29 Mart 2018 Perşembe

29 Mart 2018 Perşembe 19:53 İİTİAksaray'da.........................................Defterimle başbaşa

Defterimle başbaşa

5.1.1975, Pazar

Bu defter daha yaz ortalarında alınmıştı. Ama ancak bugün yazmak nasip oldu. 

Niyetim bu defteri kendime dert ortağı edinmek, ona açılmak, kendimi onun satırlarında hesaba çekmek, mükafatlandırmak. 

Peygamber efendimizin (SAV) 'iki günü bir olan bizden değildir' sözünü bu satırlara kayd ettiklerimle uygulamaya çalışmak. 

Sonra biliyorum ki her hangi bir eski tarihte yazılmış bir not veya yazının gün geçtikçe değeri artıyor. Ona bakıp bir çok acı tatlı hatırayı tekrar yaşayabiliyor insan. 

Çocukluktan olgunluğa geçiş dönemi çok önemli. Eğer defterime sadık kalır her şeyi olduğu gibi dosdoğru yazarsam aynı hataları bir daha tekrar etmem. Belki de ileriye dönük daha isabetli kararlar verebilirim.

İnanıyorum ki insan aynı zamanda bir çok problemleri olan karmaşık bir mekanizma. Bu varlığın en başta kendini anlayabilmesi için zaman zaman yine kendini hesaba çekmesi, hatta kendisiyle tartışabilmesi gerekir. Böylece en doğru ve en isabetli çözümleri bulabilir. Hatta kendisinde daha isim ve mana veremediği halleri anlayabilir, aslını esasını ayrıntılı bir şekilde tahlil edebilir. 

İşte bunun en güzel yolu bir hatıra defteri. Hatıra defteri gününe yoldaş, maziyi de canlı tutabileceği gibi gelecek için de insana ışık olabilir. İşte bütün bu düşüncelerle inşallah geçen sene başlattığım senelik hatıra defterlerimi yazmayı bu yıl da devam ettireceğim.

Geçen seneki defterim yaz tatili için memlekete giderken otobüste bitmişti. O günden bu yana beş ayı aşkın bir zaman geçti. Ne çok şey oldu, ne çok şey geçti başımdan. 

Bir müddet Susurlukta kaldım. Babamın dükkanında durdum. Sonra Burhaniye'ye halamın yanına gittim. Kız kardeşim onun yanındaydı ve daha 3 yaşındaydı. Onu çok özlemiştim. Görür görmez boynuma sarıldı ve kaldığım bir hafta boyunca da benden ayrılmadı. Bazen Örendeki denize gidiyorduk. Denizi temiz, manzarası çok güzeldi. Eniştem çok iyi avcı, birkaç defa madra dağlarına ava gittik. İyi vakit geçirdim, ama bitti. Eve döndüm.

Bir ara arkadaşlarımla Bandırma tatlısuya denize gittik. Aynı gün döndük ama enfes bir gündü.Bir kaç gün arkadaşlarımla vakit geçirdim. Sonra yine dükkanda tezgahtarlık…Dükkandan eve evden dükkana günler böyle geçiyordu. Bazen akşamları yazlık sinemalara gidiyordum. 

Siyasi olarak 1974 yılının en önemli iki olayı biri kıbrıs zaferi, diğeri de CHP-MSP koalisyonuydu. Bir ara bu ikisi birbirine öyle karıştı ki sonunda hükümet bozuldu.

1.ateşkes imzalandıktan sonra Başbakan Ecevit'in Amerikan Dışişleri Bakanı Kissinger ile devamlı telefon konuşması yaptığını duyuyorduk. Ateşkes için diğer devletler bastırıyordu. Cenevrede yunan ve Türk heyetlerinin bir araya geldiği görüşmelerde 48 saat süren tartışmalardan söz ediliyordu. Ancak bütün bu çabalara rağmen bir anlaşma temin edilemedi. 

Arkasından bir harekat daha…Ordumuz kıbrısın yarısını bir günde aldı. Lefkeden Magosaya kadar ortadan biçiverdi kıbrısı. Arkasından yine ateşkes. Erbakan yurt gezisine çıktı. Ecevit İstanbul'da birdenbire koalisyon ortağı ile aralarında bazı anlaşmazlıkların olduğunu söyleyiverdi. Olaylar hızla gelişti. Karşılıklı suçlamalar alevlendi ve Ecevit'le arkadaşları istifa ettiler. Böylece tam neticelenmemiş kıbrıs meselesi ile birlikte ülkenin bir de hükümetsizlik sorunu oldu.

Arkasından karşılıklı itişip kakışmalar, ithamlar, cevapla, basın toplantıları sürüp gitti…Görünen o ki Kıbrıs zaferi paylaşılamamış, gelecek seçimlerin hesabı ağır basmıştı. 

Şimdi ortada bir Milliyetçi cephe lafıdır gidiyor. Bakalım AP-MSP-CGP-MHP hükümet olmayı başarabilecekler mi ? 

Bu sene Ramazan benim için bayağı verimli geçti. Bütün yazın pasını kirini sildim. İnandım ki iman hayatın lezzetiymiş. Ramazan ayının bereketini bayramda da hissettim. Ardından İstanbul'a yolculuk…

İstanbul'da bir burukluk çöktü içime. Bu yıl Fatihteki Vakıflar yurduna girmiştim. Önce misafir olarak kaldım, sonra da esas kaydımı tamamladım. Ve MTTB'de daha aktif çalışmaların içinde başlangıçtaki burukluğumu unuttum. 

Bu arada okulda boykot başladı. Biz de dernek olarak ilgisiz kalmadık tabi. Toplantı, toplantıyı, arada da ufak tefek çatışmalar birbirini kovalıyordu. 

Bir taraftan da bana Kültür Müdür yardımcılığı verilmişti. Önümüzdeki hafta 4. konferansımızı tertipleyeceğiz. Seminerler aralıksız devam ediyor. Bayramda ara verilen Osmanlıca kursu da yarın başlayacak. Yani yoğun bir yıl. Haydi bakalım…

14.1.1975

Bugün müslümanların yeni yılı. Hicri yılın başlangıcı. Bütün islam alemine hayırlı mübarek olsun.

Şu anda İşletme dersindeyim. Hoca tahtada ders dikte ettiriyor. İlk ders dinleyemediğim için ikinci dersini de dinlemiyorum. 

Zaten üç aydır hiçbir derse çalışmadım. Çalışamadım…Bunun için üzgün müyüm ? Hayır ! Belki sadece bir kırıklık var içimde o kadar. MTTB'de çalışıyorum. O kadar dal budak saldı ki başka şeyle uğraşmam mümkün olmadı.

Ama korkmuyorum. Ders geçme sistemi olduğuna ve dersler pek o kadar korkunç olmadığına göre ben bu okuldan nasıl olsa diploma alacağım. 

Ya MTTB…Orası öyle mi ya ? Bir genç için mükemmel bir her yönden techizatlanma ve hayata hazırlanma kursu gibi. Adeta iş hayatının bir provası.

Oradan yetişen bir gencin iş hayatında, politikada veya herhangi bir cemiyettte çok büyük bir sıkını çekmeyeceği açık. Yahut karşılacağı engeller onun için çocuk oyuncağı kalır. Acemi değildir, şaşırmaz. Cemiyet adamıdır, masanın hakkını verir.

Bazen birtakım kişilerin şahsi kabiliyetsizlikleri veya ehil olamayışı yüzünden gerek organizasyonda gerek işin ya da faaliyetin yürümesinde birtakım aksaklıklar görülebiliyor. Ama oranın bir yetişme yeri olduğunu hatırladığımız zaman bu gibi şeylerin normal olduğunu kabul etmeliyiz.

Diğer yandan ben…Acaba çok mu hızlı gidiyorum ? Tamam çalışmaya ihtiyacım var. Ailem ancak kendisini geçindirebiliyor. Oradan para beklemiyorum. Hatta acaba onlara katkım olabilir mi diye düşünüyorum çok zaman. Ama tereddütsüz altına girdiğim işler yüzünden bazen bunalıyorum. Hiçbir işi reddetmek istemiyorum. Hepsi fırsat gibi geliyor. Üstelik yeni fikirlerimle dertli başıma dert üstüne dert açıyorum. 

Kafam her an harıl harıl çalışıyor. Belki de zonklamasından öyle sanıyorum. En kötüsü sabahları erken kalkamıyorum, çünkü geç yatıyorum. 

Yurdu sevemedim. Ne kaloriferi, ne elektriği ne de banyosu doğru dürüst çalışıyor. Akşam yurda gitmek zor geliyor. İçime sinmedi alışamadım bir türlü. Zaten geçe kaldığım zaman gece MTTB'de bir kanepede kıvrılıp kalıyorum.

Bu arada ideolojik olaylarda artış var. Sanki giderek yükselen bir elektrik var havada. Guruplaşmalar daha görünür bir hal aldı. Bakalım Allah hayr eylesin '…

18.1.1975

Bir şeyler yazmak istiyorum ama ne ? Oysa otobüste ne çok şey aklıma geliyor. Eğer kafamdan geçenleri yazıya geçiren bir alet olmuş olsa herhalde çok ilginç şeyler çıkardı ortaya.

Defterime basit, çürük bir takım sözler doldurmak istemiyorum. Ama güzel şeyler yazmanın da bir potansiyele ihtiyacı var. İstenildiği zaman istenilen şekilde yazmak çok güç. 

Ne yazayım ? Ne yazmalıyım ? Başımdan geçenleri mi, birtakım düşüncelerimi mi, yoksa kendimle muhasebeleşmenin satırlara geçmesi mi önemli ?...

En iyisi yazarken nerelerden geçeceğini, nereye gideceğini bizzat o satırlara bırakmak. Tıpkı zihnimden geçen şeyler gibi. Bir şey düşünürken, küçük bir ayrıntıdan konu diğerine geçiveriyor ya. Sanki tren vagonları gibi, yada birbirinin içinden çıkan matruşkalar gibi. 

İnsan zihninde bir birinden alakasız öyle filmler seyrediyor ki, hani derler ya '32 kısım tekmili birden' işte öyle. Bir süre sonra nereden geldim ben buraya diyor şaşırarak.

Şu sıralar bir takım faaliyetler içindeyim. Bunlar:

1.Kültür müdürlüğü faaliyetleri,
2.Dernek faaliyetleri;
   a. Kültür dergisi
   b. Kempo karate çalışması
   c. Toplantılar
3.Balıkesir Gençlik dergisi

Bunların dışında tabi ki okulum, derslerim, şahsi işlerim ve Susurluk'taki üniversite sınavına girecek gençlere test uygulamaları gönderme meşguliyetlerim var. 

Bunların içinde muhakkak ki kültür müdürlüğündeki çalışmalarım en çok vaktimi alan şey. Şu anda kendimi buradaki faaliyetlerden ayrı düşünemiyorum. Mesela; yarın akşam Mehmed Akif'i anma gecesi var. Bu akşam onun için MTTB'de kaldım, yurda gitmedim. 

Yanımda Tiyatro müdürü Mustafa abi var. Çok hoş bir insan. Başlı başına bir tip, iyi bir aktör, belki de sanatkar demek lazım. Aynı zamanda çok iyi bir takdimci-spiker. Onunla M.Akif gecesinde ortak bir çalışmamız var. Akifin 'Köse İmam' adlı manzumesi meddah tarzında sahnede canlandıracak. Bana da takdimcilik üzerine yardımcı olacak. Mevlana gecesinde düştüğüm hata ve kusurlara düşmek istemiyorum.

Müdürlüğün temeli benim. Müdür Yusuf abi ama bütün teknik işleri bana yıkmış durumda. Eğer başımızda olup organizasyonu yapsa razıyım. Ama bazı sebepler yüzünden sürekli yerine beni bırakıyor. Ben de tam olarak organizeyi sağlayamıyorum galiba. Bazı aksaklıklar oluyor. Bu da beni ilaveten üzüyor. 

Elbette benden başka arkadaşlar da var . Ama faaliyetlerin her şeyinden mes'uliyet duyup üzülen, yorulan, onca ağırlığı sırtımda taşıyan benim. Öbür arkadaşlar sadece gelip gidiyorlar. 

Tamam bu görevden gurur da duyuyorum. Fakat bazen yüklendiğim mesuliyetlerden de korkuyorum. Hele hele riyasetteki kimi abilerimin bazı hareketleri beni daha da üzüyor, hatta sinirlendiriyor.

Okul masraflarımı karşılamak, istanbul'da ayakta kalabilmek için çalışmaya mecburum. Halimden şikayetçi değilim. Her şeye rağmen hayatımdan genel olarak memnunum. 

Şimdilik bu kadar yeter…Şiir okuma antremanı yapmamız gerek. Yarın akşam takdimciliği ben yapacağım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder