Minyeli Abdullah
“Minyeli Abdullah”ı 1972’de henüz lise ikideyken okumuştum. Benim için çok özel bir kitap. Hayatım için değerli bir dönüm noktası oldu. O güne kadar Anadolu’da doğan her Müslüman çocuğu gibi küçük yaşta kur’an öğrenmiş, ibadet şekillerini öğrenmiş, camide namaz kılıp müezzinlik yapmış biriydim. Ancak, sonraki yıllar bir okuyup adam olma sevdasına tutuldum. Ailem de bu tutkumu anladı ve destekledi. Fakir olduğumuzdan tek çıkış yolum devlet parasız yatılı sınavlarını kazanmaktı.
Öyle de oldu, imtihan
kazanıp okumak üzere parasız yatılı okumaya gittim. O dünya bambaşkaydı. Köyden
çıkıp gelmiş bir çocuk olarak bütün gayretimi sarfedip başarılı olmaya
mecburdum. Yıllar bu çabalamayla geçti. Lisede bazı çocukların başka başka
kitaplar okuduklarını fark ettim. Benimse öyle roman filan gibi yeni kitaplar
alma imkanım yoktu. Ders kitaplarım bile devlet tarafından karşılanıyordu.
Oysa kitap okuma tutkumun
önünde sınır yoktu. En sevdiğim mekan ders çalışmak için gittiğimiz halk
kütüphanesiydi. Kitap kokusuna o zamanlardan alıştım. Çok zaman yeni kitap
alabilen arkadaşlardan onlar okuduktan sonra iade etmek üzere kitap alırdım.
Mütala sırasında, teneffüslerde, hatta uyumadan önce ya da tatil günleri yatakta
çarçabuk okuyup geri verirdim ki yine isteyebileyim. Bu arada hafta sonu çarşı
izninde olduğumuz saatlerde bir sahaf dükkanına takılır oldum. Orada çok az bir
parayla ödünç kitap almak ya da satın almak mümkündü. İşte Minyeli Abdullah
kitabını alıp okumak böyle nasip oldu.
Başta bir roman olarak
okudum. Farklı bazı şeyler ilgimi çekti bir daha okudum. Üçüncü defa okuyup
bitirdiğimde adeta kafamda bir lamba yanmıştı. Benim çocukluğumda ezberlediğim,
adetten olarak yaptığım şeylerin çok ötesinde bir dünya keşfetmiştim. O dünya
bana hayatın anlamını, hayata ve ötelere bakış açımı yeniden gözden geçirtti.
Geçmişimle geleceğim bu mizanda yeni bir boyuta taşındı. “Müslüman” olmayı,
bunun sadece bir ritüeller bütünü değil, herşeyi kavrayıp anlamlandıran ve
düzenleyen bir “dava” olduğunu keşfettirdi.
Minyeli Abdullah asıl adı
Ömer OKÇU olan Hekimoğlu İsmail'in(*) 1967'de yayınladığı bir kitap. İlk kez o
yıl Babıâli’de Sabah gazetesinde tefrika edilen Minyeli Abdullah, o kadar büyük
ilgi görmüş ki bu kitabı basmak için bir yayınevi kurulmuş. Yayınlandığı
tarihten bu yana da 53 yıl geçmiş. Galiba türk edebiyatının en çok baskı yapan
romanı. Sadece çıktığı yıl dört ay gibi kısa sürede 50 bin satmış.
Yıllar geçti ama Minyeli
Abdullah yüzbinler tarafından okunmaya devam etti. Sinemaya uyarlandığında bu
defa da gişe rekorları kırdı. 1990 yılında Rahmetli Yücek Çakmaklı tarafından
filme çekilen Minyeli Abdullah aynı ilgiyi beyaz perdede de gördü. Bugün
baktığımda 98.nci baskısının satışta olduğunu gördüm. Kitabı üniversitede iken
bu kez 14.ncü baskısında satın almıştım. Yıl 1976 idi, bendeki nüsha hala o.
Minyeli Abdullah’ı ilk okuduğumda,
ben bir liseliydim ve Türkiye 70’li yılların sancılarını yaşıyordu. Yeni genç halimle etrafa bakıyor, olanı biteni
anlamaya çalışıyor ve o kadar farklı yollar arasından kendiminkini bulmaya çalışıyordum.
Belki de hayatımda üst üste üç kez okuduğum tek kitap. Okudukça hem dertlendim
hem de umutlandım. Çünkü Abdullah’a üzülmüştüm. Ha Abdullah ha Mehmet, ha Mısır
ha Türkiye. Dertler, dertliler aynıydı. Umutlandım çünkü; o labirentten çıkış
işaretleri de vardı romanda.
Minyeli Abdullah, 20. asır
Müslümanını anlatıyor. O Mısır’da olduğu gibi Suriye’de de, Irak’ta da,
Cezayir’de de, Pakistan’da da, Nijerya’da da, Türkiye’de de, hâsılı dünyanın
her yerinde yaşayan bu dalalet asrının karanlığında yol arayan ve bulan
Abdullahların hikâyesi aslında. Sözde Mısır’da geçiyor ama asıl Türkiye'nin
öbür yüzünü, inanan insanların dünyasını anlatan bir kitap.
Minyeli Abdullah’ı bugüne
kadar hayatımın özel bir köşesinde hiç unutmadan sakladım. Aradan acılı 70’li
yıllar, 12 eylül darbesi sonrası 80’li yıllar. Ardından gelen rahmetli Özal
rüzgarı. 90’lı yılların dalgalı, girdaplı krizler dönemi. Nihayet Erbakan‘ın
başbakanlığı. Tamam derken yine bir 28 Şubat kara lekesi. Ardından 2002 ile
başlayan Anadolu baharı, bu defa “Tayyip”le ayağa kalkış. İşte onunla da 18 yıl
geçti. Corona salgınına 2020’nin onca felaket ve saldırılarına rağmen şahlanış
devam ediyor.
Kitap, Mısır'ın Minye
şehrinde büyüyen, dönemin istibdadına karşı dini bir duruş sergileyen
Abdullah'ın başından geçenleri konu ediniyor. Ben bugün 63 yaşındayım. Anladım
ki, bu hayatın gayesini sırtına yüklemiş, taşlı, çakıllı, dik bayırlardan
yukarı tırmanan, tırmanırken de mescidini taşıyan her memleketin bir
Abdullah’ı, her devrin bir Ahmet’i, her dönemin bir Mehmed’i var.
Hekimoğlu İsmail, dönemin
şartları ve maddi yetersizliklerden dolayı romanı, çöplerden topladığı
kâğıtlara yazmış. Roman bir dönem yasaklanmış ve yazarı da tutuklanmış. Ancak 1
yıl sonra beraat etmiş. Bu da kitabın anlattıklarını bir anlamda doğruluyor.
Yazara
göre 1960’lı
yıllarda üç büyük fikir hareketi vardı. Türkçüler, dindarlar ve dine karşı
olanlar. Herkes kitap yoluyla davasını anlatıyordu. Dindarların kitapları ise
sadece ilmihallerden oluşuyordu. Durmadan ilmihal basılıyordu. Ancak insanlara,
İslam’ı hakikatiyle anlatmak gerekiyordu. Usûl yanlıştı. Sokaktaki adama hitap
etmek gerekiyordu. Kitap böyle bir arayıştan çıkmış.
En iyi yolun roman olduğuna karar vermiş yazar. Nasıl Avrupa’yı ayağa kaldıran romanlarsa, İdeolojiler de ancak edebiyatla anlatılabilirdi. Ama onlar ‘Allah’ kelimesinin yerine ‘tabiat’ kelimesini koymuştu. Halk yanıyordu. Ebeveyn ‘Allah’ diyor, öğretmen ‘tabiat’ diyor; çocuk anarşist oluyordu. Ekonomi kapitalistti. Ekonomiyi bankalar yönetiyordu. Halk faize düşmandı ama ne çare? Minyeli Abdullah işte bu yangını söndürmeye çıkmıştı.
"Hayır, hayır! Ben mahkumum, ben prangalıyım, ben öz yurdumda paryayım!.. Evde gözyaşı benim için dökülür, çıkmaz sokaklar benimdir; kapılar benim yüzüme kapanır ;kalkan yumruklar tepeme iner!"
********************
Mısır’da
herkes Müslüman, hâlbuki gâvurluk bizde demiştin; nasıl olur?
“Hüsün”
konservelerini düşün. Bir kutunun içi boşaltılmış ve çöplüğe atılmış. Fakat
üstünde yine “hüsün” yazılı… Aynen böyle de içi boş Müslümanlar çöplük hükmünde
olan ahlaksızlık içindeler, fakat yine adları Müslüman.
************************
Düşmanı
teşhis edememiş bir mü'min oltaya koşan balık gibidir. Menfaat zannettiği
şeyler, dünya ve ahiret hayatını öldürür. Hem dinini zâyi eder, hem de bir
İslam düşmanının mezesi olur.
************************
Allah'ı
bilmek ve O'na mûti olmak, ilmin gayesi değilse; her gaye çürümüş ve her
istikamet çökmüş demektir.
************************
Allah'ı bulan
her şeyi bulmuştur. Allah'ı bulmayan her şeyi kaybetmiştir.
************************
Halimize
bakıp da deme ki budur İslamiyet! İslamiyet Kur'an'dır... Müslümansa ona
uyan!..
***********************
Sevmeden iman etmiş olmazsınız. Gönüllere yerleştirilecek Allah sevgisi, her mü'minin içinde bir polis gibi bekleyecektir.
***********************
- Ağabey,
evlenmek istiyorum, ne dersin ?
- Evlen.
Lakin evvela dindar bir kız almalısın. Sonra biraz kitap okumuş ve mürekkep
yalamış olsun. Şimdikiler çeyiz hazırlamakla meşgul. Sen mala değil, imana ve
ilme bak. Sonra kızla ‘annesinin babasının yanında’ konuş. İslami bir kıyafette
gezecek, İslami olmayan yerlere gitmeyecek. Evine misafir gelecek. Sohbet edip
kitap okuyacaksın. Ve alimler meclisine gidip ilim öğreneceksin. O bunlara mani
olmayacak. Asgari geçim şartları içinde geçinecek, gerisini İslamiyet’in
istediği yere vereceksiniz, ibadet edecek, kitap okuyacak, öğrendiklerini
kadınlara anlatacak.
- Desene
ağabey, evlenme diyorsun! Böyle birini nasıl bulacağım? “
- Hayır,
bulursun. Allah’ın ne güzel kulları var. Erkeğin de iyisi vardır, kadının
da.İdealist erkek olduğu gibi idealist kadın da vardır. Evlendikten sonra
kadını mutfağa ve beşiğe mahkum etme! “ En çok Allah’ı sev. O’ndan daha fazla
hiç bir şeyi sevme ve her şeyi Allah yolunda harca. Çünkü bir insan neyi çok
seviyorsa; o, onun putudur.”
************************
Her şeyde
Yaratanı görmek, onu düşünmek ibadettir.
***********************
"İman
bitmez tükenmez bir hazine!.."
"imanın
önünde olmayacak iş yok, imkansız şeyler mümkün olur."
**********************
Ya Rab kime
gideyim? Kimim var? Ya Rab, çekemeyeceğim yükü bana yüklemezsin.
**********************
Ve seni
anlamayanlar, anlayanlardan çok, hem pek çok olacak!
--------------------------
(*)http://hekimogluismail.com/biyografi/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder