30 Ekim 2020 Cuma

30 Ekim 2020 Cuma 21:30 CORONA GÜNLERİ....................................Pandemik düşünceler

Pandemide Cumhuriyet Bayramı

Bugün Cumhuriyetimizin 97.nci yılı. “Coşkuyla kutlandı” demek isterdim. Ancak  bu yıl salgın sebebiyle aramıza “maske-mesafe” girdi kaynaşamadık. “Evde kal Türkiye” mani oldu gidemedik. Sağlık Bakanlığının “HES” Programı “yüksek risk” gösteriyor coşamadık.

Dalya demeye şurada üç yıl kaldı. 2023’te 100.ncü yılını inşallah böyle corona morana olmadan, savaş gölgeleri düşmeden, terör acıları yaşanmadan doya doya kutlarız. 

Şimdilik binalarımıza, balkon ve pencerelerimize al bayrağımızı asarak sessizce katılalım bayram burukluğuna. Halksız törenleri, resmi geçit ve etkinlikleri televizyonlardan izleyelim. Sosyal medyadan kutlama mesajları paylaşalım bolca. Önce can sonra canan denmiş. Ne yapalım ki koronavirüs belasında elimizdeki tek etkili silah hasta olmamak. Tedbirlere uyup milletçe yürütülen mücadeleye destek vermek.

Sadece Cumhuriyet bayramı değil bu yıl diğer dini ve milli bayramlarda da aynı mani vardı:"Pandemi!" Önce 23 Nisan yaşadı bu kederi. O günler salgının en agresif dönemiydi. 11 Nisanda günlük vaka sayısı 5.138’le hala kırılamayan bir rekora ulaşılmıştı. Ardından 16 Nisanda 4.801 ve 20 Nisanda 4.674 ile peş peşe üç pik noktası da yaşandı. 23 Nisanda kısmen düşse de 3.083’ü görmüştük ki bu rakamlar bugünkü 1500-2000’li sayılara göre oldukça yüksekti. Zaten bu yüzden o günler üretim durmuş, kepenkler inmiş ve hep birlikte evlere kapanmıştık. 

İkinci kader 19 Mayıs Gençlik ve spor bayramında, 24 Mayıs Ramazan bayramında da yaşandı. O günler normalleşmenin konuşulduğu ama kısıtlamaların devam ettiği bir zamandı. Gençlik ve spor etkinlikleri yapılamadı. Sadece bayram namazına değil camilere bile gidemedik o dönem. 31 Temmuzda Kurban bayramı geldi, kısıtlamaların önemli bir bölümü kalkmıştı ancak yine de tedbir çağrıları devam ediyordu. Kurbanlarımız  kesilirken bile başında duramadık. Akrabalarımıza bayram ziyareti için gidemedik.

30 Ağustos Zafer bayramı da alıştığımız görkemde geçmedi. Bu sefer mani vakaların yeniden artışa geçmesiydi. Nihayet 23 Eylülde bazı küçük sınıflar ders başı yapabildiler. Lise ve üniversiteler hala kapalı. Uzaktan eğitim ana öğretim faaliyeti gibi oldu maalesef. Daha bir gün önce Mevlid kandiliydi. Eskiden böyle geceler manevi bir coşku içinde geçerdi. Ama öyle olmadı bu sefer. İşte böyle geldik 29 Ekim Cumhuriyet bayramına. Diğerlerinde olduğu gibi görsel, dijital ve uzaktan "mış gibi" bir bayram daha arkada bıraktık. İnşallah bir daha da böyle buruk bayramlar yaşamayız. 

Cumhuriyet düşünceleri

Cumhuriyet bayramı asli unsur olan cumhurun yani milletin; ülkesine, demokrasisine, bayrağına, yönetimine sahip çıktığı günün adıdır. Bu sebeple Cumhuriyet hepimizindir. Aynen bu kutlu ülkenin ve bu şanlı bayrağın hepimize ait olduğu gibi. 

Farklı fikirlere, inançlara ve yaşam biçimlerine sahip olabiliriz. Ancak ister farkında olalım ister olmayalım, bizi ayakta tutan, ortak paydamız bazı temel değerlere sahibiz. 

Sosyal hayatta, ticarette, siyasette, politikada, iş yaşamında sıkı birer rakipsek ne olmuş yani? Bu bizim “hasım” olmamızı, içimizde kin ve haset tohumları büyütmemizi gerektirmiyor. Rekabetimizi bu ülke uğruna, milletimiz yoluna, cumhuriyetimizin yüceltilmesi adına yarıştıramaz mıyız? 

Sevgi diyoruz, barış diyoruz. O halde sevgi nefretle, saygı küfürle, kavga barışla bir araya gelebilir mi? Gelirse de bu nasıl bir ruh hali olur? İster sosyal medyada, ister yaşamın her alanında yazılı ya da sözlü rekabet edebiliriz. Yarışmak için mücadele etmekten daha doğal ne olabilir? Ancak, düşmanlık ve nifak sebebi davranışlar hepimizin içinde olduğu gemiyi delmek gibidir. Cumhuriyetimizin manasına aykırı, önemini idrak etmemektir. 

Her şeye rağmen böyle şeyler oluyor, olabiliyorsa üzülme kardeşim. Vakit meyus olma ve duraklama vakti değil, vakit kazanma ve ilerleme vaktidir. Varsın birilerinin feraseti gölgelenmiş, basireti bağlanmış olsun. Güneş balçıkla sıvanmaz denilmiş. Bet sesler gerçeği, doğruyu, hakkı ve hakikatı örtebilir mi ? Biz cumhuriyeti herkesten fazla sahiplenerek sevgiyle, saygıyla ve hoşgörüyle yürümemize devam edelim. Kervan yürüyor kardeşim. Ağzından tükürük, yoluna diken saçanlara aldırma. Allah ıslah etsin, selam deyip geçiverelim. 

Geçen gün bir reklam seyrettim, hayran oldum inceliğine. Şöyle diyor hatırlayabildiğim kadar: "Cumhuriyet kazanan her sporcumuzda bir daha doğuyor. Bilim insanlarımızın sağladığı her keşif, her ilerleme bir kez daha ilan eder cumhuriyetimizi. Sanayimizin her üretimi, ihracatçımızın her kazancı, zanaatkarımızın her el emeği, çiftçimizin her mahsulü cumhuriyetimizin bir kere daha yüceltilmesi demektir. Geliştirdiğimiz her silah, yaptığımız her gemi, kazandığımız her zafer cumhuriyetimizin eseri, onun yenilenmesidir..."

Dün Cumhuriyetimizin 97.nci yaşını gördük. Elbette devletimizin kuruluşunu, Cumhuriyetimizin her yıldönümünü coşkuyla kutlamalıyız. Başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere dava arkadaşlarını anmak, onlara şükran hislerimizi ifade edip hatıralarını yâd etmekten daha doğal ne olabilir ki?

Bizim için 'Millî Mücadeleye' katılmış yediden yetmişe herkes azizdir, anılmaya layıktır. Bu uğurda gayret gösteren, can veren isimsiz kahramanları unutamayız. Şehitlerimiz ve gazilerimizi her daim şükranla anacağız. Aynı şekilde vatanı, dini imanı ve istiklâli uğruna her türlü fedakârlıkta bulunan Aziz Milletimizi de. Özellikle de onlara bu ruhu veren millî ve manevî değerlerimizi daima hatırda tutmak ve yaşatmak bizim için hayati önemde olduğu kadar onlara da vefa borcumuzdur.

Atalarımızdan bize emanet kalan bu değerlerin bizden sonraki nesillere de aynı tazelik ve dirilikte miras kalması kuru bayram kutlamalarından çok daha önemlidir. Cumhuriyetimiz; binlerce yıldır var olan, zengin bir kültür ve medeniyet sahibi, tarihte çok sayıda devlet kurmuş büyük bir milletin en son eseridir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder