Âşık Veysel’i hiç şüphesiz hepimiz biliyoruz. O zamanımızın âşıklarından. Ama o sadece saz çalıp söyleyen bir halk şâiri değil. Eğitim almamış, gözlerini çocuk yaşta kaybetmiş, doğup-büyüdüğü köyün dışına çok az çıkmış birisi. Felsefe okuduğunu ya da bildiğini de duymadık.
Âşık demek, gönlünü geçici sevgilerden arındırıp, oraya sadece
Hakk’ın aşkını yerleştirmiş olan değil midir? Aşağıdaki şiirini okursanız onun
gerçekten hem aşık hem de arif biri olduğunu anlayabilirsiniz.
Gezerken aklımın evine vardım/Akıl
gitmiş fikir evde yoğ idi/Üslubum takındım usula sordum/Akılın
evinde hırthış çoğ'idi
Akıl bezirgandır gezer getirir/Müvazene
onu tartar oturur/Zihin çeker ambarına götürür/Fikir onda hükmü cari bey idi
Baktım ki gayrete durmaz çalışır/Tamah onu görür güler yılışır/Kanaatla tamah durmaz sürtüşür/Tamah bilmem kimden almış öğüdü
Sehavet tamaha vurunca yıktı/Hırs
meydana bir velvele bıraktı/Sabır hırsın duluğuna bir çaktı/Kin ve kibir ele aldı ağıdı
Baktım ki yalan geldi dikildi/Gerçek
geldi yalan kaçtı sıkıldı/Ararken gerçekle yalanı buldu/Hele görsen onda seyir
çoğ idi
Yalanı görünce bereket kaçtı/Vicdan
ile yalan bir kavralaştı/Vicdan yalanları çiğnedi geçti/Her ana doğurmaz böyle yiğidi
Fikir geldi düzenledi o şarı/Döğe döğe barıştırdı onları/Kahretti yalanı kovdu dışarı/Pişmemişti daha yalan çiğ idi
Bunların hepsi mevcut Veysel'de/Yoktur diyeceğim emare elde/Çamuruma karışmıştır temelde/Sabır bunun cümlesine bağ idi (Aşık Veysel Şatıroğlu)
Bu şiiri ilk kez geçen yıl bir
televizyon mülakatında Eski Diyanet işleri Başkanı Prof. Mehmet Görmez hocadan
duydum. Çok ilgimi çekti. Tamamını bulmak ve bu yazıyı çıkarmak bu güne nasipmiş. Şiir teşhis sanatıyla dolu. Malum
aralarında benzerlik ilgisi bulunan iki şeyden zayıf olanın, nitelikçe daha güçlü
olana benzetilme sanatına “teşbih” deniyor. İnsan dışındaki varlıklara ya da
kavramlara insan kişiliği kazandırma sanatına ise kişileştirme manasında “teşhis”
adı veriliyor.
Yani akıl, fikir ve usul
kişiselleştirilmiş. Meselâ akıl bizim içimizde değil mi? O halde Âşık Veysel neden
gezerken diye başlayıp aklın evine vardığından söz ediyor? Çünkü aklımız ve mana varlığımızın
evi bedenimizdir. Dünyevi varlığımız bir han ya da misafirhane ise konuğu da bizleriz. Veysel
bu yüzden kendine dışarıdan bir ziyaret yapıyor, aklının ve manasının evine uğruyor
şiirinde. Ama gördüğü şey çokça “hırthış” olduğu. Hırtış; Kullanılmış, işe
yaramaz şeyler anlamında bir kelime.
Akıl, “tutmak ve sımsıkı kavramak”
demek. Diyet veya zekât vermek anlamında da “akıl” kökünden gelen kelimeler
kullanılıyor. Demek ki akıl, aynı zamanda sahip olunan varlığın borcunu ödemeye
yarayan bir nimettir. Çünkü vergi nimetten, kazançtan, varlıktan dolayı
verilir. Bu manasıyla da “din” kelimesiyle benzerdir. Çünkü “din” kelimesi de
Arapçada bir anlamıyla “borç” demektir. Nitekim “aklı olmayanın dini de olmaz.”
(Savaş Ş. Barkçin- Kalbin Aklı)
Birinci kıtada “Akıl gitmiş, fikir evde yoğ idi” deyince
aklın evinde fikrin de yaşadığı dolaylı olarak ifade edilmiş. Ama Veysel aklı
ve fikri evinde bulamıyor. Fakat bunu gayet ince bir şekilde söylüyor. Şiirde gayret,
tamah, kanaat kavramları da var. Üçü de niyet ve hareket ile dolayısıyla ahlak
ile ilgili. Ve bilindiği gibi ahlak, niyet ve hareket üzerine bina edilen bir alan.
Hayırlı işlerin ortaya çıkması için
üç şeyin yan yana olması gerekiyor. İyi niyet, iyi kabiliyet, iyi gayret. İşte
Veysel şiirinin özünde “niyet hay’r akıbet hay’r” diyen ariflerden. Şiirde niyet ve eylem olmadığı
zaman şerre yol açan kötülüklerle mücadele anlatılıyor.
İkinci dörtlükte yine bir teşhis var. Bu kez akıl bir bezirgana benzetilmiş. Muvâzene onu dengede tutarken zihin de çekip
ambarına götürüyor. Fikirse o evde hükmü geçerli bey konumunda. Harika bir teşhis, doğru bir ilişki.
Üçüncü kıtada Veysel; gayretin
çalışmasını, tamahla kanaatın sürtüşmesini anlatıyor. Tamah azgınlığının
dışardan yönlendirildiğini ifade ediyor. Dördüncü kıtadaki “Sehavet” Cömert
olmak, parayı, malı hayırlı ve iyi yerlere dağıtmaktan lezzet almak demek.
Sehavet tamahı alt ediyor ama gürültüsü hırstan geliyor. Bir velvele, bir patırtı
ve bağırışma kopuyor evde. Bu defa da evdeki mücadele sabır ile hırs arasında başlıyor.
Sabır hırsın şakak ile çene arasındaki yanına, yanağına vurunca bu defa da kin
ve kibir başlıyor vaveylaya.
Beşinci kıtada yalan çıkıyor
meydana. Ama o da gerçekle karşılaşınca mumu ancak yatsıya kadar yanabiliyor.
Veysel dışardan yalanla gerçeğin karşılaşmasını ibretle izliyor. Altıncı
kıtada seyir devam ediyor: Yalanı gören bereket kaçıyor, bu defa vicdanla yalan
kavralaşıyor ama vicdan yalanı ezip
geçiyor. Veysel “Her ana doğurmaz böyle yiğidi” deyişiyle vicdanın bu galibiyetini
kutluyor.
7.nci kıtada nihayet “Fikir” geliyor eve. Döve
döve düzene koyuyor ve barış getiriyor oraya. Yalan hala
çiğliğini sürdüre dursun, kahredilip kovuluyor sonunda.
Veysel son dörtlükte sözü şahsına
getirip aslında bütün bu mücadelenin bizatihi kendisinde sürdüğünü, hepsinin
onda mevcut olduğunu söylüyor. Çünkü deliller ortada, yok diyemez ki. Birbiriyle
mücadele eden bütün bu kavramlar yaradılışında var. Tamah, hırs, kin ve
kibir ile savaşın ancak sabır bağıyla bağlanıp kontrol edilebildiğini açıklıyor.
İşte, 47 yıl önce 1973 yılında vefat
eden büyük halk ozanı Âşık Veysel’in bu sekiz kıtalık şiiri gönlüme öyle
dokundu ki kendimi onu yazmaktan alakoyamadım. Allah rahmet etsin.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder