El-Hayy/Tâhâ Sûresi
Bugün üç ayların 65, ramazanın 6.ncı günü. Corona günlerinin
de 402.ncisini geride bıraktık. Allah'ın izniyle üç ayların başlangıcından bu
yana her gün bir “esma”yı
anma gayretimi Ramazan ayı boyunca da sürdürüyorum.
Ayrıca namazda ve sonrasında okunan dua ve zikirleri de
öğrenerek bu süreci
manevi açıdan değerlendirmeye çalışıyorum.
Sırada Esma ül Hüsna’nın altmışbeşincisi “El-Hayy" var. Ayrıca
bu bölümde içinde Hz. Musa'nın ve peygamberimize telkin edilen bir duanın
bulunduğu Kur'an ı Kerimin "Tâhâ sûresi"ile
ilerliyoruz.
EL-HAYY: الحيّ Sözlükte “yaşamak, diri ve canlı olmak” anlamına gelen hayât (hayevân)
kökünden sıfat olup “diri olan, yaşayan” demekmiş. Râgıb el-İsfahânî, Kur’ân-ı
Kerîm’de yer alan hayat kavramını altı grup içinde mütalaa etmekte, bunların
beşinin hakikat veya mecaz mânalarıyla bitkiler, hayvanlar ve insanlar yani
fâniler için kullanıldığını, Allah’a mahsus olan hayatın ise “ölümsüzlük”
(bekā) anlamına geldiğini belirtmiş. Buna göre hay, “hakkında ölüm geçerli
olmayan varlık” demek.[1]
Kur’an’da “yaşatmak, diriltmek” anlamındaki ihyâ masdarından fiil sîgalarıyla
türeyen kelimeler kırk yedi âyette, yine aynı kökten türeyen muhyî (can veren)
ismi de iki âyette Allah’a nisbet edilmekte.[2] Bu
âyetlerde daha çok Allah’ın yağmur yağdırmak suretiyle ölü toprağı diriltip
yeşertmesi ve bu sayede canlıları beslemesi dile getirilmekte, ayrıca O’nun iyi
davranışlarda bulunan inançlı insanlara dünyada ve âhirette mutlu bir hayat
yaşatacağı vurgulanmakta ve âhirette ölüleri dirilteceği ısrarla
tekrarlanmakta.
Çeşitli âyetlerde yaşatanın da
öldürenin de mutlak şekilde Allah olduğu, her şeye O’nun vâris bulunduğu ve
herkesin eninde sonunda O’na varacağı belirtilmektedir (meselâ bk. Yûnus 10/56;
el-Hicr 15/23; Kāf 50/43).
Hay ismi Kur’ân-ı Kerîm’in beş
âyetinde Allah’a izâfe edilmiş. Bunların üçünde Allah lafzının veya bu lafzın
yerini tutan zamirin sıfatı durumunda iken (el-Bakara 2/255; Âl-i İmrân 3/2;
Gāfir 40/65) ikisinde doğrudan doğruya lafza-i celâlin yerini tutmakta (Tâhâ
20/111; el-Furkān 25/58).
Esmâ-i hüsnâ şârihleriyle
kelâm âlimleri, hay sıfatının zât-ı ilâhiyyeyi aşan bir alanının (taalluk)
bulunmadığını söylemekteyse de hay isminin kullanıldığı üç âyette kayyûm ile
birlikte yer aldığı görülmekte (el-Bakara 2/255; Âl-i İmrân 3/2; Tâhâ 20/111).
Öyle anlaşılıyor ki kayyûm, “her şeyin varlığı kendisine bağlı olup kâinatı
idare eden” şeklindeki mâna ve muhtevasıyla hay ismi ve sıfatını fonksiyoner
hale getirmekte.
İhyâ masdarından türeyen çeşitli fiillerin birçok hadiste Allah’a izâfe
edildiği görülüyor. Bunların daha çok Hz. Peygamber’in hamdüsenâ, şükür ve dua
cümlelerinde yer alması dikkat çekici.[3] Hay
ismi, doksan dokuz esmâ-i hüsnâ hadislerinin ikisinde de mevcut olduğu gibi [4] başka
hadis rivayetlerinde de geçmekte. [5]
'O' her zaman diri olan, ezelî ve ebedî bir hayat ile dipdiri, uyuklama, yorulma gibi noksanlıklardan uzak, tam ve mükemmel manasıyla hayat sahibi olan" demek.
TÂHÂ SURESI: سُورَةُ
طٰهٰ 135
âyet olup 45.nci
sırada Mekke'de nâzil
olmuş. Kur'an ı Kerimin 20. suresi. Sûre, ismini, başındaki Tâ-Hâ harflerinden almış. Hz.
Ömer'in müslüman oluşu bu sûre vesilesiyle.[6]
Tâhâ sûresinde Hz. Mûsâ’nın
duası (Tâhâ, 20/25-35) özellikle kısa, canlı, ahenkli ve etkili cümleleriyle
Kur’an’daki dua örneklerinden. Bu âyetlerde “Rabbim! Yüreğime genişlik ver;
işimi kolaylaştır; dilimin bağını çöz ki sözümü anlasınlar”
ifadeleriyle dua edilmekte.
Yüce Allah, Musa (a.s.)'a
kendisini ilâh yerine koyan Firavun'a gidip onu imana davet etmesini emretti.
Musa (a.s.), bu görev üzerine şöyle dua etti:
Tâhâ
Sûresi: 25-28. Âyetler:
"Kale: “Rabbiş-rahlî
sadrî
ve yessirlî emir” vahlül 'ukdetem millisânî yefkahû kavlî vec'al
lî
vezîran
min ehlî Hârûne ahî üşdüd bihî ezrî ve eşrikhü fî emrî key nüsebbihake
kesîran
ve nezkürake
kesîran
inneke künte
binâ
basîra."
"Musa dedi ki: Ey
Rabbim! Göğsüme genişlik ver, işimi kolaylaştır”, dilimden düğümü çözüver de sözümü iyi
anlasınlar. Bana
âilemden
bir vezir ver; Kardeşim Harun'u, onunla arkamı kuvvetlendir, onu da (elçilik) görevime
ortak yap ki Seni çok tesbih edelim ve Seni çok analım.
Şüphesiz
Sen, bizi görensin."
(Tâ-hâ,
20/25-35)
Özellikle duanın girişinde yer alan her müminin
yapabileceği bir dua örneği:
Bismillâhirrahmânirrahîm"...Rabbişrah lî sadrî. Ve yessir lî emrî."
“...Rabbim! Gönlüme ferahlık ver. İşimi bana kolaylaştır.”
“Mûsâ dedi
ki: "Rabbim! Gönlüme ferahlık ver." (25) "İşimi bana kolaylaştır." ﴾26﴿….” [7]
“(25) Mûsâ “Rabbim!” dedi, “Gönlüme ferahlık ver. (26)
İşimi bana kolaylaştır….” [8]
“Musa dedi ki: “Rabb’im, göğsüme genişilk ver, 26. İşimi
kolaylaştır,…”[9]
Tâhâ Sûresi: 114. Âyet:
Surede 110. ayete kadar Kur'andan, Allah'tan,
Musa'dan, Firavun ile mücadelesinden, kıyamet gününden bahsolunuyor. Sonra
"Bütün yüzler Hayy
ve Kayyum olan Allah’a zelil olarak boyun eğmiştir. Zulüm yüklenen ise
gerçekten perişan olmuştur." , "Kim mümin olarak sâlih amellerden
yaparsa, artık o ne zulümden ne de hakkının yeneceğinden korkar." (112)
deniliyor. Ardından tekrar söz kur'ana geliyor ve: "Böylece biz onu Arapça bir
Kur’an olarak indirdik ve onda tehditleri tekrar tekrar açıkladık. Umulur ki
Allah’tan korkarlar veya o, kendileri için bir hatırlatma olur."
(113)
Vahyedilen henüz tamamlanmadan Kur'ân'ı acele
okumaması konusunda uyardıktan sonra yüce Allah, şöyle dua etmesini emretmiş:
"Gerçek hükümdar olan Allah yücedir. Resulüm! Sana onun vahyi bitmeden önce,
Kur’an’ı okumakta acele etme. De ki:…" (114)
Bismillâhirrahmânirrahîm"...Rabbi zidnî ılmâ."
“...Rabbim, ilmimi artır.”
“Gerçek
hükümdar olan Allah yücedir. Sana vahyedilmesi tamamlanmadan önce Kur'an'ı
okumakta acele etme. "Rabbim!
İlmimi arttır" de.” ﴾114﴿ [10]
“(114) Gerçekliğinde şüphe bulunmayan, her şeye hükümran olan Allah yüceler yücesidir. Sana vahyi tamamlanmadan Kur’an’ı okumada aceleci davranma ve “Rabbim! İlmimi arttır” de.” [11]
“Mülkün gerçek sahibi ve yöneticisi olan Allah, ne yücedir! Ya Muhammed! Sana vahyi tamamlanmadan önce Kur’an’ı okumakta acele etme; “Rabb’im, ilmimi artır” de.” [12]
[1] (el-Müfredât, “ḥyy” md.)
[2] (bk. M. F. Abdülbâkī,
el-Muʿcem, “ḥyy” md.)
[3] (bk. Wensinck, el-Muʿcem,
“ḥyy” md.)
[4] (İbn Mâce, “Duʿâʾ”, 10;
Tirmizî, “Daʿavât”, 82)
[5] Kaynak <https://islamansiklopedisi.org.tr/hay>
[6] Olay, kısaca şöyledir:
İslâm'ın yaman bir düşmanı olan Hattâb oğlu Ömer, Resûlullah'ı öldürme
vazifesini üstlenmiş ve bu iş için yola çıkmıştı. Ancak, yolda kız kardeşi
Fatıma ile eniştesi Saîd'in müslüman olduğunu öğrenince, önce onların işini
bitirmeye karar verdi. Tâ-Hâ sûresini okumakta olan karı-koca, Ömer'in
geldiğini görünce Kur'an sayfalarını sakladılarsa da, Ömer onları duymuştu.
Okuduklarını görmek istediğini söyledi. İnkâr etmeleri üzerine Saîd'e saldırdı.
Kendisine mâni olmak isteyen Fatıma'yı tokatladı. Yüzlerinden kanlar akan
Fatıma, cesarete gelerek müslüman olduklarını açıkça söyledi. Kardeşinin haline
acıyan Ömer, bu sefer yumuşak bir sesle okuduklarını tekrar istedi. Tâ-Hâ
sûresinin yazılı bulunduğu sayfaları okuyunca, Kur'an'ın mucizeli tesirinden
nasibini alarak Resûlullah'ın huzuruna gitti ve müslüman oldu.
[7] Kaynak <https://kuran.diyanet.gov.tr/mushaf/kuran-meal-2/taha-suresi-20/ayet-25/diyanet-isleri-baskanligi-meali-1>
[8] Kaynak <https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/T%C3%A2h%C3%A2-suresi/2373/25-55-ayet-tefsiri>
[9] Beyânu’l-Hak,
Prof.Dr.Zeki Duman, 1.cilt sayfa 455
[10] Kaynak <https://kuran.diyanet.gov.tr/mushaf/kuran-meal-2/taha-suresi-20/ayet-114/diyanet-isleri-baskanligi-meali-1>
[11] Kaynak <https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/T%C3%A2h%C3%A2-suresi/2461/113-114-ayet-tefsiri>
[12] Beyânu’l-Hak,
Prof.Dr.Zeki Duman, 1.cilt sayfa 466
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder