayan kelimelerden kaçınmış. Romanda yöresel ağzı bozmaması kullanılan sade dili bozmamış aksine romana akıcılık ve cazibe kazandırıyor. Ayrıca Şeyh Ede Balı gibi büyük bir insanın okuyucuyu alıp başka dünyalara götüren sözleri insanı kitaba iyice bağlamakta.

ROMANIN ÖZETİ:

Osmancık’ın çocukluğu, herhangi bir çocukluktan farksızdır. Gençliği de öyle… Ele avuca sığmaz; nerede çalgı, orada kalgı günleri. Gücünün, kuvvetinin sahibi değildir; aksine gücü kuvveti, onun sahibidir. Kılıçta ve yayda üstünleştikçe değil meydan okumaya, bir yan bakışa bile katlanamaz olur. Gururu için yaşamaktadır. Babası Ertuğrul Beğ, bir müddet Osmancık’ı takip eder, öğütler verir. Fakat sonradan onu kendi haline bırakır. Öteki oğlu Gündüz Beğ’ e önem vermeğe başlar. Osmancık, ağasını kıskanacak yerde rahatlamış ve mutlu olmuştur. Azâd edilmiş sayar kendini ve keyfince yaşamaya başlar. Tâ ki Şeyh Ede Balı ile tanışıncaya kadar.

Domaniç temmuzlarından birinde, Sivrikaya’ da Osmancık, Ede Balı ile karşılaşır. Gökte ay ve yıldızlar… Osmancık, yıldızlara bakarak “dünya ne kadar büyük!” diyor. Osmancık’ı gizliden gizliye takip eden Ede Balı: “Dünya’yı bize büyük gösteren bizim küçüklüğümüz oğul! Hırsımız, sabırsızlığımız, bencilliğimiz. Önce bu yüzden küçülüyor sonra da Dünya’yı çok büyük görüyoruz, der ve ilave eder: dünya bir ömür için, bir TEK İNSAN için büyüktür. Bir soy için değil; bir soyun benimseyeceği, bir soya benimsetilecek bir amaç, bir inanç, bir ülkü için değil!

Osmancık’ın kafası ve ruhu altüst olmuştur. Öfkelenir, Ede Balı’ ya saygıda kusur eder. Ertuğrul Gazi, oğluna “Ede Balı’ ya sakın karşı gelme; bana karşı gel, ona gelme. Ede Balı soyumuzun ışığıdır” diye tembih eder. Osmancık, Ede Balı’nın tekkesine gittiği bir gün Malhun Hâtun’u görür ve ona âşık olur. Töresince istetir. Ede Balı kızını vermez: Halleri müsavi değil, diye… Bundan sonra Osmancık için değişim ve arayış dönemi başlar.

Yine tekkeye misafir olduğu bir gün, rüyasında Ede Balı’nın göğsünden çıkan bir ayın kendi göğsüne girdiğini, sonra bir çınar ağacı şeklinde dünyaya dal budak saldığını görür. Dört yana rahmet ve nur yağdıran bir çınar ağacıdır. Rüyanın tabirine göre, bu ay Malhun Hâtun, bu çınar ağacı ise Osmancık’ın kuracağı devlettir. Osmancık artık değişmektedir. Kılıcını, yayını, topuzunu kendisi için değil, soyu sopu için, soyunun amacı için kullanmaktadır. Sonunda Ede Balı kızını Osmancık’a verir. Sade bir törenle evlenirler. Osmancık, artık yaşlanmış ola babası Ertuğrul Gazi’nin yerine beğ seçilir.

Osman Beğ, ilk iş olarak civardaki Türk boylarını birleştirir. Kendi buyruğunda ve hepsinin rızalarını alarak… Domaniç ve civarı dar gelmeye başlamıştır. Her gün yeni topraklar alınır, kaleler düşürülür yeni gelenler, tâ Orta Asya’dan ve daha yakın yerlerden gelenler, bu topraklara yerleştirilir. Savaş, akın, ganimetin paylaşılması, yerleşme biçimi, doğumlar, evlenmeler, dostluk ve düşmanlıklar her şey bir düzene bağlanmıştır.

Herkes nefsini ve bencilliğini yok etmiştir; başkalarını, soylarının geleceğini düşünmektedirler. Pazar yerlerinin emniyeti sağlanmıştır. Yöredeki herkes ( Rumlar dahil; Osman Beğ’ e tâbi olan herkes) hayatından, ırzından, malından emindir. Bu günlerde Osman Beğ’ in anası, ardından da 90 yaşındaki Ertuğrul Gazi vefat ederler. Orhan dünyaya gelir.

Bütün bu olup bitenler sırasında Osman Beğ’ in önemli meselelerinden birisi amcası Dündar Beğ’ dir. Dündar Beğ, ağabeyi Ertuğrul Gazi’den sonra beğliğin kendisinin hakkı olduğunu düşünür, Osman Beğ’ i kıskanır ve bozgunculuk ediyor. Osman Beğ, saygısını bir an bile ihmal etmeden, amcasını uyarıyor. Hatta bir gün Dündar Beğ’e: “Elin öperim amuca, dizin öperim amuca. De ki davarın güdeyim, odunun kırayım amuca. Amma ko ki beğliğime eller taş atsın ki beğliğimi korumam zor olmasın. Ben bunda akıl isterim, rey isterim, ışık isterim. Yanılırsam doğruyu isterim. Ben bunda takaza istemem, dokunç istemem, kakınç istemem demiştir.”

Dündar Beğ aldırmaz, bildiğince devam eder. Düşman üstüne ılgar eden savaşçıları geri çağırır. Osman Beğ, bir yay darbesiyle amcası Dündar Beğ’ i düşürür.

Osman Beğ’ in ikinci oğlu Alaeddin dünyaya gelir. Mihail Kosses Müslüman olur. Töreye bağlılık şuuru, zayıfa yardım fazileti, din uğrunda göz kırpmadan ölüme gitme heyecanı Mihail’ i Abdullah yapmıştır.

İnegöl, Yarhisar, Aydos, Bilecik, İznik kaleleri alınır. Zaman, geçip gitmektedir; Osman Beğ’ e rağmen… Alaeddin bile at bitmektedir artık. Orhan Beğ, Yarhisar tekfürünün kızı Holofira ile evlenir. Holofira’nın rızası, arzusu, isteği ve aşkı ile… Osman Beğ, gelininin adını Nilüfer olarak değiştirir. Müslüman olan Nilüfer, Osman Beğ’ e torunlar, Orhan Beğ’ e oğullar verecektir; Murad’ ı verecektir…

Selçuklu Sultanı, bir fermanla Osman Beğ’ in hanlığını tebasına duyurur. Artık Cuma namazlarında hutbe Osman Han adına okunmaktadır.

Şeyh Ede Balı rahmet-i rahmân’a kavuşur. Orhan yavaş yavaş pişmekte, olgunlaşmaktadır. Hem gazada hem yönetimde. Osman Gazi Hân’ın etrafı boşalıyor. Baba dostları, yola beraber çıktığı yoldaşları birer birer âhirete intikal ediyorlar. Malhun Hâtun da vefat ediyor. Osman Gazi Hân, hasta yatağında, iki aydır yatmaktadır. Kulakları nal seslerinde, Bursa’nın fetih müjdesini bekliyor.

Derken ,müjdelerin hası, nal sesleri… Sungur dışarı fırlıyor ve göz açıp kapayıncaya kadar da geri dönüyor. Nefes nefesedir: “Gözün aydın Hânım! Bursa bizimdir!” Osmancık, Osman Beğ, Osman gazi Hân; babası Ertuğrul Gazi’ye, şeyhi ve kayınpederi Ede Balı’ ya, kendinden önce giden baba dostlarına, yoldaşlarına ve Zümrüdü Ankası Malhun Hâtun’a mülâki olmak için gözlerini yumuyor. Mesut ve huzurlu…

---------------------------------------

(*) Kaynak: https://www.bilgicik.com/yazi/osmancik-tarik-bugra-roman-kitap-ozeti/

 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder