EL-Azîm/Allâhümme bârik
Bugün üç ayların 36.ncısı, Corona günlerinin de 373.ncüsü. İnşallah üç aylar boyunca her gün bir “esma”yı anarak ve namazda okunan sure, dua ve zikirleri öğrenerek bu manevi süreci değerlendirmeye devam ediyorum.
Sırada Esma ül Hüsna’nın otuzaltıncısı “El-Azîm’' var. Yine namazda secdelerden sonra
oturuşlarda (Ka`de-i
Âhire) tahiyyatın
ardından okuduğumuz salavat dualarından “Allâhümme bârik"
ile ilerliyoruz.
EL-AZÎM: العظيم Sözlükte “ısrarla istemek,
kastetmek, kesin karar vermek; kesin karar, irade, sabır” gibi anlamlara gelen
azim (azm) Kur’ân-ı Kerîm’de, beş âyette (bk. Âl-i İmrân 3/186; Tâhâ 20/115;
Lokmân 31/17; eş-Şûrâ 42/43; el-Ahkāf 46/35) “iyilikte sebat ve kararlılık”,
dört âyette de (el-Bakara 2/227, 235; Âl-i İmrân 3/159; Muhammed 47/21) fiil
şekliyle “kesin karar vermek” anlamında olmak üzere dokuz yerde geçmekte,
bunlardan birinde (el-Ahkāf 46/35) Hz. Peygamber’e “azimli peygamberler” gibi
sabırlı olması, acelecilikten sakınması emredilmektedir (bk. ÜLÜ’l-AZM).
Hadislerde azim ve bundan
türemiş fiillerle “azme”, “azîme” veya “azâim” gibi müştakları “kararlılık,
sabır, niyet, hayırlı iş, farz” gibi mânalarda kullanılmıştır (bk.
Lisânü’l-ʿArab, “azm”; Wensinck, el-Muʿcem, “azm”).[1]
'O' pek azametli, sınırsız ve kayıtsız büyüklükte,
Büyüklük, üstünlük ve yüce sıfatların tek sâhibi, çok yüce ve çok
büyük, öyle ulu öyle
büyük,
pek büyük
ve yüce
ulu Allah’dır" manasına geliyor.
ALLÂHÜMME BÂRİK: بَارِكَ اللَّهُمَّ Hanefi mezhebine göre namazda Peygamberimiz (asv)'e salavat getirmek sünnetmiş. (ed-Durrul Muhtar, I, 478) Şafiilere göre ise farzdır(Muğni'l Muhtaç, I, 173). Bu yüzden farzların, vitir namazının ve müekked sünnetlerin son oturuşlarında, gayri müekked sünnetler ile diğer nâfile namazların da her oturuşunda tehıyyyâttan sonra Hz. Peygamber’e ve âline salevât getiriliyor.
Şâfiîler’e göre de
üç ve dört rek‘atlı farz
namazların teşehhüdünden sonra Hz. Peygamber’e salât okunması sünnetmiş.
Son oturuşta ise Salli-Bârik
dualarını okumak Hanefî ve Mâlikîler’e göre sünnet, Şâfiî ve Hanbelîler’e göre
ise en az, “Allāhümme salli alâ Muhammed” demek farz
görülüyor. [2]
Hemen bütün müfessirlerin kaydettiği bir hadiste Hz. Peygamber, “Ben
atam İbrâhim’in duası, Îsâ’nın müjdesiyim”
buyurmuşlar (Müsned,
IV, 127, 128, V, 262; Hâkim, el-Müstedrek, II, 656). İbrâhim’in duasından maksat 129. âyet,
Îsâ’nın
müjdesinden
maksat da Hz. Îsâ’nın
İsrâiloğulları’na
hitaben, “Ey İsrâiloğulları! Bilin ki benden sonra gelecek
Ahmed isimli elçiyi müjdelemek
üzere
size Allah tarafından gönderilmiş elçiyim”
meâlindeki
ifadesini nakleden Saf sûresinin 6. âyeti.
Bu sebeple müslümanlar, “Allâhümme salli”
ve “Allâhümme bârik” dualarında,
Hz. Peygamber’le birlikte Hz. İbrâhim’i de saygıyla anmayı dinî bir gelenek haline getirmişler.[3]
Bu çerçevede son oturuşta Tahiyyât'tan sonra okunan ikinci salavat duası şöyle:
"Allâhümme bârik ‘alâ Muhammedin ve ‘alâ âli Muhammed.
Kemâ bârekte ‘alâ İbrahîme ve ‘alâ âli İbrahim. İnneke hamidün
mecîd."
“Ey Allah'ım! İbrâhîm'e Aleyhisselâm ve âline bereketler ihsan ettiğin gibi, (Efendimiz) Muhammed'e (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) ve âline de hayır ve bereketler ihsan eyle. Şüphesiz övülen, övülmeye lâyık (Hamîd) yalnız sensin, şanı büyük şan ve şeref sahibi (Mecîd) de sensin.”
[3]
Kaynak <https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/Bakara-suresi/134/127-129-ayet-tefsiri>
EL-Ğafûr/Allâhümme Rabbenâ
Bugün üç ayların 37.ncisi, Corona günlerinin de 374.ncüsü. İnşallah üç aylar boyunca her gün bir “esma”yı anarak ve namazda okunan sure, dua ve zikirleri öğrenerek bu manevi süreci değerlendirmeye devam ediyorum.
Sırada Esma ül Hüsna’nın otuzyedincisi “El-Ğafûr’' var. Yine namazda secdelerden sonra
oturuşlarda (Ka`de-i Âhire) tahiyyatın ve ardından okuduğumuz
salavatlardan sonra “Allahümme Rabbenâ" duası ile
ilerliyoruz.
EL-ĞAFÛR: الغفور
Gafûr kelimesi,
sözlükte “örtmek, gizlemek, kirlenmekten korumak için bir şeyin üstünü örtmek”
mânasındaki gafr (gufrân, mağfiret) kökünden sıfat olup “birinin kusurunu
örten, suçunu bağışlayan” anlamına geliyormuş. Râgıb el-İsfahânî, Allah’a
nisbet edilen gufran ve mağfireti O’nun, kulunu azap görmekten koruması
şeklinde mânalandırmış. Bu ise günahı bağışlamanın sonucunu gösteren (lâzımî)
bir anlam niteliği taşıyor.
Aynı kökten gelen istiğfâr
kelimesi kişinin, kusurunun bağışlanmasını Allah’tan talep etmesi anlamına geliyor.
Râgıb el-İsfahânî’ye göre bu talebin hem söz hem de fiil ile olması gerekir.
Aksi halde istiğfar kişiyi yalancı durumuna düşürür (el-Müfredât, “ġfr” md.).
Bu açıdan bakıldığında istiğfarın “Allah’a dönüş” mânasına gelen “tevbe” ile
anlam yakınlığı içinde olduğu görülüyor.
Kur’ân-ı Kerîm’de gafr kökünden türemiş 234 kelime bulunmaktaymış. Bunların
beşi yine “affetmek, bağışlamak” mânasında olmak üzere insana nisbet edilmiş.
Altmış birini muhtelif fiil kalıplarının, diğerlerini de çeşitli sıfat ve
isimlerin (gāfir, gafûr, gaffâr, gufrân, mağfiret) oluşturduğu toplam 187
kelime doğrudan Allah’a izâfe edilmiş. Kırk iki kelime ise istiğfar kavramı
etrafında şekillenmiş ki bunlar da sonuç itibariyle Allah’ın gafûr ismine râci
(bk. M. F. Abdülbâkī, el-Muʿcem, “ġfr” md.).
Allah’ın gafûr (gaffâr) oluşunu ifade eden 229 kelime, Kur’ân-ı Kerîm’in 29. cüzünün
sonlarında yer alan Müddessir sûresinin nihayetine kadar (74/56) bazı
kesintilerle birlikte ardarda devam ediyor. [1]
'O' çok bağışlayan, bütün günahları bağışlayan,
bağışlayıcı, suçları çok bağışlayan, mağfiret eden, affeden, insanların
beğenilmeyen taraflarını gizleyen, mağfireti bol olan, affediciliği tam olan,
bağışlaması ve mağfireti çok, kullarının günahlarını örten,
merhameti bol olan" demek.
“Ve minhüm men yekulü; “Rabbenâ âtinâ fi’d-dünyâ haseneten ve fi’lâhirati haseneten. Ve kınâ
‘azâbe’n-nâr” (Bakara 2/201).
“Onlardan, "Rabbimiz!
Bize dünyada da
iyilik ver, ahirette de iyilik ver ve bizi ateş azabından koru" diyenler de vardır.”[3]
“İnsanlardan öyleleri de vardır ki; "Ey Rabbimiz! Bize bu dünyada da
iyilik ver, öteki dünyada da iyilik ver; bizi cehennem azabından koru" derler. [4]
“İnsanlardan kimi de “Rabbimiz! Bize dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik ver ve bizi ateşin azabından koru!”derler.[5]
Bu duanın “Bize dünyada iyilik ve güzellik
ver” kısmı: Sâliha bir eş, Hayırlı bir evlat, İyi bir arkadaş, Faydalı bir
ilim, İyi bir araç, Rahat bir ev ve İnsanın hoşlanacağı her türlü iyilik ve
güzellikleri kapsar. “Bize ahirette de iyilik ve güzellik ver” kısmı ise: Kolay
hesap, Korkulardan emin kılınmak, Kitabın sağ taraftan verilmesi, Sıratı
müstekıymin kolay ve hızlı geçilmesi, Rasulullah efendimizin Havz-ı
Kevseri’nden içilmesi ve Cennet’e girilmesi gibi her türlü Ahiret saadetini
içine alır. En önemlisi cehennem ateşinden korunma talebi. Ateş azabından koru
diye dua etmemiz.
Haccda tavaf esnasında Rüknü Yemani ile
Hacer’le Esved arasında da bu dua okunuyor. Yalnız orada güzel bir ilave var. “Ve edhilnel cennete
meal ebrar.” Bizi iyilerle birlikte cennete koy” deriz. Peki, “Bi-rahmetike yâ
erhamerrâhimîn’i eklemek gerekir mi? Hayır, gerekmez, fakat dua olarak okunduğu için
eklenmesinin de mahzuru olmazmış.
Son oturuşta Tahiyyat, Salli, Barik
dualarından sonra herhangi bir dua okumak sünnet. Dua âyetlerinden veya hadis-i
şeriflerde bildirilen dualardan biri olmalı. Genelde, ayet-i kerime oldukları
için Rabbena duaları tercih edilmekte. Kısa oldukları için kolaylıkla
ezberlenebiliyor. Ayrıca içerik ve mana bakımından çok önemliler. Yüce
Allah’tan sağlık, şifa ya da hayırlı bir hayat isteniyor ise bu duaları sık sık
okumakta yarar var. Namaz içerisinde Rabbenayı okuyan kişi aynı zamanda tüm
ailesine, akrabalarına da dua etmiş oluyor.
Peygamber Efendimizin dilinden düşürmediği
ve sıklıkla yaptığı dualarmış bunlar. Okur, Allah (CC)’tan sürekli olarak bu
dünya ve ahiret için af ve afiyet (sağlık) istermiş. Bu yüzden namazda son
oturuşta "Rabbenâ âtina" ve "Rabbenağfirli" dualarını
okumak sünnet olmuş. Okumakla kişi sünnet sevabı kazanıyor. Okumayanların
namazları ise bozulmuyormuş. Yalnız bu duaların ikisi birlikte okunduğu için,
sadece birini okumak da eksik olur deniyor.
Rabbena dualarını sadece namaz içinde
okumuyoruz. Her dua edişimizde de okunabilen güzel dualar bunlar. Ayrıca cenaze
namazında cenaze duası bilinmiyorsa, vitir namazının son rekâtında okunan
“Kunut duaları” bilinmiyorsa öğrenene kadar Rabbena duaları okunabiliyor.
[3]
Kaynak <https://kuran.diyanet.gov.tr/mushaf/kuran-meal-2/bakara-suresi-2/ayet-201/diyanet-isleri-baskanligi-meali-1>
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder