Bu hafta Susurluğun ‘GZFT.08-SANAYİ’ sektörü alanında geriye kalan zayıf yönleri ile karşı karşıya olduğu tehditlere bakarak amaç ve stratejilerimiz istikametinde yeni bazı hedefler belirlemeye çalışacağız. “Neredeyiz?” aşamasında yapılan GZFT çalışmasında “SANAYİ“ sektöründe tespit edilen ‘Zayıf yanlar’ ımız; ”ZY.08.1-Sektörün yetersizliği”,”ZY.08.2-Kurumsal kapasitesi gelişmiş KOBİ’ler olmaması”,”ZY.08.3-Nitelikli ara eleman yetersizliği”,”ZY.08.4-İhracat ve markalaşma potansiyeli yüksek ürünlerin olmaması”,”ZY.08.5-Yüksek teknolojili ya da teknolojik ürün üretiminin olmaması”,”ZY.08.6-Üniversite işbirliğinin bulunmaması” olarak belirlenmişti.
“Sektörün yetersizliği” genelde bölgemiz ve özellikle de ilçemiz için olumsuz bir faktör. Ülkemizdeki sanayi işletmelerinin yüzde 71’inin başta İstanbul olmak üzere 12 ilde yoğunlaşmış bulunduğunu, bu anlamda Marmara Bölgesinin sektörün en fazla yoğunlaştığı coğrafi bölge olduğunu biliyoruz. Buna karşılık Balıkesir ve Çanakkale’yi kapsayan Güney Marmara bölgesi ise bu güne kadar sanayi sektöründeki gelişmişlikten yeterince faydalanamamış durumda. Zira Marmara Bölgesi’ndeki sanayi sektörü içinde oransal olarak payı en az olan bölge. Ancak Güney Marmara TR22 Bölgesi sanayinin geliştiği büyük kentlere olan coğrafi yakınlığı, lojistik bağlantılarını güçlendiren altyapı yatırımları, doğal kaynaklarının zenginliği ve çevresindeki büyük merkezlere alternatif arayan sanayinin yer arayışı sebebiyle son derece gelişmeye açık. Bu nedenle şu an itibariyle zayıf görünen bu tarafımızın orta vadede güçlü hale gelebileceğini varsaymak, ona göre stratejiler geliştirmek akıllıca olacaktır.
“Kurumsal kapasitesi gelişmiş KOBİ’ler olmaması” bölge için bir başka genel zafiyet. İlçelere
göre Sanayinin Sektörel Dağılımı TÜİK 2012 verilerine göre TR22 Bölgesi’nde İSO
500 listesinde yer alan İçdaş, Kastamonu Entegre Ağaç Sanayi,
Akçansa Çimento, Banvit, Kale Seramik, Şeker Piliç, Yörsan, Turyağ, Best
Elektromekanik, Yarış Kabin, Bupiliç ve Teksüt gibi pek çok sanayi
işletmesi bulunuyor. Ancak bu gibi sanayi işletmelerinin çoğu KOBİ
statüsünde. Bölgedeki diğer büyük ölçekli tesisler ile KOBİ’ler arasındaki
iletişim zayıf. Ayrıca, bölge illerinde girişimcilik kültürünün yeterince
gelişmemiş olduğunu da biliyoruz. Öte yandan bunların uygun ve zamanında
finansmana erişim güçlükleri de var.
“Nitelikli ara eleman yetersizliği” geleceğimizi negatif etkileyen önemli bir sorun. Bilgi
ekonomisi ve küresel rekabet, şirketlerin işe eleman alırken çıtayı
yükseltmesini zorunlu kıldı. Ama ezbere dayanan eğitim sistemi, nitelikli
gençler yetiştirmede yeterince başarılı olamadı. Kronikleşen ekonomik
krizlerden sonra şirketler, maliyetleri düşük tutmak için yeni eleman alımında
cimri davranınca sorun daha da ağırlaşıyor. Gençler iş bulmakta zorlanıyorlar.
Türkiye İstatistik Kurumu’nun iş gücü istatistiklerine bakıldığında da
24-29 yaş arasındaki her 100 eğitimli gençten 30’unun işsiz olması, sorunun
gerçek boyutlarını gözler önüne seriyor. Aynı soruna iş sahipleri,
sanayiciler ve şirketlerin insan kaynakları yöneticilerinin gözüyle
baktığımızda ise farklı bir tablo ile karşılaşıyoruz. Onlar da şöyle
söylüyorlar: “Aradığımız nitelikte eleman bulmak çok zor. Ortada
fakülte diplomasını her kapıyı açan bir anahtar olarak gören, iş dünyası
hakkında en ufak bir fikre sahip olmayan on binlerce genç var. Bir
iş bulanların önemli bir bölümü de işinden memnun olmuyor.” Bir
sorun, iki farklı bakış açısı. İş arayan gençlerin sadece diploma ile
yetinmeyip niteliklerini de var güçleriyle artırmaları gerekiyor.
Bölgenin rekabetçilik gücünü anlamak için 2007-2010 yılları “İller
Arası Rekabetçilik Endeksi” çalışmalarının sonuçlarına bakmak
gerekiyor. Buna göre her iki ilin de Marmara Bölgesi’ne göre
alt; ülkeye göre orta sıralarda seyrettiği görülmekte. Bu sebeple “İhracat ve markalaşma potansiyeli
yüksek ürünlerin olmaması” oldukça zayıf bir tarafımız. 2012
Ticaret becerisi ve üretim potansiyeli endeksinde Balıkesir’in 2008’den
2010 yılına gelindiğinde 41. sıradan 27. sıraya yükselişi bu alanda bir gelişme
olduğunu gösteriyor. Ancak markalaşma becerisi ve yenilikçilik konusunda her iki
ilde yıllara göre durağan bir seyir izlenmekte.
“Yüksek teknolojili ya da teknolojik ürün üretiminin
olmaması” güçlendirilmesi gereken bir
başka zayıf yönümüz. Zira bölgemiz bilgi yoğun sanayi sektörlerinde
bugüne kadar yeterince yol kat edememiş durumda. Ancak küresel
rekabette ön plana çıkarak kalkınmayı hızlandırmak için, kalkınmanın
motoru olan teknolojiye yatırım yapmak; teknoloji geliştirmek ve yüksek
teknolojili ürünleri üretmek gerekiyor. Bu sektörlerin başında 2023
yılına kadar ülkede 40 Milyar € katma değer yaratması beklenen
yenilenebilir enerji teknolojisi sektörü geliyor. Yaşlanan nüfus ve buna
bağlı olarak artan sağlık sorunları sebebiyle orta vadede hızla gelişmesi
beklenen medikal elektronik sanayii ve ilaç sektörü de yatırım yapacak
işletmeler için son derece cazip alanlar.
“Üniversite işbirliğinin bulunmaması” konusuna gelince: Bugüne
kadar Süt ürünleri MYO nedeniyle Balıkesir üniversitesiyle
güçlü bir işbirliği kurulduğunu söylemek oldukça zor. Şimdi bu yüksekokulun
Bandırma Üniversitesine devri ile Susurluk’ta eski askeri kışla arazisinde
ek kampüs kurma teşebbüsü var. Bize lazım olan şey sadece kuru binalar
ve öğrenci kalabalığı değil elbette. Bunun da ötesinde aktif
ve üretken bir işbirliğine ihtiyacımız var. Aslında bugüne kadar Uludağ üniversitesi
ve Balıkesir üniversitesi ile böyle bir işbirliği kurulamamış olması
ilçemiz için talihsizlik. Bu konuda daha atak olmak, işbirliği projeleri
geliştirmek ve ısrarla talep etmek Susurluğumuzun gelişmesine çok şey
katacaktır.
Öte yandan “StrA.2.3-Üretkenlik ve
Rekabetçilik” stratejik amacımızın “Str.2.3.1-Üretken olma” stratejisini sanayi konusundaki zayıflıklarımıza
uygularsak doğal olarak “HDF.2.3.1.08-Tüm fabrika, tesis ve İşletmelerimizin üretim kapasitelerini
arttırmak” hedefi ortaya çıkıyor.
Üretim iki yönlü olarak bize yararlı. Birincisi, tarım ve hayvancılığa dayalı
sanayi üretimi; tarım ve hayvancılık sektörümüzün gelişmesinin de güvencesidir.
Emme basma tulumba gibi her ikisi de birbirlerine katkıda bulunur ve güçlendirirler.
İkincisi üretim artışı yatırımla doğrudan ilgilidir ve yatırım yapmayı
gerektirir. Yatırım da kapasite büyütmek, daha güçlenmek demektir. Bu nedenle
sektördeki zayıflığımızı gidermenin akla gelen en baskın yolu bir seferberlik
ruhu içinde üretim, yine üretim, daha fazla üretimdir. Sektörün yetersizliği ve
Yüksek teknolojili ya da teknolojik ürün üretiminin olmaması konusundaki
zayıflığımız “StrA.2.4-Özgün, ileri ve Güçlü olmak” şeklindeki stratejik amacımız ve ‘Str.2.4.1-Özgün bir model ortaya koyma’ stratejimizle giderilebilir. Küçük ölçekli tesis ve
üretim kapasitesinin güçlendirilmesi mevcudun takviye edilip büyütülmesine
bağlı. Bu nedenle sektördeki yetersizliğin aşılması doğal olarak belli bir zaman
alabilir. Diğer yandan bu zaman zarfında çok daha farklı bir açılımla dev
adımlar atabilmek de mümkün. Misâl: 'HDF.2.4.1.03-Şeker Fabrikası için
Torku örneğinde olduğu gibi özgün bir model oluşturmak' inanıyorum
ki bizi çok değişik bir kulvara sokar. Aynı şekilde 'HDF.2.4.1.04-Yörsanı
Süt birliği liderliği, halkın katılımı, mali ve siyasi destekle iflas
masasından almak','HDF.2.4.1.05-Yörsan’dan Şeker Fabrikasına, Karapürçek’ten
Yahyaköy Göbel ve Okçugöl’e kadar yol boyu Susurluk çayının batısını Tarıma
dayalı Sanayi Bölgesi ilan etmek' ve 'HDF.2.4.1.06-Susurluk
OSB’nin bir bölümünü yüksek teknoloji üssü şeklinde oluşmasını sağlamak' hedefleri
neden olmasın ki? Bütün bu hedefler
istikametinde yol alınabilirse Susurluk KALKINMAYI BAŞARMIŞ ÜRETKEN BİR SUSURLUK için özgün bir model ortaya koymuş olur.
Bunu takiben eğer aynı stratejik amacın “Str.2.4.3-Güçlenme”stratejisini
de izlersek Susurluk için çok önemli bazı konularda güçlenme imkânını da
aralamış oluruz. Bu bağlamda özellikle Susurluğun
can damarı Şeker fabrikasında üretimin yıl boyu yapılabilmesine yönelik arayışlara
kulak vermek, ilgi göstermek ve destek vermek zorunluluğumuz var. Örneğin fabrika yan ürünü olan küspe, melas ve
sıcak gaz atığının yeniden değerlendirilmesi üzerine odaklanılabilir. Ankara Şeker Fabrikası’nda kurulan sera uygulaması bu tür arayışlara somut
bir misal. Susurluğa da benzer bir sera yapılması son derece yararlı ve ufuk
açıcı olabilir. Ankara Şeker Fabrikası’nda kurulan topraksız sera fabrikada
yapılan üretim neticesinde oluşan ısıdan yararlanılarak üretime hazırlanıyor.
Zira bu ısının soğutulması ayrıca bir maliyet konusu. Hâlbuki bu enerjiyi sera ısıtmasında
kullanmak hem maliyeti düşürüyor hem de yeni bir üretime vesile oluyor. Aynı
şey daha evvel başlatılıp da yarım kalmış kuru küspe projesinin yeniden ele
alınması, melasla ilgili ek tesislerle fabrikaya kimyasal bir boyut kazandırma
ya da üretilen şeker kullanılarak sadece bizde olan markalı bir şeker, özgün
aromatik şerbet, meyve suyu ya da çukulata ürünleri vb. alternatifler neden
düşünmeyelim ki? “HDF.2.4.3.09-Şeker Fabrikası yan
ürünlerini işleyen, değerlendiren yeni projeler talep etmek” hedefi
bize bu konuda yeni ufuklar açabilir. Böyle
özgün ve yenilikçi fikirler fabrikamızın yıl boyu çalışmasını sağlayabileceği
gibi çiftçimiz, hayvancımız ve ilçe ekonomimizi de canlandırıp güçlendirebilir.
Günlük 7 bin ton üretim yapan Şeker Fabrikamız Susurluk için olduğu kadar,
bölge için, Balıkesir ve ülkemiz için çok önemli. Burada yapılan üretimle çiftçi ve
hayvancımızdan işçimize, kamyoncumuzdan ilçe esnafımıza, hatta bu ürünleri
kullanan pek çok imalatçıya kadar pek çok kesim kazanıyor. Hem çiftçimizin ürün
verimliliğini hem de fabrikamızın verimliliğini artırmak istiyorsak her sene
fabrika çalışacak seronomileriyle yetinmemeliyiz. Sıcak atık gazdan
yararlanılarak kurulan topraksız sera gibi fabrikada üretim esnasında ortaya çıkan
tüm yan ürünlerden maksimum verim alabilme çalışmalarının da ısrarla takipçisi
olabilmeliyiz. Susurluk idare ve siyasetinin bu konuya da azami ilgi göstermesi
artık bir zorunluluk. Aynı şey Yörsan konusunda da geçerli. Yapmamız gereken
şey onun iflas masasında ölmesini bekleyip cenazesini kaldırmak değil,
canlandırıp yenileyerek Susurluğun geleceğine kazandırmak olmalıdır. Böylece Susurluğun sanayi sektöründeki iki amiral gemisi
yeniden ve daha güçlü bir şekilde kazanılabilir. Bu açıdan “HDF.2.4.3.10- Tarıma dayalı Sanayi
ve Lojistik Bölge için makro bir plan yapmak” Susurluk için özgün bir model ortaya
çıkarabilir. Bütün bu hedefler inşallah
mevcut tesis ve işletmelerimizin yasal bir zeminde ve özgün bir modelle
güçlendirilmesini sağlayacak öneriler. Öte yandan yüksek teknoloji
konusunda da böyle bir strateji pekâlâ mümkün. Örneğin bir alternatif olarak:
Ayrıca bu konuda: “HDF.2.4.3.11-Savunma sanayinin yüksek teknoloji gerektiren bazı
parçalarının Susurluk’ta üretilmesine talip olmak” şeklinde bir başka hedefimiz daha olabilir, olmalıdır
da. İstemeyene verilmez, istemek için de önce niyet ve inanç gerekir.
“Fabrika, marka ve tesislerimiz” bizim korunup geliştirilmesi gereken
değerlerimizdir. Ayrıca “İstikamet üzere olmak”, “Amaç Birliğine riayet”,
“Planlı değişim dönüşüm” ve “Birlikte başarmak” gibi ilkelerimiz de var.
Bütün bu değer, ilke ve hedefler bize ‘KALKINMAYI BAŞARMIŞ ÜRETKEN BİR SUSURLUK’
amacımız için yardımcı olacaktır.
Gelecekte ‘‘GZFT.08-SANAYİ’ başlığı altında karşımıza çıkabilecek en önemli Tehdit: ‘THD.08.1-İstanbul sanayisinden ilçemize kayacak olanlar için seçme ve yönlendirme lüksümüzün olmaması” görünüyor. Doğaya duyarlı gelişim alanları olan Edremit Körfezi ve Kapıdağ Yarımadasının desantralizasyon için uygun görülmediğini biz de biliyoruz. Aynı şekilde verimli tarım toprakları ve sit alanları olan iç bölgelerin de hem nitelikleri hem de ulaşım modlarına uzaklığı bakımından İstanbul’la ilişkisinin zayıf kaldığı lehimize bir avantaj. Bu açıdan ilçemizde kurulacak karma Organize Sanayi Bölgesinin (OSB); yasal altyapısı, oluşum disiplini sayesinde buraya gelecek sanayi için belirli bir plan çerçevesinde ve kendi içinde otokontrol sağlayarak doğru tercihler yapılmasını sağlayabileceğini düşünüyorum. Ayrıca, ilçemizin daha çok tarımsal üretime dayalı gıda sektöründe ileri olduğu açık. Bu sebeple normal şartlarda gelişmenin daha çok gıda sektörü ağırlıklı ve öncelikli bir sanayi bağlamında olacağını öngörebiliriz. Diğer yandan bölgenin genelinde olduğu gibi orman ürünleri ve enerji üretimi de ilçemizde varlığı gözlenen diğer faaliyetler. Bu sebeple ilçemizin taşıdığı fırsat ve güçlü yönlerinin gelecek sanayi tesisleri için etkili ve yönlendirici olacağını tahmin ediyorum. Ancak bir arkadaşımızın dediği gibi “Hadi yatırım yapın demekle kimse yatırım yapmaz. Bütün şehirler, bütün il, ilçe, kasabalar yatırımlardan pay almak için rekabet halindeler. Hiçbiri benim bu fabrikaya, bu üniversiteye, bu tesise ihtiyacım yok, bu da sizin şehrinize olsun demeyecektir. Birlik ve beraberliğini korumaz, akıllı davranmaz, harekete geçmezsek bu defa da hava alırız. Susurluk’a bir yatırım gelecekse eğer, bu şehrin insanının göstereceği gayrete, isteğe, birlik ve beraberlik içinde hareket edip etmediğine bağlı. Şayet gelecek on yıllara daha yaşanılası bir Susurluk olarak girmek istiyorsak, Cumhuriyetimizin 100. yılından itibaren kalkınmış bir Susurluk olarak girmek istiyorsak, Her alanda Susurluk’un gelişmesini, ilerlemesini istiyorsak, öncelikle bir yol haritasına ihtiyacımız var. Biz bazı şeyleri değiştirmedikçe hiçbir şey değişmez.” Yine başka bir arkadaşımızın çok doğru olarak söylediği gibi: “Susurluğun Resmî kurumları, STK’lar ve Siyasiler ilçemize gelecek her yatırım için ortak hareket etmek zorunda olduklarını bilmeliler.” Yoksa eskisi gibi kısır çekişme, çıkar hesapları ve politik tartışmalar içine girersek sadece ilçemiz ve bizler kaybetmiş olmayız, gelecek nesilleri de mağdur etmiş oluruz. Odaklanmamız gereken soru şu: “İstanbul sanayisi gelecekte nereye gidecek?” Tabi ki de üretimini en uygun fiyat ve şartlarda yapabileceği, en kolay şekilde pazarına ulaştırabileceği yerleri tercih edecek. İşte bu noktada arsa fiyatı uygun, altyapısı hazır sanayi parselleriniz var ise tercih nedeni olabilirsiniz. Yeni yatırımcı sorun ile uğraşmayı sevmez, yatırımcı/sanayici sadece üretim yapmayı düşünür. Örneğin siz yatırımcıya doğalgaz altyapısı önümüzdeki sene gelecek derseniz sanayici beklemez, gerekirse daha fazla para vererek sorunsuz ve uğraşmayacağı yatırım yeri arar. Bu sebeple sanayiciyi iyi anlamak, iyi dinlemek, nelere ihtiyaçları var çok iyi analiz etmek gerekir. Sanayi Bakanlığımız uzmanlarının OSB’lerde yer alan yatırımcılar ile yaptıkları anket çalışmalarına göre; altyapı sorunu olmayan, konumu iyi olan, nitelikli eleman sıkıntısı yaşamayacağı bölgelerde yer alan OSB’ler yatırımcı çekme noktasında sıkıntı yaşamamaktadır. Unutulmamalı ki hayal etmeden gerçeklere ulaşılamaz. Hayal eden ve istediğinin peşinde çaba gösteren bir Susurluk Allahın izniyle saygı görecek ve eli boş kalmayacaktır. Bu konuda OSB girişimi çok kıymetli bir fırsat. Aynı zamanda ortaya çıkması muhtemel bazı riskler için de regülatör durumunda. Çünkü OSB’ler çevre Dostu Planlı Üretime geçişin en başarılı ve yüz akı projeleri. 53 bine yakın sanayi kuruluşu ve 2 milyona yaklaşan istihdamla ülkemizin gurur kaynakları. OSB’ler 2000’li yıllarda elde ettiği yasal mevzuat kazanımları ile birlikte statüleri netleşen, kurumsal yapıları güçlenen, yatırımcılarına ayrıcalıklar sunan, teknik ve sosyal donatı alanları şekillenen, üretimde zenginleşen ve ihtisaslaşan model bir yapıya dönüştüler. Bu sebeple hiç kuşkusuz Sanayi üretiminin OSB çatısı altında yapılmasının faydaları oldukça fazla. Ancak bir OSB kurmak da bir o kadar zor ve uzun yol işi. Bir defa kurulacak olan OSB’nin niteliği çok önemli. Karma OSB her zaman daha avantajlı. Bu şekilde imar planı ile düzenleme aşamasında ada bazında ihtisaslaşan üretim adaları düşünülebilir. Yani OSB’nin örneğin güney kısmında Gıda üretim tesisleri planlanırken, belli bölgesinde masa-sandalye üretimine yönelik imar adaları, bazı yerlerinde yüksek katma değerli teknolojik üretim adaları oluşturulabilir. Susurluk OSB için belirlenen bölge oldukça uygun. Zira ülkemizdeki OSB’ler 35 ha ile 2500 ha arasında çeşitli büyüklerde. Ancak 400 ha altında olan OSB’lerin çarkı çevirmesi oldukça zor. Bu yüzden ne kadar büyük olursa o kadar iyi. Yönetim aidatı adı altında toplanan paralarla güçlü bir bütçe oluşabiliyor ve OSB’nin ihtiyaçları kullanılıyor. O nedenle mümkünse Hazine parselleri olmak üzere özel mülkiyet elindeki parselleri de alanı geniş tutmak adına OSB içerisine almakta fayda var. OSB’lerde imar planı, parselasyon planı, altyapı tesislerinin yapılması, merkezi atık su arıtma tesisinin yapılması ilk ihtiyaç duyulan işler olup OSB’nin büyümesi ve güçlenmesi ile birlikte Mesleki Teknik Öğretim Kurumu, İtfaiye, Sosyal ve Spor Tesisleri, Kreş önemli tesislere de ihtiyaç duyulur. İşte bu tesisleri yapmak hem zaman hem de ciddi bütçe gerektiren işlerdir. Ülkemizde henüz altyapı, yol ve arıtma tesisini yapamadığı için üretim faaliyeti başlanamayan yaklaşık 70 tane OSB bulunuyor. Halen Ömerköy Demir kapı arasında bulunan 8700 dönümlük hazine arazisinin Milli Emlak’tan bu amaçla yer tahsisi yapıldığını, bakanlıkça da OSB için onay alındığını biliyoruz. Fakat süreç devam ediyor. OSB’nin sicil numarası verildi mi, altyapısı ne zaman yapılacak, kimler gelecek, kuruluş protokolü ne durumda, ortaklar kimler ve ortaklık oranları ne gibi daha birçok husus belirsiz. Yine de ‘Niyet hayır, akıbet hayır ola’ diye bir atasözümüz var. Bu temelin atılmış olması bile Susurluk için güçlü bir adım. Diğer taraftan, özellikle bölgeye yatırım yapacak yabancı sermaye konusunda seçici davranılması da çok önemli. Bu açıdan Yörsan örneği de unutulmayarak hem sürdürülebilir sağlam yatırımların, hem de çevreye duyarlı kalkınma vizyonuyla yüksek teknolojili sistemlerin tercih edilmesi yararlı olur. Özellikle de İstanbul’daki sanayinin bölgemize taşınması noktasında bu iki bakış açısının dengelenerek hayata geçirilmesi yerinde olur. Yeni teşvik sistemi kapsamında yatırımların organize sanayi bölgesinde gerçeklemesi halinde bir alt bölge desteğinden yararlanabildiklerini biliyoruz. Bu nedenle bizler de OSB’lere yönelik teşviklerin hem ulusal politikalarla uyumlu olacak, hem de söz konusu taşınmayı kontrol edecek şekilde olmasını talep ve takip etmeliyiz. Bu teşvik ve özen kurulacak OSB’mizin doluluk oranının artmasına yardımcı olacağı gibi, düzenli sanayileşmenin sağlanmasına ve bununla birlikte muhtemel çevre tahribatının en aza indirilmesine katkıda bulunacaktır. Bu konuda biraz daha sabırlı, destek ve takipçi olmak gerekiyor.
Bu meyanda meselâ; ‘‘AMAÇ.3-İYİ İNSANLARIN YAŞANABİLİR ŞEHRİ YEŞİL SUSURLUK’’ arzu ediyor ve bu konuda “StrA.3.1-Sürdürülebilir kalkınmayı başarmak” gibi bir stratejik amacımız varsa; bu konuda en öncelikli stratejimiz ‘Str.3.1.1-Amaç ve güç birliği yapma’ olmalı. Çünkü her hayırlı ve zor işin gereği bu. Mesela komşu ilçeler Karacabey ve M.K.Pasa’nın sanayileşme ve yatırım çekmede her zaman bizden önde olduğu aşikâr. Bu rekabeti lehimize çevirmek OSB fırsatının iyi değerlendirilmesi, sahiplenilmesi ve ihtisaslaşmış bir oluşum için güçlü siyasi destek almamıza bağlı. Kuşkusuz sanayi yatırımlarını ilçemize çekebilmek yerel ekonominin gücünü arttırmamız demek. Orta ve uzun vadede bölgenin ulusal pazarların da ötesinde dış dünya ile ticari bağlantı sağlaması demek. Ancak bu durum sahip olunan doğal, tarihi ve kültürel değerler için potansiyel bir tehdit aynı zamanda. Çünkü özellikle İstanbul gibi metropollerden uzaklaşmak isteyen ağır sanayinin yer arama baskısı altına girmek anlamına geliyor. Nihayetinde burada önemli doğal kaynaklar, verimli topraklar henüz sanayi girmemiş nispeten bakir alanlar var. Desantralizasyonla beraber meselâ yabancı sermayenin Bölgede yatırım yapması durumunda çevresel değerlerden kaynaklı sorunlarla karşılaşılabileceğimiz de ihtimal dahilinde. Bölgesel rekabet edebilirliğin güçlendirilmesi uğruna doğal ve kültürel varlıkların tahribine göz yumamayız. Gelecek nesiller için bu riski kontrol altına alabilmek, kalkınma sırasında ikame edilemez değerlerin korunmasını gözetmek aynı zamanda Çevreye Duyarlı Sürdürülebilir bir Kalkınma istiyorsak söz konusu tehdidin ekolojik kalkınma, istihdam ve refah bağlamında dengelenmesi zorunlu. Hiç kuşku yok ki ilçemizde de mekânsal gelişim, istihdam ve sürdürülebilir kalkınma konularında kontrollü bir gelişmeye ihtiyacımız var. Çözüm; tahrip edici bir desantralizasyona karşı bölgenin Organize Sanayi Bölgeleri ile güvence altına alınması olabilir. Bu açıdan ilçemizde bir tür kontrol noktası şeklinde oluşacak karma OSB’nin bir an önce kurulması ve teşvik edilmesi stratejik önem taşıyor. Bu da komşu ilçelerin rekabeti, İstanbul sanayisinden ilçemize kayacak olanlar için seçme ve yönlendirme lüksümüzün olmaması ya da çevresel tahribat gibi öngörülebilir tehditlerin göğüslenmesi ve orta vadede fırsata çevrilerek güçlü yöne dönüştürülebilmesine imkân verebilir. Bir an için şöyle düşünelim Susurluk sürdürülebilir bir kalkınmayı amaçlamış ve bunun için Amaç ve güç birliği yapmışsa önünde kim durabilir? Bu hem mevcut zayıflıklarımızı güçlendirmek hem de karşımıza çıkabilecek tehdit ve risklere karşı en etkili yol. Bu manada öncelikli hedefimiz; ‘HDF.3.1.1.04-Susurluk sanayimizi güçlendirme ve kalkınma davasında birlik ve beraberlikle yürümeyi sağlamak’ olmalı. İkincisi; ‘HDF.3.1.1.05-Yeni sanayi yatırımları için güçlü siyasi destekler bulmak’ şart. Bu kez Susurluk ihtiyacı olan istihdamı sağlama, rekabet gücü kazanma, seçici olabilme ve çevreyi korumak adına ‘HDF.3.1.1.06-OSB konusunda amaç ve güç birliği sağlamak’ hedefiyle hareket etmeli ve önüne gelen bu fırsatı ıskalamamalı.
Ancak her konuda olduğu gibi bu konularda da “sürdürülebilirlik” çok önemli tabi ki. Tabiri caizse bu konuda da Türk gibi başlayıp Alman gibi devam etmeli, Japon gibi bitirebilmeliyiz. Nasrettin hocayı Timur’un karşısında yalnız bırakanlar sadece kendilerine değil memleketlerine de kötülük ettiler. Sürdürülebilir kalkınmayı başarmak uzun soluklu bir yürüyüştür. 100 metre koşusundan bahsetmiyoruz, bu bir maraton. Yolumuza güller dökülmüş değil. Zamana, emeğe, gayrete, inanca ve sabra ihtiyaç gösteren dikenli bir yol. Amaç ve güç birliği yapmayla başlar ama sözünün eri olmakla, dava adamı olmakla ve omuz omuza yürümekle gerçekleşebilir. Söz gelimi bugün OSB kuruldu deseler ertesi gün çarklar dönüyor olacak mı? Ne engeller, ne zorluklar ne sıkıntılar yaşanacak. En başta nitelikli eleman ihtiyacını karşılamaya hazır mısınız? Adam ihtiyacı olanı dışarıdan getirecek, onlara kalacak konutlarınız var mı? Onları bağrınıza basabilecek misiniz? Ticaret odasıyla, idari yapısıyla, esnafıyla, halkıyla Susurluk böyle bir sanayi açılımına hazır mı? 1954’de Şeker fabrikası inşaatı sürerken “Orda samanlık mı yapacaksınız?” diye alay edenler olmayacak mı sanıyorsunuz? Omuzunuza vurup, dost görünerek “İyi güzel de Balıkesir OSB’leri boşken sanayici neden buraya gelsin?” diyenler çıkmayacak mı karşımıza? Siyaseten biri oraya biri buraya çekmeyecek mi? “Onlar zaten şucuymuş, bucuymuş, arazileri de bunlara peşkeş çekmişler!” iftiraları atılmayacak mı ortaya? İşte tam da bu yüzden stratejik plan önemli ve “Amaç ve güç birliği yapma’ stratejisi çok gerekli. Ne istediğimizi, nasıl olacağını, fırsat ve tehditleri dirayet ve ferasetle çözümlememiz lazım. Bu işler kolay değil. Amma önce niyet, inanç ve çaba gerek. Gereken hazırlıkları önceden yapmak gerek. Oturduğumuz yerden konuşarak bir şey elde edemeyiz. "Ayağa kalk Susurluk. Kalk ve yürümeye başla. Gelecek ellerinde!"
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder