11 Mart 2020 Çarşamba

11 Mart 2020 Çarşamba REİS Gazetesi/sayı152.....................................Çakırdikenleri

Çakırdikenleri
Geçen haftaki son yazım ‘Anlamadan olmaz’ başlığı ile çıktı. Bir özet mahiyeti taşıyordu. Zira; aldığım geri bildirimlerden önerimin yeterince anlaşılmadığını düşünmüştüm. Gerçekten de meseleyi 'anlamak' konuya giriş için daha ilk adımdı ve önemliydi. İnşallah artık meseleye bir yakınlık sağlanmış olmalı. Çünkü önümüzdeki haftalarda 'Neredeyiz?' sorusuna cevap vermeye çalışacağız. Bunun için Susurluklu bazı değerli dost ve arkadaşlarımı yazılarımdan ve görüşlerimden haberdar etmek, destek ve katkılarını almak üzere bir WhatsApp grubu kurdum. Grup üyeleri elbette ki değişik siyasi görüşlere sahip insanlar. 

Nihayetinde politik bir amacım yok, aksine Susurluğun geleceği için bir konsensüs arıyorum. Amacımız yolumuzu tanımak, aydınlatmak ve Susurluğu buna hazırlamaktır. Ayrıca bu çalışma zaten önerimiz olan stratejik planın kendisi olmayacak. Onu bizzat Susurluk yapacak. Biz sadece yolu göstereceğiz. Anlamayı, benimsemeyi, inanmayı, destek ve katkı vermeyi kolaylaştırmaya çalışacağız. Kişisel olarak Susurluk'ta birlikte yürünebilecek bir zemin var mı yok mu diye çok merak ediyorum. Fark şu ki: olmasa da yazacaklarımı bitirmeden inşallah vazgeçmeyeceğim.
Şu anda odaklandığımız konu Susurluğun geleceğine yönelik makro bir bölgesel / stratejik plan yapılması. O halde radarlarımızı biraz daha geniş bir çapa ayarlamalıyız. Eminim yetişmiş pek çok Susurluk değerinin bu tür bir makro plan çalışmasına katkısı olabilir. Artık biliyoruz ki 'Neredeyiz?' sorusu 'Tehditler', 'Fırsatlar' 'Güçlü' ve 'Zayıf' yönlerle ilgili. Bu aşamada en azından üzerinde konuşabileceğimiz bir listeye ihtiyacımız olacak. Bir süre önce WhatsAppta bazı 'Tehdit' örnekleri vermiş, okuyucularımdan katkı beklediğimi yazmıştım. O davetim hala geçerli. Bu yazımda da "Sizce Susurluğun gelişmesini zorlaştıracak, engelleyecek ve zarar verebilecek dış 'Tehdit' ler nelerdir?" sorusunu yineliyorum. Misal de veriyorum yardımcı olabilmek için: 'Deprem, sel basması, ekonomik kriz, çevre kirliliğine yol açabilecek sanayi işletmeleri vb. gibi.  Ayrıca "Sizce Susurluğun gelişmesini kolaylaştıracak, hızlandıracak ve destekleyecek dış 'Fırsat’ lar nelerdir?" sorusunu da ortaya koyuyorum. Ne gibi 'Fırsat' larla karşı karşıyayız? Mesela Susurluk için organize sanayi bölgesi kurulması, ziraat fakültesi açılması ve İzmir otoyolu vb. gibi gelişmeler bizim için birer fırsat mıdır? Yine İstanbul sanayicisinin giderek kendine bu bölgede yer araması, bölgenin otoyollar, demiryolu ve liman sahası olması, lojistik merkez imkânlarına sahip olması, tarımsal üretimin sanayi, ticaret ve istihdamın gelişmesine temel olabilecek potansiyel taşıması birer fırsat olabilir mi? Ne dersiniz? 
Bu haftaki yazım, Susurluğun sahip olduğu ‘Güçlü’ ve ‘Zayıf’ yönlerine bir örnek olacak. Evet, ilk olarak sosyal-insani bir ‘zayıf yönümüz’ü, yolumuzdaki ‘Çakırdikenleri’ ni dile getireceğim. Benim de pek çok kişinin de aklına hemen geliveren ‘Ama’ lardan en önceliklisi bu. Millet olarak hep süreç başlatmakta iyi olduğumuz, ancak sonunu aynı heyecanla getiremediğimiz düşünülür.  Sonuç için yeterince gayret sarf edilmediğinden, iyi niyetle çalışanların engellendiğinden, yöneticilerin bu tür çabaları samimi ve içten sahiplenmediklerinden şikâyet edilir. Bu 'zaaf' tabi ki Susurluk için de geçerli. O nedenle konu Susurluğun bir 'zayıf' yönü olarak elbette masaya yatırılmalı. Yol yürüyenler çakırdikenlerini bilir. Acısını tanırlar. Sinsiliğini, batınca fark edildiğini yaşamışlardır. Önemsemediğiniz, hiç dikkate almadığınız bir şeydir. Adeta nohut büyüklüğünde küçük bir deniz mayını sarı sivri dikenlerle donanmıştır. Toprağa hangi yanıyla düşerse düşsün ayağınıza batacak şekilde dururlar. Rüzgârla yola gelişigüzel saçılmışlar ve kuru otlar arasında kendisini kamuflajlamışlardır. Kendinizi daha büyük engellere hazırlamışken o küçücük şey ayağınıza batınca doğrusu canınız epey acır. İnsan dili de çakırdikenine benzer biliyor musunuz? Bir Ezop masalında dile getirildiği gibi o; hem dünyanın en tatlı şeyi, hem de en acı olanıdır. Yumuşacık, küçücük bir şeyin bu kadar hain, bu kadar şeytani, bu kadar akrep olabileceğini ancak batınca anlar insan. O ısırana, zehrini boşaltana kadar anlayamazsınız düşmanlığını. Sahibi önce sizi duymaz görmez. Siz adım attıkça yanınıza yanaşır. Sizden görünür, kulağınıza fısıldar, yolunuzdan saptırmaya çalışır. Baştan yokmuşsunuz gibi davranan o tipler size yol yordam öğretmeye çalışmaktadır. Kulak vermezseniz ufaktan etrafınızı zehirlemeye başlamışlardır bile.
Sureti haktan görünerek kafalarda soru işaretlerini çoğaltmaya koyulmuşlardır. Siz durmayıp yürüdükçe muhalefetleri sinelerinde gizlenir ve büyür. Yola serptikleri çakırdikenleri her adımda canınızı yakar. 

Bu vesvese ve kibir baronları ise hep uzaktan seyrederler olan biteni. Yetinmezler, bir de etrafa “Ben demiştim” edasıyla hareket çekerler. Olumsuzluklara bizzat neden olanların düzeltmek için hiç çaba harcamaması insanın zoruna gider. Ya da sanki her konuya vakıfmış da onlar devlet sırrıymış gibi tavırlara girip, bilgi ve katkı vermemeleri insanı çileden çıkarır. Ortada duran sorunların birinci elden ilgilisi ve sorumlusu oldukları halde çözüm çabalarına uzak durmaları başkalarını da engeller.

Birde guguk kuşu gibi olanlar vardır ki doğrusu insana pes dedirtir. Bu guguk kuşları karakteri gibi kendileri de tipsiz ve çirkindirler. Yuva yapmazlar, hiç bir iş yapmadan ortalıkta gezinip yumurtlayan başka bir kuş gözetlerler. Gözlerine kestirdikleri kuş ayrılınca onun yuvasına bir yumurta bırakırlar. Diğer yumurtalardan bir gün önce çıkan guguk kuşu yavrusu diğerlerini aşağıya atar ve yuva sahibi kuşun sadece kendini beslemesini sağlar. Bu üçkâğıtçı kuşa benzeyen bazı insanlar da laf kalabalığından başka hiç bir iş yapmayıp, ya birilerinin fikirlerini çalıp kendisininmiş gibi pazarlar yada birilerinin kuyruğuna takılıp makam mevki sahibi olmaya çalışırlar. Fakat guguk kuşu şahsiyetleri, iş yapma kabiliyetsizlikleri nedeniyle her işi başkalarına yaptırarak ayakta kalmayı sürdürürler.  Bütün gücün kendilerinde olduğuna, diğer insanların besleyici kuş gibi sadece kendilerine hizmet etmeye memur olduğuna inanmışlardır. Onlar büyük adam oldum edasındadır ancak memlekette sadece oturdukları koltuk kadar yer kapladıklarının farkında değildirler. Bu gibi insanlar da düz yolda gayretle yürüyenlerin ayağına batan çakırdikenlerine benzer. Diğerleri ayakları kan revan içinde bunlara bakıp son anda bizi de atar diye endişe ve güvensizlik içindedir. Yapılan çalışmaların sahiplenilmesinden hiçbir zaman emin olamazlar.
Bugün için önümüzde Susurluk için önemli fırsatlar var. Güney Marmara Kalkınma Ajansı da bunlardan biri. Kuşkusuz oluşmakta olan iki yeni gelişme de bizim için çok kıymetli fırsatlar gibi görünüyor. Bunlardan biri Susurluk’ta bir Ziraat Fakültesi açılması, diğeri de bakanlıktan onay alan Organize Sanayi Bölgesi. Otoban konusunun ilk anda 'tehdit' gibi görünse de aslında değerlendirilecek bir 'fırsat' olduğunu düşünüyorum. Yörsan ve Şeker fabrikası konusunda da benzer görüşlerim var. Ancak, hepsi için Susurluk yararına ve geleceği için çaba göstermek gerek. Elbette bu iş için başarabileceğine inanan bir ekip çok önemli. Öte yandan zaten büyük işler hiç de kolay değildir. İnsanların bazıları genelde okumadıkları, üstüne üstlük kahvehane alışkanlığı her konuda uluorta konuşabildikleri halde, ortaya bir çözüm yolu koymak ve birlikte emek vermek gerektiğinde ortadan kayboluverirler. Neden? Çünkü yazmak konuşmaktan zordur, birlikte olup bir iş yapmaksa çok daha farklıdır. Her şeye rağmen bu sürece dahil olacakların olumsuzluklara kafayı takmaktan kurtulmaları gerekiyor. Bundan sonra şikayetlenmek de boşa böbürlenmek de olmamalı. Zira yol adım atarak yürünür, çakırdikenlerine takılmamak lazım. Çözüme inanmak, katılmaya ve katkı vermeye odaklanmak yoldaki acıları azaltabilir. Daha büyük sulara varmadan küçük sularda boğulmamalıyız. Yol haritamızda şu an toplam 4-6 yazılık bir seriyle 'Durum analizi' var. Önümüzde duran 'tehdit' ve 'fırsat' ları, 'güçlü' ve  'zayıf' yönleri hep o stratejik plan yaklaşımı içinde ele alıp analiz edeceğiz. Sonuçta dört aşamalık tüm çalışma için yaklaşık bir yıl emek verilecek, düşüncelerimizi paylaşacağız. Bunlar Susurluğun önderleri tarafından sahiplenilmesi gereken adımlar. Amacımız işte bu süreci Susurluğa da mal edip benimsetebilmek. Duymayan kulaklara, okumayan gözlere, umutsuz gönüllere ulaştırabilmek. İnanın ki sonrası üç kişiyle de olur on kişiyle de.
Bakalım, niyet halis, inşallah akıbet de halis ola! Çok selam ve dua ile.
yyalcin3@gmail.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder